World Socialist Web Site (www.wsws.org)

www.wsws.org/tr/2013/feb2013/jord-f11.shtml

Felaketin eşiğindeki Ürdün

Jean Shaoul
11 Şubat 2013
İngilizce’den çeviri (29 Ocak 2013)

Ürdün’de geçen hafta yapılan seçimler, kabile reisleri, monarşi yanlısı sadık kullar ve işadamları yararına sonuçlandı.

Seçimler, Kral Abdullah’ın iddia ettiği gibi bir reform döneminin habercisi olmak şöyle dursun, egemen seçkinlerin iktidarı sıkıca tutmaya devam etmesini sağlamak üzere tasarlanmıştı. Seçimlerin, uzun süredir bölgedeki ABD politikasının temel taşı işlevini gören bir ülkede derinleşen toplumsal ve siyasal hoşnutsuzluğun yatışmasına yardımcı olması gerekiyordu.

Meclis’teki 150 sandalyeden yaklaşık 36’sı, pan-Arap milliyetçisi gruplarla ve -8 tanesi hükümetle yakın bağları olan- bağımsız İslamcılar ile ilişkili muhalif unsurlara geçti. Üç sandalye ise, seçimlerden önce oy satın almakla suçlanan adayların oldu.

Ülkenin ana muhalefet partisi ve Müslüman Kardeşler’in Ürdün’deki siyasi kanadı olan İslamcı Eylem Cephesi (İEC), seçimleri boykot çağrısı yapmıştı.

Yeni yasalara göre, kısa süre önce genişletilmiş 150 sandalyeli mecliste, eski kurtların denetimi elinde tutmaya devam etmesini sağlama alacak şekilde, yalnızca 27 sandalye siyasi partilerin ulusal listesine açık olacak. Bu sandalyeler, krala sadık kabilelere ait bölgeler, Ürdünlü zengin seçkinlerin önderliğinde olmakla birlikte, Müslüman Kardeşler’in savunuyor göründüğü Filistin kökenli Ürdün yurttaşlarının yaşadığı kentsel bölgelerden daha fazla temsil edilecek şekilde ayarlandı. Monarşi, kendi güçsüz konumunu desteklemenin bir yolu olarak, uzun süredir, orduyu, istihbarat örgütünü ve devlet bürokrasisini kontrol eden geleneksel Ürdünlüler ile Ürdün’e 1948 ve 1967 sonrasında gelenler arasındaki anlaşmazlıkları teşvik etmektedir.

Kral Abdullah’ın planlanandan önce gerçekleştirdiği seçimler, iki yıl önce, Washington’ın diğer müttefikleri Tunus’taki Bin Ali ile Mısır’daki Mübarek’i deviren ve bütün bölgeye yayılan kitlesel protestoların patlamasından bu yana ilk kez yapılıyor. Artan gerilimlerle, reform çağrılarıyla ve -yakıt ve diğer temel tüketim malları fiyatlarındaki artışla bağlantılı- süregelen protestolarla karşı karşıya olan ve kimilerinin çekilme çağrısı yaptığı Abdullah, seçimleri, yaygın yolsuzlukları temizlemeyi de içeren bir reform sürecinin en önemli öğesi olarak adlandırdı. O, yetkisini korurken, başbakanı ve bakanlar kurulunu seçme hakkını da içeren bazı yetkilerini parlamentoya devredeceğine ilişkin laflar etti. Bununla birlikte, o, parlamentoyu dağıtma ve yeniden toplama, olağanüstü hal ilan etme ve ülkeyi kararnamelerle yönetme yetkisini elinde tutuyor.

Toplam hak sahibi seçmenlerin yalnızca yüzde 70’ini oluşturan 2,3 milyon seçmenin yüzde 56,6’sının katıldığı parlamento seçimleri, hileli, kurallara aykırı ve kralın kararnamelerine onay olarak görüldü. İEC seçimlere katılımın yalnızca yüzde 17 olduğunu iddia etti. İEC ve diğer gözlemciler, oyların satın alındığı, birden çok oy kullanıldığı ve başka seçim hilelerine başvurulduğu durumların söz konusu olduğunu söylüyorlar.

İlk sonuçların açıklanmasının ardından, Cuma günü, Amman’da, İrbid’de ve Kerak’ta binlerce insan protesto amacıyla sokaklara çıktı. Polis, kalabalıkları dağıtmak amacıyla gözyaşartıcı gaz kullandı ve dört kişiyi yaraladı. Bununla birlikte, Avrupa Birliği gözlemci heyetinin başındaki David Martin, "şeffaf ve güvenilir"olarak övdüğü seçimlere temiz raporu verdi. O bunu yaparken, aynı zamanda, "seçim yasasındaki önemli eksikliklerin seçimlere genel katılımı ve oyların eşitliğini etkilediğini"de kabul ediyordu.

Cuma günü Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşan Abdullah, "dönüm dontası" seçimlerin ardından demokratik reformları sürdüreceğini söyledi. Bu, onun, kendisi de kabinesini oluştururken parlamentoya "danışacak" olan başbakanı seçerken parlamento ile "görüşme" niyetiyle çelişmektedir.

O, seçimleri boykot etmiş olan Müslüman Kardeşler gibi gruplarla temas kuracaktır. İEC, Abdullah’a, İslamcılardan ve diğer muhalif unsurlardan oluşan bir "ulusal kurtuluş hükümeti" kurma çağrısında bulundu.

Ürdün’deki rejim, uzun süredir, ülkede çoğunluğu oluşturan Filistin kökenli Ürdünlüler içinde tabanı olan, kardeş hareketleri Mısır’da ve Tunus’ta iktidara gelen ve Libya ile Suriye’de oynadıkları önemli rol ile birlikte kamuoyunda tanınan İEC’ye karşı çıkıyor.

Kral Abdullah, İEC ile, kendisine, henüz uygun siyasi ifadesini bulmamış olan hoşnutsuzluğu kontrol altına alarak yatıştırma fırsatı sunacak bir tür uzlaşma peşinde olabilir.

Bununla birlikte, ABD’nin Suriye’de Esad rejimini devirmeyi amaçlayan ve Washington’ın Sünni müttefikleri Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye tarafından finanse edilip silahlandırılan, Ürdün ve İsrail askeri istihbarat örgütleri tarafından eğitilip desteklenen vekil savaşı, Abdullah için tehlikelerle dolu. Esad’ın, şimdi Suriye’de savaşan rakip İslamcı çeteler eliyle devrilmesi, ülkenin -Ürdün’e, Lübnan’a ve Türkiye’ye yayılacak sonuçlarıyla birlikte- parçalanmasıyla sonuçlanabilir. Bu, Kral Abdullah’ın Davos’ta kabul ettiği gibi, "feci ve bizi gelecek on yıllar boyunca kuşatacak bir şey"olacak.

Abdullah, şimdi Suriye’de bulunan yabancı cihatçı savaşçılar konusunda uyarıda bulundu. Onun güvenlik güçleri, geçtiğimiz Ekim ayında, Irak’taki El Kaide ile bağlantılı 11 Ürdünlü’nün bir suikast planını engellemişti. Bu kişiler, Ürdün’de, aralarında Amman’ın en zengin mahallesi olan ve güçlü bir şekilde tahkim edilmiş ABD büyükelçiliğinin bulunduğu Abdun’un da olduğu birçok yeri bombalamak için, silahlarını Suriye’den edinmişler. Bu, tam da, El Kaide’nin Irak koluna önderlik eden ve 2005’te Amman’da gerçekleşen otel bombalamalarından sorumlu tutulan Ürdünlü militan Ebu Musa El Zarkavi’nin iki kuzeninin Suriye’den ülkeye girerken sınır muhafızları tarafından tutuklanmasından birkaç gün sonra gerçekleşti. Ürdün’ün İsrail ile 1994 yılında yapmış olduğu anlaşma ve ABD ordusu ile olan uzun süreli işbirliği, onu İslamcı militanların hedefi haline getirmiş durumda.

Kral Abdullah, Davos’taki konuşmasında, El Kaide’nin geçtiğimiz yıl Suriye’de faaliyet gösterdiğini ve "belirli çevrelerden" destek aldığını söyledi ve şunları ekledi: "O mücadele edilmesi gereken bir güç. Dolayısıyla, Şam’da yarın en iyi hükümete sahip olsak bile, sınırlarımızı onların geçişine karşı güvence altına almak ve onları temizlemek için en az iki ya da üç yıl gerekiyor."

O, "hesabını görmek zorunda kalacağımız yeni Taliban Suriye’de olacak"diyerek, Suriye’de tehdit oluşturan militanları Afganistan ile karşılaştırdı. Bu, Washington destekli isyanın, artık denetim dışına çıkmış olan ve kendi rejimi için tehdit oluşturan silahlı İslamcı milislerden oluştuğunun kabulünden başka bir şey değildir.

350 bin dolayında Suriyeli, çatışmalardan kaçarak Ürdün’e sığınmış durumda ve onların 36 bini bu yılın başından bu yana ülkeye gelmiş ki bu, Ürdün’deki zaten yeterince ağır olan toplumsal baskıya ekleniyor. Bu sığınmacıların, kaydedilen en sert kışlardan birinde içinde bulundukları yaşam koşulları son derece ağır. Uluslararası Yardım Komitesi’ne göre, sığınmacıların çoğu sığınma kamplarının dışında; sosyal hizmetlerin, okulların hatta çöp ve atık sistemlerinin aniden artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamadığı kentlerde ve kasabalarda yaşıyor. Çaresizlik içindeki bu insanlar, hükümetin, çatışmaların Ürdün’e sıçramasını önleme çabası içinde ülkeye girmeyi başaranlara yönelik katı kurallarına ve onların sığınma kamplarının dışındaki hareketleri üzerindeki denetimine rağmen gelmiş durumdalar.

İnsanların ülkeyi terketmesini engellemek için Suriye sınırı boyunca insani yardım malzemesi stokları oluşturulmasını tavsiye eden Kral Abdullah, sığınmacılara daha fazla uluslararası yardım yapılması çağrısında bulundu. Böyle bir insani yardım, "kalpleri ve beyinleri kazanma"nın aracı olarak silahlı çeteler tarafından dağıtılacak. Abdullah, "eğer yakıta, elektriğe ve suya sahip olmayan bu insanlar hastanelerin çalışmadığı koşullarda açlıktan ölmeye başlarsa, radikalleşme o zaman ortaya çıkacak ve gelişecektir"dedi.

O, büyük devletlere, katliama son vermek ve Suriye’deki krize bir çözüm sunmak için "kararlılıkla" bir araya gelmeleri çağrısında bulundu. Doğrudan emperyalist müdahale yönünde, üstü yeterince örtülmemiş bir talep.



Telif Hakkı 1998-2009, Dünya Sosyalist Web Sitesi, Bütün hakları saklıdır