DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
Arafat’ın öldürülmesi
Jean Shaoul
19 Kasım 2013
İngilizceden çeviri (16 Kasım 2013)
Yasser Arafat’ın 11 Kasım 2004’te bir Fransız askeri hastanesinde ölmesinden 9 yıl sonra, İsviçreli bir toksikologlar [zehir bilimciler] ekibi, onun mezardan çıkartılmış kemiklerinde, kefeninde ve mezarından alınan toprakta radyoaktif izotop polonyum-210 izlerini buldular.
Bir Rus ekibi de El Fetih’in önderi ve Filistin Yönetimi’nin seçilmiş başkanı Arafat’ın bedeninde polonyum izine rastlamıştı. İsviçreli bilim insanları, ölmüş Filistinli önderin zehirlenmiş olma olasılığının yüzde 83 olduğunu söylediler.
Onların, Fransız yetkililerin Arafat’ın ölümüne ilişkin daha kapsamlı bir araştırmanın bir parçası olan bulguları, Filistinli önderin öldürüldüğünü doğruluyor.
Sağlığı yerinde olan Arafat’ın, Ekim 2004’te, Ramallah’daki yerleşkesinde yemek yedikten sonra hasta olmasının hemen ardından, onun zehirlenmiş olduğuna ilişkin kuşkular doğmuştu. Ama durumun böyle olup olmadığını tespit etmek mümkün olmamıştı. Onu Fransa’da ve Filistin’de tedavi eden doktorların hiçbiri, onun yaygın damariçi pıhtılaşma olarak bilinen bağırsak iltihabı, sarılık ve tansiyon bileşimi hastalığına tanı koyamamıştı.
Eski bir ABD istihbarat koruma görevlisi, araştırmacı gazeteci ve Arafat’ın dostu olan Clayton Swisher’in Arafat’ın ölümüne ilişkin kuşkularını yayımlamasının hemen ardından, Katar merkezli El Cezire haber kanalı bir araştırma başlatmıştı. Katar, şimdi, Halid Meşhal ile Müslüman Kardeşler’in Gazze’yi yöneten ve Filistin Yönetimi’ne muhalif bir kolu olan Hamas’ın sürgündeki önderliğine ev sahipliği ve sponsorluk yapıyor.
El Cezire’nin, Fransa’da cinayet soruşturması açılmasına ve Arafat’ın bedeninin mezardan çıkartılmasına yol açan araştırmasında, onun kişisel eşyalarında polonyum izleri bulunmuştu. Bayan Arafat ile Filistin Yönetimi arasındaki gerilimler öylesine fazlaydı ki Arafat’ın mezarından alınan örnekleri, Filistin Yönetimi Rusya’ya, o ise İsviçre’ye gönderdi.
Arafat’ın ölümünün sorumluluğu, derhal ve haklı olarak, aralarında Arafat’ın en yakın iş arkadaşı Ebu Cihad’ın da olduğu çok sayıda Filistinli öndere süikast düzenlemiş olan İsrail’e yüklendi.
İsrail’in önceki başbakanı Ariel Şaron, Arafat’ı öldürmeye çalışmış ama başarısız kalmış olduklarını açıkça kabul etmişti. Filistin Yönetimi’nin önderinin öldürülmesi İsrail’in devlet politikası haline gelmişti.
Eylül 2003’te, hükümetinin Arafat’tan kurtulma kararının “barışın önünde bir engel olan Arafat’ın ortadan kaldırılması kararı” olduğunu iddia eden İsrail Başbakan Yardımcısı Ehud Olmert, açıkça, İsrail hükümetinin Filistin devlet başkanını öldürmek istediğini açıkladı.
Arafat, aslında, Eylül 2000’de İkinci İntifada’nın başlamasından itibaren, Ramallah’daki bombalanmış ofisinde, Filistinlilerin yaşamı üzerinde en küçük denetimi olmaksızın, gerçek bir tutsak olarak tutuluyordu. İsrail’in Arafat’tan kurtulma kararını kınayan bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını veto eden Bush yönetimi, sonuna kadar İsrail’e arka çıktı.
İsrail, bu kararı hiçbir zaman yalanlamadı. Arafat’ın son hastalığından yalnızca birkaç hafta önce, Şaron, onu öldürme tehdidini yineledi.
Arafat, 1990’lardan beri, İsrail ve ABD ile bir uzlaşmaya varmaya çalışmış ve 1993’te, Oslo Sözleşmesi çerçevesinde Filistin Ulusal Yönetimi’nin oluşmasını kabul etmişti. Buna karşılık, o, önderleri inanılmaz bir zenginlik içinde yaşarken fiili bir hapishanede tutulan gergin ve yoksullaşmış Filistin halkını denetlemekle görevlendirilmişti.
Arafat, buna rağmen, kendi devrimci ulusalcı geçmişiyle bağlantısını, Filistin Yönetimi’ni, El Aksa Şehitleri Tugayı, İslami Cihad ve Hamas’tan İsrail’e yönelen militan muhalefeti ezmekte kullanmakta ayak direyecek kadar korumuştu. Bu, kendi halkına karşı bir iç savaş başlatmasına yol açacaktı.
Onun ölümü, bu engeli ortadan kaldırdı ve daha esnek Mahmud Abbas yönetiminin kurulmasının önünü açtı.
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, İsrail sözcülerinin yıllar süren inkarlarının ardından, gerçeği itiraf etti. Peres, birkaç ay önce New York Times’a verdiği ama ancak geçen hafta yayımlanan bir röportajında, Arafat’ın öldürülmemesi gerektiğini söyledi ve kendisinin onu öldürme politikasına karşı çıkmış olduğunu ileri sürdü. Peres, “Arafat’ı, yaşamına yönelik çok sayıda komplodan korumuş” olduğunu belirtti.
Arafat’ın öldürülmesi, Washington’ın ve onun önemli müttefiklerinin tavrının baştan sona canice karakterini kanıtlamaktadır. Bu cinayet, 11 Eylül saldırılarını bahane olarak kullanıp Irak’ın kitlesel imha silahları yalanına başvurarak Afganistan’a ve Irak’a karşı saldırgan ve sömürgeci savaşların başlamasının ardından gerçekleşmişti. Arafat’ın öldürülmesinden beri, gerçek karakterini örtecek şekilde “hedef gözeterek öldürme” adı verilen insansız hava araçları cinayetleri, hem ABD’nin hem de İsrail’in resmi devlet politikası haline gelmiş durumda.
Bununla birlikte, Arafat’ın öldürülmesinin sorumluluğu, Washington ve Tel Aviv ile sınırlı değildir. Arafat’ın öldürülme biçimi, zehiri onun Ramallah’taki arkadaş çevresinden birinin uygulaması gerektiği için, Filistin önderliği içindeki unsurların suç ortaklığına işaret etmektedir.
Ölüm nedeninin tespit edilmesinin 9 yıl sürmesinin tek nedeni, Abbas başkanlığındaki yeni Filistin önderliğinin, gerçeğin açığa çıkmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yapmış olmasıdır. Filistin Yönetimi, Arafat’ın nasıl öldürüldüğünü incelemek için hiçbir şey yapmadı. O, otopsi yapılmasına karşı çıktı. Daha fazla tıbbi bilgi isteyen Fransız yetkililere yalnızca 2009’da yanıt verdi ve Bayan Arafat’tan adli ipuçları sağlayabilecek malzemeleri hiçbir zaman talep etmedi.
Filistin Yönetimi, bedenin mezardan çıkarılmasına isteksizdi ve Lübnanlı önder Refik Hariri’nin öldürülmesine ilişkin Suriye’yi hedefleyen mahkemeye benzer bir Birleşmiş Milletler ya da Arap Birliği soruşturması peşinde koştu.
Arafat’ın öldürülmesi, işçi sınıfının kendi egemen sınıfı ve emperyalizm tarafından sömürülmesine bir alternatif oluşturmasını engelleyen ulusalcı perspektifin çıkmazını tam olarak ifade etmektedir. O, Filistinli işçilere, devlet olma mücadelesiyle en yakından bağlantılı birinin, onun kurmuş olduğu örgütün önderliği olarak ortaya çıkmış milyarderler grubunun işbirliğiyle öldürüldüğü bilgisini veriyor.
Bu bağlamda, Filistin, özünde, rüşvet yiyen ulusalcı önderlerin kendi işçi sınıfları zararına petrol şirketlerinin ve bankaların çıkarlarına hizmet ettiği Ortadoğu’nun geri kalanından farklı değildir.
Arafat’ın öldürülmesi, İsrailli işçilere, Ortadoğu’nun yere göğe sığdırılamayan “biricik demokrasi”sinin, Washington’ın petrol zengini bölgedeki çıkarlarının bekçileri, aynı zamanda Filistinlilerin gardiyanları ve kendi işçi sınıfının sömürücüleri işlevini gören askeri gangsterler tarafından yönetildiği gerçeğini anlatmaktadır.
Yalnızca, işçi sınıfının üretimi kar yerine toplumsal gereksinim temelinde yeniden örgütlemek için kapitalizm eliyle küresel ölçekte örgütlenmiş üretici güçlerin denetimini eline aldığı sosyalist enternasyonalizm, ekonomik yoksunluğa, baskıya ve savaşa ilerici bir alternatif sunmaktadır.
İsrail’deki/Filistin’deki işçiler, sosyalizmi, yalnızca dinine, mezhebine ya da etnik kimliğine bakmaksızın, tüm Ortadoğu işçi sınıfını bölgesel egemen seçkinlere ve onların ABD ile Avrupa’daki ustalarına karşı ortak bir mücadeleye çekerek gerçekleştirebilirler.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|