World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Savaş haberleri

Yazıcıya hazırla

Gazze’den elinizi çekin!

Barry Grey ve David North
13 Ocak 2009
İngilizce’den çeviri (5 Ocak 2009)

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi veDünya Sosyalist Web Sitesi, İsrail’in Gazze’de yaşayan Filistin halkına yönelik canice saldırısını şiddetle kınıyor. Nüfusun son derece yoğun ve neredeyse tümüyle savunmasız olduğu bu yerleşim bölgesine hem havadan hem de karadan düzenlenen bu saldırı bir savaş suçudur.

Sivil hedeflere yönelik olarak havadan ve denizden sürdürülen bombardımanın ardından, İsrail askerlerinin, tank ve topçu birliklerinin yürüttükleri kara saldırısı, dökülen kanın -saldırının daha ilk sekiz gününde 500’ün üzerinde Filistinli hayatını kaybetti ve çok sayıda kadın ve çocuğun da aralarında yer aldığı 2.400 kişi yaralandı- daha da artmasına neden olacak koşulları hazırlıyor.

İsrail rejiminin askeri şiddet kullanımına, her zaman olduğu gibi şaşırtıcı düzeyde bir siniklik, ikiyüzlülük ve yalancılık eşlik ediyor. Dünya üzerindeki en modern ve gelişmiş askeri aygıtlardan birine sahip olan bir devlet, bir kez daha kendisini kurban olarak göstermektedir.

Bu son saldırının Hamas’ın fırlattığı roketlere verilen meşru bir karşılık olduğu iddiası, Gazze’ye yönelik saldırıdan önce yaşanan olayları çarpıtmaktadır. İsrail’in 27 Aralıkta hava savaşını başlatmasından önce, Gazze’den fırlatılan, çok sayıdaki ev yapımı ve büyük ölçüde etkisiz Kassam roketleri tek bir İsraillinin bile ölümüne neden olmamıştı. Bu tür roket saldırılarının artması, İsrail’in Kasım ayında, Hamas’ın güvenlik güçlerinin altı üyesinin ölümüne neden olan sınır ötesi bir baskın düzenleyerek, ateşkesi bozmasıyla provoke edildi. İsrail, yoksulluğa itilmiş halkı 18 ay boyunca yiyecek, ilaç, içme suyu ve elektrikten yoksun bırakan ölümcül Gazze ablukasını kaldırmayı reddederek ateşkesin koşullarını çiğnedi. İsrail ateşkesi her şeyden önce, kendisinin de kabul ettiği gibi, bugünkü savaş için yoğun hazırlıklara girişmek amacıyla kabul etmişti.

İsrail’in bu son saldırıyı başlatmasından bu yana, güney İsrail’de dört kişi Filistinlilerin roketleri tarafından öldürüldü. Bütün can kayıpları üzücüdür, ancak medyanın İsraillilerin ve Filistinlilerin yaşamlarına değer biçerken çok farklı standartlar uyguluyor olması, çirkin bir gerçektir. CNN ve diğer medya kuruluşlarının yaptıkları yayınlara bakıldığında, Filistinlilerin yaşamının çok az değer taşıdığı görülmektedir. Bugün yaşanmakta olan savaşta ölen Filistinlilerin ölen İsraillilere oranı 100’e birden fazladır. Geçtiğimiz sekiz yıl boyunca, Gazze’den yapılan roket saldırılarında aşağı yukarı 20 İsrailli ölmüşken, İsrail güçleri yaklaşık olarak 5.000 Filistinliyi öldürdü.

Gazze’den yapılan roket saldırıları Hamas’ın ve Filistin halkının çaresizliğini yansıtmaktadır. İsrail, kendi saldırgan ve yayılmacı amaçlarını gerçekleştirebilmek için bir bahane yaratmak amacıyla, bu tür eylemleri kasıtlı olarak kışkırtmaktadır.

Gazze’de İsrail tarafından yaratılmış olan ve Amerika Birleşik Devletleri, Avrupalı güçler ve ABD-İsrail İşbirlikçisi Filistin Otoritesi’nin Devlet Başkanı Mahmut Abbas dâhil, onların müttefiki olan Arap burjuva rejimleri tarafından desteklenen durum ne merkezde? Bir buçuk milyon insan, Detroit büyük şehir alanı büyüklüğünde bir alana -çölle Akdeniz arasında sıkışıp kalmış küçük bir toprak parçasına- hapsedilmiş durumda. Buradan ayrılmaları, kuzeyde ve doğuda konuşlanmış olan İsrail askerleri ve güneyde yer alan Mısır diktatörü Mübarek tarafından engelleniyor.

Bu karşılaştırma İsrail rejimi için ne kadar itici olursa olsun, hiçbir şey Gazze’nin içinde bulunduğu korkunç duruma, Naziler tarafından işgal edilmiş olan Polonya’nın Varşova Gettosu’ndaki Yahudilerin trajik kaderi kadar benzerlik göstermemektedir.

Hiç kuşkusuz, Gazze’nin istila edilmesine karşı çıkan ve rejim tarafından kendi adlarına işlenen suçlardan dolayı derin bir utanç duyan İsrailli aydınlar, gençler ve sınıf bilinçli işçiler var. Onların, Yahudi halkının, Nazilerin yaptıkları zulümleri hatırlatan suçlara karışmış olması karşısında dehşete kapıldıklarından eminiz. Ama eğer kamuoyu yoklamalarında iddia edildiği gibi, toplumun yüzde 80’i bu işkence çektirilen bölgeye yapılan şiddetli askeri saldırıyı destekliyorsa, bu yalnızca nüfusun geniş kesimlerinde yaşanan derin çözülmenin ve moral bozukluğunun kanıtı olabilir. İsrail’in işlediği bir başka önemli suç da, Soykırımın dehşetini kendi canice eylemlerini haklı göstermek için kullanmasıdır.

Gazze’ye yapılan saldırıyı, Amerika Birleşik Devletleri’nin oynadığı rolü gerektiği gibi vurgulamadan ele almak mümkün değildir. Amerikan egemen seçkini, geçtiğimiz kırk yıl boyunca -İsrail 1967 savaşında Gazze’yi ve Batı Şeria’yı ele geçirdiğinden bu yana- İsrail’in baş destekçisi ve suç ortağı oldu.

Bush yönetimi, 2006 yılında İsrail’in Lübnan’ı işgali sırasında -İsraillilere, Filistinlileri katletmek ve düşman bir Arap hareketini ezmek için azami zamanı ve alanı vermek üzere, İsrail için bir ateşkes anlaşmasının yapılmasına yönelik bütün diplomatik girişimlerin önünü kesecek müdahalelerde bulunarak- oynadığı canice rolü tekrarlıyor. Son birkaç gün boyunca yaşananlar Bush yönetiminin İsraillileri, Avrupa Birliği tarafından ateşkesin sağlanmasına yönelik çabaları akamete uğratmak için kara istilasını şimdi başlatmaya teşvik ettiğini gösteriyor.

Cuma günü, AB Dönem Başkanı ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin, Pazartesi günü İsrail’i bir ateşkesi kabul etmeye zorlamak için bu ülkeye bir heyet göndereceğini açıklamasının ardından, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Beyaz Saray’ın önünde basına yaptığı açıklamada, çatışmanın sorumlusunun Hamas olduğunu söyledi ve İsrail’in ateşkese karşı çıkışına destek verdi. Başkan Bush, Cumartesi günü haftalık radyo konuşmasını, Washington’un İsrail’e verdiği açık çeki yeniden beyan etmeye adayarak, ertesi gün başlayan istila için gerekli zemini hazırladı.

Bush, yaptığı bu kısa konuşmaya, birbirini izleyen -2006 yılında bir genel seçimi kazanmış ve 2007 yılının Haziran ayında El-Fetih ve ABD-İsrail destekli Filistin Otoritesi’nin başını çektiği bir darbe girişimini engellemiş olan Hamas’ı "Gazze Şeridi’ni bir darbe ile ele geçirmekle" suçlayan ve on sekiz ay önce uygulamaya konan İsrail ablukasının neden olduğu insanlık felaketinden Hamas’ı sorumlu tutacak kadar ileriye giden- çok sayıda yalanı sığdırmayı becerdi. Aslında Bush konuşmasında, İsrail’in saldırganlığına bir son verilebilmesi için, Hamas’ın, ABD-İsrail kuklası Abbas’ın kontrolü altında iktidardan uzaklaştırılmayı kabul etmesini talep etti.

ABD, Cumartesi günü geç saatlerde, İsrailliler kara saldırılarını başlattıktan sonra, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin derhal ateşkes yapılmasını talep eden açıklamasını bloke etmek için müdahalede bulundu.

Tahmin edildiği gibi, seçilmiş Başkan Barak Obama, ABD’nin "belirli bir zamanda yalnızca bir başkanı" olduğu gerekçesiyle kamuoyu önündeki sessizliğini koruyarak aynı derecede alçakça bir rol oynuyor. Burada, sükût ikrardan gelir hukuk kuralı bütünüyle geçerlidir. Şunu belirtmek gerekir ki, Obama yalnızca birkaç ay önce, iş Wall Street’teki taraftarlarına ve dostlarına vergi mükelleflerinin fonlarından yüz milyarlar dağıtılmasını desteklemeye geldiğinde, benzeri türden tereddütler göstermemişti.

Obama zımni onayını içeren sessizliğini korurken, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Senato Çoğunluk Lideri Harry Reid ve İllinois Senatörü Dick Durbin dâhil, Demokratların kongredeki ağır topları, bütün işlerini bir yana bırakıp İsrail’in yaptıklarına destek verdiklerini ilan ettiler.

Birleşmiş Milletler’in verdiği tepki de daha az teşhir edici nitelikte değil. Onun iktidarsızlıkla ikiyüzlülüğü bir araya getirişi, 1930’lu yıllarda Milletler Cemiyeti’nin Faşist İtalya’nın Etiyopya’yı yağmalamasına verdiği tepkiyi hatırlatıyor. Bir kez daha, uluslararası burjuvazi tarafından oluşturulmuş sözüm ona "barış" örgütlerinin, kendilerini emperyalist güç politikasının araçları olarak ortaya koydukları bir dönemden geçiyoruz. BM’nin ve ona egemen olan emperyalist hükümetlerin ikiyüzlülüğü, en çarpıcı bir biçimde, "savaş suçu" terimini tümüyle oportünistçe kullanmalarıyla açığa çıkmaktadır. Neyin bir savaş suçu olarak tanımlandığı ve kimin Lahey Adalet Divanı’na gönderileceği, tümüyle çeşitli emperyalist güçlerin jeo-politik ve ekonomik çıkarlarına bağlıdır.

Nihayet, Ortadoğu’daki burjuva rejimlerin oynadığı haince rolden söz etmek gerekiyor. Bu yalnızca ABD ile İsrail’in açık suç ortaklarını -özellikle Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan’ı- değil, fakat aynı zamanda Siyonizmin ve emperyalizmin sözüm ona karşıtları olan Suriye ve İran’ı da içermektedir. İsrail ve Amerikan politikasının amaçlarından biri, hiç kuşkusuz, Tahran ve Şam’ı zayıflatmak ve bu ülkelerde "rejim değişikliğini" sağlamak için askeri harekâta giden yolun taşlarını döşemektir, ama aynı zamanda ABD ve İsrail dışişleri bakanlıklarındaki kimi unsurların bu rejimlerle gayrı resmi temaslar sürdürdükleri mantık çerçevesinde varsayılabilir. Burjuva hükümetlerin, büyük güçlerle bir anlaşmaya varabilecekleri umuduyla daha az önem taşıyan bağımlı bir ülkenin kaderi karşısında timsah gözyaşı dökmeleri ilk kez görülen bir durum olmayacaktır.

İsrailliler, Gazze’deki kitlesel cinayetlerinin Filistin sorununa sözde "iki devletli" bir çözümün koşullarını yaratmak için gerekli olduğunu ilan ettikleri zaman, aslında niyet ettiklerinden daha fazlasını söylemiş oluyorlar. Bu, yalnızca, İsrail boyunduruğu altında, güvenlik yollarıyla, İsrailli yerleşimcilerle ve engellerle bölünmüş, Filistin halkı için bir cezaevi işlevi gören, Filistinli bir kukla burjuva rejim tarafından kontrol edilen ve yönetilen bir mini devletin yaratılmasını tasarlayan bu politikanın gerici karakterini gözler önüne sermektedir. Böyle bir sonuç, Siyonist devlete Arap nüfusunu Filistin Bantustanına [Güney Afrika'da ve Namibya'da bulunan siyah Afrikalıların yaşadığı toplam 20 kabile bölgesine verilen isim. Bu bölgelerin 10 tanesi Güney Afrika'da, diğer 10 tanesi komşu Namibya'da bulunur ve ırk ayrımı siyasetinden dolayı aynı etnik kimliğe mensup insanlardan oluşur-ç.n.] atarak İsrail’i etnik olarak temizleme fırsatını sunarken, Filistinli işçilerin ve gençliğin gündelik yaşamlarına egemen olan yoksulluk ve baskı koşullarına bir çözüm getirmek adına hiçbir şey sağlamayacaktır.

Filistinli kitlelerin tek gerçek müttefiki uluslararası işçi sınıfıdır. İsrail saldırısına karşı hem Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika’da hem de Ortadoğu’da düzenlenen uluslararası protesto dalgası, kitlesel duyarlılıkta bir değişim yaşandığının açık bir işaretidir. İsrail’in işlediği savaş suçları karşısında duyulan öfke ve tiksinti işçi sınıfının yalnızca emperyalist militarizme değil, fakat aynı zamanda dünya kapitalist sisteminin Büyük Bunalım’dan bu yana yaşadığı en derin ekonomik krize karşı giderek artmakta olan bir tepkisinin de göstergesidir.

Ortadoğu’daki krize gerçekten demokratik ve ilerici bir çözüm bulunmasının yolu, Arap ve Yahudi işçiler dâhil, bütün ülkelerin işçi sınıflarının birleşik seferberliğinden geçmektedir. Bu seferberlik, Siyonizm’e, emperyalizme ve Ortadoğu burjuvazisine karşı, dünya sosyalist devriminin bir parçası olarak, Ortadoğu’da bir sosyalist federasyon yolunda verilen bilinçli bir mücadele biçimini almalıdır.

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin uğruna mücadele verdiği uluslararası sosyalist perspektif budur. Bütün İsrail güçlerinin Gazze’den derhal çekilmesini, kuşatmanın kaldırılmasını, normal ticaretin ve ekonomik koşulların tam olarak yeniden sağlanmasını ve Filistin halkına büyük çaplı yardım sağlanmasını talep ediyoruz.

Makalenin İngilizce orijinali
(5 Ocak 2009)
SEP Sri Lanka’da Lübnan’a yönelik ABD-İsrail saldırısına karşı yürüdü
( 21 Ağustos 2006)
İsrail Gazze’ye ve Lübnan’a hava saldırıları düzenliyor
( 16 Şubat 2006)
Daniel Pipes Müslümanlara demokrasiyi çok görüyor
( 15 Şubat 2006)

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır