World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye

Yazıcıya hazırla

Erdoğan protestocuları "aşırılar" olarak damgalarken, çatışmalar sürüyor

Bill Van Auken
11 Haziran 2013
İngilizce’den çeviri (4 Haziran 2013)

Hükümetin kentin az sayıdaki parklarından birinin üzerinden buldozerle geçme ve yerine bir alışveriş merkezi dikme planları üzerine başlayan protestolar ikinci haftasına girerken, on binlerce gösterici, pazartesi gecesi, bir kez daha İstanbul’un merkezindeki Taksim Meydanı’na aktı.

Binlerce insan da Türkiye’nin başkenti Ankara’da gösteri yapıyor. Protestocular, her iki kentte de çevik kuvvetin yoğun göz yaşartıcı gaz ateşiyle ve saldırısıyla karşılaştı.

Geçen ayın sonunda yüz dolayında çevreci protestocuyla başlayan şey, şimdi, Türk polisinin şiddetli engellemesine karşı koymak için tüm ülkede yüz binlerce insanı sokaklara dökmüş durumda.

Dört günlük bir Kuzey Afrika turuna başlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fas’taki basın toplantısında, sürmekte olan çatışmaların farkında değil gibi görünüyor. O, "Durum şimdi oldukça sakin ve aklıselimin üstün geldiği görünüyor" iddiasında bulundu: "Bence işler normale dönecek. Bu gösteriler tüm Türkiye’de değil; yalnızca bazı büyük kentlerde düzenleniyor."

Protestolardaki ilk doğrulanmış ölüm Pazartesi günü bildirildi. Sosyalist Dayanşma Platformu (SODAP) üyesi 20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş, İstanbul’un işçi semti Ümraniye 1 Mayıs mahallesindeki gösteride bir araba tarafından ezilerek öldürüldü. Kimi haberler, onun hükümetin sağcı destekleyicileri tarafından kasıtlı olarak hedef alınmış olduğunu gösterdi.

Türk Tabipler Birliği (TTB), ölümle ilgili olarak, Pazartesi günü, polis baskısına son verilmesini ve hükümet tarafından hapse atılmış olanların serbest bırakılmasını talep eden bir açıklama yaptı. TTB, ayrıca, Erdoğan’ı, kendi İslamcı partisinin yandaşlarını göstericilerin üzerine salma tehditleriyle, bir korkutma ve şiddet ortamı yaratmakla suçladı.

Yaralılardan en az beşinin durumunun ciddi olduğu ve ölümle savaştığı belirtiliyor. Onlardan Ethem Sarısülük, başından silah atışıyla yaralı. Bir insan hakları vakfına göre, doktorlar onun beyin ölümünün gerçekleşmiş olduğunu açıkladılar.

Pazartesi sabahı itibarıyla, doktorlar sendikası İstanbul’da 1.480, Ankara’da 414 ve İzmir’de 420 kişinin yaralanmış olduğunu kaydetti. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) bürolarını ateşe veren göstericileriyle ve hükümet yanlısı canilerin ellerindeki çivili sopalarla saldırdığı protestocularıyla İzmir, Pazar günkü en büyük gösterilerden birine sahne oldu.

Başbakan’ın gelişmelere ilişkin iyimser yaklaşımına karşın, bizzat onun içişleri bakanı Muammer Güler’e göre, Pazartesi gününün erken saatleri itibarıyla, Türkiye’nin 67 farklı kentinde 235 gösteri düzenlenmişti. Güler, ayrıca, Pazar akşamı düzenlenen protesto gösterilerinde 1.730 kişinin gözaltına alınmış olduğunu belirtti.

Bu, olduğundan çok daha küçük bir tahmin olabilir. Bir muhalefet milletvekili Aylin Nazlıak, Pazar gecesi, yalnızca Ankara’da gözaltında 1.500’den fazla insan olduğuna ve otobüsler dolusu daha fazla tutuklunun getirildiğine tanıklık ettiğini belirtti.

Türkiye’nin başkentinde, polis göstericilerin sığındığı alışveriş merkezlerini bastı ve aralarında yoldan geçen çok sayıda insanın da bulunduğu herkesi yakaladı. Nazlıak, Hürriyet Daily News’e, "Yaklaşık 1.500 kişi gözaltında. Biz oradayken, dokuz otobüs daha geldi." dedi.

Nazlıak, gözaltına alınanların polis tarafından otobüslere bindirilirken coplarla ve başka biçimlerde dövüldüğünü anlattı. Sıkıca geçirilmiş plastik kelepçelerden dolayı, birçoğunun bilekleri kanıyordu. Gözaltına alındıklarında, onların avukatlarına ulaşma hakları çiğnendi, fotoğrafları çekildi, cep telefonlarına el kondu ve onlara, yasalara karşı gelirken tutuklanmış olduklarını kabul eden ifadeler imzalamaları için baskı yapıldı.

Erdoğan, Mağrip ülkelerine gitmek üzere ayrılmadan önce, etrafı sarılmış bütün diktatörlerin, sokaklara çıkanların "aşırı uçlar" olduğu, kendisinin istihbarat birimlerinin belirtilmemiş "dış bağlantılar"ı soruşturduğu yollu eskimiş suçlamalarını yaptı. O, işi, Twitter’ı bir yalan kaynağı olarak suçlamaya ve sosyal medyayı "topluma yönelik en büyük baş belası" ilan etmeye kadar vardırdı.

Erdoğan, aynı zamanda, kitlesel protestoları, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) anketlerdeki yenilgiyi kabullenmeyi reddettiği için giriştiği bir iş olarak göstermeye çalıştı. Bu saçmadır. CHP, Erdoğan hükümetine karşı kitlesel bir seferberlik örgütleyemeyeceğini kanıtlamıştır; o, ordu ve laik seçkinler ile olan tarihsel bağlarından dolayı büyük ölçüde güvenilmezdir. CHP’nin önderi Kılıçdaroğlu protestoculara konuşma yapmaya kalkıştığında, onun konuşmasını şarkılarla bastırdılar.

Gezi Parkı’nı tahrip etme planı eliyle alevlenen kitlesel protestoların altında, İslami temelde sosyal politikalarla halkın en geri kesimlerine seslenerek kitlesel zeminini korumaya çalışırken, asıl seçmen çekirdeğini oluşturan bir eş-dost kapitalistler tabakasının yararına yöneten giderek despotlaşan bir hükümete yönelik köklü genel öfke yatmaktadır.

Gezi Parkı’nı ortadan kaldırma ve bir alışveriş merkezi inşa etme planı, hükümet tarafından kapalı kapılar ardında geliştirilmiş önemli "kentsel dönüşüm" projelerinden yalnızca biridir. Bu projelerden doğrudan yarar sağlayanlar, siyasi olarak bağlı kapitalistlerdir (bunlar arasında, Erdoğan’ın büyük bir imar şirketinin sahibi olan damadı ile bir parkın alışveriş merkezine dönüşmesinden büyük kâr sağlayacak olan perakende satış zincirinin sahibi İstanbul Belediye Başkanı da bulunuyor).

Erdoğan ve AKP, İstanbul Boğazı’na üçüncü bir köprünün inşası biçimindeki bir diğer büyük inşaat projesiyle birlikte, hem kendi eş-dost kapitalistlerini zenginleştirmeyi hem de mezhepsel gerilimleri ateşlemeyi başarmış durumda. Onlar, bu köprüye, on binlerce Alevi’yi katletmiş olan bir 16. yüzyıl Osmanlı padişahının adını koyuyorlar. Aleviler, günümüzde, ülkenin en büyük dinsel azınlığını oluşturuyor.

Resmen laik bir devlet olan Türkiye’de devamlı dinsel temelde politikaların uygulanması, nüfusun, Aleviler ve Kürtler gibi azınlıkların yanı sıra laik Türkleri kapsayan geniş kesimlerini yabancılaştırmıştır. Bu, alkol tüketimi ve satışı üzerinde sıkı sınırlandırma ve kürtajı yasaklama yönünde bir yasa teklifini kapsamaktadır.

Erdoğan hükümetinin Suriye’deki sözde asilere silah, para ve lojistik destek sağlaması ve bir NATO müttefiki olarak ABD dış politikası ile işbirliği yapması da rağbet görmemektedir.

Obama yönetimi, Türkiye’deki baskıyı tatlılıkla ele almaktadır. Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney, bir basın toplantısında, "Türkiye çok önemli bir müttefik" dedi. Carney, Türkiye’deki yoğun devlet terörü ile ilgili olarak, "Bütün demokrasilerin etraflıca ele alması gereken sorunları var" yorumunda bulundu.

Kitlesel protestoların temelinde, hem gösterilericilerin geniş kesimini oluşturan genç kentli orta sınıf kesimleri hem de işçi sınıfı tarafından derinden hissedilen toplumsal eşitsizlik sorunu yatmaktadır. Erdoğan’ın "kentsel dönüşüm" programları, yoksulları ve işçi sınıfını İstanbul’un merkezinden uzaklaştırırken, zenginlere lüks konutlar ve işyerleri sağlamak için uygulanmaktadır.

Bu arada, neo-liberal kapitalist ekonomi politikalarının göstergesi olan ve Ortadoğu için bir model olarak övülen sözde Türk "mucizesi" hız kesmiş durumda. GSYİH artışı, üç yıl önceki yüzde 9’dan, bugün gerçekte sıfıra düştü. Aynı zamanda, kayıtlı sektör adı verilen kesimdeki istihdamda yüzde 5’lik bir azalma var ki bu sanayide ve kamu hizmetlerinde yoğun bir iş kaybını yansıtmaktadır.

Türkiye’nin dört bir yanındaki kendiliğinden patlamalar, hükümetin politikalarına karşı olanların, resmi siyasi yapılanmada ya da sendikal hareket içinde, ona karşı uygun ve güvenilir siyasi mücadele araçlarını bulamadığı gerçeğini ifade etmektedir.

Kamu çalışanlarını temsil eden bir sendika federasyonu, Erdoğan hükümetinin "devlet terörü"nü protesto amacıyla, 4 Haziran’da başlayan bir grev çağrısında bulundu. 240.000 üyeli Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) tarafından ilan edilen iş bırakmanın, Türkiye’nin dört bir yanında okulları, üniversiteleri ve resmi daireleri kapatması bekleniyor.

Daha öncesinde, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), üyelerini protestolara katılmaya çağırdı ama herhangi bir grev ilan etmedi.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır