World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği

Yazıcıya hazırla

İran nükleer görüşmeleri uzadı

Keith Jones
22 Aralık 2014
İngilizce’den çeviri (25 Kasım 2014)

İranlı müzakereciler ve P-6 olarak bilinen güçler (ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi diğer dört üyesi ve Almanya), 24 Kasım Pazartesi günü, İran’ın sivil nükleer programını “normal” hale getirme konusunda kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak için, süreyi yedi ay uzatma konusunda anlaştıklarını açıkladılar. Yeni zaman sınırı, nihai bir anlaşmanın çerçevesini çizmek için belirlenen 1 Mart tarihine ek olarak tüm teknik ayrıntıların halledilmesi için dört aylık süre ile birlikte, 1 Temmuz 2015.

24 Kasım’da yapılan açıklama, sürmekte olan “son durum” görüşmelerinin ona bağlı olarak gerçekleştiği geçici anlaşmanın süresinin dolmasına sadece saatler kala geldi.

ABD ve onun Batılı müttefikleri, uzun süredir İran’ı nükleer silahlar geliştirmeye çalışmakla suçluyor ve Tahran bu suçlamaları reddediyor.

İran’a yönelik bu suçlamalar, ilk olarak, Washington’ın 2003 yılındaki yasadışı Irak istilasının hemen ardından, Bush yönetimi tarafından yapılmıştı. Onlar, ABD için, İran’ı, dünyanın en önemli petrol ihraç eden bölgesi olan Ortadoğu’daki ABD egemenliğine yönelik herhangi bir meydan okumadan vazgeçirmeye zorlama yönelimini pekiştirmeye gerekçe işlevi gördü.

ABD ile onun Avrupa Birliği’ne üye müttefikleri, 2012 yılında, İran’ın petrol ihracatını yarıya indiren ve denizaşırı ülkelerdeki banka hesaplarına el koyarak tüm ticaretini engelleyip, onu dünya bankacılık sisteminden etkili bir şekilde dışlayan yaptırımları yoğunlaştırdı.

24 Kasım’daki uzatmaya göre, aynı geçtiğimiz Ocak ayına kadar uzayan önceki iki geçici anlaşmada olduğu gibi, İran’ın yurtdışındaki aylık 700 milyon dolar civarındaki varlığının ülkeye geri dönmesine izin verilecek. Bu, İran’ın uluslararası bankacılık sisteminde şu anda dondurulmuş olan yaklaşık 100 milyar dolarlık varlıklarının (havale edilmemiş petrol satış hasılatı ve İran Merkez Bankası’nın döviz rezervleri) yalnızca küçük bir bölümüdür.

Tahran, bu yeni geçici anlaşmaya göre, uranyum zenginleştirmesini yüzde 5’in altında sınırlamaya devam edecek, plütonyum reaktörünün aktifleşmesini erteleyecek ve benzeri görülmedik şekilde nükleer tesislerini IAEA’nın (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu) önceden haber vermeksizin yapacağı denetime tabi kılacak.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Pazartesi günkü bir basın toplantısında, ABD’nin başını çektiği yaptırımların, İran’ı nükleer programının büyük kısmını yürürlükten kaldırmaya ya da durdurmaya zorladığından övünçle bahsetti. “Bugün”, dedi Kerry, “İran yüzde 20 zenginleştirilmiş uranyuma sahip değil. Sıfır. Yok. Onlar, sahip oldukları her bir gramı seyrelttiler ve dönüştürdüler… Bugün, IAEA denetçileri, İran’ın zenginleştirme faaliyetlerine günlük erişime ve İran’ın programına ilişkin çok daha derin bir kavrayışa sahipler.”

Kerry, süre uzatımının, görüşmelerin bütün bunlara rağmen başarısız olmayacağı anlamına gelmediğini ekledi. Kerry, Washington’ın ve müttefiklerinin, 1 Mart’a kadar kapsamlı bir anlaşmanın çerçevesi üzerinde hemfikir olunamaması durumunda, seçenekleri tekrar gözden geçireceklerini söyledi. ABD Dışişleri Bakanı, “Bu müzakereler, biz uzattığımızdan dolayı daha kolay geçmeyecek. Onlar zorluydu ve zorlu olmaya devam edecekler.” dedi.

Nihai bir anlaşma sağlamadaki başarısızlık, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve onun hükümeti için bir darbedir. Ruhani, selefi Mahmud Ahmedinejad’ı, Washington ile ilişkileri gereksiz yere kötüleştirmekle suçlayarak, sert bir şekilde eleştirmişti. O, 2013 yılı Haziran ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimini, büyük ölçüde, ABD ve onun Avrupa Birliği üyesi müttefikleri ile hızlı bir şekilde uzlaşma sağlayacağı; bu uzlaşma ile birlikte yaptırımların ortadan kalkacağı ve İran’ın tam çevrim bir sivil nükleer programa sahip olma hakkına saygı gösterileceği iddiası temelinde kazanmıştı.

Ruhani, ABD’nin ve onun AB’li ortaklarının desteğini elde etmek amacıyla, Uluslararası Para Fonu’ndan sosyal harcamalarda kesinti önermesini istedi. O, İran’ın “hizmete hazır” olduğunu açıklamak için İsviçre’deki Davos’ta yapılan Dünya Ekonomi Forumu’na gitti, Avrupalı enerji şirketlerine ülkenin çok büyük enerji rezervlerine ayrıcalıklı erişim teklif etti. Ruhani, defalarca, Washington’ın yaptırımlardan ve Tahran’da rejim değişikliği çabalarından vazgeçmesi durumunda, Tahran’ın bölgeye istikrar kazandırmada ABD’ye yardımcı olmak için istekli olacağını açıkladı.

İran’ın Ruhani Önderi Ayetullah Hamaney, Ruhani’nin girişimlerini güçlü bir şekilde destekledi. O, “ulusal birlik” adına, dini siyaset kurumu ve Devrim Muhafızları’nın komuta kademesi içindeki Ruhani karşıtlarına, hükümete yönelik eleştirilerini, özellikle de nükleer müzakerelerle ilgili olanları yumuşatmalarını emretti.

Hamaney, aynı zamanda, sık sık, görüşmelerin akıbeti konusundaki kuşkuculuğunu da dile getirdi ve “dayanıklı bir ekonominin” geliştirilmesinde hiçbir çabanın esirgenmemesinde ısrar etti.

Ruhani, Pazartesi akşamı ulusal bir televizyon kanalında yayımlanan bir konuşmasında, İran’ın şartları doğrultusunda bir anlaşmanın eli kulağında olduğunu iddia edecek kadar ileri giderek, müzakereleri diplomatik bir zafer olarak sunmaya çalıştı. Ruhani “Müzakerelerin bu gidişatı nihai bir anlaşma sağlayacak… Anlaşmazlıkların çoğu giderilmiş durumda.” dedi.

Washington’ın önümüzdeki yıllarda İran’a yönelik yaptırımları sürdürme ve böylece nihai bir nükleer anlaşmaya boyun eğmesini garanti altına alma yeminine hiç değinmeyen Ruhani, İran halkına, P-6’nın “İran’a yönelik baskı ve yaptırımların fayda vermeyeceği sonucuna ulaşmış” olduğunu söyledi.

P-6, Japonya hariç, dünyanın büyük güçlerinden oluşmakla birlikte, orada üstünlüğü elinde tutan, üç AB’li güç tarafından desteklenen Washington’dır. ABD, geçtiğimiz hafta, müzakerelerin son dakikasına kadar, Tahran ile herhangi bir anlaşmanın kendi koşullarıyla olacağını açıkladı.

Basındaki haberlere göre, ABD, İran’ın uranyum zenginleştirmede kullanılan santrifüj makinelerinin dörtte üçünden fazlasını tasfiye etmek de dahil, sivil nükleer programını sert bir biçimde kısıtlama konusunda son derece kararlı.

Tahran açısından çok daha önemli olan, Washington’ın, İran’a uygulanan felç edici ekonomik yaptırımları, sadaka mahiyetinde verilen tahsilatlarla ve yıllarca sürdürme kararlılığıdır. Dahası, Batılı güçler, uzun bir başlangıç dönemi sırasında, yaptırımların yürürlükten kaldırılması / iptal edilmesi değil ama en azından onların aşamalı olarak askıya alınmasını istiyorlar. Onlar, böylece, Tahran’ın yükümlülüklerini yerine getirmediği kararına vardıklarında, yaptırımları hızlı bir şekilde yeniden devreye sokabilecekler.

İran’ın sivil nükleer programı üzerindeki özel kısıtlamalar, ancak uzun bir dönemin ardından tam olarak kaldırılacak (ABD’li yetkililer, resmi olmayan bilgilendirme toplantılarında, 15-20 yıllık sürelerden söz ettiler).

ABD’li yetkililer Pazartesi günkü zaman sınırına gelirken, defalarca, ikinci bir süre uzatılması ile ilgilenmediklerini söylemişti. Bu, beklendiği üzere, blöf çıktı.

Kerry’nin yukarıda aktarılan açıklamalarının gösterdiği gibi, Obama yönetimi ve ABD’li ordu-güvenlik kurumunun büyük kesimi, Tahran’dan kayda değer ödünler koparttıklarına inanıyor ve askeri harekat tehdidini yedekte tutarken İran ekonomisini felce uğratmaya devam ederek daha fazlasını elde edebileceklerini hesaplıyor.

Bu grup, aynı zamanda, Washington’ın Ortadoğu’daki stratejisinin, Suriye’deki ABD rejim değişikliğini amaçlayan vekil savaşının zamanını belirlemedeki başarısızlık ve IŞİD’in Irak’a saldırısı eliyle krize girdiği koşullar altında, Washington’un ABD’nin Ortadoğu’daki hegemonyasının çökmesini önleme çabasında Tahran’ın desteğini kazanma olasılığını araştırmaya devam etmesi gerektiğine inanıyor.

Washington ile Tahran arasında, Irak’la ilgili olarak, her iki devletin de Bağdat’taki Şii egemenliğindeki hükümete ve Kuzey Irak’taki Kürt Peşmergelere askeri destek sağlaması konusunda zaten üstü kapalı bir anlaşma var. Tahran, Afganistan’da ABD tarafından yeniden şekillendirilen yeni rejime yönelik desteğini de açıklamış durumda.

ABD Devlet Başkanı Barack Obama, Pazar günkü bir televizyon söyleşisinde, nükleer enerji konusunda İran ile olan “önemli” farklılıkların devam ettiğini söyledi. O, aynı zamanda, İslam Cumhuriyeti’nin yönetici seçkinlerinin Washington ile işbirliği yapması durumunda, ABD-İran arasında bir uzlaşmanın kolaylıkla gerçekleşebileceğine işaret etti.

İran’ın, Şah dönemindeki gibi, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarının en önemli destekçisi haline geleceği bu tür bir yeniden stratejik işbirliği ihtimali, hem İsrailli seçkinlerin hem de Suudi kraliyet ailesinin sinirini bozmuş durumda. Onlar, geçtiğimiz 14 ay boyunca, herhangi bir nükleer anlaşmayı raydan çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlardı.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Pazartesi günü, yaptırımlarda herhangi bir gevşemenin koşulu olarak, İran’ın tüm sivil nükleer programının yürürlükten kaldırılmasına yönelik sıkça belirttiği talebini yineleyerek, nihai bir anlaşmaya varılamamasını memnuniyetle karşıladı. Netanyahu, BBC ile bir röportajda, ABD Kongresi’ne, İran’a yönelik daha sert yaptırımlar dayatarak müzakereleri bırakması için örtülü bir çağrı yaptı. Netanyahu “Henüz bir anlaşmanın olmaması gerçeği”nin, ABD’ye ve onun AB’li ortaklarına ek yaptırım uygulamak için bir “fırsat” verdiğini söyledi. Ona göre, “benimsenmesi gereken yol” budur.

Netanyahu, BBC’deki röportajında, “İsrail kendini savunma hakkını -her zaman- saklı tutmaktadır.” diyerek, İsrail’in İran’a yönelik askeri saldırı tehdidini de yineledi.

Obama yönetimi, Temsilciler Meclisi tarafından daha önce kabul edilmiş ve İran’ın tüm petrol ihracatını ortadan kaldırmaya çalışmak da dahil, yaptırımların sertliğini çarpıcı bir biçimde artıracak olan yasa tasarısının Senato’da kabul edilmesini, şimdiye kadar güçlükle engelleyebildi.

Pazartesi günü, Cumhuriyetçi Senatörler John McCain, Lindsey Graham ve Kelly Ayotte, İran ile müzakerelerin sürmesine daha fazla yaptırımın eşlik etmesi gerektiğini belirten bir açıklama yaptılar. Bundan kısa süre sonra, Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanlığı’ndan ayrılacak olan Demokrat Partili Senatör Robert Menendez, yeni yaptırımlara ilişkin bir yasa tasarısının kabul edilmesi için, “iki partili” tarzda çalışmaya istekli olduğunu açıkladı.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır