World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği

Yazıcıya hazırla

Ukrayna’daki Batı destekli muhalefet faşistlerin önderliğindeki bir darbeyle iktidarı aldı

Chris Marsden
25 Şubat 2014
İngilizce’den çeviri (24 Şubat 2014)

ABD’nin, Almanya’nın, Fransa’nın ve diğer Avrupalı güçlerin Ukrayna’ya müdahalesi, Cumartesi günü, aşırı sağcı güçlerin bir darbesine yolaçtı. Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ve Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski tarafından Kiev’e dayatılmış olan ve muhalefetin iktidarı ele geçirmesine yarı-yasal bir görünüm sağlamayı amaçlayan anlaşmanın ömrü bir gün bile sürmedi.

Cuma günü, Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç, on gün içinde muhalefetin temsilcilerini de kapsayan bir ulusal birlik hükümetinin kurulması ve ABD destekli Turuncu Devrim’in ardından kabul edilmiş olan -devlet başkanını güvenlik güçleri üzerindeki denetimden mahrum bırakan- anayasanın yeniden yürürlüğe girmesi konularında anlaşmıştı. Aralık ayında başkanlık ve parlamento seçimleri yapılacak ve Yanukoviç, bu süre içinde, göstermelik biçimde de olsa devlet başkanı kalacaktı.

Fransa, Almanya ve Polonya ile arka planda faaliyet gösteren ABD, muhalefetteki Udar partisinden Vitali Kliçko, oligark Yulia Timoşenko’nun Anavatan Partisi’nden Arseniy Yatsenyuk ve faşizan Svoboda’dan Oleh Tyahnibok ile yakın ilişki içinde çalıştılar. Muhalefet, sokak gösterilerine güç sağlamak için faşist çetelere yaslandığında, onlarla anlaşma yoluyla çözüm olanaksız hale gelmişti.

Yanukoviç, Cuma gecesi anlaşmayı imzaladıktan sonra, açıkça başkentte kalması durumunda Libya’daki NATO savaşının sonunda öldürülmüş olan Muammer Kaddafi’ninkine benzer bir yazgıyla karşılaşacağı korkusuyla, Kiev’den kaçtı.

Sayıları 25.000 dolayında olan muhalif göstericilerin başını, aralarında Dmitriy Yaroş önderliğindeki alenen faşist Sağ Sektör’ün de yeraldığı aşırı sağcı gruplar çekiyor. Devlet başkanlığı binasını ve parlamentoyu kuşatan bu faşist gruplar, başkentin denetimini ellerine almış durumda.

Muhalefet partilerinin ağırlıkta olduğu parlamento, Yanukoviç’i reddeden önceki iktidar partisi Bölgeler Partisi’nin desteğiyle, Turuncu Devrim’de başbakan olan Timoşenko’yu serbest bıraktı. Parlamento, onun yolsuzluktan dolayı almış olduğu yedi yıllık hapis cezasını kaldırdı. Timoşenko, göstericilere hitap etmek için, ülkenin doğusundaki Kharkiv kentinden Kiev’e uçtu.

Milletvekilleri, Yanukoviç’i yasadışı bir şekilde görevden aldılar. Parlamento, Anayasa Mahkemesi’nin onayını gerektirmesine rağmen, bir oldu-bitti havasında, 382’ye karşı 0 oyla, onu suçladı. Parlamento, bunun ardından, Anavatan Partisi’nden Arsen Avakov’u İçişleri Bakanı, Oleksandr Turçinov’u ise meclis başkanı olarak atadı. Turçinov’a geçici olarak devlet başkanlığı yetkisi verildi. O, milletvekillerine yaptığı konuşmada, Salı gününe kadar bir hükümet kuracağını açıkladı.

Önceki bakanları tutuklamak ve “Ukrayna halkına ve önceki devlet yöneticilerine karşı işlenmiş suçlar”ı soruşturmak için kolluk güçlerine ve savcılara emir verildi.

Kurulan yönetimin sağcı karakterinin bir diğer göstergesi, parlamentonun, ülke nüfusunun asıl olarak Rusça konuşan beşte birini haklarından mahrum edecek şekilde, Ukraynaca’nın tek resmi dil olduğunu kabul etmesiydi.

Ukrayna’daki ortam öylesine zehirli ki, Ukrayna Çabad Hahamı Moşe Reuven Azman, Kiev’deki Museviler’e, kenti ve mümkünse ülkeyi terk etmeleri çağrısında bulundu. O, “Musevi kurumlarına saldırı niyetini ifade eden sürekli uyarılar” aldığından söz etti.

Yanukoviç’in, söylentilere göre özel uçağının kolluk güçleri tarafından durdurulduğu Cuma günü geç saatlerde, Rusya sınırı yakınındaki Kharkov’a uçtuğu belirtiliyor. Devlet Başkanı’nın sözcüsü, Pazar günü yaptığı açıklamada, Yanukoviç’in nerede olduğunu bilmediğini söyledi.

Yanukoviç, Ukrayna’daki olayları bir darbe ve “Naziler’in Almanya’da ve Avusturya’da iktidara geldiği 1930’ların bir tekrarı” olarak betimlediği, önceden kaydedilmiş bir televizyon konuşması yayımladı. O, milletvekillerinin “dövülmüş, taşlanmış ve sindirilmiş” olduğunu, meclis başkanı Volodimir Ribak’ın dayak yemiş olduğu için istifaya zorlandığını söyledi.

Ukrayna’yı Rusya’nın etki alanından çıkartmayı amaçlayan bu darbenin arkasındaki itici güçler Avrupalı büyük devletler ve Washington’dır. Onlar, öncelikle de Sovyetler Birliği’nin 1991’deki çöküşünden bu yana Rusya’yı zayıflatmaya ve yalıtmaya çalışan Almanya’nın uzun süreli stratejik emellerini gerçekleştirme yönünde oldukça ilerlemiş durumdalar.

Ukrayna’nın merkezi yönetimi, şimdi, oligarşinin -geçen haftaya kadar Yanukoviç’e sadık kalmış olanlar da dahil- çeşitli kesimleriyle ittifak içindeki faşist unsurlar tarafından ele geçirilmiş durumda.

Birkaç bin faşist haydutu ve yalnızca para ve iktidar özleminin bir araya getirdiği bir “muhalefet”i kullanarak böylesi bir darbeyi başarıyla örgütlemek, Yanukoviç yönetimi yozlaşmış ve halk desteğinden mahrum olduğu için mümkün olmuştur. O, oligarşinin, kendi zenginleşmesine Rusya ile ittifaktan çok AB üyeliğinin yardımcı olacağını düşünen kesimini hiç kimsenin kurtarmadığını gösterdi.

Yanukoviç’in Washington, Berlin ve Paris’in düşmanca hamlelerini savuşturmak için Rusya’ya olan güveni sefil bir biçimde başarısız oldu. Rusya, geçtiğimiz Kasım ayında, Yanukoviç’in AB ile ortaklık anlaşmasını imzalamaktan vazgeçmesinin ardından, Ukrayna’dan 15 milyar dolar tutarında tahvil alma konusunda anlaşmıştı. Rusyalı görüşmeci Vladimir Lukin, Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un AB’nin güçlü devletlerine, “silahlı aşırı güçlerin ve pogromcuların başı çekmesinin ardından Ukrayna’nın bağımsızlığı ve anayasal düzeni için tehdit oluşturan” “muhalefeti dizginleme” çağrısıyla birlikte, Almanya, Fransa ve Polonya tarafından hazırlanan anlaşmayı imzalamayı reddetmişti.

Bununla birlikte, Moskova, Ukrayna’daki krizin başından beri, neredeyse sürekli olarak ayak sürtüyordu. Moskova’nın çeşitli manevralarını, Vladimir Putin başkanlığındaki yönetimin, daha zengin ama en az Ukraynalı ortakları kadar çürümüş olan Rusyalı oligarkların çıkarlarını dile getiriyor olması gerçeği belirlemektedir.

Ukrayna’nın, Donetsk’i, Kharkiv’i, Luhansk’ı, Dnipropetrovsk’u, Kırım’ı ve Sivastopol’ü kapsayan doğu bölgeleri, tam bağımsızlık olmasa da özerklik tehditinde bulundu. Onlar, Rusya Duma’sının Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Alexei Puşkov ile görüştüler.

Ülkenin doğusu, onun ekonomik olarak en önemli bölgesi. Kırım, Rusya’nın ulusal güvenliği için de özellikle önemli ve Sivastopol’deki Karadeniz Filosu’na ev sahipliği yapıyor.

Ukrayna’daki kriz, tarihsel olarak belirlenmiş iki önemli meselenin artık çözülmesi gerektiğini gösteriyor.

İlk olarak, Ukrayna işçi sınıfı, yaşanan krizin hiçbir noktasında, kendi çıkarlarını savunmak için bağımsız bir duruş sergileme şansına sahip olmamıştır. Bu, şimdi ülkeyi bir iç savaş ya da Ukrayna’yı kontrol etme uğruna büyük güçler arasında bir savaş tehlikesiyle sonuçlanabilecek bir bölünme tehlikesiyle karşı karşıya getiren rakip oligarkların ve emperyalist devletlerin gelişmelere hakim olmasına yol açtı.

Emperyalist devletlerin entrikalarına son verebilecek ve onun faşist uşaklarını yenilgiye uğratabilecek tek toplumsal güç uluslararası işçi sınıfıdır.

İkinci olarak, işçi sınıfı içinde bir karşı saldırı eğiliminin olmaması, Stalinizm’in onun siyasi bilincine yönelik onlarca yıllık saldırısıyla bağlantılıdır. ABD’nin ve onun Avrupalı müttefiklerinin olaylara yön verme becerisi, SSCB’nin Mihail Gorbaçev ile Boris Yeltsin önderliğindeki Stalinist bürokrasi tarafından dağıtılmasının ve kapitalizmin yeniden kurulmasının doğrudan sonucudur.

Bu, Rusya’da Putin yönetimindeki mafya hiziplerinin egemenliğine zemin oluşturmuş ve eski Sovyet cumhuriyetlerini emperyalist güçlerin yağmacı emellerine açık hale getirmiştir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır