DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Diğer bölgeler
Yazıcıya hazırla
Atinadaki metro grevinin siyasi dersleri
Christoph Dreier
1 Şubat 2013
İngilizceden çeviri (29 Ocak 2013 )
Atinadaki metro işçilerinin grevinin devlet tarafından vahşice bastırılması, uluslararası işçi sınıfına bir uyarıdır.
Yunan hükümeti, 24 Ocak Perşembe günü, grevci metro işçilerini, hapis tehdidi altında işe dönmeye zorlayan sıkıyönetim hukukuna tabi tuttu. 25 Ocak Cuma sabahı erken saatlerde, yüzlerce polis, merkezi metro istasyonunu bastı; en az 10 işçiyi gözaltına alıp birini yaraladı. Pazar günü ise diğer toplu taşıma çalışanlarının dayanışma grevleri yasadışı ilan edildi.
Metro işçilerinin grevi Yunan işçilerinin yaşam standartlarına yönelik olarak Avrupa Birliği (AB) tarafından dayatılan ve Yeni Demokrasi Partisi önderliğindeki hükümet tarafından uygulanan şiddetli saldırılar karşısındaki yoğun halk muhalefetini ifade etmiştir. Kasım ayında benimsenen en son kesinti paketi, kamu sektöründe yüzde 25e varan yeni ücret kesintileri yapılmasını öngörüyor.
Metro işçilerinin mücadelesi, büyük ölçüde, halkın geniş kesimlerini yoksullaştıran sonu gelmez kemer sıkma önlemleri dizisine yönelik bir meydan okuma olarak görülmektedir. İşçi sınıfı içinde grevcilere olan yaygın desteğin nedeni budur.
Yunan egemen sınıfı, metro işçilerine karşı olağanüstü hal yetkilerine ve devlet şiddetine başvurarak, ABnin ve bankaların dayatmalarına karşı her türlü muhalefeti zor yoluyla ezmeyi planladığını ortaya koymuştur. Tutucu Başbakan Antonis Samaras, başka grevlere karşı da benzeri adımları atacağını şimdiden ilan etmiş durumda.
Protestolar ve sınırlı grevler yoluyla devletin politikasını değiştirmenin mümkün olduğuna ilişkin bütün iddialar paramparça olmuştur.
Daha 2010da, ABnin Avrupa çapındaki kemer sıkma programları başladığında, Yunan kamyon şoförlerinin, İspanyol hava trafik kontrol görevlilerinin ve Fransız petrol rafinerisi işçilerinin gerçekleştirdiği çok sayıda grev, polisin ve ordunun müdahaleleriyle sonlandırılmıştı.
Yaşanmakta olan şey, sınıf ilişkilerinde tarihsel bir dönüşümdür. SSCBnin çökmesinden yirmi yıl sonra, Avrupalı egemen sınıflar, işçi sınıfını yoksulluk ve toplumsal yoksunlukla damgalanan bir geleceğe mahkûm etmektedir. Devletin baskı aygıtı, giderek artan şekilde, kollektif işçi sınıfı direnişinin bütün biçimlerini yasadışı ilan etmek ve ezmek için seferber edilmektedir.
Sendikaların ve sahte sol güçlerin Atina metrosundaki grevin ezilmesine hemen teslim olması, Dördüncü Enternasyonalin Uluslararası Komitesinin (DEUK) bu örgütleri teşhir etme ve onların işçi sınıfı üzerindeki etkisini kırma mücadelesinin önemini vurgulamaktadır. Sendikalar ve sahte sol işçilerin mücadelelerini etkisiz ve sembolik protestolarla sınırlamaya çalışıyorlar.
İşçi sınıfı, üretimden gelen gücünü, yalnızca, mücadelelerin önderliğini sendikaların ve onların sahte solcu müttefiklerinin elinden alacak yeni örgütlerin ve yeni bir önderliğin inşası yoluyla başarıyla kullanabilir. Grevler ve diğer kitlesel eylemler, hükümeti devirmeyi ve onun yerini sosyalist politikalar üzerinde yükselen işçi hükümetinin almasına yöneltilmelidir.
Yunan metro işçilerinin sendikası SELMA, olağanüstü halin ilan edilmesinden hemen sonra, grevlere son verme çağrısı yaptı ve grevci işçilere işlerine dönmeleri talimatını verdi. O, kendi teslimiyetinin üstünü örtme çabası içinde, grev kırıcı önlemlere karşı mahkemede meydan okuma yönündeki planlarını açıkladı.
Taşımacılık sektöründeki diğer sendikalar, bir protesto gösterisi olarak, sınırlı dayanışma grevleri çağrısında bulundular. Başlıca sendika federasyonları ADEDY (Memur Sendikaları Konfederasyonu) ile GSEE (Genel Yunan İşçileri Konfederasyonu) grev kırıcılığını eleştirdi ama buna yönelik tepkilerini Şubat ayı başlarında düzenlenecek 24 saatlik göstermelik bir grevle sınırlandırdı.
Sendikalar işçilerin yaşam standartlarının yıkımında işbirliği yapıyorlar. Onlar, işçi sınıfının, ABnin sınıf savaşı sosyal gündemini uygulayan ve halk tarafından sevilmeyen bir dizi hükümeti devirmeye yönelik siyasi seferberliğine karşı çıkmaktadırlar. Onlar, en fazlasından, işçi sınıfı muhalefetini kontrol altına almak ve etkisizleştirmek için kesintili ve göstermelik grevler örgütlemeye hazırlar.
Hükümet, olağanüstü hal hukukuna başvururken, sendikaların işçi sınıfı muhalefetini dağıtmaya çalışacağına olan güvenle davranmıştır.
Hükümetin bir diğer önemli müttefiki, Yunanistandaki sahte sol gruplarla birlikte, Radikal Sol Koalisyondur (SYRİZA). SYRİZA, geçtiğimiz Haziranda yapılan seçimlerde, toplumsal öfkeyi, sosyal kesintilere yönelik sınırlı eleştirilerle yatıştırmaya çalışmıştı. O, oyların yüzde 27sini alarak en güçlü muhalefet partisi haline geldi. Bununla birlikte, SYRİZA, o zamanlar bile, bütçe açığını azaltma politikalarında çok sınırlı değişiklikler önerdiği burjuva devlete ve ABye olan desteğini vurgulamıştı.
SYRİZA, o zamandan beri, daha da sağa kaydı. Tsipras, metro işçilerinin grevi saldırıya uğradığı sırada, ABDde, "partisinin güvenilir bir ortak olduğu"konusunda Uluslararası Para Fonuna (IMF) ve Amerikan yönetici seçkinlerine güvence veriyordu. O, New Yorktaki bir basın toplantısında, bir yandan krizden metro işçilerinin de sorumlu olduğunu ima ederken, Yunan hükümetinin eylemlerini eleştirdi.
İşçi sınıfının mücadelelerine olan düşmanlığını gösteren Tsipras, "Ülkemizin ihtiyaç duyduğu en son şey, gerilimlerin ve sosyal çatışmaların artmasıdır"dedi.
Onun partideki çalışma arkadaşı ve SYRİZAnin meclis başkan vekili Dimitris Papadimoulis, bir radyo görüşmesinde metro işçilerini yıllardır ayrıcalıklardan yararlanmakla suçlarken daha da pervasızdı. O, SYRİZAnın bu grevle hiçbir ilişkisinin olmadığını vurguladı.
Sendikaların ve sahte sol grupların düşman tavrı, işçilerin kendi haklarını savunurken yalnızca devlet aygıtıyla değil ama aynı zamanda, onun sendikalar ile onların sahte sol müttefiklerini içeren tamamlayıcı aktörleriyle de karşı karşıya geldiklerini göstermektedir.
Grev ve temel toplumsal gereksinimlerin karşılanması hakkının savunusu, işçi sınıfının, bankaları ve büyük şirketleri çalışanların demokratik denetimi altında kamulaştırmayı taahhüt eden bir işçi hükümetinin kurulmasını amaçlayan bağımsız bir seferberliğini gerektirmektedir.
Böylesi bir mücadele, yalnızca, Avrupada ve uluslararası düzeyde kapitalist sisteme, onun devlet aygıtına ve sendika bürokrasisi ile sahte sol örgütler içindeki savunucularına yönelik bir işçi sınıfı hareketinin bir parçası olarak başarıya ulaşabilir. Bu, ABye, Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri perspektifiyle karşı çıkan devrimci bir parti olarak DEUKun inşasını gerektirmektedir.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|