DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
Ukrayna’daki darbenin jeo-politik boyutları
Peter Schwarz
28 Şubat 2014
İngilizceden çeviri (27 Şubat 2014)
ABD Savunma Bakanı Robert Gates, kısa süre önce yayımlanan anılarında, “Sovyetler Birliği 1991’in sonunda çökerken, Dick yalnızca Sovyetler Birliği’nin ve Rus imparatorluğunun değil ama bizzat Rusya’nın parçalanmasını; böylece, onun bir kez daha dünyanın geri kalan kesimine bir tehdit oluşturmamasını görmek istemişti.” diye yazıyordu. Gates, o zamanki Savunma Bakanı ve sonradan ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’e gönderme yapıyordu.
Bu açıklama, kısa süre önce Ukrayna’da gerçekleşen darbenin jeo-politik boyutlarına ışık tutmaktadır. Burada söz konusu olan, iç meseleler ve kesinlikle yolsuzluklara karşı mücadele ya da demokrasi değil; çeyrek yüzyıl geriye uzanan uluslararası güç ve etki mücadelesidir.
Financial Times, Ukrayna’daki son gelişmelere aynı gözle bakıyor. Gazetenin 23 Şubat tarihli sayısında yayımlanan bir başyazıda şöyle deniyor: “Çeyrek yüzyıldır, tehlikeli bir şekilde ABD ile Rusya arasında askıda kalan bu geniş bölge, Kremlin ile Batı arasında bir jeo-politik rekabet konusu olmuştur.” 2008’de, ABD Başkanı George W. Bush’un eski Sovyet cumhuriyetleri Ukrayna ile Gürcistan’ı NATO’ya alma yönündeki beceriksiz planı başarısız olmuştu “ama Maidan [Bağımsızlık Meydanı] devrimi, şimdi, bütün taraflara Ukrayna’nın Avrupa’nın fay hattı üzerindeki konumunu yeniden ele alma fırsatı sunuyor.”
Sovyetler Birliği’nin Aralık 1991’de dağılması, emperyalist güçlere verilmiş beklenmedik bir armağandı. 1917’deki Ekim Devrimi, dünyanın önemli bir bölümünü kapitalist sömürü alanından çıkartmıştı. O, Stalinist bürokrasinin dünya sosyalist devrimi hedefine ihanet etmesinden ve tüm bir Marksist devrimciler kuşağını öldürmesinden çok sonra bile, uluslararası burjuvazi tarafından bir tehdit olarak değerlendiriliyordu. Ayrıca, Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve askeri gücü, ABD emperyalizminin dünya egemenliğinin önünde bir engel oluşturuyordu.
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve kapitalist piyasa kurallarının yürürlüğe girmesi, işçilerin birkaç kuşaktır yaratmış olduğu toplumsal servetin bir avuç oligark ve uluslararası mali sermaye tarafından yağmalanmasının koşullarını oluşturdu. Eğitim, sağlık, kültür alanlarında elde edilmiş toplumsal kazanımlar ve altyapı darmadağın edildi ve çürümeye bırakıldı.
Bununla birlikte, ABD ve büyük Avrupalı güçler için bu da yetmedi. Onlar, Dick Cheney’in yukarıda aktardığımız değerlendirmesinde belirtildiği gibi, Rusya’nın bir daha asla onların küresel egemenliğini tehdit etmemesini garantiye almak istiyorlardı.
2009’a gelindiğinde, ABD egemenliğindeki NATO, bir zamanlar Sovyetler Birliği’nin etki alanında olan neredeyse bütün Doğu Avrupa ülkelerini kendisine dahil etmişti. Ama eski Sovyet cumhuriyetlerinin NATO’ya dahil edilmesi yönündeki girişimler, üç Baltık devleti (Estonya, Letonya ve Litvanya) hariç, Moskova’nın direnişinden dolayı başarısız kaldı. 46 milyonluk nüfusu ve Rusya ile Avrupa, Karadeniz ve Kafkasya arasındaki stratejik konumuyla Ukrayna, bu çabaların hep merkezindeydi.
Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, daha 1997’de, Ukrayna’nın olmaması durumunda Moskova’nın eski Sovyetler Birliği bölgesinde yeniden etkili olma yönündeki her türlü çabasının başarısızlığa mahkum olduğunu yazmıştı. Onun Büyük Satranç Tahtası adlı kitabının ana tezi, ABD’nin küresel üstünlüğe sahip olma becerisinin, Avrasya toprakları üzerinde egemen ve karşıt bir gücün ortaya çıkmasını engelleyip engelleyemeyeceğine bağlı olduğuydu. (bkz. “The power struggle in Ukraine and America's strategy of domination”)
2004’te, ABD ve Avrupalı büyük devletler, Ukrayna’da Batı yanlısı bir iktidarı yönetime getiren “Turuncu Devrim”i finanse ettiler ve desteklediler. Bununla birlikte, yönetim, iç çatışmalardan dolayı hızla parçalandı. 2008’de, Rusya ile askeri çatışmayı kışkırtarak Gürcistan’ı NATO’ya dahil etme girişimi de başarısız oldu.
ABD ile Avrupalı müttefikleri, şimdi, bir kez daha diğer eski Sovyet cumhuriyetlerini istikrarsızlaştırmak ve onları kendi etki alanlarına sokmak için, Ukrayna’daki darbeden yararlanmaya niyetliler.
ABD istihbarat örgütleriyle sıkı ilişkileri olan Stratfor adlı düşünce kuruluşu, “Batı, Ukrayna’nın Ardından Rusya’nın Çevresi İçin Hamle Yapıyor” başlıklı bir makalede, “Batı, Ukrayna’daki yönetim karşıtı protestocuların başarısından, daha geniş ve bölge çağında bir saldırıya yönlendirmek istiyor.” diye yazdı.
Stratfor, “Şu anda Gürcistan’dan bir heyet Washington’ı ziyaret ediyor. Bu ülkenin başbakanı Irakli Garibashvili’nin ABD Başkanı Barack Obama, Başkan Yardımcısı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı John Kerry ile bu hafta içinde buluşması planlandı” diyor. Moldova Başbakanı Iurie Leanca da ABD Başkan yardımcısı Joe Biden ile bir görüşme için 3 Mart’ta Beyaz Saray’ı ziyaret etmesi de planlanmış durumda. Stratfor, yazısını şöyle sürdürüyor: “Her iki ziyaretin öncelikli gündemi de bu ülkelerin Batı ile bütünleşmesi; başka sözcüklerle ifade edersek, onların nasıl Rusya’dan uzaklaştırılıp ABD ve Avrupa Birliği’ne daha yakın hale getirileceği.”
Moskova’daki ABD vakfı Carnegie Uluslararası Barışa Destek Kurumu’ndan (adı aynen böyle) Lilia Şetsova, Ukrayna’daki darbenin diğer ülkelere ve bizzat Rusya’ya yayılmasını savunuyor. O, Süddeutsche Zeitung’da yayımlanan makalesinde, “Ukrayna’nın, Sovyet sonrası zincirin en zayıf halkası olduğu kanıtlandı” diyor ve ekliyordu: “Benzeri ayaklanmaların diğer ülkelerde de mümkün olduğu unutulmamalı.”
Şetsova, Ukrayna “devrim”inin ne pahasına olursa olsun korunmasını istediği bir özelliğini vurguluyor: militan faşist güçlerin seferberliği. O, “Yanukoviç’in devrilmesi, asıl olarak, ciddi bir siyasi güç haline gelmiş olan Sağ Sektör’ün de dahil olduğu, Maidan’daki ‘radikal unsurlar’ sayesinde gerçekleşmiştir.” diyor ve ekliyor: “Ukrayna’nın geleceği, Ukraynalılar’ın Maidan’ı koruyup koruyamayacaklarına bağlı.”
Şetsova’nın ne pahasına olursa olsun korumak istediği “radikal unsurlar”, Ukrayna tarihinin en rezil geleneklerine (II. Dünya Savaşı sırasında Museviler’e ve komünistlere yönelik pogromlar ve kitlesel katliamlar) dayanan silahlı faşist milislerdir. Bu faşist milislerin gelecekteki rolü, işçi sınıfını yıldırmak ve sindirmek olacaktır.
Ukrayna’daki kargaşanın gerici toplumsal içeriğinin açığa çıkması yalnızca birkaç saat sürdü. Eski yönetimin devrilmesiyle ülkeye getirildiği iddia edilen “Avrupalı değerler”, daha önce yoksullaştırılmış olan işçi sınıfına yönelik yoğun saldırılardan oluşmaktadır. IMF, ülkenin yaklaşan iflası önlemek için gereksinim duyduğu kredilerin koşulu olarak, döviz kurunun serbest bırakılmasını, sert bir kemer sıkma programı uygulanmasını ve evlerde kullanılan doğalgaz fiyatlarının altı kat arttırılmasını talep ediyor.
Ülkenin parasının dalgalanmaya bırakılması azgın bir enflasyona, hayat pahalılığında artışa ve sıradan Ukraynalılar’ın mevcut birikimlerinin ortadan kalkmasına yol açacaktır. Kemer sıkma programı, asıl olarak emekli maaşlarına ve sosyal harcamalara yönelecek; gaz fiyatlarının artması çok sayıda ailenin evlerini ısıtamaması anlamına gelecektir.
Ukrayna, kalifiye işçilerin ve eğitimli meslek sahiplerinin şu anda Çin’de ödenenlerin altında ücret aldığı bir ülkeye dönüştürülecek. Bu, özellikle, Ukrayna’nın -Rusya’nın ardından- en büyük ticaret ortağı olan ve 7,4 milyar dolarlık yatırımıyla ülkedeki ikinci büyük yatırımcı olan Almanya’nın çıkarınadır.
ABD için Rusya’nın yalıtılması ön plandayken, Almanya, 1918’de ve 1941’de iki kez işgal etmiş olduğu Ukrayna’nın ekonomik yararlarıyla ilgileniyor. O, ülkeden bir ucuz emek platformu olarak yararlanmak ve onu Doğu Avrupa’daki ve Almanya’daki ücretleri daha da düşürmek için kullanmak istiyor.
Alman Ekonomi Enstitüsü tarafından derlenmiş istatistiklere göre, Ukrayna’daki ücretler, uluslararası ölçekte en altta. Ukraynalı ortalama işçinin ve büro çalışanının -brüt ücret artı yan ödemeler dahil- aldığı 2,5 avro saat ücreti, Çin’in (3,17 avro), Polonya’nın (6,46) ve İspanya’nın (21,88) oldukça altında. Almanya’daki saat ücreti maliyetleri ise 35,66 avro, yani Ukrayna’dakinin 14 katıdır.
Ukrayna İstatistik Kurumu, ortalama aylık ücretin 220 avro olduğunu tahmin ediyor. Akademisyenler de son derece düşük ücretlerle çalışıyor.
Eski devlet başkanı Yanukoviç de Ukraynalı oligarkların bir temsilcisiydi. O, AB ile Ortaklık Anlaşması’ndan, yalnızca, bunun toplumsal sonuçları karşısında siyasi olarak varlığını sürdüremeyeceğinden korktuğu için vazgeçmişti. Şimdi, onun devrilmesi, demokratik kurallarla hiçbir şekilde bağdaşmayan ve yeni toplumsal ayaklanmalara yol açacak olan bir yoksulluk ve sömürü düzeyini devreye sokmanın bahanesi işlevini görmektedir. Faşist milisler, tam da gelecekteki toplumsal çalkantıları bastırmak için korunmaktadır.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|