DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Diğer bölgeler
Yazıcıya hazırla
Brezilyadaki kitlesel protestolar ve devrimci önderlik krizi
Bill Van Auken
25 Haziran 2013
İngilizceden çeviri (22 Haziran 2013)
Brezilya, geçtiğimiz hafta boyunca, askeri diktatörlüğün 1985te devrilmesinden bu yana gerçekleşen en büyük protestolara tanık oldu. Bu kitlesel mücadele patlaması, her şeyden önce, işçi sınıfı içindeki devrimci önderlik krizini gözler önüne sermektedir.
Artan protestoların ilk tetikleyicisi, otobüs bilet fiyatlarındaki artıştı ki bu zam, toplumsal kargaşayı gidermek amacıyla sonradan geri alındı. Bununla birlikte, Salı günü, Rio de Janeiroda, Sao Pauloda ve ülkenin dört bir yanındaki diğer kentlerde bir ile iki milyon arasında insanın, eğitime ve sağlık hizmetlerine daha fazla yatırım yapılması yönündeki yakıcı talepleriyle ve milyarların halkın zararına Dünya Kupası için yapılan stadyumlara harcanması karşısındaki yaygın öfkeyle sokaklara döküldüğüne tanık olundu.
Göstericiler, birçok durumda, gözyaşartıcı gaz, plastik mermi ve atlı polis saldırılarını içeren azgın bir baskıyla karşılaştı.
Böylesi kapsamlı kitlesel seferberlikler, basitçe -burada otobüs ücretlerine yapılan 20 sentlik zamla ya da Türkiyede İstanbuldaki Gezi Parkının üzerinden buldozerle geçilmek istenmesi gibi- onları tetikleyen olaylarla açıklanamaz. Bunların altında, Brezilyanın ve Türkiyenin, küresel kapitalizmin tarihsel krizi eliyle son derece keskinleşmiş olan derin çelişkileri yatmaktadır.
Brezilya, aynı Türkiye gibi, son yıllarda bir ekonomik başarı öyküsü olarak alkışlanmaktadır. Şimdi, "Brezilya mucizesi" duvara çarpmış gibi görünüyor.
Brezilya, 50 milyarder ve 150.000in üzerinde milyoner yaratmışken, emperyalist boyunduruk mirasını ve temel toplumsal altyapı ile bağlantılı ekonomik geriliği çözme becerisine sahip olmadığını kanıtlamış durumda. Aşırı yoksulluk oranını azalttığı ve yeni bir "orta sınıf" yarattığı için övgüler yağdırılan sınırlı sosyal yardım programları, Brezilyanın yerküre üzerinde toplumsal eşitsizliğin en fazla olduğu ülkelerden biri konumunu hemen hiç değiştirmemiştir.
Büyüme oranının 2012de yüzde 0,9a, bu yılın ilk çeyreğinde ise yüzde 0,6ya düşmesiyle, bir ekonomik krizin giderek artan işaretleri söz konusudur. Sanayi üretimi, işten çıkartmalara ve işe alımları durdurmaya yol açacak şekilde, yüzde 0,3 oranında azaldı. Halkın çoğunluğu artan borçlarla karşılaşırken, tüketici harcamaları azalıyor. Enflasyon, resmi rakamla yüzde 6,5e yükseldi ki temel ihtiyaçların fiyatı çok daha hızlı artıyor.
Üniversite mezunlarının sayısı son on yıl içinde ikiye katlanmışken, onların çoğunluğu eğitim düzeylerine uygun ya da insanca yaşamaya yetecek ücretle iş bulamıyor.
Bu hafta Brezilya sokaklarını dolduran göstericilerin önemli bir bölümünü, çoğu hayatlarında ilk kez kitlesel toplumsal eyleme katılan bu gençler, üniversite öğrencileri ya da üniversiteyi yeni bitirmiş olanlar oluşturmaktadır.
Bu tür kendiliğinden bir kitle hareketinin siyasi kafa karışıklığı, özellikle Perşembe günü, aşırı sağcı güçler tarafından kullanıldı. Haydut çeteleri solcu yürüyüş gruplarının ve gösterilere katılmış az sayıda sendikalı işçinin üzerine saldırdı. Biber gazı, ses bombaları ve metal borularla saldırıp pankartları yırtan bu çeteler, onları yürüyüşün dışına çıkmaya zorladılar. Hiç kuşkusuz polis ve muhtemelen ordu ile eşgüdüm içinde gerçekleşen bu iyi örgütlenmiş olduğu izlenimi veren saldırılar Sao Pauloda, Rioda ve bir dizi başka kentte de yaşandı.
Sağcılar, "partilere hayır!" sloganı atıp siyasi yolsuzluğu, yüksek orandaki vergileri ve suçları mahkûm ederek protestoları toplumsal eşitlik uğruna mücadeleden uzaklaştırmaya çalıştılar.
Yürüyüşçülerin çoğunluğu bu kötü niyetli organizasyonun farkında değilken, faşist çetelerin fütursuzca davranabilmiş olması siyasi bakımdan önemlidir.
Gösterilere katılanların çoğu, siyasi olarak bilinçli yaşamlarının tamamını, eski sendika önderi Luiz Inacio Lula da Silva ile onun cumhurbaşkanı olarak özenle seçilmiş ardılı Dilma Rousseffin İşçi Partisi (Partido dos Trabalhadores -PT) hükümetleri altında yaşamaktadırlar. İşçi Partisi, son on yıldır iktidardadır.
1980de, askeri diktatörlüğü sarsan fırtınalı grevlerin hemen ardından kurulan İşçi Partisi ve onun bağlı olduğu sendikalar federasyonu (CUT), başlangıçtan bu yana Brezilya işçi sınıfının bu militan hareketini burjuva devletin egemenliği altında tutmanın araçları olma işlevi görmüştür.
Bununla birlikte, sahte sol örgütlerin tamamı, kendilerini, PTnin Brezilyada sosyalizmin inşası yönünde devrimci bir araca dönüştürülebileceği hayallerini yaymaya adamış durumda.
PT yerel yönetimler ve eyaletler düzeyindeki seçimleri kazandığında, onun politikaları, Lula -kendisinden öncekilerin IMFnin dayattığı ekonomi politikalarını sürdüreceği güvencesini vermesi sayesinde- 2002de cumhurbaşkanı seçilene kadar, sürekli daha fazla sağa kaymıştı. Brezilyalı ve uluslararası sermaye, PTyi, aşağıdan gelecek bir isyana karşı çıkarlarını korumada en iyi araç olarak görme noktasına geldi.
Sahte sol grupların bazıları PTden atılırken, üyeleri önde gelen konumlara yükselen diğerleri partide kaldı. Pablocu Birleşik Sekreterlik için her ikisi de gerçekleşti.
Brezilya şubesinin bir kesimi ihraç edildi ve PTnin ilk haliyle aynı çizgide yeni bir parti olarak PSOLyi (Sosyalizm ve Özgürlük Partisi) kurdu. Diğerleri ise partide kaldı. Bunlardan, Miguel Rossetto tarımsal reform bakanı ve büyük toprak sahiplerinin maşası haline geldi.
Daha önce Troçkist olduklarını iddia etmiş olan diğerleri arasında, maliye bakanı olmuş Antonio Palocci ile Lula hükümetlerinin sosyal iletişim dairesinin yöneticisi olan Luiz Gushiken bulunuyor. Her ikisi de, o zamandan beri, PT hükümetini kuşatan yolsuzluk ve oy satın alma skandalları dalgasıyla bağlantılı suçlarla itham ediliyor.
Baştan sona ulusalcı yönelime sahip olan bu sahte solcu unsurlar tarafından oynanmış olan canice siyasi rol, sistematik şekilde her toplumsal mücadeleyi büyük sermayenin ve Brezilya devletinin çıkarlarına tabi kılmaya çalışan sağcı bir kapitalist partiye "sosyalist" cila sağlamaktı. Onlar bunu, kısmen, halk tarafından uzun süredir toplumsal değişimin aracı olarak görülmeyen ve dikkat çekici şekilde şimdiki kitlesel protesto hareketinde yer almayan sendikaları destekleyerek yaptılar.
Bu, PTnin yolsuzluğa batmış, kapitalizm yanlısı siyasi aygıtına karşı yaygın öfkeyi kullanan Brezilya sağına, şimdiki protestolarda görünen gerici popülizm türüne kalkışması için siyasi bir alan sağlamıştır. Yirmi yıl boyunca askeri diktatörlükle yönetilmiş olan ve cinayetlerden, işkenceden, yasadışı tutuklamalardan ve diğer suçlardan sorumlu olanların hiçbirinin cezalandırılmadığı bir ülkede, bu gelişmelerin ortaya koyduğu tehlike fazlasıyla gerçektir.
Kendiliğinden kitlesel eylemlerin sınırlılıkları, Türkiyede ve başka yerlerde olduğu gibi, büyüklüğü ne olursa olsun, Brezilyada da yakında su yüzüne çıkacaktır. Bu olaylar ve Brezilyadaki ve dünyadaki kapitalist kriz tarafından ortaya konan belirleyici siyasi görev, işçi sınıfına yöneliş ve onun içinde sosyalizm ve enternasyonalizm temelinde yeni bir devrimci önderliğin inşasıdır.
Bu, PT ile onun yörüngesindeki sahte sol grupların ve sendikaların acımasızca siyasi eleştirisi anlamına gelmektedir. Brezilyalı işçileri devrimci bir perspektifle yeniden silahlandırmak ve onların burjuvazinin tüm kesimlerinden siyasi bağımsızlığını sağlamak gerekiyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|