DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Amerika Birleşik Devletleri
Yazıcıya hazırla
ABDnin Suriyedeki vekil savaşı Lübnana ve Iraka yayılıyor
Eric London
25 Ağustos 2012
İngilizceden çeviri (18 Ağustos 2012)
Suriyede yoğunlaşan vekil savaşı, mezhep savaşı ve Batılı askeri müdahale hayaletinin ciddi bir olasılık olarak belirdiği Ortadoğunun her yerinde kaygıya yol açıyor. Irakta Perşembe günü 93 insan öldürülürken, bir dizi insan kaçırma Lübnanı komşusu Suriyedeki 17 aylık iç savaşa dahil olmaya sürüklüyor.
El Kaidenin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esada karşı ABD önderliğindeki Sünni mezhep savaşında bir ortak olarak rolü, anlaşıldığı kadarıyla, onun Iraktaki faaliyetlerini güçlendiriyor. Geçtiğimiz iki buçuk hafta içinde Irakta El Kaide tarafından gerçekleştirilen saldırılarda 190 dolayında insan öldürüldü.
RAND Corporationda çalışan El Kaide ve karşı-terörizm uzmanı Seth Jones, "Suriyedeki savaşın dinsel meşruiyeti ile finansmanda ve savaşçı sayısında gözlenen artış, hiç tartışmasız, Iraktaki El Kaideye yarıyor" demiş ve eklemişti: "O, Suriyedeki savaşın kontrolüne büyük ölçüde dahildir."
Haziran ve Temmuz aylarında, son üç ayı bir yıl içindeki en ölümcül aylar haline getirecek şekilde, yüzlerce Iraklı öldürüldü. İki hafta önce, Bakubada ondan fazla yerel görevli, Başbakan Nuri el-Malikinin El Kaidenin Irakta yeniden ortaya çıkmasını önleyemeyeceği yönündeki kaygılarını ifade ederek görevlerinden istifa etti.
Çatışma, kökleşmiş mezhepsel gerilimlerin çözülemeyen siyasi anlaşmazlıklarla biçimlenmiş bir ulusun içinde yüzeye çıkmaya başladığı Lübnanda da kızışıyor.
Salı gecesi, çoğu Şii Mukdad kabilesine üye maskeli kişiler, Beyrutta, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) üyeleri oldukları iddia edilen 20nin üzerinde insanı kaçırdı. Bu kaçırma eylemi, Mukdad ailesinin bir üyesinin Suriyedeki Esad karşıtı güçler tarafından Pazartesi günü Şamda kaçırılmasına misillemeydi. Onlar, Hassan Salim al-Mukdadı Hizbullah ajanı olmakla ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esadı desteklemekle suçladılar; bu suçlama hem Hizbullah hem de Mukdad ailesi tarafından reddedildi.
Suriye rejiminin Hizbullaha (2006da İsrailin Lübnana yönelik saldırısını geri püskürten Lübnanlı bir Şii örgüt) olan siyasi ve askeri desteği, Washingtonın Esadı devrime çabasının ardındaki önemli nedenlerden biridir. Hizbullah ise, kendi adına, Esadın Sünni milisler tarafından devrilmesi durumunda hızla yalıtılacağından, silah ve mali kaynaklarından mahrum kalacağından ve imha tehlikesiyle karşılaşacağından kaygılanıyor.
Hizbullah önderi Hasan Nasrallah, dün yaptığı konuşmada İsraili şöyle uyardı: "Lübnan ile savaş çok ama çok pahalıya mal olacaktır… Ülkemiz saldırıya uğradığında hiç kimseden izin beklemeyeceğiz." Nasrallah, Hizbullahın, İsraile "yüzbinlerce Siyonistin yaşamını cehenneme çevirebilecek" hassas güdümlü füzeler yağdıracağı uyarısında bulundu.
Lübnan hükümetinden önemli bir bilgi kaynağı, Lübnanda yayımlanan Daily Star gazetesine, "Olanlar… bizim Lübnanda büyük bir kaosun eşiğinde olduğumuzun açık belirtisidir" dedi ve ekledi, "Suriyedeki fırtına şimdi Lübnana ulaştı ve bunun geri dönüşü yok."
Lübnanın doğusunda misilleme niteliğindeki saldırıyı izleyen diğer Şii kabileleri, Esad karşıtı Özgür Suriye Ordusu savaşçısı olduğu iddia edilen en az sekiz kişiyi daha kaçırdılar. Ayrıca, AP [haber ajansı], Bekaa Vadisindeki Çtura kasabasında Esadı destekleyen bir Suriyeli iş adamının askerler tarafından kaçırıldığını bildirdi.
ÖSO savaşçıları, bu ayın başlarında, Şamda 48 İranlıyı kaçırdı. ÖSO, Homsda, Şubat ayında 11 İranlı hacıyı ve geçtiğimiz Aralık ayında beş teknisyeni kaçırmıştı.
Bu insan kaçırmalar Esadın çoğunluğu Şii ve Hristiyan destekleyicileri ile Suriye muhalefetinin asıl olarak Sünni destekleyicileri arasındaki mezhepsel bölünmeyi yansıtıyor. Mayıs ve Haziran aylarında, Trablusta ve Beyrutta Sünniler ile Şiiler arasında silahlı çatışmalar yaşandı. Lübnan, Suriyedeki çatışmaya silah ticareti ve küçük sınır ötesi baskınlar yoluyla aylardır dahil olmuştu. Bununla birlikte, Suriyedeki savaş, şimdi, Lübnanda kapsamlı bir iç savaşı ateşleme tehlikesi barındırmaktadır.
Lübnan Başbakanı Najib Mikati, diğer şeylerin yanı sıra 30 yıllık bir Suriye işgaliyle sonuçlanmış olan 1975-1990 iç savaşına gönderme yaparak, "bu… bizi zor savaş günlerine, Lübnanlı yurttaşların kapatmaya çalıştığı bir sayfaya geri götürüyor" dedi.
Mikati, Hizbullahı kapsayan ve halen Lübnanı yöneten koalisyon hükümeti 8 Mart İttifakının üyesi. Bu koalisyon ve Lübnan devleti genel olarak ulusun Sünni, Şii, Alevi, Dürzi, Maruni ve Ortodoks grupları arasında sağlanmış nazik bir dengeye yaslanıyor. Hükümet, şimdiden, Lübnanın doğusundaki birçok bölgenin denetimini fiilen Mukdad gibi kabilelere devretmiş durumda.
Beirutun siyasi yorumcusu Rami Huri, hükümetin iç çekişmeyi denetleme becerisinin sınırlarını şöyle açıkladı: "Lübnan devleti güçlü bir merkezi devlet değil. Burada, Hizbullah ya da bu aile temelli milisler gibi küçük gruplar gibi devletin denetiminin dışında insanlar söz konusu… Bu olayların artmasından ve denetim dışına çıkabileceğinden kaygılanılıyor. Bu sokaklarda silahlı çatışmalarla sonuçlanır."
Lübnan güvenlik güçleri, 9 Ağustos günü, üst düzey Suriyeli subaylarla birlikte Sünnilere karşı "terörist saldırılar" düzenleyerek mezhepsel şiddeti kışkırtma komplosu kurduğu iddiasıyla, önceki Enformasyon Bakanı Michel Samahayı tutukladı.
Independent gazetesinin Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, Samahaya yönelik suçlamaların "alenen açıklığa kavuşmuş bir kanıt olmaksızın" yapıldığını belirtti.
Lübnan Güçlerinin önderi Samir Geagea, artan çatışmanın bir diğer belirtisi olarak, olağanüstü hal ilan edilmesi çağrısı yaptı. Sağcı bir Hristiyan grup olan Lübnan Güçleri, Suriyenin ülkedeki etkisine karşı çıkan ve Suriyedeki Esad karşıtı güçleri destekleyen muhalefetteki 14 Mart İttifakının ikinci büyük partisi.
Geagea, Cuma günü düzenlediği bir basın toplantısında, "Her yurttaşın kafasında, şimdi, Lübnanın herhangi bir otoriteye, anayasaya ya da herhangi bir yasaya sahip olmayan, denetlenemez bir durumda olduğu düşüncesi oluşuyor" dedi ve ekledi: "Davaları ne kadar doğru ve iyi olursa olsun, olup bitenleri hiçbir şey haklı göstermez. Çünkü bu, ülkeyi felç etmekte ve devletin rolünü ortadan kaldırmaktadır."
Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar, artan risklere yanıt olarak, yurttaşlarına Lübnanı olabildiğince çabuk şekilde terk etmelerini önerdi.
ABD ve Türkiye, Cuma günü, Mukdad kabilesi tarafından Çarşamba günü kaçırılan 20den fazla insanın arasında bir Türk iş adamının yer almasına tepki olarak, Lübnana yapılacak yolculuklarla ilgili uyarılar yayınladı.
Bir büyükelçilik açıklamasında şunlar yer alıyor: "ABD büyükelçiliği Lübnanda ABD yurttaşlarına karşı saldırılar düzenlenmesi olasılığının arttığına ilişkin haberler almıştır. Adam kaçırmayı, şiddetin ani bir şekilde kabarmasını, aile ve mahalleler arasındaki anlaşmazlıkların kızışmasını içeren olası tehditlerin yanı sıra Lübnandaki ABD yurttaşları terörist saldırıların da hedefidir."
Fransız Dışişleri Bakanı Laurent Fabius Lübnana bir ziyaret yaptı. Fransız Dışişleri Bakanlığına göre, Fabius "başbakan, parlamento sözcüsü ve dışişleri bakanı gibi en üst düzey Lübnanlı yetkililerle buluştu. O, insani yardım kuruluşlarıyla bir araya geldi. Muhalefet ile de görüştü."
Hazine Bakanlığının terörizm ve mali istihbarattan sorumlu müsteşarı David Cohene göre, "Suriye hükümetinin Suriye halkını şiddet kullanarak baskı altına almasına büyük destek" verdiği için Hizbullahı eleştiren Obama yönetimi de Lübnandaki gelişmelere müdahalesini giderek arttırıyor. "[O], bu terörist örgütün gerçek doğasını ve bölgedeki istikrarsızlaştırıcı varlığını ortaya çıkartmaktadır."
Bu iddialar ikiyüzlüdür. ABD ile müttefikleri, CIA ve diğer istihbarat örgütleri dolayımıyla, Suriyede savaşan Sünni gruplara büyük miktarda para ve silah akıtmaktadır. Bu savaş, şimdi, bütün bölgeyi bir kan banyosuna batmakla tehdit edecek şekilde Suriye sınırlarının ötesine yayılıyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|