DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
Türkiye, Suriye ve ABD emperyalizminin ikiyüzlülüğü
Bill Van Auken
15 Haziran 2013
İngilizceden çeviri (14 Haziran 2013)
Washington, Bush yönetiminin 2003te Iraka yönelik saldırı savaşı başlatmasından Obama yönetiminin on yıl sonra Suriyede rejim değişikliği için bir savaşı desteklemesine kadar, Ortadoğudaki yağmacı politikalarını, sürekli olarak, sahte bir "insan hakları" ve "demokrasi" bayrağına sardı.
Bu tür iddialar, ilk olarak, ABD emperyalizminin bölgede yarattığı devasa insan kaybı ve baskı eliyle baştan sona çürütülmüştür. ABDnin Irakı "özgürleştirme"sinin bir milyon yaşama mâl olduğu, milyonlarca insanı göçmen haline getirdiği ve ülkenin alt yapısı ile sosyal kurumlarını harap ettiği hesaplanıyor. Suriyede, ABD ile onun müttefikleri tarafından bir mezhep savaşının teşvik edilmesi, yeniden milyonlarca göçmene yol açar ve tüm toplumu mahvederken, 80.000den fazla ölüme yol açtı.
Washingtonın Arap dünyasındaki stratejik çıkarları ve kârını gözetmek için bağlı olduğu müttefikler topluluğu da durumu ortaya koyuyor. Onlar, ezici bir çoğunlukla, Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün gibi kendi ülkelerinde her türlü muhalefeti acımasızca ezen gerici monarşilerdir. Bu ABD müttefiki demokrasi savunucuları, asalak hanedanlıklarını sürdürmek için, kafa kesmeye, işkenceye, keyfi tutuklamalara, dinci gericiliğe ve zulme başvurmaktadırlar.
Şimdi, Washingtonın bölgedeki en önemli müttefikinde -ki bu tartışmaya açık- patlayan toplumsal karışıklıklar, demokrasiye ilişkin sahte iddiaları paramparça etmekte ve ABDnin bölgedeki politikasının ikiyüzlülüğünü açığa vurmaktadır.
Obama yönetimi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın başbakanlığındaki hükümetin İstanbulda, Ankarada ve Türkiyenin diğer kentlerinde sokaklara dökülmüş olan yüzbinlerce gence, işçiye, meslek sahiplerine ve diğer yurttaşlara yönelik azgın baskısına sessiz destek vermiştir. Baskı, ardında en az dört ölü bırakmış; 5.000 dolayında insan hastanelik olurken, binlerce insan tutuklanmıştır.
Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı, Taksim Meydanındaki barışçıl göstericilere yönelik 11 Hazirandaki vahşi saldırının ardından belirli bir sessizliği sürdürdü. Ağır silahlarla donanmış çevik kuvvet protestoculara karşı göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve ses bombalarıyla saldırıp yüzlerce insanı yaralarken, Obama yönetiminden hiç kimse, tek sözcükle olsun insan haklarından ve demokrasiden söz etmedi.
Bundan bir hafta önce, Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney, protestocuları "provoke edici şiddet"e karşı uyarırken, Washingtonın "düşünceyi ifade ve toplanma özgürlüğü"ne olan platonik bağlılığına gönderme yapan samimiyetsiz bir açıklamasını yayımladı.
Sözcü, Obamanın baskı ile ilgili olarak herhangi bir açıklama yapmayacağını ya da Erdoğan ile konuşmayacağını bildirdikten sonra, açıklamasını şöyle tamamladı: "Türkiye son derece önemli bir müttefiktir. Bakın, bütün demokrasilerin üzerinde ayrıntılı biçimde çalışmaları gereken sorunları var... Bir dizi konuda, bir NATO müttefiki ve bölgedeki önemli bir aktör olarak Türkiye ile birlikte çalışmayı sürdüreceğimizi düşünüyorum ve bunu yapmaya can atıyoruz."
Carney, Türkiyeyi "bölgedeki önemli bir aktör" olarak adlandırırken, açıkça, onun, Washingtonın Suriyeye salmış olduğu İslamcı milisler için sığınacak liman ve ileri üs olarak rolüne gönderme yapıyordu. Çeçenistan, Balkanlar ve Batı Avrupa gibi uzak bölgelerden gelen yabancı savaşçılar Türk sınırı üzerinden Suriyeye akıyor. Türkiye, ayrıca, Suudi Arabistan ve Katar tarafından sınırın ötesindeki katliamı teşvik etmek amacıyla sağlanan milyarlarca dolarlık paranın ve silahın akışını koordine eden bir CIA üssüne ev sahipliği yapıyor.
Bu yüzden Washington, ikiyüzlü bir şekilde, Suriyede rejim değişikliği için verdiği savaşın Esadın silahlı İslamcı muhalif gruplara yönelik baskısı karşısındaki nefret eliyle kışkırtılmış olduğunu iddia etmekte ama Erdoğanın -ABDnin savaş planlarına engel olabilecek- barışçı protestoları ezmesini desteklemektedir.
Bunların hiçbiri, ABDdeki Uluslararası Sosyalist Örgütten Fransadaki Yeni Anti-Kapitalist Partiye ve Almanyadaki Sol Partiye kadar sahte sol örgütlerin Suriyedeki emperyalist savaşın bir "devrim" olduğunu iddia ederek ona destek vermesini engellemiyor.
Türkiyede ve Suriyede yaşananlar, birbirleriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Erdoğanın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esada karşı ABD önderliğinde verilen savaşa katılması, Türkiye halkı içinde rağbet görmemektedir. Kamuoyu yoklamaları, TC vatandaşlarının yüzde 70 ile 80inin bu müdahaleye karşı olduğunu göstermektedir.
Erdoğan tarafından Suriyede kışkırtılan savaşın bizzat Türkiyeyi içine çekeceğine ilişkin yaygın bir kaygı söz konusu. Geçen ay arabalara yerleştirilmiş olan bombalar Reyhanlıda 52 kişinin ölümüne yol açmış, bunu, El Kaide üyesi El Nusra Cephesinin ilk bilgilere göre büyük miktarda ölümcül sarin gazına sahip olan 12 üyesinin tutuklanması izlemişti.
Türk hükümetinin savaş politikası, özellikle Aleviler gibi etnik ve dinsel azınlıklar arasında destek görmüyor. Erdoğanın Suriyede El Kaide bağlantılı Sünni İslamcı fanatikleri desteklemesi, onun Türkiyede İslamcı sosyal politikaları dayatma biçimindeki iç politikasının bir uzantısıdır. Onun İstanbul Boğazında yapılacak yeni köprüye on binlerce Aleviyi katletmiş olan 16. yüzyıl Osmanlı padişahının adını verme kararı, bu kaygıları arttırmaktadır.
Türkiyedeki gelişmeler, esasında, içeride demokratik haklara yönelik saldırıların ve polis devleti önlemlerinin artmasını besleyen uluslararası militarizm ve müdahale yönelimiyle ABDde yaşananları yansıtmaktadır. Her iki ülkede de, hem iç hem de dış politikalar, geniş emekçi kitlelerin zararına, egemen şirketlerin ve mali kuruluşların çıkarları uğruna izlenmektedir.
Obama yönetimi ve onun yedeğindeki sahte sol tarafından "insan hakları" ve "demokrasi" hakkında Suriyede sahnelenen ahlaki sessiz sinema oyunları, Türkiyedeki durumun gösterdiği gibi, bütünüyle ikiyüzlüdür. Bunlar, Washingtonın zengin petrol yataklarına sahip Ortadoğu ve Orta Asyada ABD egemenliğini güvence altına almaya yönelik artan askeri saldırganlığının canice karakteri konusunda halkı aldatmak için tasarlanmışlardır. Bu, Türkiye halkını, bölgeyi ve ötesini kanlı bir çatışmaya sürüklenmekle tehdit eden bir saldırıdır.
Suriyedeki, Türkiyedeki ve tüm gezegendeki emekçilerin demokratik ve toplumsal hakları uğruna mücadele, yalnızca işçi sınıfının emperyalizme ve kapitalist kâr sistemine karşı mücadelede bağımsız siyasi seferberliği temelinde verilebilir.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|