Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Tarih : DEUK
Yazıcıya hazırla
Sosyalist Eşitlik Partisinin Tarihsel ve Uluslararası Temelleri
11 Mart 2009
İngilizceden çeviri (30 Eylül 2008)
Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD), bugün, Sosyalist Eşitlik Partisinin Tarihsel ve Uluslararası Temellerinin Türkçe çevirisini yayınlamaya devam ediyor. Bu belge SEPin 3-9 Ağustos 2008de toplanan Kuruluş Kongresinde kapsamlı biçimde tartışıldı ve oybirliğiyle kabul edildi. (Bkz. Sosyalist Eşitlik Partisi kuruluş kongresini gerçekleştirdi.)(1. Bölüm için burayı tıklayın.)
DSWS daha önce, yine bu Kuruluş Kongresinde kabul edilmiş olan, Sosyalist Eşitlik Partisinin İlkeler Bildirisini yayınlamıştı.
SEP üyeliği hakkında daha fazla bilgi almak için bizimle buradan temasa geçin.
Emperyalist Savaş ve İkinci Enternasyonalin Çöküşü
20. Dünya kapitalizminin içinde biriken gerilimler, bütün dehşetiyle, "kapitalizmin can çekişmesi" ve dünya sosyalist devrimi çağının açıldığını ilan eden Birinci Dünya Savaşında patlak verdi. Engels, daha 1880lerde kapitalist militarizmin ve savaş tehlikesinin sonuçları konusunda uyarılarda bulunmuştu. İkinci Enternasyonal, 1914 öncesinde düzenlediği bir dizi kongrede, işçi sınıfını savaşın patlak vermesine karşı direnmeye ve bir savaşın çıkması durumunda ise krizi "halkı ayağa kaldırmak ve kapitalizmin çöküşünü hızlandırmak" için kullanmaya çağıran manifestolar yayınladı. Ne var ki, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinandın 28 Haziran 1914te öldürülmesi -Avrupa burjuvazisi içinde çoktandır sürmekte olan çekişmeleri alevlendiren kıvılcım- sosyalist hareket içinde oportünizmin güç kazanmasının ne anlama geldiğini bir gece içinde gözler önüne serdi. SPDnin temsilcileri, 4 Ağustos 1914te savaşın mali olarak desteklenmesi lehinde oy kullandılar ve Enternasyonalin bütün önde gelen partilerinin tamamına yakını, kendi burjuva hükümetlerinin savaş politikalarının arkasında saf tuttular.
21. Lenin önderliğindeki Bolşevik Parti, İkinci Enternasyonalin teslimiyetinin aksine, savaşa karşı çıktı. Lenin, savaşın patlak vermesinden birkaç hafta sonra yaşanmakta olan çatışmayı, "burjuva, emperyalist ve hanedanca bir savaş" olarak tanımlayan bir karar önergesi kaleme aldı. Bu karar önergesinde şöyle deniyordu:
"İkinci Enternasyonal (1889-1914) içindeki en güçlü ve en etkili parti olan, savaş kredilerinin lehinde oy kullanan ve Prusyalı Yunkerlerin ve burjuvazinin burjuva-şovenist sözlerini yineleyen Alman Sosyal Demokrat Partisinin aldığı tutum, sosyalizme düpedüz ihanettir. Alman Sosyal Demokrat Partisinin önderlerinin bu tutumu, hiçbir koşul altında, partinin mutlak surette güçsüz ve ülkedeki burjuva çoğunluğun iradesine geçici olarak boyun eğmiş olduğunu varsaysak bile, görmezlikten gelinemez. Bu parti, gerçekte ulusal-liberal bir politika benimsemiştir."[12]
22. Karar önergesi, Fransız ve Belçika sosyalist partilerinin eylemlerini de, "en az o kadar rezilce" olmakla suçladı.[13]. Karar önergesi, devamında, 1914 yılının Ağustos ayında yaşanan trajik olayları, gerekli siyasi ve tarihsel bağlam içine oturttu:
İkinci Enternasyonalin (1889-1914) önderlerinin çoğunun sosyalizme ihanet etmiş olması, Enternasyonalin ideolojik ve siyasi olarak iflas ettiği anlamına gelmektedir. Bu çöküşe, asıl olarak, partideki küçük burjuva oportünizminin, onun bütün ülkelerin devrimci proletaryasının en iyi temsilcileri tarafından, uzun zamandır işaret edilen burjuva doğasının ve yarattığı tehlikenin, fiili egemenliği neden oldu. Oportünistler uzun süredir, sosyalist devrimi reddederek ve onun yerine burjuva reformizmini geçirerek, belirli anlarda kaçınılmaz olarak iç savaşa dönüşen sınıf mücadelesini reddederek ve sınıf işbirliğini vazederek, yurtseverlik ve anavatanın savunusu kisvesi altında burjuva şovenizmini vazederek ve uzun zaman önce Komünist Manifestoda öne sürülmüş olan, işçilerin vatanı olmadığına ilişkin, sosyalizmin temel doğrusunu göz ardı ederek ya da reddederek, militarizme karşı mücadelede, bütün ülkelerin proleterleri tarafından, bütün ülkelerin burjuvazilerine karşı devrimci bir savaş verilmesinin gerekliliğini kabul etmek yerine, kendilerini duygusal bir sığ kafalı bakış açısıyla sınırlandırarak, parlamentarizm ve burjuva yasallığından yararlanma gerekliliğini bir fetiş haline getirip, kriz zamanlarında örgütlenmenin yasadışı biçimlerinin ve ajitasyonun gerekli olduğunu unutarak, İkinci Enternasyonali yok etmeye hazırlanıyorlardı.[14]
23. Lenin, İkinci Enternasyonalin teslimiyetinin, bu örgütün, devrimci mücadelenin bir aracı olarak siyasi ölümü anlamına geldiğini vurguladı. Dolayısıyla, yola, yeni, Üçüncü Enternasyonalin inşası ile devam etmek gerekiyordu. Bu yeni enternasyonal, 1914 yılının Ağustos ayında kendisini uluslararası işçi hareketi içinde emperyalizmin bir ajanı olarak ifşa etmiş olan oportünizme karşı ödünsüz bir mücadele üzerinde yükselmeliydi. Lenin, İkinci Enternasyonalin çöküşünü, bu olayı bireysel hataların ve zayıflıkların ürünüymüş gibi ele alarak önemsizleştiren her türlü açıklamayı reddetti. "Her halükarda," diye yazdı Lenin, "eğilimler arasındaki mücadele ve işçi sınıfı hareketinde açılan yeni dönem sorununun yerine, bireylerin rolü sorununu geçirmek saçmadır."[15] Leninin öngördüğü gibi, Marksizmle oportünizm arasındaki bölünme, işçi hareketi içinde yansımasını, her ülkede ulusal şovenlerle enternasyonalist eğilimler arasında bulan, köklü bir yeniden gruplaşmaya hız kazandırdı. Bu bölünmeden, ileride, yeni Komünist partiler doğacaktı.
24. I. Dünya Savaşının derinlere uzanan kökleri, kapitalizmin gelişimindeki ve özellikle, giderek küresel hale gelen ekonomi ile kapitalist ulus-devlet sistemi arasındaki çelişkide yatıyordu. Trotskiy, 1915te şöyle yazdı: "Bugünkü savaş, esasında, üretici güçlerin ulus ve devletin siyasi biçimine karşı bir isyanıdır. Bu, bağımsız bir ekonomik birim olarak ulus-devletin çöküşü anlamına gelmektedir… 1914 Savaşı, kendi içsel çelişkileri tarafından tahrip edilmiş olan bir ekonomik sistemin, tarihte görülmüş olan en muazzam çöküşüdür."[16] Bu, aynı zamanda, ulusal ekonomilerin muazzam bir büyüme gösterdikleri dönemde gelişmiş olan eski Sosyal Demokrat partilerin, birkaç on yıl boyunca onların siyasi rutinlerini şekillendirmiş olan, alışıldık koşulların çökmesiyle birlikte, temellerinden sarsılmaları anlamına geliyordu. Devrimci perspektifin resmi ve söylemsel savunusu, ağırlıklı olarak reformist karakterde bir pratikle dengelenmekteydi. Ancak koşulların değişimi, siyasi ve teorik alanda çifte muhasebe tutmayı olanaksız hale getirdi. "Ulus devletler, tarihsel çöküşleri içinde, kendileriyle birlikte ulusal sosyalist partileri de aşağıya doğru çektiler…Ulus devletler üretici güçlerin gelişmesinin önünde bir engel haline gelirken, eski Sosyalist partiler de, işçi sınıfının devrimci hareketinin önünde duran başlıca engel haline geldiler." [17]
25. İkinci Enternasyonalin içindeki oportünizmin kaynağını araştıran Lenin, dünya kapitalizminin yapısında, emperyalizmin ortaya çıkmasıyla bağlantılı olarak yaşanan ekonomik ve sosyo-politik değişimleri tahlil etti. Alman Sosyal Demokrasisinin, 1914 yılının Ağustos ayında oportünistlere teslim olan, teorik önderi Karl Kautskyin formülasyonlarını eleştiren Lenin, onun, emperyalizmin salt bir politika "tercihi" olduğu iddiasını reddetti. Aksine, Lenin durumu şöyle açıkladı:
...Emperyalizm, kapitalizmin özgül bir tarihsel aşamasıdır. Onun özgün karakterinin üçayağı vardır: Emperyalizm, (1) tekelci kapitalizmdir; (2) asalak ya da çürüyen kapitalizmdir; (3) can çekişen kapitalizmdir. Serbest rekabetin yerini tekelin alması, emperyalizmin özünü oluşturan temel ekonomik özelliktir.[18]
26. Lenin, aynı zamanda Kautskyin, dünya ekonomisinin ve büyük kapitalist güçler arasındaki ilişkilerin barışçıl, şiddet içermeyen ve emperyalist olmayan bir biçimde düzenlenebileceği olasılığını varsayan, "ultra emperyalizm" teorisini de reddetti:
…Meselenin özü şu ki, [diye yazdı Lenin] Kautsky, emperyalizmin politikasını, onun ekonomisinden ayırır, ilhaklardan finans kapital tarafından "tercih edilmiş" bir politika olarak söz eder ve bu politikanın karşısına, tam da aynı finans kapital temelinde mümkün olduğunu iddia ettiği, bir başka burjuva siyasetini koyar. Ardından bunu, ekonomi içindeki tekellerin tekelci olmayan, şiddet içermeyen ve ilhakçı olmayan politikalarla bağdaşabilir olduğu düşüncesi izler. Bunun ardından da, dünyanın, tam da finans kapital çağında tamamlanmış olan ve en büyük kapitalist devletlerin arasındaki rekabetin bugünkü özgül biçimlerinin temelini oluşturan bölge bölge paylaşımının, emperyalist olmayan bir politikayla bağdaşabilir olduğu düşüncesi gelir. Sonuç, kapitalizmin bu en son aşamasının en temel çelişkilerinin bütün derinliğiyle teşhir edilmesi yerine, geçiştirilmesi ve üstünün örtülmesidir; sonuç Marksizm yerine burjuva reformizmidir.[19]
Rus Devrimi ve Sürekli Devrimin Doğrulanması
27. Lenin ve Trotskiy, 1914 ile 1917 yılları arasında, emperyalist savaşın Avrupada devrimci patlamalara zemin hazırlayacağını öngördüler. Bu perspektif, savaştan ve savaşın Rus toplumunun krizini aşırı derecede şiddetlendirmesinden kaynaklanan Şubat Devriminin patlak vermesiyle birlikte haklı çıktı. 1917 Şubat Devrimiyle birlikte Çarın devrilmesinin ardından, Menşevikler burjuva Geçici Hükümetin yanında yer aldılar ve bir işçi sınıfı devrimine karşı çıktılar. Geçici Hükümet, kapitalist mülkiyet ilişkilerini savundu, savaşı sürdürdü ve toprağın köylülüğe dağıtılmasına karşı çıktı. Lenin, Nisan ayında Rusyaya geri döndü ve Bolşeviklerin uzun süredir var olan demokratik diktatörlük programını pratikte reddederek, işçi sınıfının Geçici Hükümete karşı çıkması ve Sovyetler aracılığıyla iktidarı alması için çağrı yaptı. Bu pozisyon, Trotskiyin, devrimci gelişmelerin gerçek rotasını olağanüstü bir kesinlikle öngörmüş ve Leninin 1917 yılının Nisan ayında Bolşevik Partiye kesin bir biçimde yeniden yön vermesi için gerekli temelleri teorik ve siyasi olarak atmış olan Sürekli Devrim Teorisinin bütün temel unsurlarını onaylıyor ve kabul ediyordu. Leninin Trotskiyin perspektifini benimsemesine, Stalinin de aralarında yer aldığı çok sayıda "Eski Bolşevik" tarafından şiddetle karşı çıkıldı. Leninin 1917 yılının Nisan ayında Rusyaya dönmesinden önce, Bolşeviklerin gazetesiPravdanın editörü olarak Stalinin almış olduğu pozisyon, Geçici Hükümete eleştirel destek verilmesi yönündeydi. Stalin, aynı zamanda, savaş çabalarının da sürdürülmesine destek verilmesini savunuyordu.
28. Lenin, burjuva Geçici Hükümetin devrilmesini önceleyen aylarda, Marx ve Engelsin devlet konusundaki yazılarını kapsamlı bir biçimde ele aldığı bir çalışmaya girişti. Bu çalışma, devleti, sınıflar arasındaki farklılıkları uzlaştırmak ve taraflar arasında hakemlik yapmak üzere var olan, sınıflar üstü bir kurum olarak göstermeye çalışan oportünistlere cevap veriyordu. Lenin, Engelsin, devleti burjuvazinin kendi egemenliğini savunmak, işçi sınıfını baskı altında tutmak ve sömürmek için kullandığı bir zor aracı olarak tanımladığına dikkat çekti. Bu tanımlamanın yirminci yüzyılda geçerliliğinden hiçbir şey yitirmediğini öne sürdü. Tam aksine:
Emperyalizm -banka sermayesi çağı, dev kapitalist tekeller çağı, tekelci kapitalizmin gelişerek tekelci devlet kapitalizmi durumuna dönüştüğü çağ- hem monarşik hem de en özgür, cumhuriyetçi ülkelerde, "devlet aygıtı"nın olağanüstü ölçüde güçlendiğini ve onun bürokratik ve askeri aygıtında, proletaryaya karşı alınan baskıcı önlemlerin giderek şiddetlenmesiyle bağlantılı olarak, eşi görülmemiş bir genişleme yaşandığını, açıkça göstermektedir.[20]
29. Petrograd Sovyetinde çoğunluğu elde eden Bolşevikler, 1917 yılının Ekim ayında, Trotskiyin önderliğinde bir ayaklanma örgütlediler, Geçici Hükümeti devirdiler ve iktidarı Sovyetlere devrettiler. Ciddi tarihsel araştırmalar, Ekim Devriminin, Bolşeviklerin giriştiği, kitlelerin desteğine sahip olmayan, komplocu bir "darbe" olduğuna yönelik iddiaları çürütmüştür.[21] Gerçekte, Rusyanın başkenti Petrogradın işçi sınıfı içinde, burjuva rejimin devirilmesine destek veren ezici bir çoğunluk vardı. Bununla birlikte, Bolşevik önderlik içinde de, azımsanamayacak bir muhalefet yer alıyordu. Leninin en yakın çalışma arkadaşları arasında yer alan Lev Kamenev ve Grigori Zinovyev bir ayaklanmanın felaketle sonuçlanacağına inanıyorlardı. Devrimin zaferinin önünde aşılamaz engeller olduğunu düşünüyorlardı. Geçici Hükümetin önderi Kerenskiyin komutası altında hâlâ azımsanmayacak askeri güçler olduğunu ve başkentin çevresine ağır silahlarla yığınak yapıldığını vurguladılar. Daha sonra ortaya çıktığı şekilde, ayaklanmanın Bolşevik karşıtlarının hesapları bütünüyle yanlıştı. Geçici Hükümetin devrilmesi, çok kolay bir biçimde ve çok az kan dökülerek gerçekleştirildi. Trotskiy, daha sonra, ayaklanma öncesinde Bolşevik Parti içinde yaşanmış olan mücadelenin önemini yorumlarken şunları belirtti:
…partiyi, tam da ileriye doğru çok büyük bir hamle yapması gerektiği anda, geriye doğru çekmeye yatkın iki tür önder vardır. İçlerinden bazıları, genellikle, esas olarak devrimin yolu üzerindeki güçlükleri ve engelleri görme ve her durumu, her zaman bilinçli bir biçimde olmasa bile, her türlü eylemden sakınma niyetiyle, önyargılı bir biçimde değerlendirme eğilimi gösterirler. Marksizm, bunların elinde devrimci eylemin olanaksızlığını kanıtlamanın bir yöntemine dönüşür. Bu türün en saf örnekleri Rus Menşevikleridir. Ama bu tür Menşevizmle sınırlı değildir ve kendisini en kritik anda, aniden, en devrimci partinin sorumlu mevkilerinde gösterir.
İkinci türün temsilcileri, yüzeysel ve ajitasyoncu yaklaşımlarıyla ayırt edilirler. Kafalarını çarpıncaya kadar, asla herhangi bir engel ya da güçlük görmezler. Gerçek engelleri tumturaklı sözlerle aşma yeteneği ve bütün sorunlar karşısında kibirli bir iyimserlik gösterme eğilimi ("okyanus sadece diz boyu derinliğindedir"), kesin eylem saati gelip çattığında kaçınılmaz bir biçimde tam tersine dönüşür. Pireyi deve yapan birinci tür devrimci için, iktidarın ele geçirilmesine ilişkin sorunlar üst üste yığılmakta ve bu yol üzerinde görmeye alışık hale geldiği bütün güçlükler en üst düzeye çıkmaktadır. Yüzeysel iyimser olan ikinci tür için, devrimci eylemin zorlukları, her zaman, hiç beklenmedik durumlar olarak ortaya çıkar. Hazırlık döneminde bu ikisinin davranışları farklıdır: ilki, kendisine çok fazla bel bağlanamayacak -yani devrimci bir anlamda- bir kuşkucudur; ikincisi, bunun tam aksine, fanatik bir devrimci olarak görülebilir. Ancak, belirleyici an geldiğinde, bu ikisi el ele yürür; her ikisi de ayaklanmaya karşı çıkar.[22]
30. Rus Devrimi, bütün dünyada büyük toplumsal çalkantıların yaşanmasına itici bir güç sağladı. Devrimci hükümet, savaşa son verilmesi için çağrı yaptı, savaşın taraflarının emperyalist planlarını gizli anlaşmaları açıklayarak teşhir etti ve işçileri kendi hükümetlerine karşı ayaklanmaya çağırdı. Menşevikler, Bolşeviklerin önderliğindeki devrim açık bir biçimde kitlesel desteğe sahip olduğu halde, Geçici Hükümetin devrilmesine inatla karşı çıkmaya devam ettiler. Menşevikler, hükümetin devrilmesinden sonra bile, Kamenev gibi ılımlı Bolşeviklerin onları sosyalist bir koalisyon hükümetine katma yönündeki çabalarını reddettiler. Menşevikler, Bolşeviklerle herhangi bir işbirliği yapmaları karşılığında yalnızca Leninin ve Trotskiyin iktidardaki bütün görevlerinden alınmaları konusunda ısrarcı olmakla kalmadılar, onların polis yetkililerine teslim edilmelerini de talep ettiler!
31. Bolşevik Partinin iktidara gelememesi, yalnızca Çarın geri gelmesiyle veya bir askeri diktatörlüğün kurulmasıyla sonuçlanacak bir karşı devrime yol açabilirdi. Burjuvazi ve onun emperyalist patronları, ilk şoku atlatır atlatmaz, devrimci rejimi ortan kaldırmak amacıyla bir iç savaş başlattılar. Sovyet rejimini karşı devrime karşı savunmak için, Trotskiyin önderliği altında Kızıl Ordu kuruldu. Trotskiy bir askeri strateji ve örgütlenme dehası olduğunu ortaya koydu. Kızıl Ordunun önderi olarak sergilediği başarı, onun işçi sınıfının karşı karşıya olduğu nesnel görevlere ilişkin benzersiz kavrayışını ve bunu kitlelere aktarma yeteneğini yansıtıyordu. Trotskiy, 1918 yılının Nisan ayında yaptığı bir konuşmada şu açıklamayı yaptı:
Tarih, işçi sınıfını koruyacak olan, hoşgörülü ve yumuşak bir anne değildir: o, işçilere amaçlarına nasıl erişmeleri gerektiğini kanlı deneyimler yoluyla öğretecek olan, kötü ruhlu bir üvey annedir. Emekçiler hemen anında affetmeye ve unutmaya eğilimlidirler: onlar için mücadele koşullarının birazcık kolaylaşmış olması, biraz bir şeyler elde etmiş olmak yeterlidir; bu onlara sanki asıl iş yapılmış gibi görünür ve âlicenaplık göstermeye, pasifleşmeye, mücadeleye son vermeye hazırdırlar. Emekçi halkın talihsizliği burada yatmaktadır. Ama mülk sahibi sınıflar mücadeleden asla vazgeçmezler. Onlar emekçi kitlelerden gelen baskıya sürekli olarak karşı duracak biçimde eğitilmişlerdir ve bizlerin göstereceği her türlü pasiflik, kararsızlık ve bocalama, zayıf noktamızı mülk sahibi sınıflara göstermekle sonuçlanır; böylece yarın ya da öbür gün bizlere kaçınılmaz olarak yeni bir saldırı düzenlerler. İşçi sınıfının ihtiyaç duyduğu şey, Tolstoyun vazettiği türden genel bir bağışlayıcılık değil, yaşamını iyileştirmeye giden yolun her adımı, her santimetresi uğrunda mücadele etmeksizin, sürekli ve uzlaşmaz bir mücadele vermeksizin ve bu mücadele için gerekli örgütlenme olmaksızın kurtuluşun ve özgürlüğün mümkün olamayacağına ilişkin katı, uzlaşmaz ve sağlam inançtır. [23]
32. Bolşevikler, Rus Devriminin kaderinin, devrimin Sovyet Rusyanın sınırlarının ötesine yayılmasına bağlı olduğuna inanıyorlardı. Bu pozisyon, uluslararası sosyalizmin en iyi temsilcileri tarafından benimsenmişti. Rosa Luxemburg, Bolşevikleri savunurken şöyle yazdı: "Lenin, Trotskiy ve arkadaşları dünya proletaryasına bir örnek oluşturarak, ilk olarak öne çıkanlar oldular; onlar şu ana kadar hâlâ Huttenla birlikte şu şekilde haykırabilecek olan biricik örnek olmaya devam ediyorlar: Ben cüret ettim!" Rus Devrimi, sosyalizmi bütünüyle teorik bir sorun olmaktan çıkartıp, pratik bir sorun haline dönüştürdü. Bununla birlikte, Luxemburg, Rus Devriminin kaderinin Rusyanın sınırlarının ötesindeki sınıf mücadelesinin sonucuna bağlı olduğunu ısrarla vurguladı. "Rusyada sorun sadece ortaya konabilirdi," diye yazdı. "Rusyada çözülemezdi. Bu anlamda gelecek, her yerde Bolşevizme aittir."[24] Burjuvazi, gelişmekte olan devrimci hareketler içinde, en tehlikeli karşıtlarını gördü. Dünya emperyalizminin birleşik güçleri, karşı devrimi desteklemek üzere Rusyaya yönelik bir müdahale düzenlediler. Almanyada, gericiliğin güçleri, 1918 yılının Kasım ayında işçi sınıfının ayaklanmasıyla iktidara gelmiş olan Sosyal Demokratlarla birlikte, 1919 yılının Ocak ayında Rosa Luxemburg ve Karl Liebknechtin öldürülmesini tertiplediler. Bu iki devrimci önderin öldürülmesi, Alman (ve dünya) burjuvazisinin Rus Devrimine verdiği siyasi karşılıktı. Egemen sınıflar, 1917den, Marksist önderliğin işçi sınıfı içinde gelişmesinin ne pahasına olursa olsun engellenmesi gerektiği sonucunu çıkartmışlardı. 20. yüzyılın kanlı olayları, egemen sınıfların ve onların Sosyal Demokratlar ve Stalinistler içinde yer alan ajanlarının bu dersi ne kadar çok önemsediklerini gözler önüne serecekti.
Komünist Enternasyonal
33. Üçüncü ya da Komünist Enternasyonal (Komintern), ilk Kongresini, 1919 yılının Mart ayında, Moskovada gerçekleştirdi. Sovyet Cumhuriyeti hâlâ kendisini emperyalistlerin desteklediği karşı devrimci güçlere karşı savunuyordu. Komünist Enternasyonal, kuşatma koşulları altında, uluslararası işçi sınıfının karşı karşıya olduğu pratik bir görev olarak dünya devrimi için program, strateji ve taktikleri geliştirdi. 1914ün trajik derslerinden yararlanan Komünist Enternasyonal, İkinci Enternasyonalin yok olmasına yol açmış olan oportünizme ve revizyonizme karşı uzlaşmaz bir mücadele üzerinde kuruldu. 30 Temmuz 1920de, Trotskiy, uluslararası devrimci örgüte üye olmanın koşullarını tanımlayan ve "21 Koşul" halinde sıralanmış olanKomünist Enternasyonale Katılma Koşulları Üzerine Tezleri sundu. Kominterne üye olmaya çalışan partiler, "reformistleri ve merkezcileri işçi hareketi içindeki her türlü sorumlu mevkiden düzenli ve metodolojik bir biçimde uzaklaştırmakla" ve "reformizm ve merkezci politikalardan tam bir kopuşun gerekliliğini,"[25] kabul etmekle yükümlü olacaklardı.
34. Trotskiy, Kominternin, nesnel durumun kavranılması, doğru taktiklerin geliştirilmesi ve oportünizme karşı mücadele temelinde, bütün dünyada yeni Komünist partilerin gelişimine nezaret edecek bir "devrimci strateji okulu" olarak kurulduğunu açıkladı. Şöyle yazdı: "İşçi sınıfının -Avrupada ve bütün dünyada- görevi, burjuvazinin en ince ayrıntısına kadar tasarlanmış karşı devrimci stratejisinin karşısına, aynı biçimde derinlemesine düşünülmüş kendi devrimci stratejisini çıkarmaktan ibarettir. Bunun için, öncelikle, burjuvaziyi, sırf tarih tarafından mahkûm edilmiş olduğu için, otomatik ve mekanik bir biçimde devirmenin mümkün olmayacağını anlamak gerekiyor."[26]
35. I. Dünya Savaşının sonunda devriminin yayılması çok yakın ve güçlü bir olasılıktı. 1918 yılının Kasım ayında Almanyada devrimin patlak vermesi, hızla Kayserin tahttan feragat etmesine ve cumhuriyetin ilan edilmesine yol açtı. Siyasi iktidar, devrimi boğmak için elinden geleni yapmış olan SPDnin eline geçti. 18 ay önce Rusyada olanın aksine, Almanyada revizyonizme ve merkezciliğe karşı yıllarca verilen uzlaşmaz mücadele içinde çelikleşmiş, gelişkin bir parti bulunmuyordu. SPDnin sol kanat muhalifleri, Sosyal Demokrat Partiden kesin bir örgütsel kopuşu gerçekleştirmek konusunda çok fazla tereddüt göstermişlerdi. Bu muhalefetin önemli bir kesimi, kendisini SPD ile Bolşevizmin ortasında bir yerde konumlandırıyordu. Almanyadaki en devrimci hizip olan Spartakistler, 1918 yılının Aralık ayına kadar, Komünist Partiyi kurmaya girişmediler. Ardından, 1919 yılının Ocak ayında, Berlinde, çok az hazırlıkla ve herhangi bir stratejik plan olmaksızın bir ayaklanma patlak verdi. SPD rejimi, ayaklanmayı bastırmak için sağcı hücum birliklerini seferber etti ve Rosa Luxemburg ile Karl Liebknechtin öldürülmelerine onay verdi.
36. Bunu, başkaldıran işçi sınıfının Avrupada yaşadığı daha başka yenilgiler izledi. 1921 yılının Mart ayında, zamansız ve kötü hazırlanmış bir başkaldırı Alman devleti tarafından bastırıldı. Komünist Enternasyonalin 1921deki Üçüncü Kongresinde, Lenin ve Trotskiy, "ultra-solculuğa" kararlı bir biçimde müdahale ettiler. Komünist partilerin, öncelikle kitlelerin desteğini kazanmadan iktidarı fethedemeyeceklerini ısrarla vurguladılar. Lenin tarafından yazılan "Sol" Komünizm - Bir Çocukluk Hastalığı başlıklı broşür Kongre delegelerine dağıtıldı. Bu broşür, Bolşevik Partinin yalnızca Menşevizme karşı değil, fakat aynı zamanda, "Bolşevizmin, anarşizme benzer yanları bulunan ve ondan bir şeyler alan ve her temel sorunda tutarlı bir proleter sınıf mücadelesinin koşullarından ve gereklerinden kaçan şu küçük-burjuva devrimciliğine," karşı mücadele içinde geliştiğine işaret ediyordu.[27]
37. Lenin, devrimci partinin daha öncesinde çeşitli siyasi mücadele biçimleri ile uğraşmamış ve bunlarda uzmanlaşmamış olsaydı, 1917 yılının Ekim ayında elde edilen Bolşevik zaferin mümkün olamayacağını açıkladı. Lenin, her koşul altında siyasi ödün vermeyi reddeden, seçimlere katılmayı ve parlamenter faaliyet içinde yer almanın meşruluğunu inkâr eden ve gerici sendikalar içinde çalışmayı kabul edilemez ilan eden radikal sloganları çürüttü. Üçüncü Kongre, Komünist partilere, işçi sınıfının bağlılığını kazanmalarını gerektiren, daha uzun sürecek olan bir döneme hazırlanmalarını tavsiye etti. Lenin ile Trotskiy tarafından desteklenen taktik girişimler arasında, kitlesel işçi sınıfı örgütlerinin bir "birleşik cephesi"ni oluşturma talebinin yükseltilmesi de vardı. "Birleşik cephe"in amacı işçi sınıfının savunmasını örgütlemek ya da önemli talepler için mücadeleyi, kitlelere hem Komünist partilerin devrimci inisiyatifini hem de Sosyal Demokratların ihanetini gösterecek şekilde vermekti. Birleşik cephenin amacı siyasi bir af ilan etmek ve siyasi karşıtları eleştirmekten geri durmak değildi. Tersine, bu taktik, bir yandan işçi sınıfının mücadele içinde birliğini sağlamaya yönelik nesnel bir gereksinimi gerçekleştirmeye çalışırken, aynı zamanda, onun oportünist önderliklerini teşhir ederek, siyasi bilincini de yükseltmeyi amaçlıyordu.
38. Üçüncü Kongrede siyasi çizgide gerçekleştirilen bu değişiklik, beraberinde önemli kazanımlar getirdi. Özellikle Almanyada, Komünist Partinin nüfuzu önemli ölçüde arttı. Ancak, 1923ün başlarında, siyasi durum dramatik bir değişim gösterdi. İlkbaharın başlarında Alman ekonomisinde yaşanan müthiş çöküş ve bunu izleyen eşi görülmemiş enflasyon, burjuva devletin önlenemez bir biçimde devrimle yıkılmasına yol açacakmış gibi görünen bir süreci başlattı. İtibarını yitirmiş olan SPD hızla üye kaybederken, Komünist Parti (AKP) hızlı bir biçimde büyüyordu. 1923 yılının Ekim ayında koşullar başarılı bir devrim için son derece elverişli görünüyordu. Ayaklanma günü olarak 25 Ekim -Sovyet Devriminin altıncı yıldönümü- belirlendi. Sonrasında, AKPnin önderi Heinrich Brandler, planlanmış olan ayaklanmayı son anda iptal etti. Devlet güçleri, yerel önderlerin ayaklanmayı iptal eden bu karardan haberdar olmadıkları kentlerde başlatılan yalıtılmış ayaklanma girişimlerini hızla bastırdı. Alman Ekimi, sosyalist bir devrim yerine siyasi bir fiyaskoyla sonuçlandı.
39. Trotskiye göre, 1923teki Alman Devriminin başarısızlığı, en önemli siyasi gerçeğin doğruluğunun tersinden kanıtlanmasıydı: devrim için gerekli nesnel koşulların varolduğu durumda, öznel önderlik faktörü iktidar mücadelesinde belirleyici önem kazanır. Trotskiy, ayrıca, tarihsel deneyimin, iktidar mücadelesine geçişin devrimci parti içinde her zaman keskin bir siyasi krizi körüklediğini ortaya koyduğunu belirtti. Bu tür krizler son derece büyük bir öneme sahiptir ve nasıl çözüldükleri devrimin kaderini büyük olasılıkla gelecek yıllar hatta on yıllar boyunca belirler. Trotskiy, şöyle yazdı:
Devrimci bir parti, diğer siyasi güçlerin baskısına maruz kalır. Parti, gelişiminin verili her aşamasında, bu baskıya karşı koymak ve direnmek için kendi yöntemlerini geliştirir. Taktik bir dönüş ve bunun neden olduğu iç gruplaşmalar ve sürtüşmeler sırasında partinin direnme gücü azalır. Buradan, taktiklerde yapılması gerekli olan bir değişimden kaynaklanan parti içi gruplaşmaların, her zaman için özgün anlaşmazlık noktalarının çok ötesinde gelişmesi ve farklı sınıf eğilimlerine hizmet etmesi olasılığı doğar. Daha açık bir biçimde ifade edecek olursak: kendi sınıfının tarihsel görevlerine ayak uyduramayan parti, diğer sınıfların dolaylı bir aracı haline gelir ya da bu hale gelme riskini taşır.[28]
Stalinizmin Kökenleri ve Sol Muhalefetin Kurulması
40. 1923 Alman devriminin yenilgisi, Sovyet devleti ve Komünist Parti bürokrasileri içindeki tutucu eğilimlerin güçlenmesine katkıda bulundu. Bu eğilimler, Sovyet rejiminin 1921 yılının ilkbaharında Yeni Ekonomik Politikayı [NEP] uygulamaya koymasının ardından daha da güçlendiler. NEP, kapitalist piyasanın yeniden canlandırılmasına ve kentlerde ve kırsal kesimdeki kapitalist katmana önemli ekonomik ödünler verilmesine izin verdi. Bu ödünlerin amacı, savaş ve devrim yıllarında çökmüş olan ekonomik faaliyete canlılık kazandırmaktı. Lenin ve Trotskiy, NEPin -Sovyetler Birliğine uluslararası devrimci mücadele yeniden yükselene kadar zaman kazandırmak için- görece kısa süreli bir politika olacağını umarlarken, NEP, tutucu toplumsal güçleri pekiştirdi ve Sovyet yaşamının ekonomik ve siyasi dinamiklerini değiştirdi. Bu süreçler yansımalarını Bolşevik Partide buldu ve Trotskiyin önderlik içindeki konumunu zayıflattı. Yönetici katman içinde ve hızla genişlemekte olan parti ve devlet bürokrasisinin saflarında, tutuculuk ve kendinden hoşnutluk giderek daha açık bir biçimde ifade edilir olmaya başladı. Trotskiyin otobiyografisinde anlattığı gibi:
"İnsan her şeyi, her zaman devrim için yapamaz, kendisi için de bir şeyler yapması gerekir," şeklindeki ruh hali, şu şekilde tercüme ediliyordu: "Kahrolsun sürekli devrim." Marksizmin çok emek ve sabır isteyen teorik ve devrimin çok emek ve sabır isteyen siyasi gereklilikleri, bu insanların gözüne, "Trotskizme" karşı bir mücadele biçiminde görünmeye başladı. Bolşeviğin içindeki sığ kafalı, bu bayrağın altında serbest kalıyordu. İktidarı işte bu nedenle kaybettim ve bu kaybın aldığı şekli belirleyen de buydu. [29]
41. Lev Trotskiye ve Sürekli Devrim Teorisine yapılan-"Trotskiy köylülüğü küçümsüyor" yalanıyla başlatılmış olan- saldırılar, devlet ve parti bürokrasisinin Ekim Devriminin enternasyonalist programına düşmanlığının siyasi yansımasıydı. Stalinin artan siyasi gücü ve onun adıyla anılan bürokratik diktatörlük, sosyalist devrimin kaçınılmaz bir ürünü değil, geri kalmış bir ülkede kurulmuş ve uluslararası devrimin uğradığı yenilgiler tarafından yalıtılmış olan bir işçi devletine özgü çelişkilerin yol açtığı bir gelişmeydi. Çarlık Rusyasından devralınan ekonomik geri kalmışlık mirası, yedi yıllık emperyalist savaşın (1914-17) ve iç savaşın (1918-21) yıkıcı sonuçlarıyla birleşti. Bu koşullar, Bolşevik rejimin Sovyet ekonomisini inşa etme çabasının üzerine son derece ağır yükler bindirdi. Buna ek olarak iç savaş işçi sınıfının ve bizzat Bolşevik Partinin saflarında muazzam insan kaybına neden oldu. Bolşeviklerin iktidarı almasının kitlesel tabanını oluşturmuş olan on binlerce sınıf bilinçli işçi öldürüldü. Bolşevik Partinin yozlaşmasında bir diğer önemli etken de, partinin kadrolarının önemli bir bölümünün güçlenmekte olan devlet ve parti bürokrasisiyle bütünleşmiş olmasıydı. Yılların devrimcileri yöneticilere dönüştüler ve bu değişim zaman içinde onların siyasi yönelimlerini etkiler hale geldi. Ayrıca, yeni devletin ehil yöneticilere olan talebi, 1917 öncesinde eski rejimin bürokrasisinde görev yapmış olan çok sayıda insanın işe alınmasını gerektirdi. Devletin yapısında meydana gelen bu kümülatif değişimler, çok sayıdaki "Eski" Bolşeviğin toplumsal işlevi ve işçi sınıfının genel konumu, en sonunda siyasi ifadesini buldu.
42. Trotskiyin açıkladığı gibi, devrimin ve iç savaşın içinde yükselen Sovyet devleti son derece çelişkili bir fenomendi. Gerçek bir işçi sınıfı devriminin ürünü olarak yeni devlet, finansın ve üretim araçlarının mülkiyeti üzerinde devletin denetimini temel alan yeni mülkiyet ilişkilerine dayanıyordu ve bunları savunuyordu. 1917 Ekim Devrimi tarafından yaratılmış olan yeni rejim, bu sınırlar çerçevesinde, bir işçi devletiydi. Ancak işin bir başka yönü daha vardı. Sovyet Rusyada üretici güçlerin düşük düzeyi ve hüküm süren "genelleşmiş yoksulluk" koşullarında, bu yeni devlet burjuva -yani eşitsiz- bir bölüşüm tarzını yönetiyordu. Mülk sahipliğinin sosyalist biçimi ile bölüşümün burjuva biçimi arasındaki bu temel çelişki, Sovyet rejimine kendine özgü ve giderek artan baskıcı biçimini verdi.
43. Trotskiy ve -Rus Devriminin en önemli önderlerinin birçoğunun aralarında yer aldığı- taraftarları 1923 yılında Sovyetler Birliğinde Komünist Partinin politikasını reformlar yoluyla düzeltmek ve Komünist Enternasyonalde doğru bir çizgi için mücadele etmek üzere Sol Muhalefeti kurdular. Sol Muhalefetin taraftarları, parti içi demokraside yaşanan çürümeyi eleştirdiler ve sosyalist planlamayı güçlendirmek ve sanayi mallarının fiyatlarını aşağıya çekmek için devlet sanayinin gelişimine daha fazla ağırlık veren bir ekonomi politikasını savundular. Stalinin hizbi, köylülüğün daha varlıklı kesimlerine (kulaklara) yönelen ve devlet sektöründe ve ekonomik planlamada sınırlı bir gelişimi öngören, daha fazla piyasa liberalizasyonu için bastırıyordu. Leninin 1924 yılının Ocak ayında ölümü, Stalinin başını çektiği hizbi güçlendirdi. Lenin son yazılarında Komünist Partinin giderek bürokratikleşmesi konusunda uyarıda bulundu ve Stalinin genel sekreterlik görevinden uzaklaştırılmasını talep etti.
Devamı var
Notlar:
12. V.İ. Lenin; "The Tasks of Revolutionary Social-Democracy in the European War", Collected Works, Cilt 21 içinde (Moskova: Progress Publishers, 1974), s. 16.
13. A.g.e.,s. 16.
14. A.g.e., ss. 16-17.
15. "The Collapse of the Second International," A.g.e., s. 250.
16. Lev Trotskiy, War and the International(Young Socialist Publications, 1971), ss. vii-viii.
17. A.g.e., ss. xii-xiii.
18. V.İ. Lenin; "Imperialism and the Split in Socialism", Collected Works, Cilt 23 içinde, s. 105.
19. V.İ. Lenin; "Imperialism, The Highest Stage of Capitalism", Collected Works, Cilt 22 içinde, s. 270.
20. V.İ. Lenin; "The State and Revolution", Collected Works, Cilt 25 içinde, s. 410.
21. Bkz. Profesör Alexander Rabinowitch, The Bolsheviks in Power(Bloomfield: Indiana University Press, 2007).
22. Lev Trotskiy, "Lessons of October", The Challenge of the Left Opposition 1923-25 içinde, (New York: Pathfinder Press, 2002), ss. 286-87.
23.How the Revolution Armed: The Military Writings and Speeches of Leon Trotsky, Cilt 1: 1918, Çeviri: Brian Pearce (Londra: New Park Publications, 1979), s. 58.
24. The Russian Revolution(Ann Arbor: University of Michigan Press, 1961), s. 80.
25. Theses, Resolutions and Manifestos of the First Four Congresses of the Third International[Londra: Inks Links, 1980] ss. 93-94.
26.The First Five Years of the Communist International, Cilt İki (Londra: New Park, 1974), s. 7.
27. V.İ. Lenin;"Left-Wing" Communism - An Infantile Disorder, Collected Works, Cilt 31 içinde, (Moskova: Progress Publishers, 1966), s. 32.
28. "Lessons of October", Challenge of the Left Opposition içinde, ss. 228-29.
29. Leon Trotsky, My Life (New York: Charles Scribners Sons, 1931), p. 505.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|