World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler

Yazıcıya hazırla

Gazze’deki katliamı durdurun!

Bill Van Auken
23 Kasım 2012
İngilizce’den çeviri (20 Kasım 2012)

Şimdi ikinci haftasına giren İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı, erkek, kadın ve çocuk yüzlerce Filistinli sivilin ölümüne ve yaralanmasına yol açtı. Büyük ölçüde savunmasız ve yoksun durumdaki halk havadan, karadan ve denizden acımasız bir bombardımana tabi tutuldu. Zaten büyük ölçüde harap durumda olan bölge altyapısı enkaz haline getiriliyor.

Pazar günkü füze saldırısının hedefleri arasında okullar, hükümet binaları, Gazze şehrinde bulunan uluslararası basının barınacağı konutlar bulunuyor. Bunlar arasında, yaşları 1 ile 7 arasında değişen dört çocuktan ve biri 83 yaşında olan dört kadından oluşan bütün ailesi Pazar günkü füze saldırısı sırasında öldürülen Gazzeli bir bakkal da var.

İsrail hükümeti, 2008-2009’da çoğunluğu sivil 1.400 Gazzelinin yaşamına malolan kara harekâtının bir tekrarı için hazırlık olarak 75.000 yedek askerin seferber edilmesini onayladı ve çok sayıda tankı Gazze sınırına yığdı.

Bu savaş suçları dünya çapında insanların korkusunu açıklarken, İsrail önderliği, Washington’daki Obama yönetimi ve şirket medyası, hep birlikte, İsrail’in saldırısını meşrulaştırmak adına "öz savunma hakkı"na başvuruyor.

Başkan Obama, [18 Kasım] Pazar günü, Tayland’ın başkenti Bangkok’taki bir basın konferansındaki açıklamalarında bu konuyu dile getirdi: "Burada, mevcut krize neden olan tetikleyici olayın ne olduğunu anlamamız gerekiyor ki bu, durmadan artan sayıda füzelerdi. Bu füzeler, yalnızca İsrail topraklarına değil ama onun yerleşim bölgelerine düşüyordu. Ve dünyada, kendi sınırları dışından vatandaşlarının üzerine füze yağdırılmasına müsamaha gösterecek hiçbir ülke yoktur. Bu yüzden, İsrail’in, halkının evlerine ve işyerlerine düşen ve sivil ölümlerine yol açabilecek füzelere karşı kendini savunma hakkını sonuna kadar destekliyoruz. İsrail’in kendini savunma hakkını desteklemeye devam edeceğiz."

ABD emperyalizmi ve onun müttefiki İsrail tarafından gerçekleştirilen her suçta olduğu gibi, Gazze’de işlenen suç da bir yalan, sinizm ve ikiyüzlülük ambalajına sarılıdır.

İsrail’in son ani saldırısını "durmadan artan sayıda füze saldırısı"na uğramasına yanıt olarak başlattığı iddiası, tescilli bir yalandır. Gazze’deki mevcut katliam öncesi bütün yıl boyunca, tek bir İsrailli bile Filistin yerleşim bölgesinden atılan bir füzeyle öldürülmüş değildir. İsrail saldırısı öncesindeki günlerde, İsrail basınında, Gazze’ye yönelik tekrarlanan İsrail saldırılarının ve aralarında çocukların da yer aldığı çok sayıda sivilin öldürülmesinin yol açtığı roket saldırılarının kısa bir yükselişten sonra azalmış olduğunu belirten haberler yer almıştı.

İsrail ve Hamas yetkilileri, uzun vadeli bir ateşkes anlaşması için Mısır aracılığıyla görüşmelere başlamıştı. Bu görüşmelerde, başlıca Filistinli arabulucu Hamas’ın askeri kanadının lideri Ahmed Caabari’ydi. Caabari, 14 Kasım günü, bir anlaşma taslağı aldıktan sonraki saatler içinde, İsrail’in yeniden başlattığı kötü şöhretli "hedef gözeterek öldürmeler"inden birinde, bir "cehennem füzesi" ile vuruldu.

Bu yargısız infaz, kasıtlı bir provokasyon, "Savunma Sütunu Operasyonu"nun açılış harekatı olarak gerçekleştirilmişti. Bu bir "öz savunma" meselesi değil ama dünyanın en ağır silahlarla donatılmış uluslarından birinin, dünyanın en fazla ezilen halklarından birine yönelik çıplak saldırısıdır.

Obama, her durumda olduğu gibi, ezilene karşı ezenin savunulmasını desteklemektedir. O, İsrail yönetiminin "dünyadaki hiçbir ülke"nin füze saldırılarına müsamaha gösteremeyeceğine ilişkin nakaratını papağan gibi tekrar etmekte ama Gazzeliler’in tahammül ettiği koşullara kimin müsamaha göstereceğini sorma zahmetine girmemektedir. Söz konusu olan, büyük çoğunluğu evlerinden ve topraklarından sürülmüş mülteci konumunda, dünyanın en büyük açık hava hapishanesine kapatılmış, tarif edilemeyecek acılara ve açlığa yolaçan bir kuşatmaya maruz kalan ve İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin sürekli saldırılarına göğüs germek zorunda olan 1.7 milyon insandır.

Özellikle ABD hükümetinin ve medyasının Filistinliler’in ölümüne yönelik ilgisizliği, şimdiye kadar pek şaşırtıcı olmasa da çarpıcıdır. Bir kara harekâtının, İsrail için, Gazzelileri sadece bombalarla ve füzelerle katletmeye devam etmesinden daha fazla can kaybına yol açabileceği uyarısında bulunan Obama, onun bir kara harekâtı başlatmayacağını umduğunu ifade etti.

Şu an Gazze’de gerçekleşen katliam, Suriye’de devam eden ABD destekli iç savaştan sadece 100 mil ötede gelişiyor. Fakat Gazze’de, medyanın Suriye’de rejim değişikliği amacıyla gerçekleşen sömürgeci tarzdaki müdahalenin hizmetinde sergilediği sivil ölümlerine yönelik sahte sempatiden eser yok. Batı’da hiç kimse, Netanyahu’nun sivilleri öldürmekten dolayı zorla görevden alınması çağrısı yapmıyor; İsrail’de uçuşa yasak bölgelerin ve insani yardım koridorlarının dayatılmasını savunmuyor. Tam tersine, Tel Aviv’e, en vahşi eylemleri gerçekleştirmesi için açık çek verilmektedir.

Gazze’deki, katliamı başlatan şey, oradan ateşlenen etkisiz füzelerden kaynaklanan varlığa yönelik bir tehdit değildir. İsrail’i bu katliama sürükleyen nedenler hem ülke dışında uzakta, hem de yakında bulunmaktadır.

Gazze’ye yönelik saldırı, İran’a karşı, hem İsrail’i hem de ABD’yi kapsayan çok daha büyük bir savaşa hazırlığı hedeflemektedir. Tel Aviv, bu saldırıyı, İran’a yönelik bir saldırı durumunda Gazze’den kaynaklanacak bir karşı çıkışı etkisizleştirirken, İran’ın nükleer planıyla ilgili bir anlaşmaya yönelik her türlü olasılığı devre dışı bırakmanın bir aracı olarak görmektedir.

Savaş yönelimi, aynı zamanda, İsrail’in başına bela olan artan iç çelişkiler ve tüm bir Siyonist proje tarafından kışkırtılmaktadır. Çok sayıda insan, bu savaşın, aynı bir önceki gibi, İsrail’de Ocak ayında yapılması planlanmış bir seçim öncesinde başlatılmış olduğuna dikkat çekmektedir.

Militarizmin görevdeki hükümete asker dolayımıyla kitlesel bir destek sağladığı doğrudur. Bununla birlikte, İsrail’in durumunda, savaş, dikkatleri içerideki toplumsal çatışmalardan saptırma gibi çok daha önemli bir rol oynamaktadır.

İsrail, bugün, dünyada toplumsal eşitsizliğin en fazla olduğu ülkelerden biridir. Kısa süre önce yayımlanmış bir rapor, milyonerlerden ve milyarderlerden oluşan küçük bir seçkin kesim servetin her zamankinden fazla kesimini eline alırken, İsraillilerin üçte birinin ve ülkedeki çocukların yüzde 40’ının yoksulluk riski altında olduğunu ortaya koyuyor.

Netanyahu hükümeti sağcı ve geriletici ekonomik ve sosyal politikaları uyguladıkça, toplumsal mahrumiyet ve eşitsizlik, ülkenin dört bir yanında kitlesel gösterilere yol açıyor. Toplumsal huzursuzluğu militarizme ve savaşa başvurarak frenleme çabası, giderek daha fazla faşizan ve iğrenç bir karakter edinmektedir. Nitekim İsrail’in önceki başbakanı Ariel Şaron’un oğlu, Jerusalem Post’ta yer alan bir makalede, "Gazze’deki bütün mahalleleri, tüm Gazze’yi yerle bir etmemiz gerekiyor. Amerikalılar Hiroşima’da durmamış... Nagazaki’yi de vurmuştu. Gazze’de elektrik, gaz ya da hareket eden araç olmamalı; hiç bir şey olmamalı"düşüncesini öne sürüyor.

Bu yüksek perdeden atıp tutma yalnızca ona özgü değil. İsrail İçişleri Bakanı Eli Yişai, medyaya, "Biz, yollar ve su şebekesi de dahil bütün altyapıyı imha ederek, Gazze’yi Ortaçağ’a geri götürmeliyiz"dedi.

Siyonistler, İsrail’in -yaklaşık bir milyon Filistinlinin etnik temizliği yoluyla- kurulmasını, Musevilere yönelik Nazi baskısına karşı bir korunak olarak gerekçelendirmişti. Bugün, bu ülkede, Hitler’in ve Göbbels’in nakaratları işitiliyor.

Bu faşizan politikalar yalnızca işgal altındaki bölgelerde yaşayan Filistinlilere değil; giderek daha fazla, bizzat İsrail içindeki işçi sınıfına ve ezilenlere yönelecektir. Bu, Afrikalı göçmenlere yönelik ırkçı saldırılarla şimdiden başlamış durumda.

Filistinlilere yönelik ABD destekli en son katliama ilişkin güçlü uluslararası tepki, kuşkusuz, bizzat İsrail içindeki sınıf bilinçli işçilerin ve aydınların önemli bir kesimi tarafından paylaşılmaktadır.

Son tahlilde, Ortadoğu’daki kanlı krizden ilerici bir çıkışın tek yolu, Arap, Musevi ve diğer işçilerin bir Ortadoğu sosyalist federasyonu uğruna mücadele zemininde Siyonizme, emperyalizme ve Arap burjuva yönetimlerine karşı ortak bir mücadelede birleşik seferberliğinde yatmaktadır.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır