World Socialist Web Site (www.wsws.org)

www.wsws.org/tr/2012/apr2012/fran-a14.shtml

Fransız Sol Cephe adayı Jean-Luc Mélenchon’un politikası ne?

Alex Lantier
14 Nisan 2012
İngilizce’den çeviri (10 Nisan 2012)

Sol Cephe’nin Jean-Luc Mélenchon’u, Fransız siyaset kurumunun solundaki önde gelen başkan adayı olarak ortaya çıktı. Kamuoyu yoklamaları, onun Aralık ayındaki yüzde 6’dan kabaca yüzde 13,5’e ulaştığını gösteriyor. Mélenchon, Paris’te 18 Martta düzenlediği "Bastille’i ele geçir" yürüyüşünü örgütledikten sonra, Fransa’nın dört bir yanında yürüyüşler düzenliyor.

Haber kanalları, Mélenchon’a ve onun aylık asgari ücretin yüzde 20 arttırılarak 1.700 Avroya (4.028 TL) çıkartılması, yıllık 360.000 Avronun (853.020 TL) üstündeki gelirlerden alınan vergilerin yüzde 100 arttırılması ve bankalarla enerji şirketlerinin ulusallaştırılması gibi başlıca toplumsal taleplerine sürekli yer veriyorlar. O, Washington’ı dünyaya yönelik en büyük uluslararası tehdit olarak adlandırıyor ve sürekli olarak bankerleri suçluyor.

O, bu tür talepler Sosyalist Parti’nin (PS) adayı (seçimi kazanacağı varsayılan başlıca burjuva "sol"aday) François Hollande’ın taleplerinden çok daha fazla destek gördüğü için dikkat çekiyor. Hollande bütçeyi dengelemek, görevdeki Başkan Nicolas Sarkozy’nin sosyal kesintilerinin çoğunu sürdürmek ve Fransa’yı NATO’da tutmak istiyor.

Otuz iki yılını PS içinde geçirmiş olan ve Hollande’ı çok iyi tanıyan Mélenchon, başkanlık seçiminden sonra onunla anlaşma görüşmesi yapmayı gözardı etmemekle birlikte, Hollande’ı "büyük bir ılık su kasesi" olarak adlandırıyor.

Mélenchon’un mesajı şudur: İşçiler, Fransız Cumhuriyeti’nin kendisi gibi açık sözlü ama deneyimli bir politikacısını seçerek daha iyi ücretler, yaşam koşulları ve kamu hizmetleri edinebilirler. O, La Voix du Nord’a "biz aşırı sol değiliz; biz olumlu radikalliğin soluyuz" demişti.

Onun siyasi geçmişine ilişkin her hangi bir araştırmanın göstereceği gibi, Mélenchon’un vaadleri boştur. O, daha fazla bütçe kesintisine ve kemer sıkma politikasına hazırlanan Fransız sosyal demokrat siyasetçilerine sahte bir radikal görünüm kazandırmak için öne sürdüğü politikaları uygulama niyetinde değildir.

Mélenchon, siyasi yaşamına 1968 genel grevinden sonra, Fransa’nın doğusundaki Besançon kentinde öğrenci politikasıyla başladı. O, 1972 yılında, Uluslararası Komünist Örgüt‘ün (OCI) şimdi Dünya Sosyalist Web Sitesi’ni yayımlayan Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ile ilişkilerini kopartmasından bir yıl sonra ona katıldı. 1976’da, OCI’den ayrılarak PS‘ye geçti.

O zamanlar OCI’nin perspektifi, Stalinist Fransız Komünist Partisi’ne (PCF) ve yeni kurulmuş olan PS’ye"Solun Birliğini" oluşturmak için baskı yaparak, Fransa merkezli devrimci bir işçi sınıfı hareketi geliştirebileceği ve iktidarı alabileceği gibi yanlış bir düşünce üzerine odaklanmıştı. Gerçekte bu, PS’nin önderi François Mitterrand’ın planlarına yaradı. Eski bir Vichy işbirlikçisi memur olan Mitterand imajını bir sosyal demokrat olarak değiştirmişti ve işçi sınıfının seçmen tabanını ele geçirip başkanlığı kazanmak için PCF ile ittifak arayışı içindeydi.

Mélenchon, "Solun Birliği" perspektifine dahil oldu. O, Mitterand’ın halka yönelik konuşmasını ilk dinlediğinde ağzının bir karış açık kaldığını ifade ediyor: "O [Mitterand] mutluluktan, siyasetten, karın güzelliğinden söz etti. Beni özgürleştirdi. Biz, daha önce hiçbir zaman ‘ben‘ demeye cesaret edemiyorduk. Ben PS’ye katıldığımda, o devrimci bir partiydi."

Gerçekte, PS, 1968 sonrası işçi sınıfı radikalizmini boğmaya hazırlanan burjuva bir partiydi ve Mélenchon kendisine küçük-burjuva "sol" siyasetten yüksek devlet makamlarına doğru yol açıyordu. Bununla birlikte, Mélenchon, OCI’de olduğu dönemden bu yana, hem Fransız şovenizmini hem de eski bir radikal öğrencinin keskin dilini ve esip-gürleyen havasını korudu.

Mitterand 1981’de iktidara geldiğinde, işçilerin alım gücünü geçici olarak arttırmak için bir kamulaştırma dalgası ve harcama önlemleri başlattı. Burjuvazi, parasını Fransa dışına çıkartarak, Fransız Frankının değerini düşürerek ve onun Alman Markı ile -Avronun önceli Avrupa Para Birimi eliyle belirlenmiş- değişim oranını bozarak tepki gösterdi.

Mitterand, 1983’te, sendika bürokrasisi ve küçük-burjuva "sol" partiler tarafından desteklenen bir "kemer sıkma dönüşü" uygulayarak, reform politikalarına son verdi. O, alım gücünü düşürmeye, çelik ve otomobil fabrikalarını kapatmaya ve kamusallaştırılmış sanayileri özelleştirmeye yönelik politikaları uygulamaya koydu.

Mitterand’ın programının işçi sınıfı açısından yıkıcı sonuçlarına rağmen, Mélenchon, şaşırtıcı biçimde, o zaman Mitterand ile olan bağlantısına ilişkin şu yorumu yaptı: "ona olan yakınlığım ve romantik hislerim beni kör etmişti. Ama hiçbir şeyden pişman değilim."

Mélenchon’un yaşam öyküsü "Sıradan Biri Mélenchon"da yaptığı, hiçbir reform programından vazgeçmemesine ilişkin açıklaması çarpıcıdır. O, "Hepimizin aklında Şili bozgunu vardı" iddiasında bulunarak, kabahati "Salvador Allende sendromu"na atıyordu.

Mélenchon, PS’nin Mitterand’ın çizgisini izlememesi ve egemen sınıfların karşı çıktığı reformist politikalardan vazgeçmemesi durumunda, Şili’nin sosyal demokrat Başkan Salvador Allende yönetimi altındaki yazgısına maruz kalmaktan korktuğunu ima etmektedir. Allende, General Augusto Pinochet önderliğinde ABD destekli bir darbeyle devrilmiş; binlerce Şilili işçi ve genç katledilmiş, Allende ise vurularak öldürülmüştü.

Bu, modern toplumdaki sınıf ilişkilerinin durumuna ilişkin olarak, Mélenchon’un seçim konuşmalarından çok daha gerçekçi bir görünümünü sunmaktadır. Egemen sınıf, kendi servetini ve toplumsal ayrıcalıklarını korumak için en acımasız yöntemleri kullanacaktır. 1983 deneyiminin gösterdiği gibi, reformist bir program işçi sınıfı için kafa karışıklığı ve moral bozukluğu yaratmak üzere düzenlenmiş bir siyasi yalandır. İşçi sınıfı, kendi çıkarlarına uygun politikaları, yalnızca, burjuvaziyi alaşağı etmek için siyasi olarak bağımsız devrimci bir işçi sınıfı hareketini inşa ederek dayatabilir.

Bu, 1983’teki Mélenchon’dan ve Mitterand’dan çok, Yunan Başbakanı George Papandreou’nun geçtiğimiz sonbaharda bir askeri darbe tehdidiyle karşılaştıktan kısa süre sonra bankalar tarafından istifaya zorlandığı Avrupa borç krizinin ortasında, 2012’deki Mélenchon için geçerlidir.

Bununla birlikte, Mélenchon ve onun temsil ettiği toplumsal kesim, 1983’ten bu yana daha da keskin biçimde sağa kaymıştır. Sol Cephe’nin, "kemer sıkma dönüşü" sırasında Paris bölgesinde PS - şirket ilişkileri üzerinde çalışmış olan başkanlık adayı kazançlı bir kariyer edinmişti. Mitterand ona "ben" demeyi çok iyi öğretmişti. Mélenchon Masonluğa katıldı, senatör oldu (o bunu "altın gibi bir iş" diye tanımlıyor) ve kendi sol söylemini 1990’lar boyunca PS’nin sağcı politikalarına uyarladı.

Mitterand ABD önderliğinde Irak’a karşı başlatılan 1991 Körfez Savaşı’na katıldığı zaman, Mélenchon altı boş "savaş karşıtı" duruşuna onay almak için üç kez Mitterand ile buluştu. O, 1992’de, Mitterand’a sorun yaratmamak için, "Avrupa’yı kuralım; onun sosyal yanı hemen ardından gelecektir" sloganını kullanarak, Avrupa Birliği‘ni kuran serbest piyasacı Maasricht anlaşmasını destekledi. Mélenchon 1996’da, PS’den Lionel Jospin’in 1997’deki başbakanlık adaylığına yardımcı olmak için, Avrupa mali anlaşmalarına olan itirazlarını bir kez daha geri çekti.

Jospin’in 2002’deki başkanlık seçimlerinde uğradığı küçük düşürücü yenilgiyle birlikte PS içinde açığa alınan Mélenchon’un PS’den ayrılacağı düşünülmeye başlanmıştı. Kasım 2008’de, onun destekleyicileri PS’den ayrıldılar ve Sol Parti’ye (PG) katıldılar. Onlar, bunun ardından, Stalinist PCF ve daha küçük küçük-burjuva gruplarla kurdukları bir ittifak dolayımıyla Sol Cephe’yi oluşturdular.

Bu tür örgütsel manevralar Mélenchon’un gerici politikalarını değiştirmedi. Mélenchon, bütün şovenist ve Amerikan karşıtı söylemine rağmen, ABD emperyalizminin bir şakşakçısıdır. O, 2003’te ABD önderliğindeki Irak Savaşı‘nı ve NATO’nun geçen yılki Libya savaşını destekledi. Onun inşasına yardımcı olduğu AB kurumlarına gelince; bu kurumlar, Yunan borç krizinde, Avrupalı emperyalist güçlerin işçi sınıfını baskı altına almasında en önemli araçlar olarak ortaya çıktı.

Mélenchon, milyonlarca insanın ona maletmeye teşvik edildiği bir sol politikaya ilişkin umutları kaçınılmaz şekilde boşa çıkartacaktır. Asıl tehlike, onun soldan gelecek bir meydan okuma eliyle siyasi olarak teşhir edilmemesi durumunda, bu umutların boşa çıkmasından kaynaklanan öfkenin ve moral bozukluğunun güçlü bir aşırı sağ partinin doğuşuna zemin sağlayacak olmasıdır.



Telif Hakkı 1998-2009, Dünya Sosyalist Web Sitesi, Bütün hakları saklıdır