World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Kıbrıs

Yazıcıya hazırla

Kıbrıs: Artan bölgesel gerilimlerin odağı

Jordan Shilton
24 Temmuz 2012
İngilizce’den çeviri (14 Temmuz 2012)

Kıbrıs hükümeti, tam da Avrupa Birliği'nden (AB), Avrupa Merkez Bankası'ndan (AMB) ve Uluslararası Para Fonu'ndan (IMF) yetkililer olası bir kurtarma paketinin gereklerini belirlediği sırada, Rusya'dan mali destek arama niyetini ifade etti.

Devlet Başkanı Demetris Hristofias ve Maliye Bakanı Vassos Şiarli, 2011 yılındaki 2,5 milyar Avroluk borç anlaşmasının ardından, ek bir destek için Moskova'ya başvurmayı planladıklarını açıkladılar. Rus hükümet kaynakları, geçtiğimiz cuma günü, Kıbrıs'ın, ülkenin GSYH'sinin neredeyse üçte biri olan 5 milyar Avroluk ek bir borç istediğini doğruladılar. Görüşmeler, kredi derecelendirme kuruluşu Fitch ve Moody’s’in Kıbrıs'ın önde gelen üç bankasını mayıs ayı sonunda çürük konumuna indirmesinin ardından daha acil hale gelmişti.

Şiarli, Kıbrıs'ın ekonomik sorunlarının nedeninin Yunanistan'a borç verenlerin 2011 yılı sonunda bir "kesintiye" zorlanması olduğunu iddia ederek, troykanın politikalarını eleştirdi. Anlaşmayla, Atina'nın özel kredi kuruluşlarına olan borcu 100 milyar Avro'ya kadar indirilmiş; bu da Kıbrıs bankalarının Yunan devlet tahvillerine yaptıkları yatırımlarının yüzde 80'e varan kesiminin (Şiarli'ye göre 4,2 milyar Avro) kaybıyla sonuçlanmıştı.

Hristofias ise Kıbrıs'ın AB dönem başkanlığını üstlenmesi nedeniyle yaptığı konuşmada, "üçüncü ülkelerle ilişki kurma hakkımızı koruyoruz" vurgusunu yaptı.

2008'den bu yana devlet başkanı olan Hristofias, Stalinist AKEL'in genel sekreteriydi. O, Kıbrıs-Rusya ilişkilerinde dikkate değer güçlenmeye başkanlık yapıyor. Rusya'nın Kıbrıs bankalarındaki mevduatları 22 milyar Avro'yu bulmaktadır (AB üyesi olmayan ülkeler içinde en yüksek miktar). Bu rakam, ülkenin GSYH'sinden daha fazladır. 150 milyar Avroluk toplam banka mevduatları ise Kıbrıs'ın ekonomik hâsılasından dokuz kat büyüktür.

Kıbrıs'ın 900 binden az olan toplam nüfusunun 40 - 50 bini bu ülkede yaşayan Rus vatandaşlarından oluşuyor. Aralarında enerji şirketleri Gazprom ile Lukoil'in de bulunduğu çok sayıda Rus şirketi adada faaliyet gösteriyor. Lefkoşa ile Moskova arasında, Kıbrıs'ta yerleşik Rus yatırımcıların aşırı derecede düşük yüzde 10 işletme vergisi oranından yararlanmasına; buna karşılık Rusya'da vergi ödememesine olanak sağlayan bir vergi bağışıklığı anlaşması bulunuyor. Bunun sonucunda, Rusya'daki yatırımların önemli bir kesimi Kıbrıs'ta yerleşik şirketler tarafından gerçekleştiriliyor.

Rusya'nın artan etkisi, AB ve ABD tarafından hiç de hoş karşılanmıyor. Kısa süre önce Alman gazetesi Die Welt'de yayımlanan bir makale, Kıbrıs'ı "Rusya ile AB arasında ikili oynamakla" suçlamıştı.

Rusya'nın Kıbrıs'a borç verme ihtimali, Britanya'nın AB desteğinin yanında Lefkoşa'ya iki yönlü bir borç uzatmayı düşündüğüne ilişkin haberlere yol açtı. Kıbrıs eski bir Britanya sömürgesi ve Britanya'nın adada iki askeri üssü bulunuyor.

Genişleyen mali yardım, doğrudan doğruya Rusya'nın etkisinin genişlemesini önlemeyi amaçlamaktadır. Son zamanlarda, Rusya'nın, Kıbrıs'ı, Batı önderliğinde bir askeri müdahale ile tehdit edilen Suriye'deki faaliyetlerini kaydıracağı alternatif bir askeri üs olarak gördüğüne ilişkin çok sayıda söylenti söz konusu.

Büyük devletlerin Kıbrıs'taki çıkarları, adanın Doğu Akdeniz'deki stratejik konumunun ötesinde, zengin enerji kaynaklarının bulunmasından dolayı çarpıcı bir biçimde artmıştır. US Geological Survey'in [ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu] 2010'da yayımladığı bir rapora göre, Levant havzası [Doğu Akdeniz'de, Suriye, Lübnan ve İsrail sahilleri ile Kıbrıs arasındaki bölge], muhtemelen 120 trilyon footküp [1 footküp, 0.028 metreküpe eşit] doğalgaz rezervine sahip.

Projenin önde gelen sorumlusu Brenda Pierce, bu buluşu şöyle yorumluyor: "Levant havzası, dünyadaki büyük bölgelerden bazılarıyla karşılaştırılabilir ve onun gaz kaynakları bizim ABD'de belirlemiş olduklarımızdan daha büyük.

Bu kaynakların bir kısmı Kıbrıs’ın karasuları içinde bulunurken, Levant havzası, İsrail'in, Gazze Şeridi'nin, Lübnan'ın, Suriye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin karasularını kapsamaktadır. Kısa süre önce yayımlanan bir araştırmanın çıplak bir şekilde gösterdiği gibi, "doğalgazın bulunmasının çılgınca bir çıkar yarışını başlatacağını ve denizle ilgili karşılıklı hak iddialarına yol açacağını öngörmek için kâhin olmak gerekmiyor."

Kıbrıs Cumhuriyeti ile işbirliği yapan şirketlerin Türkiye'deki projelerin dışında tutulacağı tehdidinde bulunan Türkiye, Kıbrıs'ın sondaj haklarını ihaleye çıkarmasına tepki gösterdi. Ankara, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bölgedeki kaynaklardan yararlanma hakkını savunmaktadır ve Türk suları saydığı bölgelerden Kıbrıs'ın ya da Yunanistan'ın enerji kaynaklarını çıkarma yönündeki hamlelerin savaş nedeni sayılacağını açıklamış durumda.

Kıbrıs'a rezervleri birlikte çıkarma teklifinde bulunduğu için, İsrail de Türkiye'nin öfkesini çekti. İsrail doğalgazının, Yunanistan üzerinden Avrupa piyasasına gönderilmeden önce işlenmek üzere Kıbrıs'a aktarılması düşüncesi ortaya atılmıştı. Kıbrıs Ticaret bakanı Neoklis Silikiotis, kısa süre önce İsrail'e yaptığı ziyaretin ardından, "enerji alanındaki bu stratejik işbirliğini yavaş yavaş ete kemiğe büründürüyoruz" yorumunda bulundu.

ABD, uzunca süredir, Avrupa piyasasına enerji aktarmak için Rusya'yı devre dışı bırakan yolları desteklemekte ve İsrail-Kıbrıs işbirliğini olası bir çözüm olarak görmektedir. Washington, aynı zamanda, önemli bir NATO müttefiki olan Türkiye'nin karşı çıkmasını önleme konusunda hassas. O, bölgenin kaynaklarının birlikte çıkartılmasına olanak sağlamak için, Ankara'nın Kıbrıs ve Yunanistan ile olan bölgesel anlaşmazlıklarını çözmesini istiyor.

Silikiotis, böylesi zengin enerji kaynaklarının bulunmasının Kıbrıs'ın yeniden birleşmesini ve bir 'enerji merkezi'nin yaratılmasını hızlandırabileceğini belirterek, hükümetinin Kıbrıs-Türk ilişkilerinde bir çözümü desteklediğini ifade etti.

Gaz rezervlerinin çıkartılmasına olan yaygın uluslararası ilgiyi detaylandıran Hristofias da bu düşüncede. O, "Fransa, ABD, Rusya, Güney Kore, Malezya, İtalya ve Avustralya dahil 14 ülkeden 15 şirket ve ortak girişimden toplam 33 başvuru yapıldı. Sonuç olarak, Kıbrıs'ın küresel enerji sistemi ve Avrupa enerji piyasası içindeki rolüne yeni bir canlılık kazandıran yeni perspektifler açılıyor" yorumunda bulundu.

Enerji kaynaklarının bulunmasıyla ortaya çıkan büyük kâr fırsatları, Kıbrıs'ın Moskova yerine troykanın mali desteğine başvurmasını sağlamaya yönelik arzuyu açıklamaktadır. ABD'nin ve Avrupalı büyük devletlerin temsilcileri, böylesi bir kurtarma programı dolayımıyla, krizin maliyetini çalışanların üzerine yıkarken, Lefkoşa'ya, ABD ve Avrupa şirketlerinin kazançlı enerji sektöründeki egemenliğini garantiye alacak koşulları dayatacaktır.

Bu politika, Yunanistan'da şimdiden uygulanmaktadır. Orada, troykanın Atina'nın enerji sektöründe ve limanlarda hala devlet mülkiyetinde olan varlıkları özelleştirmesindeki ısrarı, büyük ölçüde Ege Denizi'ndeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının işletilmesinden kâr elde etmek üzere yabancı yatırımlara, asıl olarak da ABD yatırımlarına olanak sağlayacaktır.

Bölgede kimin jeopolitik egemenlik kuracağı konusundaki sürtüşmeler açık askeri çatışmalara yol açma tehlikesi taşımaktadır. ABD'nin Şam'da rejim değişikliği için Suriye'ye müdahale yönündeki baskısı, Washington'ın, Rusya ile Çin'in ekonomik ve jeopolitik çıkarlarına karşı mutlak otoritesini kurma yönündeki çabasıyla bağlantılıdır. Ortadoğu'ya coğrafi olarak yakın böylesi stratejik bir bölgede zengin enerji kaynaklarının ortaya çıkması, yalnızca, bölge ve dünya halklarını derinleşen siyasi istikrarsızlıkla ve nihayet emperyalist savaş heyulası ile tehdit eden bir mücadeleyi yoğunlaştıracaktır.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır