World Socialist Web Site (www.wsws.org)

www.wsws.org/tr/2013/sep2013/iran-s28.shtml

İran Cumhurbaşkanı ABD’yi diyaloga çağırıyor

Peter Symonds
28 Eylül 2013
İngilizce’den çeviri (20 Eylül 2013)

Yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, dün, ABD’nin İran’ın nükleer programı konusundaki provokasyonlarına, yaptırımlarına ve tehditlerinin son ermesi için “yapıcı diyalog” çağrısında bulundu. Başkan Obama, daha geçen hafta, İran’ın müttefiki Suriye’ye karşı acil bir saldırıdan vazgeçtiğinde, Tahran’a karşı yeni bir askeri tehditte bulunmuştu.

Washington Post’a bir makale yazan Ruhani, uluslararası meslektaşlarını “İran’daki yeni seçimin sunduğu fırsatı değerlendirme”ye ve “hükümetin yapıcı diyalogla ilgilenme yönündeki çabalarına gerçekten cevap verme”ye çağırdı. Ruhani şöyle devam etti: “Dünya değişti… Kan davası devri geçti. Dünya liderlerinden, tehditleri fırsatlara çevirmeye öncülük etmesi bekleniyor.”

Önümüzdeki hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısı için New York’ta olması beklenen Ruhani, dün (Perşembe) NBC News’deki röportajda, Başkan Obama’dan aldığı mektubu “pozitif ve yapıcı” olarak tanımlayarak çağrısını pekiştirdi. Ruhani, Washington’ın İran’ın nükleer bomba ürettiği konusunda ispatlanmamış suçlamalarına “Biz nükleer silah peşinde olmadığımızı ve olmayacağımızı açıkça ifade ettik” diyerek karşı çıktı.

Ruhani, NBC News’de, hükümetinin, ülkesinin nükleer programı konusunda görüşmelerde bulunmak için “tam yetkiye” ve “otoriteye” sahip olduğunu anlattı. Bu yorum, ülkenin dışişleri ve savunma politikaları üzerinde tam bir denetim sahibi olan İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in Ruhani’nin bu tür konuşmalar yapmasına yeşil ışık yaktığının göstergesidir. Hamaney, bu haftanın başında, “esneklik bazen çok iyi ve gerekli bir harekettir” diyerek, görüşmelere onay verdiğini ima etmişti.

Ruhani’nin yorumları, İran ekonomisine zarar veren ABD önderliğindeki yaptırımları sona erdirmeye ve ABD askeri saldırısı tehdidini defetmeye yardım eden diplomatik bir saldırının parçasıdır. İran’ın yeni Dışişleri Bakanı Mohammad Javad Zafir, dün (Perşembe) BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ile görüştü ve ABD’nin de dahil olduğu BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin de davet edildiği BM büyükelçileri için düzenlenen Çarşamba günkü öğle yemeğine ev sahipliği yaptı. İran, ek bir tavizle, Çarşamba günü 11 siyasi mahkumu serbest bıraktı.

Zafir, ABD Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Nancy Pelosi ile yaptığı Facebook yazışmasında, İran’ın Nazi’lerin Yahudi katili olduğunu asla inkar etmediğini açıklayarak, yeni İran hükümeti ile eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmadinejad’ın Yahudi soykırımını inkar eden duruşu arasına mesafe koymaya çalıştı. Zafir “[Soykırımı] inkar ettiği düşünülen kişi, Ahmadinejad artık gitmiş durumda.” dedi. Hem Ruhani hem de Zarif, bu hafta başında, twiter üzerinden, Museviler’in Yeni Yılını kutladı. New York’ta, İran Cumhurbaşkanı’na İran’da Parlamentosu’ndaki ki tek Musevi milletvekili eşlik edecek.

Başkan Obama, bu haftanın başında, ödün verme sorumluluğunu Tahran’a yükleyerek, yeni İran Cumhurbaşkanı’nı “deneyeceğini” belirtti. Obama, Salı günü Telemundo yayın ağına, “Burada diplomasi için bir fırsat var. İranlıların bu fırsattan yararlanacağını umuyorum.” dedi. Beyaz Saray yetkilileri, medyada, BM Genel Kurulu sırasında Obama ile Ruhani arasında bir toplantı yapma olasılığını öne sürüyorlar.

Bununla birlikte, ABD yönetimi, İran’ın ekonomik ablukaya sona verilmesi yönündeki talepleri konusunda önemli bir ödün işareti vermiş değil. İran ile P5+1 grubu (BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ABD, Fransa, Britanya, Çin, Rusya + Almanya) arasındaki en son uluslararası görüşmeler, ABD’nin -İran’ın yüzde 20 düzeyinde zenginleştirilmiş Uranyum üretimini durdurması, Fordow zenginleştirme tesisini kapatması ve stoklarını ülke dışına taşıması- taleplerinde değişiklik yapmamasının ardından, Nisan ayında kesilmişti. Bu "güven artırıcı" adımlar, ABD'nin, İran’ın zenginleştirme programlarına tamamen son verme konusundaki ısrarında sadece bir başlangıçtı.

Ruhani, Washington Post’taki yorumunda, İran’ın, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması çerçevesinde uranyum zenginleştirme dahil barışçıl nükleer programlar uygulama hakkını tartışmaya razı olmadığını belirtti. “Bize göre, atom yakıt çevrimini öğrenmek ve nükleer güç üretmek, kaynaklarımızı çeşitlendirmekle ilgili olduğu kadar, bir ulus olarak biz İranlılar’ın onur ve saygı talebimizle ve dünyadaki ona uygun yerimizle de ilgilidir.”

Ekonomik yaptırımlar ve bir ABD askeri saldırısı tehdidi sürerken, Obama, şüphesiz, alabileceği her türlü tavizi elde etmek için Tahran ile her görüşmeden yararlanmaya çalışacaktır. ABD’nin gündeminin en üst sırasında Suriye olacaktır. Ezici toplumsal muhalefet tarafından Suriye saldırısından şimdilik geri adım atmak zorunda bırakılan Obama, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı düşürmek için İran’ın yardımını arayacak. ABD ile müttefikleri Esad karşıtı gerici militanları silalandırmayı ve finanse etmeyi hızlandırırken, Washington, İran’dan Suriye hükümetine yardıma son vermesi talebini yükseltecektir.

Ruhani, Haziran’daki seçimi, İran rejiminin sözde “reformist” hizbinin -eski başbakanlar Ekber Haşimi Rafsancani ve Muhammed Hatemi gibi- anahtar figürlerinin desteğiyle kazandı. Onun ABD ile müzakereleri başlatma çabaları, onların yabancı yatırımları güvence altına almak için Washington ile bir uzlaşmayı savunmalarıyla uyumludur.

Ruhani dahil olmak üzere İran’ın tüm siyasi seçkinleri, ABD’nin ve onun Avrupalı ​​müttefiklerinin ikiyüzlülüğünün farkındalar. İran, 2000’lerin başında, Cumhurbaşkanı Hatemi yönetimi altındayken, nükleer programı konusunda Bush yönetiminden gelen yoğun baskıyı göğüslemek için, Afganistan’ın ve Irak'ın ABD öncülüğünde işgal edilmesini özellikle desteklemişti.

Ruhani Britanya, Fransa ve Almanya ile yapılan görüşmelerde İran’ın baş nükleer müzakerecisi olarak görev yapmış ve Avrupa’nın kapsamlı bir ekonomik ve diplomatik önlemler paketi vaadi karşılığında uranyum zenginleştirmeyi askıya almayı kabul etmişti. Tahran, ABD’nin her türlü önemli tavizi etkili bir şekilde veto etmesinin ardından, Avrupalılar’ın teklifinden ağır bir hayal kırıklığına uğradı.

ABD kendi emperyalist emellerinin önünü kesen her anlaşmayı yırtıp atacağını defalarca göstermiştir. 1980’lerde İran’a karşı savaşta Irak’taki Saddam Hüseyin yönetimini desteklemiş olan Washington, 1990-91’de, ardından da 2003’te Irak işgal etti (bu ikinci istila, Saddam Hüseyin’ in yakalanıp idam edilmesine yol açtı). ABD, 2003 yılında kitle imha silahları programlarından vazgeçmesinin ardından, Libya lideri Muammer Kaddafi ile de bir uzlaşmaya varmıştı. Ama ardından, 2011’de, Libya’ya karşı, Kaddafi’nin ABD destekli militanlar tarafından öldürülmesiyle son bulan bir savaş başlattı.

İran’la görüşmelere yönelik bu son hamlelerin sonucu ne olursa olsun, ABD emperyalizmi Ortadoğu’daki sınırsız hakimiyetine engel olarak gördüğü Şam’da ve Tahran’da rejim değişikliği planlarından vazgeçmeyecektir.



Telif Hakkı 1998-2009, Dünya Sosyalist Web Sitesi, Bütün hakları saklıdır