www.wsws.org/tr/2013/jun2013/erdo-j11.shtml
Türkiyeye dönmeden önce Tunusta konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta iktidara karşı büyük protestoları tetikleyen İstanbuldaki Taksim Gezi Parkını yıkma planını sürdürmeye yemin etti.
Erdoğanın konuşması, "barış ve istikrar" çağrısı yapan ortak bir açıklama yayınlayan sendikalar ve iş çevreleri sürmekte olan protestoları yatıştırmaya çalışırken gerçekleşti.
Erdoğan, kentleri yeniden biçimlendirme projesini, o "harika bir çevre" yaratacak diyerek savundu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın ardından, protestocuların geçtiğimiz Cuma günü yaygın protestoları tetikleyecek şekilde acımasızca ezilmesi konusunda yeni bir özür dilemeyi reddeden Erdoğan, "Halkın çevre konusundaki duyarlılıkları kötüye kullanılmıştır. Aşırı güç kullanılmasından duyduğumuz üzüntüyü zaten ifade ettik" dedi.
Protestocuların taleplerine ödün vermeyeceğini belirten Erdoğan, yarışmanın abes olduğunu, söyleyerek, "Eğer bunu alırsam şunu da isterim, bunu verirsen şunu da isterim mantığının devlet yönetiminde yeri yoktur" dedi.
Anlaşıldığı kadarıyla yeni bir polis saldırısına zemin hazırlama peşinde olan Erdoğan, "Protestocuların arasında, bazıları terörizme dahil olmuş aşırı uçlar bulunmaktadır" dedi.
Erdoğan, onları, çok sayıda terörist saldırıdan hüküm giymiş ve 1 Şubat 2013te ABDnin Ankaradaki büyükelçiliğine yönelik saldırıdan sorumlu tutulmuş olan Ecevit Şanlıya benzetti. Erdoğan, "onlar, sahip oldukları her şeyle birlikte, hem meydanlarda hem de sosyal medyada yakalandılar" yorumunu yaptı.
Erdoğan, protestocuların arasında bulunduğu varsayılan yabancı unsurları da topa tuttu.
Zaman gazetesi, Türk polisinin diplomatik pasaport sahibi 11 yabancı ülke vatandaşını (dört ABD, iki Britanyalı, iki İranlı, bir Hindistanlı, bir Fransız ve bir Yunan) "provokasyon" suçlamasıyla gözaltına aldığını bildirdi. ABD ve Britanya konsoloslukları, yurttaşlarının gözaltına alınmış olduğunu inkâr eden açıklamalar yayımladı.
Türklerden ve Tunuslulardan oluşan bir grup, Erdoğanın, halk arasında sevilmeyen Başbakan Ali Laarayedhin İslamcı hükümetini ziyaret etmesini protesto etti. Laarayedhin, Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Aliyi deviren devrimci işçi sınıfı mücadelelerinin ardından iktidara gelen Ennahda partisi, kendisine Erdoğanın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yönetimini örnek aldı. Ennahda, işçi karşıtı ve şirket yanlısı politikalarından dolayı, sonradan, kamuoyu yoklamalarında yüzde 30a gerilemiş durumda.
Türkiyedeki gösteriler sürüyor. Önceki günlerden farklı olarak Beşiktaş futbol kulübünün taraftarları ile polis arasında dün herhangi bir çatışma yaşanmasa da, protestocular, İstanbuldaki Taksim Meydanını işgal etmeyi sürdürdüler.
Protestocuların ABD büyükelçiliğinin yakınındaki John F. Kennedy caddesi boyunca polisle karşı karşıya geldiği başkent Ankarada, daha sert çatışmalar yaşandı. Protestocuların İstanbuldan, göstericilerin Kızılay Meydanına hakim olduğu Ankaraya gittiğine ilişkin haberler de söz konusu.
Bildirildiğine göre, Erdoğanın memleketi Rizede, bir grup AKPli Gezi Parkı protestocularını destekleyen az sayıda Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyeleriyle çatıştı. Polisin, çatışmaya son vermek için gözyaşartıcı gaz kullandığı belirtiliyor.
Bu patlamaya hazır durumun ortasında, bir grup sendika ve iş çevresi, sükunet çağrısı yapan ve "marjinal gruplar"ı göstericileri etkilemeye çalışmakla suçlayan bir açıklama yayınladı.
Bu açıklamada şunlar yazılıydı: "Tüm dünya sorunlarla boğuşurken, herkesin bakışlarının yükselen Türkiye üzerinde odaklandığı bu dönemde, huzura ve istikrara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Şunu kimse unutmamalıdır ki, sokakların huzur ve güveni, çocuklarımızın ve Türkiyenin geleceği açısından son derece önemlidir. Şiddet ve kavga, hiçbir şeyi çözemediği gibi sorunları içinden çıkılmaz hale getirir."
Türkiyedeki sendika bürokrasisini canlandıran bu açıklama, onun gerici, hükümet yanlısı perspektifini dile getirmektedir. KESK 4 ve 5 Haziran günleri için grev çağrısı yaparken, onlar bunu, işçi sınıfını Erdoğana karşı mücadelede seferber etmeyi değil de Erdoğan yönetiminin politikasını bir kez daha sendika bürokrasisinin faydalandığı zengin toplumsal kesimler yararına değiştirmeyi amaçlayan sınırlı bir grev olarak gördüler. Dün, Türk Hava Yolları işçilerinin sembolik grevi dışında, örgütlü bir işçi sınıfı eylemine ilişkin başka bir haber yoktu.
Hem sendika bürokrasisinin hem de iş çevrelerinin aklı fikri, Türkiyedeki rejimi ve yabancı sermayenin Türk hükümetine güvenini desteklemektedir. Cari işlem açığı ülkenin gayrisafi yurtiçi hâsılasının (GSYİH) yüzde 7sine ulaştığı için, Türk başkenti büyük ölçüde yabancı finansmana bağımlıdır.
İstanbul Borsası (BIST) endeksi, Erdoğanın Tunustaki konuşmasından sonra yüzde 5,5 düştü. ETX Capital piyasa strateji uzmanı İshak Sıddıki, Erdoğanın yorumları ile ilgili olarak, "yorumları, ülkede daha büyük huzursuzluğa ve şiddete yol açabilecek daha fazla gerilimleri körükleme tehlikesi yarattığı için... akıllıca bir hamle değil" dedi.
Sıddıkinin değerlendirmeleri, mali sermayenin asıl korkusunu yansıtmaktadır: Erdoğan karşıtı protestolar, hem toplumsal eşitsizlik hem de Erdoğanın komşu Suriyede ABD önderliğinde verilen vekil savaşını destekleme biçimindeki halk içinde desteklenmeyen politikası ile birlikte işçi sınıfı içinde yaygın bir kitlesel hoşnutsuzluğu alevlendirebilir.
Sendika bürokrasisinin politikası, protestoların ilerlemesinin tek yolu olan işçi sınıfına yönelişi ve onu Erdoğan yönetimine ve Ortadoğudaki emperyalist müdahaleye karşı sosyalist bir mücadelede seferber etmeye yönelik bir çabayı engellemeye yöneliktir.
Öte yandan, İslamcılar, protestoları orta sınıfın ayrıcalıklı kesimleri ve burjuva laik muhalefet sınırları içinde yalıtıp dağıtmayı amaçlıyorlar. Erdoğan ve Mısırdaki sağcı Müslüman Kardeşler yönetimi gibi rejimler, işçilerin ekonomik taleplerine değinmemek için sinik bir şekilde protestolara saldırarak, bu tür sorunları büyütmeye çalışıyorlar.
Müslüman Kardeşler yetkilisi Murad Ali, protestoları, "günlük ya da ekonomik ihtiyaçlarla hiçbir ilgisi yok. Onlar, ekonomik başarılar elde etmiş ve bütün dış zorluklar karşısında ayakta durabildiklerini dünyaya kanıtlamış olan İslamcı yönetimlerin başarısız olduğu düşüncesini geliştirmeyi amaçlamaktadır" sözleriyle eleştirdi.
Gerçekte, hem Erdoğan hem de Mısırda Müslüman Kardeşler ile orduya yaslanan yönetim, işçi sınıfının yalnızca devrimci bir mücadele dolayımıyla ulaşılabilecek olan toplumsal gereksinimlerini karşılamakta başarısız olmuşlardır. Hem Ankarada hem de Kahirede, egemen seçkinler, asıl olarak, ona karşı yeni bir baskıya hazırlandıkları işçi sınıfı içindeki yeni bir hareketten korkmaktadırlar.
Onlarca genç protestocunun sosyal medya mesajlarıyla "isyanı teşvik etme" suçlamasıyla yakalanmasından bir gün sonra, İslamcı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir kez daha sosyal medya kullanıcılarını tehdit etti. Gül, sosyal medya sitelerinde "provokatif ifadeler"in, küfürlerin ya da hakaretlerin kullanılmasının suç olarak muamele göreceğini söyledi.