www.wsws.org/tr/2012/apr2012/gras-a12.shtml
Seksen dört yaşındaki yazar Günter Grassın İsrailin savaş politikasına karşı uyarıda bulunan ve eş zamanlı olarak çok sayıda Avrupa ülkesinde ve uluslararası gazetelerde yayımlanan siyasi anlatısı, medya ve önde gelen siyasi kişilikler tarafından girişilen eşi görülmemiş bir karalama ve sindirme kampanyasını zincirlerinden boşalttı.
Dünyanın en tanınmış yazarlarından, Nobel ödüllü ve birçok başka ödül sahibi birine yönelen bu karalama kampanyası, Alman yönetici sınıfının ve onun Washington ile Tel Avivdeki karşılıklarının İrana karşı savaş hazırlıklarını eleştirmeye kalkışan herkesi yıldırmaya ve susturmaya kararlı olduğunu göstermektedir.
Die Zeit gazetesinin yazı işleri müdür yardımcısı Josef Joffe, Grassı, Musevilere karşı nefretini 16 yaşında Nazi SSine üye iken edinmiş bir Musevi düşmanı olarak betimledi.
Kısa süre önce Sol Partinin Almanya cumhurbaşkanı adayı ve Fransız devlet başkanı Nicholas Sarkozynin destekleyicisi olan Beate Klarsfeld, Grassı Hitlere benzetecek kadar ileri gitti. O, aradaki farkın, Hitlerin "uluslararası Musevi finansmanına" gönderme yaparken, Grassın Musevi düşmanı ajitasyonu için "İsrail" sözcüğünü kullanması olduğunu söyledi.
Axel Springer medya grubunun CEOsu Mathias Döpfner, Grassın son romanını [Soğanın Kabuğunu Soyarken] kastederek, "Soğanın Göbeği Kahverengi" başlıklı bir makalede yazara saldırdı.
Grassın genç bir çocukken kısa bir süreliğine Silahlı-SSte bulunması, konuyu yazarın İsrailin İrana karşı savaş tüccarlığına ilişkin doğru ve ilkeli tutumundan uzaklaştırarak, bütünüyle temelsiz ve iftira olan Musevi düşmanlığı suçlamasına saptırmada kullanılmaktadır. Bu kişilik katli yöntemi, Grassa yönelik saldırının siyasi özüyle; petrol zengini İrana yönelik saldırının ve provokasyonun gerici savunusuyla uyumludur
Grass, II. Dünya Savaşının sona ermesinden kısa süre önce, 16 yaşındayken askere alınmıştı. Bu onun tercihi değildi. O, birkaç haftalık SS üyeliği sürecinde herhangi bir suça karışmamış, hatta bir mermi bile sıkmamıştı. O, savaştan sonra, bütün üretimini tek bir amaca; geçmişle (Nazizmle), savaşla ve Musevilere yönelik soykırımla yüzleşmeye ve bu tür belaların bir kez daha yaşanmamasına adadı.
İftiranın utanmazlığı ve Almanyadaki bütün büyük medya organları tarafından sürdürülen kampanyanın saldırganlığı, Birinci Dünya Savaşı öncesi savaş yanlısı basınını ve onun milliyetçilerle faşistlerin pasifist çevrelere ve Erich Maria Remarque, Kurt Tucholsky, Carl von Ossietzky ve Erwin Piscator gibi yazarlara yönelik saldırılarını kışkırtmasını anımsatıyor
Bu tür güçler için yalanın ve iftiranın sınırı yoktur.
Grassın anlatısı ABDnin ve İsrailin savaş planlarına ilişkin bir dizi gerçekleri belirterek başlıyordu. O, İsrail hükümetinin nükleer bomba yaptığı varsayılan -ama kanıtlanmamış- bir ülkeye karşı "önleyici saldırı" hakkına sahip olduğunu iddia etmesini suçladı. Grass, İsrailin gizli tuttuğu ve her türlü incelemeye kapalı tutulduğu için "denetim dışı" olan, "gelişen bir nükleer güce" sahip olduğunu belirtti.
Grass, İsraile, "her türlü yıkıcı savaş başlığını" ateşleme kapasitesine sahip "bir denizaltı daha" sağlamış olan Alman hükümetinin sinik politikalarını eleştirdi. O, hükümetin, İsraili silahlandırmayı Almanyanın geçmişte işlediği suçların onarılması gibi göstererek, sinik bir şekilde gerekçelendirdiğini belirtti.
Grass, yazısını, açıkça, "nükleer güç İsrail zaten kırılgan olan dünya barışını tehlikeye sokmaktadır" diyerek sürdürdü. O, Almanyadan, "benzeri olmayan suçlar ülkesi" olarak bahsetti. Grass, eleştirisinin, "düşkün olduğum ve olmaya devam edeceğim ülke" dediği İsraile değil ama İsrail hükümetine yönelik olduğunu vurguladı.
Başbakan Benjamin Netanyahu hükümeti, Grassı istenmeyen adam ilan ederek ve onun ülkeye girişini yasaklayarak, kendi saldırgan ve demokratik olmayan karakterini hemen doğruladı.
Grassın iddialarının gerçekliğini ne İsrail hükümetinin demokrasi karşıtı önlemleri ne de medya ve siyasi karalama - sindirme kampanyası değiştirebilir. İsrail Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşmasını imzalamamıştır ve on yıllardır yasadışı bir nükleer silah cephaneliğine sahiptir. Alman hükümeti bu canice politikayı, son olarak, nükleer başlıkları fırlatma kapasitesine sahip altı denizaltının sevkiyatıyla desteklemiştir.
Öte yandan İran, Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşmasını imzalamış ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun kendi nükleer araştırma programını ve nükleer tesislerini düzenli olarak denetlemesine izin vermiş durumda. Bu yüzden, İranın nükleer tesislerini askeri amaçlarla kullandığını gösterecek hiçbir kanıt öne sürülememektedir.
ABD ile İsrail, diplomatik ve ekonomik saldırılara ve askeri tehditlere ek olarak, yıllardır, İrana karşı, terörist saldırıları da içeren gizli operasyonlar sürdürmektedirler. Beş İranlı nükleer bilimci öldürüldü; İran üzerinde sürekli olarak insansız casus uçakları uçuyor, ülkenin sanayi işletmelerini sabote etmek için hem patlayıcılara hem de siber saldırılara başvuruluyor.
Alman gazeteleri bu gerçeklerin hiç birinden söz etmiyor. Onlar, bunun yerine, papağan gibi ABDnin, Avrupa Birliğinin ve İsrailin İran "kısa süre içinde nükleer silahlara sahip olacak ve bunları İsraile karşı kullanacak" biçimindeki propagandasını tekrarlıyorlar. Grass, bu tek sesli koroyu, bütünüyle doğru biçimde, bir diktatörlük altındaki medyada düşünülebilecek bir şey olarak damgalamaktadır.
Bütün iftiralarda olduğu gibi, Grassa yönelik Musevi düşmanlığı suçlamalarını kanıtlamaya yönelik olarak da hiçbir ciddi çaba söz konusu değil. Grassı suçlayanlar, İsraillilerin büyük çoğunluğunun İrana yönelik bir İsrail saldırısına karşı olduğu gerçeğini görmezden geliyorlar.
Grassa yönelik lekeleme kampanyası, savaş hazırlıkları yönündeki hazırlıkların gerçek nedenlerini gizlemeyi amaçlamaktadır. Nasıl ki Iraka yönelik savaş sözde kitlesel imha silahları ve El Kaide ile bağlantılar yüzünden yapılmadıysa, bu hazırlıkların da İranın sözde nükleer silahlar peşinde koşmasıyla ilişkisi yoktur. ABDnin ve onun Ortadoğudaki başlıca müttefiki İsrailin bu stratejik bölge ve onun zengin enerji kaynakları üzerindeki askeri üstünlüğünü koruma çabasını örtbas etmek için, bir kez daha yalanlara başvurulmaktadır.
Grassa yönelik karalama ve sindirme kampanyasının şiddetli ve eşgüdümlü karakteri, Almanyadaki yönetici seçkinlerin İrana karşı bir savaşı desteklemeye karar vermiş olduğunu göstermektedir. ABDnin bölgedeki askeri egemenliği üzerine, Berlinde, elbette kaygılar var ki bunlar, Almanyanın Libyaya karşı NATO savaşı karşısında başlangıçtaki çekincelerine yansımıştı. Ama Alman emperyalizmi, asıl olarak, Ortadoğunun denetimini ABDye ya da Avrupalı başlıca rakipleri Fransaya ve Britanyaya bırakmaya hazır olmadığı için, kendisini İranın yağmalanmasına katılmak zorunda hissetmektedir.
Alman Dışişleri Bakanı Guido Westerwellenin Grassa yönelik sözlü saldırısı, Alman hükümetinin bir sonraki İrana karşı emperyalist savaşın başından itibaren gemide olmaya kararlı olduğu izlenimini uyandırıyor. Berlin Suriyeye karşı artan saldırganlığı, yaklaşan daha büyük operasyona hoş bir başlangıç olarak görmektedir.
Alman siyaset kurumunun bütün partilerinin önde gelenleri; Hristiyan Demokratik Birlik, Özgür Demokratlar, Sosyal Demokrat Parti, Yeşiller ve Sol Parti, sözde "sol" da dahil bütün resmi siyasi yelpaze yeni bir emperyalist savaşa desteklerini göstererek, Grassı hedefleyen kan davasına katıldılar.
Hem İran halkı hem de İsraildeki Musevi nüfusu için gerçek bir tehdit oluşturan şey Günter Grass değil, bu savaş kampanyasıdır.
Ortadoğuda savaşa ve giderek artan yeni bir dünya savaşı tehlikesine karşı olanlar, Günter Grassı savunmalı; Berlindeki, Washingtondaki ve Tel Avivdeki savaş tüccarlarına ve onların medyadaki uşaklarına karşı çıkmalıdırlar.