DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
ABD savaşçı birlikleri Irak’a geri dönüyor katliam uluslararası işçi sınıfına bir uyarıdır
Patrick Martin
15 Ağustos 2014
İngilizceden çeviri (14 Ağustos 2014)
Çarşamba günü, ABD Özel Kuvvetleri’ne bağlı 130 dolayında asker, Pentagon yetkililerinin, sözümona, Suriye’nin ve Irak’ın geniş bir bölümünü kontrolü altında tutan Irak-Şam İslam Devleti’nden (IŞİD) kaçan Yezidi sığınmacıları kurtarmaya yönelik büyük bir görev olarak betimlediği hazırlığın bir parçası olarak kuzey Irak’taki Sincar Dağı’na indirildi.
ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, California’da bulunan Camp Pendleton’daki deniz piyadelerine operasyonu açıklarken, “Bu, savaş alanındaki kara kuvvetlerine benzer bir operasyon değil” dedi. Bununla birlikte, Hagel, konuşmasının devamında, bu ifadeyi, tam tersi anlama gelecek şekilde tanımladı.
Hagel, konuşmasını, “Irak’a, bir zamanlar orada olduğumuza benzer bir savaş göreviyle geri dönmüyoruz.” diyerek sürdürdü ki bu, Başkan George W. Bush’un 2003’te 160.000 askerle giriştiği kapsamlı istila türünde herhangi bir birlik sevkiyatı için geçerli olacak bir açıklamadır.
Çarşamba günü öğleden sonra, üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisi, Ulusal Güvenlik Konseyi başkanı Ben Rhodes, Obama’nın Irak’a savaşçı birlikler günderme sözünü bir kelime oyununa indirgedi. O, Yezidiler’i kurtarmak amacıyla kara birlikleri göndermenin, “ABD birliklerinin” IŞİD’e karşı “savaşmak üzere yeniden devreye sokulmasından farklı” olduğunu iddia etti.
“Her askeri operasyon tehlikeler barındırır” diyen Rhodes, sözlerine, Obama’nın “sınırlı bir askeri hedefe sahip olabileceğimizden emin” olduğunu ekledi.
Basında çıkan yorumlarda, ABD Özel Kuvvetleri’nden 130 askerin gerçekleştireceği bir keşif görevi ile gerçek çatışma arasında ayrım yapma yönünde çok az çaba gösterildi. Sincar Dağı’na gönderilen ABD askerlerinin üzerine IŞİD savaşçıları tarafından ateş açılması ve buna karşı ateşle yanıt verilmesi fazlasıyla mümkün. Kuşatılmış Yezidiler’i kurtarma biçimindeki göstermelik amaç doğrultusunda IŞİD ile silahlı çatışmalara girmek için daha büyük bir güç gönderilmesi çok daha mümkün.
Sincar Dağı’na yiyecek ve su taşıyan en az bir helikopter düştü ve pilot ölürken, aralarında New York Times’ın muhabirinin de olduğu çok sayıda insan yaralandı. Helikopterin düşme nedeninin hava koşulları mı yoksa düşman ateşi mi olduğu belli değil.
130 Özel Kuvvetler askerinin gönderilmesiyle birlikte, Obama tarafından geçtiğimiz ay boyunca Irak’a sevk edilmesi emri verilmiş ABD askeri sayısı 1.000’i aştı. Buna, Bağdat ve Kürt başkenti Erbil’deki operasyon merkezlerinde çalışan 160 askerin yanı sıra Bağdat’taki 90 askeri danışman ve başkentteki “Yeşil Bölge”de bulunan ABD büyükelçiliğini koruyan deniz piyadelerine yapılan takviye dahil.
ABD savaş uçakları ve insansız hava araçları, topçu mevzilerini ve zırhlı araç konvoylarını hedef alacak şekilde, altı gün boyunca Sincar Dağı’nın yakınlarındaki ve Erbil’in güneyindeki IŞİD mevzilerine saldırdı. Gerçekte, ABD ordusu, Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’un düştüğü Haziran ayında Irak ordusu tarafından terk edilmiş ve IŞİD’in eline geçmiş olan stokların bir kısmını imha ediyor.
ABD müdahalesinin gerçek amacı, ne Obama tarafından geçtiğimiz hafta açıklanmış olan “insani” gerekçeler ne de Bağdat ile Erbil’deki ABD personelini koruma ihtiyacıdır (onlar bir tehlike durumunda kuşkusuz tahliye edilecekler). Bu operasyon, ABD emperyalizminin, onun tarafından eğitilmiş olan Irak ordusunun IŞİD saldırısı karşısında çöküşün eşiğine gelmiş olması sonucunda tehdit altına giren, bölgedeki egemen konumunu yeniden sağlamaya yöneliktir.
Obama, bu nedenle, ABD siyaset dünyasının en kötü ünlü ve itibarsız savaş kışkırtıcılarından biri olan Demokrat Partili eski senatör ve başkan yardımcılığı adayı Joseph Lieberman’ın içten desteğini aldı. Lieberman, Çarşamba günü Washington Post’ta yayımlanan bir makelesinde, Obama’nın müdahale kararından, özellikle de Irak’taki yeni operasyonların zamanla sınırlı olmayacağını açıklamasından övgüyle söz ediyor. Lieberman, şu sonuca varıyor: “Başka sözcüklerle ifade edersek, tehdit altındaki Yezidiler’e, Hristiyanlar’a ve Amerikalılar’a başarılı bir şekilde koruma sağladıktan sonra bile, uzun süreli bir savaş sürdürmemiz gerekiyor.”
ABD’nin Irak’taki askeri çabası, en az iki Avrupalı güç tarafından destekleniyor. Britanya Başbakanı David Cameron, Sincar Dağı’na sevkiyat sağlanmasına yardımcı olmak için Chinook helikopterleri ve havadan gözetime katkı amacıyla keşif uçakları gönderdi. Britanya’nın kargo uçakları, diğer Avrupa ülkeleri tarafından sağlanan yardımı Yezidiler’e ve Kürtler’e ulaştırıyor.
Siyasi olarak daha önemli olan, muhafazakar Jacques Chirac’ın başkanlığı döneminde, 2003 yılındaki Irak’ı istila ve işgal etme kararına karşı çıkmış olan Fransa’nın müdahalesidir. Fransa’nın Sosyalist Partili Devlet Başkanı Francois Hollande, Salı günü, yönetiminin kuzey Irak’ta IŞİD ile savaşan peşmerge güçlerine silah göndereceğini açıkladı.
Fransa devlet Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Devlet Başkanı, Kürt bölgesel yönetimi yetkilileri tarafından ifade edilen acil ihtiyaçları karşılamak üzere, Bağdat ile mutabakat içinde, önümüzdeki saatlerde silah gönderme kararı almıştır.” deniyor ve ekleniyor: “Fransa, ortaklarının yanında ve yeni Irak yetkilileri ile işbirliği içinde, gerekli bütün desteğin sağlanmasında aktif bir rol oynamaya kararlıdır.”
O zamanki Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy yönetiminde, 2011’de Fildişi Sahili’ne asker gönderen ve ardından Libya’ya yönelik ABD-NATO savaşında başı çeken Fransız emperyalizmi, geçtiğimiz dört yıl boyunca, çok daha saldırgan bir dış politika sürdürmektedir. Hollande, 2012’de göreve gelmesinden bu yana, her ikisi de eski Fransız sömürgesi olan Mali’ye ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne yönelik müdahalelerle bu yönelimi tırmandırmış durumda. O şimdi, Irak’ta izlenen yolu tersyüz ediyor.
Fransa, Kuzey Irak’ta, asıl olarak da petrol sektöründe önemli ticari çıkarlara sahip. Fransız Total şirketi, geçtiğimiz Ekim ayında, Erbil’in 90 kilometre çevresinde yeni petrol ve gaz sahaları bulduğunu açıklamıştı.
Obama yönetimi, askeri müdahalesini pekiştirirken, aynı zamanda, Bağdat’ta, ABD istilasının ve işgalinin ardından Irak’ta kurulmuş olan kukla yönetimin karşı karşıya olduğu bozgunun suçunu üstlenmekle görevlendirilmiş olan Başbakan Nuri El Maliki ile hesaplaşmasını sürdürüyor.
Yeni seçilmiş Cumhurbaşkanı Fuad Masum, yoğun ABD baskısı altında, Maliki’nin yerine geçmek üzere, onun Dawa Partisi’nden bir Şii politikacıyı başbakan olarak görevlendirdi. Haydar El Abadi, geçtiğimiz ay, Maliki’nin altındaki en yüksek Şii makamın sahibi olacak şekilde başbakan yardımcılığına seçilmişti.
Maliki, önce Bağdat caddelerinde askeri güçleri harekete geçirdikten ve kendi siyasi yandaşlarının gösterilerini teşvik ettikten sonra, Çarşamba günü geri çekildi. Maliki, başbakanlık mücadelesinin, silah zoruyla değil ama şimdiden ona karşı çok sayıda anayasa ihlali kararı vermiş olan mahkemeler dolayımıyla karara bağlanmasını kabullendi.
Maliki’nin Çarşamba günkü televizyon konuşması, Cumhurbaşkanı Masum’u “anayasaya ve siyasi sürece karşı bir darbe” gerçekleştirmekle suçlayan ve görevden alınmasının ükeye IŞİD önderliğindeki Sünni ayaklanmasından daha fazla zarar vereceğini iddia eden, meydan okuyucu bir üsluba sahipti.
Bununla birlikte, artık topal ördek konumundaki Maliki, Washington’dan gelen ve onu destekleyen bir darbe durumunda bütün ABD yardımlarının kesileceğini ifade eden açık tehditlerin arkasından, askeri birliklere müdahale etmemelerini söyledi.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Irak demokrasisine yönelik herhangi bir güç kullanımının, birliklerin ya da milislerin müdahalesinin olmaması gerekiyor. Şimdi yaşanmakta olan meşru anayasal işleyişten herhangi bir sapmaya yol açacak bu türde bir adım, hiçbir uluslararası destek görmeyecektir.” biçiminde, en sert uyarısını yaptı.
Buradaki ikiyüzlülük nefes kesici. ABD yönetimi, kendisiyle işbirliği yapmayan bir yönetimi devirmek için herhangi bir ülkenin “meşru anayasal işleyiş”ini sürekli olarak hiçe saymakta (örneğin, en yakın dönemdekilere bakarsak, Ukrayna, Suriye, Honduras ve Tayland) ya da Mısır ordusu gibi, en kanlı yöntemlerle hüküm süren önemli bir müttefikle uzlaşma peşinde koşmaktadır.
Maliki’ye yönelik öldürücü darbe, onun başlıca müttefiki İran’ın El Abadi’nin başbakanlığa seçilmesinden memnun olduğunu açıkladığı Salı günü geldi. Aralarında Asayb Ehl El-Hak ve Bedir Tugayı’nın da bulunduğu, Bağdat’taki çok sayıda İran yanlısı milis, El Abadi’yi desteklediğini açıkladı.
Maliki’nin, şimdi, görevi bırakma koşullarını tartıştığı bildiriliyor ki bunlar arasında, kendisine El Abadi hükümetinde olası bir makam verilmesinin yanı sıra, adli bir takibata karşı ve kendi fiziksel güvenliğine ilişkin güvenceler de yer alıyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|