Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
Kapitalizm ve Ferguson’daki polis-ordu seferberliği
Joseph Kishore
20 Ağustos 2014
İngilizceden çeviri (19 Ağustos 2014)
ABD’nin Missouri eyaletindeki Ferguson kasabasında geçtiğimiz on gün boyunca yaşananlar, tüm ülke tarihi için bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Toplumsal eşitsizliğin, mali aristokrasinin acımasızlığının ve Amerikan demokrasisinin çözülmesinin devasa boyutu, polisin 18 yaşındaki silahsız genç Michael Brown’ı infaz tarzında öldürmesinde ve buna tepki olarak patlayan protestoların sert bir şekilde ezilmesinde açığa çıkmış durumda.
Ferguson’da ortaya konan toplumsal ve demokratik konuların tamamının merkezinde, kapitalist sistemin doğası yatmaktadır. ABD’deki eşitsizliğe ve polis devleti aygıtına karşı herhangi bir mücadele, burada tüm toplumsal ve ekonomik düzene karşı bir mücadelenin söz konusu olduğu kavrayışı üzerinde yükselmediği sürece başarılı olamaz.
Geçtiğimiz günlerde yaşananlar, egemen siyasi çevrelerin bütün hiziplerinin işçi sınıfına karşı bir araya geldiğini açığa vurmuştur. Geçen hafta, ABD’de ve tüm dünyada, milyonlarca insan, Ferguson sokaklarındaki tankların ve protestoları bastırmak için otomatik tüfekler taşıyan ve gözyaşartıcı gaz ile plastik mermiler kullanan toplum polislerinin görüntüleriyle şok oldu. Obama yönetimi ve Demokratik Partili Vali Jay Nixon, zaman kazanmayı ve kitlesel muhalefeti yatıştırmayı amaçlayan bir manevraya başvurdu.
Nixon, polis faaliyetlerinin yönetimini Missouri Otoyol Devriyesi’nin eline bıraktı. Bunu, Al Sharpton gibi Demokratik Parti ajanlarının, Pazar günü, polis ile “birlik” çağrısı yaptığı bir dini toplantı izledi.
Bu sinik jestler, valinin “olağanüst hal” ilan etmesini ve Ulusal Muhafızlar’ın sevk edilmesini de içeren çok daha saldırgan bir baskının koşullarını yaratmayı amaçlıyordu. Polisler Pazar günü ve Pazartesi gecesi, şimdiye kadarki en şiddetli polis operasyonunda, barışçıl gösterilere karşı gözyaşartıcı gaz ve plastik mermiler kullandılar.
Kentin dört bir yanında, polisin geçenlerden kimlik bilgileri talep ettiği kontrol noktaları kuruldu. Polis, gazetecileri tutukladı ve tehdit etti; “toplanma” suçu işleyecekleri varsayılan kasaba sakinlerini keyfi olarak gözaltına aldı.
Ferguson’da, adı konmamış bir sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Bu koşullar altında, Başkan Obama, Pazartesi günü öğleden sonra düzenlediği bir basın toplantısında, yorumlarıyla bir kez daha devreye girdi. O, Ferguson’daki şiddetten asıl olarak protestocuları sorumlu tutarken, yapmacık şekilde, tarafsız ve önyargısız bir tavır takındı. Polis devleti önlemlerini haklı göstermeye çalışan Obama, “trajik ölümü, yağma ederek ve silah taşıyarak, hatta polise saldırarak suç oluşturan davranışların bir gerekçesi olarak kullananlar”a gönderme yaptı.
Bunlar yalandır. Başlıca “suç oluşturan davranış”, Michael Brown’ın öldürülmesi ile onu izleyen yasadışı ve anayasaya aykırı polis operasyonudur. Pazartesi günü, bağımsız bir otopsi raporu, Brown’ı öldüren merminin, onun kafasının üst kısmına isabet etmiş olduğunu gösterdi ki bu, genç adamın, tanıkların iddia ettiği gibi, polis görevlisi Darren Wilson tarafından öldürüldüğü sırada yerde olduğuna ve teslim olmaya çalıştığına işaret ediyor. Silahsız bir gencin öldürüldüğüne ilişkin açık kanıta rağmen, Wilson hala yakalanmış değil.
Obama, ardından, istemeyerek de olsa, halkın “düşüncesini özgürce ifade etme, toplanma ve basında yazma hakkı” dahil, belirli anayasal hakları olduğunu kabul etti. O, bu hakların “dikkatli bir şekilde korunması” gerektiğini söyledi ve ekledi: “Bizimki, onlar altında yaşayan ve onları uygulayan yurttaşlar yararına bir hukuk ulusudur.”
Nasıl bir sahtekarlık! Anayasal haklar, Obama’nın desteğiyle, Ferguson sokaklarında hükümsüz bir metin haline gelmiş durumda. Obama’nın konuşmasından kısa süre önce, polis, Vali Nixon’ın, bu bölgelerde hiç kimsenin toplanmasına izin verilmemesi yönündeki emriyle (ki bu, toplanma özgürlüğüne ilişkin Birinci Anayasa Değişikliği’nin çiğnenmesidir), kasabanın merkezi yerlerini protestoculardan temizlemeye başlamıştı.
Obama’nın şimdiye kadar dini geleneklere yaptığı ve Pazartesi günü yinelediği, “ortak insan sevgisi”ne sahip “tek bir birleşik Amerikan ailesi”ne yaptığı göndermeler, ABD’deki hayatın gerçekliğini gizleyemez. Bu basmakalıp sözler, servetin tarihte görülmedik ölçekte en yoksullardan en tepedekilere doğru yeniden dağıtılması yoluyla şirket ve mali sektör aristokrasisini daha da zenginleştirmek için çalışmakta olan bir başkanın ağzından çıkmaktadır. “İnsan sevgisi”ne gelince; bu ayın başlarında, işkence emirlerini verenleri ve uygulayanları sorumlu tutma yönünde hiçbir şey yapılmayacağını ortaya koyarken, “biz kimi halklara işkence yaptık” biçimindeki ölümsüz sözleri eden Obama idi.
Obama’nın demagojileri ve yalanları ne olursa olsun, toplumsal ve siyasal gerçeklik halkın bilincinde ifadesini buluyor. Ferguson sokaklarındaki öfke, ülkenin dört bir yanında derinlemesine hissedilen duyguların bir ifadesidir. Bu, yalnızca polis şiddetine değil ama işsizliğe, yoksulluğa, eşitsizliğe ve tüm işçi sınıfının toplumsal koşullarına yönelik durmak bilmez saldırıya karşı bir öfkedir.
İşçi sınıfı içinde, çalışanların karşılaştığı sorunların sisteme ilişkin olduğuna dair giderek artan bir farkındalık söz konusu. WSWS’de yayımlanan bir videoda, egemen sınıf eğitime ve işlere para olmadığını iddia ederken bile geniş kaynakların orduya ve polise ayrıldığına işaret eden Ferguson’daki işçiler ve gençler, kapitalizmin doğasından söz etmektedirler. Onlar, Amerikan emperyalizminin, içeride Amerikan kentlerine tanklar gönderirken, dışarıda “demokrasi” uğruna savaş biçimindeki ikiyüzlülüğüne değiniyorlar.
İşçi sınıfı içinde gelişen bu bilincin, başarılı bir mücadelenin verilmesine temel oluşturabilecek net bir siyasi programa bağlanması gerekiyor. ABD’deki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (SEP) ve onun tüm dünyadaki kardeş partilerinin başlıca amacı, St. Louis’de, tüm ülkede ve uluslararası ölçekte, işçi sınıfını böylesi bir programla donatmak için gerekli olan devrimci önderliği inşa etmektir.
SEP, tüm işçi sınıfını, Ferguson’daki işçilerin ve gençlerin arkasında harekete geçmeye çağırır. Tüm ülkede, katil Michael Brown’ın tutuklanmasını ve cezalandırılmasını; Ulusal Muhafızlar’ın çekilmesini, polisin dağıtılmasını ve olağanüstü halin kaldırılmasını talep eden gösterilerin ve toplantıların düzenlenmesi gerekiyor. Bu demokratik taleplerin çalışanların toplumsal haklarının savunusu (yüzmilyarlarca doların, herkese uygun ücret ödenen işlere, eğitime, sağlık hizmetlerine ve konut sağlamaya ayrılması) mücadelesi ile bağlantılandırılması gerekiyor.
Ferguson’da yaşananlar, bütün işçilere yönelik saldırının bir parçasıdır. Bu kasabanın sokaklarında başvurulan polis devleti önlemleri, yaygın ordu ve istihbarat aygıtı ile birlikte, şirket ve mali sektör aristokrasisinin politikalarına yönelik tüm muhalefeti hedeflemektedir.
SEP, ABD’de yaşayanların demokratik ve toplumsal haklarının savunusunun, emperyalist savaşa karşı mücadele ile bağlantılandırılmasında ısrar eder. Ferguson’a sevkedilen Ulusal Muhafız birlikleri, Irak ve Afganistan halklarını vahşice ezmek için o ülkelere gönderilmiş olan güçlerle aynıdır. Amerikan işçi sınıfının ABD savaş makinesinin parçalanmasındaki çıkarları, tüm dünyadaki işçilerin, ABD egemen sınıfının dünyayı yeni bir dünya savaşına sürükleme tehlikesi oluşturan entrikalarına karşı mücadelesi ile ayrılmaz biçimde bağlantılıdır.
Egemenliğini savunmak için hiçbir şeyden kaçınmayacağını göstermiş olan kapitalist sınıfın toplum üzerindeki egemenliğine doğrudan saldırmaksızın, hiçbir şey başarılamaz.
Önümüzdeki temel soru şudur: Kim egemen olacak? Egemen sınıf ve onun baskı aygıtları, insanlığı felakete sürüklerken, işçi sınıfının toplumsal ve demokratik haklarına yönelik çok daha vahşi saldırıları dayatmaya devam mı edecek? Yoksa, nüfusun büyük kesimini oluşturan işçi sınıfı iktidarı alacak ve toplumu, eşitlik, servetin köklü bir şekilde yeniden dağıtımı ve insanlığın devasa üretici güçleri üzerinde demokratik bir kontrol temelinde yeniden mi düzenleyecek? Bu alternatif, her zamankinden daha doğrudan ve acil bir hale gelmektedir.
Yaşanan olayları seyretmek yetmez. Bütün okurlarımızı, işçi sınıfının önderliğine, Sosyalist Eşitlik Partisi’ne katılıp onu inşa ederek, sosyalizm uğruna mücadele kararı vermeye çağırıyoruz. SEP’e katılma konusunda daha fazla bilgi için, buraya tıklayınız.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|