www.wsws.org/tr/2014/dec2014/babe-d08.shtml
1 Aralık tarihli Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) gazetesinin kültür bölümünde, Sosyalist Eşitlik Partisi’ne (PSG-Almanya) saldıran, “Troçkist tarzda mobbing: Berlinli bir tarihçi karalanıyor” başlıklı bir makale yer alıyor.
Gazetenin sosyal bilimlerden sorumlu editörü Jürgen Kaube, PSG ile onun gençlik ve öğrenci örgütlenmesi Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler’i (IYSSE), Berlin’deki Humboldt Üniversitesi’nde Doğu Avrupa Tarihi kürsüsünün başındaki Jörg Baberowski’ye karşı bir karalama kampanyası sürdürmekle suçluyor.
Bu makale, aşağılayıcı yorumlarla, çarpıtmalarla ve yanlışlarla doludur. Makale, yazarın görünüşe göre tanıdığı olan Baberowski’nin görüşlerini yinelemektedir. Profesyonel gazetecilik standartları bunu gerektirmesine rağmen, makalenin yayımlanmasından önce PSG ile ilişki kurulmamış ve ondan bir açıklama istenmemiştir.
Makale, PSG’nin ya da Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin adını anmamakta, sahte, uydurma isimler kullanmaktadır. Makalede, PSG’nin açıklamalarından tek bir sözcük olsun alıntı yapılmamakta, onlarla herhangi bir bağlantı içermemekte; böylece, okurun bağımsız olarak bilgilenmesini zorlaştırmaya çalışılmaktadır.
PSG ve IYSSE, FAZ’ın yayımcıları Werner D’Inka, Berthold Kohler, Günther Nonnenmacher ve Holger Steltzner’den, aşağıdaki açıklamayı FAZ’da yayımlayarak kendi görüşlerini sunma fırsatı sağlanmasını talep etti.
**
Sosyalist Eşitlik Partisi’nin, “Troçkist tarzda mobbing” başlıklı makale üzerine açıklaması
Jürgen Kaube, FAZ’ın 1 Aralık tarihli sayısındaki , “Troçkist tarzda mobbing” başlıklı yazıda, Sosyalist Eşitlik Partisi’ni (PSG), Berlin Humboldt Üniversitesi Doğu Avrupa Tarihi kürsüsünün başındaki Jörg Baberowski’ye karşı bir karalama kampanyası sürdürmekle suçlamaktadır.
PSG, Baberowski’yi karalamıyor. O, yalnızca, Baberowski’nin bizzat yazıp söylemiş olduklarını kamuoyunun dikkatine sunmaktadır. Eğer Baberowski karalanmışsa, bu, onun kendi sözcükleriyle olmuştur. Bununla birlikte, Kaube, bu sözcükleri FAZ’ın okurlarından saklıyor. Kaube, Baberowski’nin PSG tarafından açıkça eleştirilmiş olan tek bir açıklamasından bile alıntı yapmamaktadır. Baberowski’nin en önemli açıklamalarından birkaçını sunalım:
Baberowski, Şubat ayında, Der Spiegel’da (No. 7 / 2014) Ernst Nolte’yi savundu. O, “Nolte’ye haksızlık yapıldı. Tarihsel anlamda, o haklıydı.” dedi.
Almanya’nın son 30 yıllık düşünsel yaşamına aşina olan birinin, bu sözcükleri yanlış anlamlandırması mümkün değildir. Nolte, 1986’da, Nazilerin suçlarını haklı çıkartırken, sert bir Tarihçiler Tartışması’nı (Historikerstreit) başlatmıştı. Nolte, o zamandan beri, neo-Nazi güçlerin yörüngesine girmiş durumda.
New York Times’ın köşe yazarlarından Roger Cohen, 2000 yılında, Nolte’yi, “Hitler’in bir savunucusu” olarak betimlemişti (New York Times, 21 Haziran, 2000). Aynı yıl, tarihçi Heinrich August Winkler, Nolte’nin yazıları için “yazık ki, onun giderek daha fazla aşırı sağcıların bir yandaşı haline geldiği konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmıyor” açıklamasını yaptı. Hristiyan Demokratik Parti’nin önderi Angela Merkel, Konrad Adenauer ödülünün ona verilmesini reddetti. Dahası, bizzat FAZ, 1994’ten sonra, onun makalelerini yayımlamaktan vazgeçti.
Baberowski’ye göre, bunların hepsi “bir haksızlık”tır. Baberowski, her ne kadar Nolte Nazi yanlısı görüşlerinden hiçbir zaman uzaklaşmamış olsa da, ona itibarını iade etmeye çabalamaktadır. Nolte, daha kısa süre önce, The European dergisinde (Nisan 2014) yayımlanan yazısında, bir kez daha, Hitler’e ilişkin lehte yorumlar konusundaki tabunun kırılmasını savunmuştu.
Bir “Hitler savunucusu”na saygınlığını iade etmek, bizzat Hitler’e saygınlığını geri vermek anlamına gelir. Baberowski, Der Spiegel’da, Nazi önderine ilişkin kendi coşkulu betimlemesini üretmektedir. O, şunları yazmaktadır: “Hitler bir psikopat değildi; o kötü niyetli değildi. O, kendi masasında, insanların Musevilerin ortadan kaldırılması hakkında konuşmasını istememişti.” Eğer bu ifadeler Nazizmin revizyonist bir savunusu değilse nedir?
Baberowski, PSG tarafından eleştirilmiş olan bir diğer açıklamasını, Alman Tarih Müzesi’ndeki Schlüterhof konuşmaları vesilesiyle, 1 Ekim’de yapmıştı. Baberowski, Taliban’a ve IŞİD’e karşı mücadele konusunda yorum yaparken şunları söyledi: “Eğer insan, teröristlerin yaptığı gibi rehineler almaya, köyleri yakmaya, insanları asmaya, korku ve terör yaymaya istekli değilse; eğer bu tür şeyler yapmaya hazır değilse, bu tür bir çatışmayı asla kazanamaz ve en iyisi, hep birlikte uzak durmaktır.”
Bu, Nazilerin “imha savaşı” dedikleri şeyin son derece iyi bir betimlemesidir. Nazi savaş suçluları, uluslararası hukuku çiğneyerek bu tür yöntemler kullandıkları için, 1946’da, Nürnberg’de ölüme mahkum edilmişlerdi.
Eğer Baberowski’nin iddia ettiği gibi Nolte’ye haksızlık yapılmışsa, Nolte’yi eleştirmiş olan herkes “karalama” suçunu işlemiş demektir. Karşıtlarını karalama yapmakla suçlamak, her zaman, Musevi Soykırımı’nı inkar eden David Irving dahil, aşırı sağın sermayesi olmuştur. Yeni olan, onların şimdi elde ediyor olduğu üst düzey destektir.
Humboldt Üniversitesi Tarih Bölümü, resmi bir açıklamayla Baberowski’ye arka çıktı. O, “Profesör Baberowski’ye yönelik kampanyaya karşı çıkmak için”, “Humboldt Üniversitesi öğretmenlerini ve öğrencilerini” baskı altına almaktadır. Bölüm, bizim Baberowski’nin sağcı açıklamalarına yönelik eleştirilerimizin “anayasal olarak korunan akademik özgürlüğü” çiğnediği saçma iddiasında bile bulunmaktadır.
Eğer bu görüş kabul edilirse, akademik özgürlük Hitler’in savunusunu ve savaş suçlarının desteklenmesini korumaktadır; bu gerici düşünceleri eleştirmek ise karalayıcıdır. Gerçekte, mesele akademik özgürlük değil, hizaya getirmedir (devlet himayesinde entelektüel uyarlanma). Eğer bu konularda açık tartışma hoşgörülemiyorsa, artık hiçbir şey tartışılamaz. Eğer bu tür açıklamaların eleştirisi karalamaysa, o zaman düşünceyi ifade özgürlüğü yoktur.
FAZ’da, Jürgen Kaube, Tarih Bölümü’nün skandal açıklamasını desteklemektedir. O, Baberowski’nin siyasi ve bilimsel eleştiriyi bastırmaya yönelik önceki bir girişimini de savunuyor.
Baberowski, geçtiğimiz Şubat ayında, Britanyalı tarihçi Robert Service’ı açık bir akademik toplantıda konuşması için davet etti. Service’ın Troçki biyografisi, yüzlerce yanlışı ve çarpıtmayı aktaran uluslararası uzmanlar tarafından “sıradan bir çalışma” olarak güvenilmez ilan edildi. Stanford Üniversitesi’nden Profesör Bertrand Patenaude, saygın American Historical Review dergisinde (Haziran 2011) etkili bir eleştiri yayımlamış, Almanca konuşan ülkelerden 14 tanınmış tarihçi, Suhrkamp Verlag yayınevine yazdıkları bir mektupta, kitabın Almanca’da yayımlanmasını protesto etmişti. Bu açıklamalar, Dünya Sosyalist Web Sitesi Yayın Kurulu’nun Başkanı David North’un Service’in kitabına yönelik kapsamlı teşhirinin doğruluğunu kanıtlamıştı.
PSG, akademik toplantıda, Service’e Troçki biyografisi ile ilgili eleştirel sorular yönelteceğini açıkladığında, Baberowski, buna, toplantıyı, önce yapılmayacağı yalanını yayıp bilinmeyen bir yere aktararak, ardından da eleştirel soru yöneltebileceğini düşündüğü kişilerin girmesine izin vermeyerek tepki gösterdi.
Kaube, bu olmayacak sansür eylemini haklı bulmaktadır. O, PSG’nin, Service’e yönelik sorularını önceden yazılı olarak sunduğunu, yani ciddi bir tartışma arayışı içinde olduğunu kabul etmekle birlikte, Baberowski’nin, “Service’in kitabının yayımlanmamasının daha doğru olacağını düşünen” katılımcıları dışarıda tutmak için güvenlik görevlilerini kullanmasını bütünüyle sağlıklı buluyor. Toplantıya katılması engellenenler arasında, Kaube’nin adıyla andığı tek kişi olan David North’un yanı sıra, Potsdam Üniversitesi’nden Suhrkamp Verlag’a yazılan mektubu imzalamış bir profesör ile Humboldt Üniversitesi’nden çok sayıda öğrenci de vardı.
Soru şu: Neden, Baberowski’nin korkunç açıklamalarına hiç kimse karşı çıkmıyor ve o neden üst düzey destek görüyor? Bu değişime yol açan şey ne?
Bize göre, bu, Alman dış politikasının sürmekte olan yön değişikliği ile bağlantılıdır. “Askeri sınırlamanın sonu”, tarihin yeni ve gerici bir anlatımını gerektirmektedir. Uzun süredir itibarsızlaşmış ve reddedilmiş olan görüşler, şimdi destek görüyor ve her türlü eleştiriden muaf tutuluyor. Onlara saldıran herkes, “karalama” ile suçlanıyor.
Humboldt Üniversitesi Tarih Bölümü’nün açıklamasını ve Jürgen Kaube’nin makalesini dikkatle okuyan birinin, yalnızca Humboldt Üniversitesi’nin değil ama bir bütün olarak Almanya’daki akademik yaşamın geleceğinin söz konusu olduğu konusunda kuşku duyması mümkün değildir. Üniversiteler bilim ve özgür tartışma merkezleri olmaya devam edecek mi? Yoksa onlar, Alman tarihinde önceden olduğu gibi, aşırı sağ, neo-Nazi ve militarist ideolojiler için devlet kontrolünde seralar haline mi gelecekler?
Ulrich Rippert, PSG’nin Ulusal Sekreteri