www.wsws.org/tr/2013/jul2013/egip-j15.shtml
Mısır Ordusunun dün sabah [8 Temmuz] Kahiredeki Cumhuriyet Muhafızlarının kışlasının dışındaki Müslüman Kardeşlerden göstericileri katletmesi, ordunun Mısırda yeni bir devrim gerçekleştirmekte olduğu yolundaki bütün iddiaları paramparça etti. Ordu, Mısırdaki askeri diktatörlük karşıtı muhalefete ve sonuçta 2011den bu yana Mısırdaki tüm kitlesel ayaklanmaların arkasındaki temel güç olan işçi sınıfına yönelecek olan bir baskı uyguluyor.
Pazartesi günü, sabah namazı sırasında, ordu birlikleri, önce Müslüman Kardeşler yanlısı göstericilere gözyaşartıcı bombalar attılar; ardından da, kitleye ateş açarak zırhlı araçlar eşliğinde onların üzerine yürüdüler. Mısır Sağlık Bakanlığının verdiği rakamlara göre, katliamda, en az 51 sivil öldü, 435 kişi ise yaralandı. Buna karşılık, ölü sayısı önemli oranda artabilir.
Bu tür bir katliamın amacı, 3 Temmuzdaki darbeye ve yeni bir askeri cuntaya karşı çıkan herkesi korkutmaktır.
Mısırda şimdi gerçekleşen sarsıcı gelişmeleri anlamak ve işçi sınıfını önümüzdeki mücadelelere hazırlamak için, Mısırdaki iki farklı çatışmayı kavramak son derece önemli. Bizzat burjuvazi içinde, öncelikle ekonomi politikası ama bunun yanı sıra dış politika konuları ve hatta yaşam tarzına ilişkin çelişkiler var ki bunlar Mübarekin devrilmesinden beri alevlenmektedir.
Bu çatışma, geçtiğimiz haftalarda, asıl olarak, eski cumhurbaşkanı Muhammed Mursi önderliğindeki Müslüman Kardeşler ile egemen sınıfların laik eğilimli unsurları arasında yoğunlaşan bir iktidar mücadelesi biçimini aldı. Aynı zamanda, ordu da korumaya kararlı olduğu mali ve ekonomik çıkarlara sahip. Her iki hizip de, uluslararası sermaye tarafından talep edilen, IMFnin dikte ettiği kemer sıkma ve kısıtlama önlemlerine destek verdi.
Bununla birlikte, daha belirleyici çatışma, işçi sınıfı ve kent yoksulları ile tüm bir Mısır egemen sınıfı arasındaki temel sınıf mücadelesidir. Bu çatışma, Mursinin yönetimi altında artan yoksulluk ve toplumsal hoşnutsuzluk eliyle daha da şiddetlendirildi.
Son aylarda, Mısırda bir fabrika kapanmaları ve grevler dalgası yaşandı. Ordunun kontrolü ele geçirmesinden önce, Müslüman Kardeşler yönetimine karşı on milyonlarca işçinin ve gencin katıldığı devasa kitlesel protestolar gerçekleşti. Ancak ordunun müdahalesi, bu hareketin bir ifadesi değil; işçi sınıfına yönelik bir önleyici saldırıydı.
Ordunun, askeri darbenin ilk günlerindeki icraatı, yalnızca yeni rejimin doğasını değil; aynı zamanda, ABDdeki Uluslararası Sosyalist Örgüte (ISO) ve Britanyadaki Sosyalist İşçi Partisine bağlı Devrimci Sosyalistler gibi sahte solcu örgütler tarafından desteklenen Tamarod (İsyan) koalisyonunun gerici rolünü de açığa vurdu.
Eğer cunta, şimdi Müslüman Kardeşleri ezme üzerinde odaklanmışsa, bunun nedeni, ordunun, geçen haftaki kitlesel gösterilere katılmış olan işçilerden ve gençlerden gelecek muhalefeti, Tamarodun ve Devrimci Sosyalistlerin yardımıyla, en azından geçici olarak devre dışı bırakmış olmasıdır. Bu durum, orduya, işçi sınıfı ile daha belirleyici bir hesaplaşma denemesine bilenirken, kendi egemenliğini sağlamlaştırması için manevra alanı sağlamıştır.
Tamarod, liberal, İslamcı ve sahte-sol muhalefet partilerinin parlak buluşudur. Devrimci Sosyalistler dışında, Muhammed El-Baradeyin Ulusal Kurtuluş Cephesi, Müslüman Kardeşlerin eski üyesi Abdel Monayim Abul Fotuhun İslamcı Güçlü Mısır Partisi, 6 Nisan Gençlik Hareketi ve hatta General Ahmed Şefik gibi eski Mübarek rejiminin yetkilileri, onun destekleyicileri arasındadır.
Tamarod, burjuva muhalefet için, egemen sınıfın farklı kesimlerini temsil eden bir platformdan başka bir şey değildi. Bununla birlikte, o, işçi sınıfını tüm kapitalist sınıfa -yani hem Müslüman Kardeşlere hem de Tamarod içindeki yozlaşmış güçlere- karşı mücadelede harekete geçiren herhangi bir gücün yokluğunda, milyonlarca imza toplayarak, Mursiye karşı muhalefetten faydalandı.
Tamarodun başlıca talepleri (parlamentonun İslamcıların egemenliğindeki üst meclisinin dağıtılması; yargının başındaki kişinin cumhurbaşkanı olarak atanması; serbest piyasa yanlısı bir teknokratlar hükümetinin görevlendirilmesi), cunta tarafından, yönetiminin temeli olarak bütünüyle benimsendi.
Devrimci Sosyalistler, Mayıs ayında, desteklerini "devrimi tamamlamanın bir yolu" olarak yücelttikleri Tamaroda yönelttiler. Devrimci Sosyalistlerin üyeleri Tamarod için imza topladı, onu tanıtmak için toplantılar örgütledi (Devrimci Sosyalistler, 28 Mayısta, Gizadaki merkezlerinde Tamarodun önderleri Mahmud Bedir ile Muhammed Abdul-Azizi alkışladı) ve onun programını destekleyen açıklamalar yaptı.
Devrimci Sosyalistlerin önde gelen üyesi Sameh Nagib, ordunun yönetimi almasının hemen ardından Britanya Sosyalist İşçi Partisinin web sayfası Socialist Workerda yayımlanan bir açıklamada, darbeyi "ikinci devrim" olarak selamladı. "Halk son birkaç gün içindeki olaylar tarafından yetkilendirilmiş olduğunu hissediyor" diye yazan Sameh Nagib, "bu demokrasinin sonu ya da basitçe bir darbe değil" diye ilan etti.
Devrimci Sosyalistler, göstericileri cuntayı savunmak için harekete geçirmeye de çalıştılar. Onlar, 6 Temmuzda kendi Arapça web sayfalarında, "ABD destekli Müslüman Kardeşler ve onun tarikat şefi önderi Muhammed Bediinin dik kafalılığı, aptallığı ve suçluluğu iç savaşın ürkütücü ufuklarını açmaktadır. Bu, yalnızca, devrimi korumak için alanlara ve sokaklara gelen milyonlar tarafından durdurulabilir. Onlar, Mısır Devrimini bir askeri darbe gibi göstermeye yönelik ABD-Müslüman Kardeşler planını durdurmalıdırlar."
Devrimci Sosyalistler, cuntadan, "toplumsal adalete ulaşmak için derhal adımlar" atmasını "özgürlük ve toplumsal adalet değerlerini sağlamlaştıran sivil, demokratik bir anayasa yazma" işine girişmesini istiyor. ABD destekli bir cuntaya yapılan böylesi dostça öneriler, Devrimci Sosyalistleri, elleri kana bulanmış bir karşı-devrimci örgüt olarak damgalamaktadır.
ABD yönetiminin, Mısır ordusuna yapılan yardımın kesilmesi de dahil yasal sonuçları önlemek için kasıtlı olarak "darbe" sözcüğünü kullanmadığı göz önünde tutulursa, ABD emperyalizminin Müslüman Kardeşler ile işbirliği içinde, ordunun iktidarı almasını bir darbe olarak karalama peşinde olduğu düşüncesini ileri sürmek saçmadır.
Gerçekte, Tamarod da, darbenin başından sonuna kadar Washington ve Avrupa Birliği ile yakın ilişki içinde olmuştur. El Baradey, David D. Kirkpatrick ile yaptığı ve geçtiğimiz Cuma günü New York Timesta yayımlanan röportajda açığa vurduğu üzere, ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABnin dış politika yetkilileri ile tartışmalara girmiş ve onları darbeyi desteklemeye çağırmıştı.
Kirkpatrick, "Önde gelen Mısırlı liberal, ayaklanmaya Batı desteği peşinde koştuğunu söylüyor" başlıklı bir makalede, El Baradeyin "Batılı güçleri Cumhurbaşkanı Mursiyi zorla görevden alma gerekliliğine inandırmak için çok çalışmış" olduğunu söylediğini yazdı: "Bay El Baradey, ordunun iktidarı aldığı günlerde, ABD Dışişleri Bakanı John Kerryyi ve Avrupa Birliğinin dış politikadaki en yetkili ismi Catherine Ashton ı, Bay Mursinin görevden alınması gerektiğine ikna etmek için, onlarla uzun uzun konuştuğunu söyledi." Kirkpatricke göre, El Baradey, "milyonlarca insanın sokaklarda Bay Mursinin gitmesini talep ettiği bir ortamda... ordunun iktidarı ele geçirmesinin en az sancılı seçenek olduğunu" savunmuş.
Bir devrim, siyasi şarlatanlığı acımasızca teşhir eder. Devrimci Sosyalistlerin Tamarod operasyonunu ve ABD destekli darbeyi bir "ikinci devrim" olarak sunmaya kalkışma yönündeki gerici girişimleri, Kahire sokaklarındaki kitlesel katliam eliyle çürütülmektedir.
Devrimci Sosyalistlerin şimdi askeri cuntaya verdikleri destek, 2011de Hüsnü Mübareke karşı protestoların başlamasından bu yana bir dizi kirli operasyonun en son manevrasıdır. Devrimci Sosyalistler, Ocak 2011deki muhalefet patlamasına yanıt olarak, rejimin devrilmesi için değil ama -21 Ocak 2011 tarihli bir ortak açıklamaya göre- "demokrasiyi, sivil özgürlükleri, özgür ve adil seçimleri" kurumsallaştıracak bir hükümet çağrısı yapmakta El Baradeye ve burjuva düzenin diğer hiziplerine katılmıştı.
Devrimci Sosyalistler, 25 Ocakta, gösterilerin işçi sınıfının Mübareki istifaya zorlayan kitlesel devrimci bir harekete dönüşmesinin ardından, iktidara gelen ABD destekli cuntayı desteklediler. Devrimci Sosyalistlerin önde gelen üyelerinden Mustafa Ömer, 31 Mayısta, Socialist Worker için, Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyinin "siyasi ve ekonomik sistemi, daha demokratik ve daha az baskıcı bir hale getirecek şekilde iyileştirmeyi amaçlamakta" olduğunu iddia ettiği bir makale kaleme aldı.
Askeri yönetime karşı yeni kitlesel hareketler patladığında, Devrimci Sosyalistler, "ikinci devrim"e açıkça karşı çıktılar ve desteklerini hızla Müslüman Kardeşler ile Mursiye kaydırdılar. Müslüman Kardeşleri "devrimin sağ kanadı", Mursiyi ise "devrimci aday" olarak tanımlayan Devrimci Sosyalistler, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mursi için kampanya düzenlediler. Mursi sonunda cumhurbaşkanı olunca, onun zaferini kutladılar.
ISOnun Sosyalizm 2012 konferansında, Semih Nagib, "Müslüman Kardeşlerin adayı Mursinin zaferi,karşı-devrimi ve bu darbeyi geri püskürtmede büyük bir kazanımdır... Ne zaman karşı-devrim tehlikesi olsa, İslamcılar kitlelere koşacak; yüzbinleri askeri yönetime karşı harekete geçirecekler." demişti.
Nagibin Müslüman Kardeşleri devrimci güç konumuna yükseltmesi, insanı güldürecek kadar garipti. Bununla birlikte, sonunda yeniden yön değiştiren Devrimci Sosyalistler oldu ve onlar şimdi Müslüman Kardeşlere karşı darbeyi destekliyorlar.
Devrimci Sosyalistler, bu alışılmadık kıvırmalar ve dönüşler için hiçbir zaman bir açıklama yapmadılar. Onlar, basitçe, aniden karşı-devrimci ilan ettikleri Müslüman Kardeşlerin, aniden ilerici olarak alkışladıkları ABD destekli cunta tarafından iktidardan indirilmesinin ikinci bir devrim olduğunu iddia ettiler.
Böylesi rastgele ve tutarsız siyasi salınımlar, orta sınıfın burjuva devlete ve dünya emperyalizmine sıkı sıkıya bağlı olan çürümüş kesimlerini temsil eden bir grubun ayırt edici özelliğidir.
Devrimci Sosyalistlerin son manevraları, Mısır burjuvazisinin ve onun emperyalist destekleyicilerinin, mali sermayenin talep ettiği politikaları Mübarekten ve Mursiden çok daha acımasız bir şekilde uygulamaya yönelik girişimini desteklemektedir. El Baradey, Uluslararası Para Fonundan (IMF) yeni borçlar alınmasının en ateşli savunucularından biridir. IMF, bunun karşılığında, tahıl ve yakıt gibi temel tüketim malları üzerindeki Mısır halkının bel bağladığı sübvansiyonlarda acımasız kesintiler talep edecektir.
Ordu, uluslararası mali sermaye tarafından talep edilen politikaları uygulamaya adanmış bir hükümet oluşturuyor. Yeni Mısır başbakanlığı görevinin adayları arasında, El Baradeyin yanı sıra, Mısır merkez bankasının eski başkanı Faruk Ek-Okda ile eski bir Morgan Stanley bankacısı ve şimdi Bahreyn merkezli Ahli United Bankın önde gelen yöneticilerinden olan Adil El Labban da bulunuyor.
Kemer sıkma politikalarını uygulamaya adanmış acımasız askeri cunta, kaçınılmaz olarak işçi sınıfıyla sert bir toplumsal çatışmaya girecektir. Şimdi en önemli görev, işçi sınıfının kapitalist sınıfın bütün kesimlerine karşı sosyalizm mücadelesi üzerine kurulu önderliğini inşa etmektir.
ABD destekli kanlı askeri darbeye destek sağlayarak işçi sınıfına yönelik daha sert saldırıların koşullarını sağlayan Devrimci Sosyalistler, kendisini bir kez daha gericilik kampına yerleştirmiştir. Mısırlı sosyalist düşünceli işçiler ve gençlik, bu örgüte karşı tavır almalıdır. Devrimci Sosyalistler, Mısırdaki işçilerin ve gençlerin demokrasi ve toplumsal eşitlik uğruna devrimci mücadelesinde, barikatın karşı tarafındadır.