World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği

Yazıcıya hazırla

Der Spiegel dergisi savaş ve silahlanma kampanyası yapıyor

Peter Schwarz
24 Nisan 2014
İngilizce’den çeviri (23 Nisan 2014)

Alman militarizminin dönüşünün en yanılmaz işaretlerinden biri, medyadaki savaş propagandasıdır. Tutucu Die Welt ile FAZ, liberal Süddeutsche Zeitung ile Die Zeit ve “Yeşil” taz gazeteleri, Almanya’nın yeniden silahlanmasını ve Rusya’ya karşı daha saldırgan eylemleri savunan çok sayıda makale yayımladı.

Bu propagandanın en son örneği, Dirk Kurbjuweit’in Der Spiegel dergisindeki yazısıdır.

Kurbjuweit, “Güçsüzlerin Gücü” başlıklı makalede, Batı’nın, “[savaş tanrısı] Mars’ın özelliklerine, yani silahlara ve askeri yeteneklere ve gerektiğinde onları kullanma kararlılığına sahip olma” ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Ona göre, “Yeniden silahlanmamak, ekonomik rekabete girmemek, dünya olaylarının dışında durmak, hem soylu hem de çılgıncadır.”

Kurbjuweit, savaş ve silahlanma talebini desteklemek için, iyiler ve kötüler vardır; iyiler “Batılı demokrasiler”, kötüler ise Rusya ve Çin gibi “otoriter devletler”dir türü, üçüncü dereceden fantastik romana uygun bir sava başvuruyor. Onun bu siyah - beyaz betimlemesi ile çelişen olgular, savlar ve olaylar belirsizleştirilmekte, çarpıtılmakta ya da basitçe yok sayılmaktadır.

Rusya ile Çin’deki egemenler “kendi halklarını ezmektedirler”. Çin, “çok büyük”tür ve kısa süre içinde “otoriter bir süper güç” olacaktır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Rusya’nın güce susamışlığını canlandırmış durumda... Bu yönetimler için erdemlilik sorun değil. Onların kendi meşruiyetlerinin kuşkulu olduğunu düşünürsek, meşruiyet onlar için ikincil bir konu.”

Buna karşılık Batı, “aktif güç politikasıyla ilgilenmekte başarısızdır; o topraklar ele geçirip haritaları değiştirmeyecektir”. Batılı demokrasiler, “savaş gibi etkinlikleri sınırlayan manevi temellere sahip. Onlar, iç çatışmaları barışçıl şekilde çözmekle sınırlılar. Bu, onların kararlılığını etkiliyor. Onların, dışarıya [asker] göndermek için meşru bir zemin peşinde koşması gerekiyor.”

Kurbjuweit, ABD’nin gerçekten de “dışarıda bazen otoriter bir yönetim gibi davranmış” olduğunu kabul ediyor. Ama Obama, “bu politikaya son vermiş durumda”. O, “bir barış güvercini” gibi davranıyor ve “Bu Amerika’nın egemen güç olma planları yok.”

Dirk Kurbjuweit 51 yaşında. O, dokuz yıldır Die Zeit gazetesinde, 15 yıldır da Der Spiegel’de yazıyor. Kurbjuweit, aynı zamanda, çeşitli kitaplar yazmış. Onun, saflık ya da cahillik gibi bir mazereti olamaz.

O, Afganistan’ı, Irak’ı, Libya’yı ve diğer ülkeleri yıkıma uğratmış olan savaşların Rusya’dan ya da Çin’den değil ama ABD’den ve onun Avrupalı müttefiklerinden kaynaklandığını biliyor. O, “barış güvercini” Obama’nın küresel bir gözetleme ağı kurmuş olduğunu, binlerce insanın öldürüldüğü yasadışı bir insansız hava aracı savaşı sürdürdüğünü ve “Asya’ya dönüş”ün bir parçası olarak Çin’e karşı Doğu Asya’daki ABD gücünü arttırdığını biliyor.

Kurbjuweit, Batı’nın “genişleme projesi”nin, onun iddia ettiğinin tersine, “demokrasi”ye adanmadığını da biliyor. Berlin ile Washington, Ukrayna’yı kendi etkileri altına almak ve Rusya’yı geri püskürtmek için Kiev’de bir darbe örgütlemek amacıyla, tanınmış faşistlerle, milliyetçilerle ve sağcı oligarklarla birlikte çalışmıştır.

Kurbjuweit, yalnızca emperyalist propagandayı tekrarlamaktadır. Onun, Batı’nın sözde demokratik ve manevi güdülerine ilişkin yalanları, son derece gerici bir düşünceyi gizliyor: Batı demokratik olduğu için güçsüz ve kararsız; Rusya ve Çin ise otoriter olduğu için güçlüdür. Bu konu, onun makalesi boyunca bir kırmızı çizgi gibi uzanıyor.

Kurbjuweit, yazısının giriş paragrafında, “Batı, Ukrayna krizinde yavaş ve yumuşak davranıyor. Peki, ya dünya pasifist kurallara göre düzenlenmiyorsa?” diye soruyor. “Mevcut durumda otoriter yönetimler avantajlı. Bunun bir nedeni, onların kararlılığıdır.” diye yazan Kurbjuweit, tekrar tekrar, Rusya ve Çin ile ileride bir çatışmanın kaçınılmazlığını vurguluyor. Ona göre, Batı, yerel egemenin Mısır’daki Hüsnü Mübarek gibi son bulacağı beklentisi içinde olmamalı, “başka çatışmalara hazırlanmalı.”

Kaçınılmaz sonuç şudur: “Batılı demokrasiler”, “otoriter devletler” ile “Batılı demokrasiler” arasında bir çatışmadan sağ çıkabilmek için, her türlü demokratik meşruiyetten vazgeçmelidir. Şili’deki diktatör Augusto Pinochet, bir zamanlar, “Demokrasinin, varlığını sürdürebilmesi için arada bir kan banyosu yapması gerekir” demişti. Şimdi, Kurbjuweit, Rusya’ya ve Çin’e karşı zaferle sonuçlanacak bir savaş yürütmek için benzeri bir şey önermektedir.

Nihayet, Kurbjuweit, “bütünüyle dengesiz bir hale gelmiş olan” ABD’ye bel bağlamamayı öneriyor: “Avrupa’nın acilen kendi ordusunu, askeri stratejisini ve ortak dış politikasını oluşturması gerekiyor.”

Kurbjuweit, bir süredir, Alman militarizminin yeniden canlandırılması için kampanya sürdürüyor. O, Şubat ayı başlarında, Der Spiegel’de, “Geçmişin değiştirilmesi” başlıklı bir makale yayımladı. Kurbjuweit, bu makalede, Almanya’nın Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan sorumlu olduğu düşüncesini “gözden geçirme”nin “tam zamanı” olduğunu belirtiyordu.

Kurbjuweit, o yazısında, 1961 yılında yayımlanan Almanya’nın I. Dünya Savaşı’ndaki Amaçları adlı kitabında o savaşın sorumluluğun önemli bir kesiminin Almanya’ya ait olduğunu gösteren Alman tarihçi Fritz Fischer’e saldırıyordu. Orada, Berlin tarihçisi Herfried Münkler, Kurbjuweit’a, Fischer’in tezlerinin “özünde çok çirkin” olduğunu anlatıyor.

Kurbjuweit, II. Dünya Savaşı ile ilgili olarak, Nasyonal Sosyalizm’in Bolşevizme yönelik anlaşılabilir bir tepki olduğu iddiasıyla 1986’da “tarihbilimci tartışması” başlatmış olan Ernst Nolte’den yararlanıyor. Nolte, Kurbjuweit ile tartışırken, geçmişteki tezlerini savunmakla kalmayıp, Polonya ile İngiltere’nin Hitler ile bir anlaşma imzalamayı reddettikleri için İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük ölçüde sorumlu olduklarını iddia ediyor ve kendisine karşı çıkılmıyordu. Nolte, Museviler’i, “kimi Bolşevikler’in Musevi oldu için, Gulag’tan kısmen sorumlu olmak”la suçluyor.

Nolte’nin düşünceleri, Berlinli tarihçi Jörg Baberowski tarafından desteklenmektedir. Baberowski, Kurbjuweit ile bir röportajında, Nolte’ye “yanlış davranılmış” olduğunu belirtiyor ve Hitler “acımasız değildi” diyor.

Alman emperyalizminin tarihsel suçlarına ilişkin bu önemsizleştirme, yeni suçlara zemin hazırlıyor. Bu, Kurbjuweit’in en son savaş ve yeniden silahlanma savunusuyla birlikte, fazlasıyla belirginleşmektedir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır