DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
Yunan Istırabı
Peter Schwarz
13 Mart 2012
İngilizceden çeviri (10 Mart 2012)
George Orwell, 1984adlı romanında, gerçekliği tersine çeviren ideolojiyle yüklü dil için "Aldatıcı Dil" kavramını türetmişti. Yunan devlet borçlarının yazılı değerinin azaltılmasına uyarlandığı haliyle "kesinti" sözcüğü, Aldatıcı Dilin sözcük dağarcığına eklenmeli.
Resmen mali piyasaların "özverisi", sahip oldukları Yunan tahvillerinin değerinin yarısından fazlasından vazgeçen özel alacaklıların "hakkından vazgeçmesi" olarak sunulan şey, gerçekte, bankalara verilmiş mali bir armağandır.
Perşembe gecesi, alacaklıların yüzde 86sı tarafından üzerinde anlaşılan borç takası, Yunan devletinin iflasını önlemeyecektir. Bu anlaşma, böylesi bir iflasın maliyetini özel sektörden alıp Yunan borçlarının dörtte üçü kadarını üstlenecek olan kamu sektörüne kaydırarak, onu yalnızca ertelemektedir.
Gerçekten de, Uluslararası Takas ve Vadeli İşlemler Birliği, Cuma günü, kimi özel tahvil sahipleri borç takasına gitmeye zorlandığı için, Yunan tahvilleri üzerine kredi borcu takas sözleşmesinde 3 milyarlık ödemeyi tetikleyen ve bir "kredi olayı" oluşturan yeniden yapılandırmaya karar verdi. Bu, anlaşmanın Avrupadaki ve dünyadaki mali krizi çözmediği ama öncelikle Portekizin, İspanyanın, İtalyanın ve hatta Fransanın borçları üzerinde yeni bir spekülatif saldırıyla, onun yoğunlaşmasına zemin hazırladığı gerçeğini vurgulamaktadır.
Kesinti, Yunan devletinin özel alacaklılara olan borcunda en fazla 107 milyar Avroluk bir indirim gerçekleştiriyor. Aynı zamanda, devletlere olan Yunan borçları 130 milyar Avro artıyor. Bu, Avrupa Birliği ile Uluslararası Para Fonundan gelen ikinci mali paketin büyüklüğüne denktir. Sıkça "kurtarma fonu" dense de, bu bir armağan değil; Yunanistanın faiziyle birlikte geri ödemek zorunda olduğu yeni borçlardır.
Bu 130 milyar Avroluk paket Yunanistan bütçesi ve kesinlikle Yunan halkı yararına kullanılmayacaktır. O, doğrudan doğruya özel mali kurumların kasalarına gitmektedir. Otuz beş milyar Avro, uluslararası alacaklıları kesintiyi kabul etmeye ikna için bir "tatlandırıcı" olarak ayrılmış; 23 milyar Avro Yunan özel bankalarını kurtarmaya gidiyor; 35 milyar Avro ise Yunan bankalarına likidite sağlamayı sürdürebilmesi için teminat olarak Avrupa Merkez Bankasına tahsis ediliyor. Kalan para, ödenmemiş borçları ve faizleri ödemede kullanılacak.
Kesinti, Yunanistanın borçlarını azaltmayıp arttırmaktadır. Toplam borçları 2020ye kadar Yunanistanın gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) yüzde 120sine indirme hedefi, bütünüyle, halkın geniş bir kesiminin yaşam standartlarını on yıllar boyunca geriletecek olan kemer sıkma önlemleri eliyle uygulanacak.
Öte yandan, bu kesinti, özel yatırımcılar için iyi bir pazarlıktır. Onlar, sahip oldukları ve son olarak yazılı değerlerinin yalnızca yüzde 30-40ından işlem gören Yunan fonları karşılığında, kabaca yüzde 50 karşılığında paraya çevrilmeleri ve geri ödenmeleri uluslararası güvencelerle desteklenmiş yeni tahviller edinecekler.
Kesintilerin gerçek anlamı uzmanlar için sır değil. Salı günkü [8 Mart] Financial Timesda, ABDli ekonomist Nouriel Roubini "Yunanistanın borcunun yeniden yapılandırılmasında devlet sektörünün kılına bile dokunulmazken özel alacaklıların önemli kayıpları kabul etmiş olduğu" savını bir "efsane" olarak adlandırdı.
Roubini değerlendirmesini şöyle tamamladı: "Gerçek şu ki, kayıplar toplumsallaştırılırken, iyi zamanlarda elde edilmiş kazançların çoğu özelleştirilmiştir."
Financial Times Deutschlandın Cuma günkü başyazısı da benzeri bir sonuca varmaktadır: "Özel alacaklıların katılımının Yunanistanı kurtarmanın yükünün bir şekilde daha adil paylaştırıldığı anlamına geldiğini düşünenler yanılıyorlar. Yunan kurtarma paketinin bedelinin asıl bölümünü ödeyenler özel yatırımcılar değildir. Bu yük Avrupadaki kamu sektörünün, vergi mükelleflerinin üzerindedir. Özel yatırımcılar -Yunanistanın iflası ile karşılaştırıldığında- bu pazarlıktan oldukça yararlanmış durumdalar."
Birçok ekonomist, şimdi, Yunanistanın olası iflasının bir zaman meselesi olduğunu düşünüyor. Ama o zamana kadar, aralarında Yunanlı milyonerlerin de olduğu önde gelen uluslararası mali yatırımcılar, paralarını ileride kullanmak üzere güvenle başka yerlerde saklayacaklar.
İflasın bedelini, öncelikle, kesintilerden şimdiden büyük ölçüde zarar gören Yunan halkı ödeyecektir. Bunun ardından, mali kayıplar, Yunanistana verilen AB kredilerine garantörlük yapan devletlerin bütçelerine yük olacaktır. Bu hükümetler, geçtiğimiz hafta Brükselde toplanan AB Zirvesinde kabul edilen Mali Sözleşmenin sıkı gerekliliklerini yerine getirmek amacıyla, daha fazla maliyet kısıntısı ve kemer sıkma önlemi uygulamak için bir fırsat olarak durumdan faydalanacaklar.
Yunan borç "kesintisi", işçi sınıfına karşı, gelirlerin ve servetin aşağıdan yukarıya kapsamlı yeniden dağılımını amaçlayan uluslararası bir saldırının parçasıdır.
Yüksek riskli yatırım fonları ve bankalar, sorumsuz spekülasyonlar dolayımıyla dünya ekonomisini 2008de çöküşün eşiğine getirdiklerinden beri, geçtiğimiz yüzyıl boyunca işçi sınıfı tarafından edinilmiş toplumsal kazanımları ortadan kaldırmak için krizden yararlanmaktadırlar. Onlar, önce kamu hazinesinden gelen yüz milyarlarca Avro ile kendilerini kurtardılar; ardından, ağır borç yükü altına girmiş olan ülkeleri, bu parayı kemer sıkma önlemleri eliyle genel nüfustan çıkarmaya zorladılar.
Yunanistan, bir örnek olarak anlam taşımaktadır. Avrupa Birliği ve Brükselde gidişatı belirleyen hükümetler, yıkıma yol açacak ve insanları berbat bir yoksulluğa sürükleyecek olmasına karşın, daha fazla maliyet düşürücü önlem talep ediyorlar. Onlar, aynı yolu Portekizde, İspanyada, İtalyada, İrlandada ve bütçe sorunu yaşayan diğer ülkelerde izliyorlar. ABnin ekonomik olarak en güçlü ülkesi Almanyada bile, devasa bir düşük ücret sektörü yaratılmıştır ve kitlesel işten çıkartmalar yoğunlaşmaktadır.
Genel nüfusun yaşam standardı düşerken, hisse senedi fiyatları rekor düzeylere ulaşmaktadır. Mali sektördeki yöneticiler büyük paraları ceplerine indiriyorlar. En yüksek maaş alan kırk Amerikalı yüksek riskli yatırım fonu yöneticisinin geliri, geçtiğimiz yıl, 13 milyar doların üzerindeydi.
Avrupa işçi sınıfının bu saldırıya birleşik bir güç olarak karşı koyması; haklarını ve geçmişteki kazanımlarını koruması gerekiyor. İşçiler, birbirlerine karşı yarıştırılmalarına (Yunana karşı Alman, İspanyola karşı Fransız) izin vermemeliler. Onlar, tamamı Avrupa Birliğini ve ulusal hükümetleri savunan ve onların kemer sıkma programlarını destekleyen düzen partileriyle ve sendikalarıyla ilişkilerini koparmalılar.
En temel demokratik ve sosyal haklar bile, yalnızca, mali sermayenin dayatmalarına karşı yönelmiş sosyalist bir program temelinde savunulabilir. Burjuva hükümetlerin yerini, ekonomik yaşamı mali aristokrasinin çıkarları doğrultusunda değil ama toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere köklü biçimde yeniden örgütleyecek işçi hükümetleri almalıdır. Avrupa Birliğinin yerini Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri almalıdır.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|