World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Tarih : DEUK

Yazıcıya hazırla

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin Tarihsel ve Uluslararası Temelleri


19 Ağustos 2009
İngilizce’den çeviri (1 Ekim 2008)

Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD), bugün, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin Tarihsel ve Uluslararası Temelleri’nin Türkçe çevirisini yayınlamaya devam ediyor. Bu belge SEP’in 3-9 Ağustos 2008’de toplanan Kuruluş Kongresi’nde kapsamlı biçimde tartışıldı ve oybirliğiyle kabul edildi. (Bkz. Sosyalist Eşitlik Partisi kuruluş kongresini gerçekleştirdi.)(1. bölüm ve 2. bölüm için burayı tıklayın.)

DSWS daha önce, yine bu Kuruluş Kongresi’nde kabul edilmiş olan, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin İlkeler Bildirisi’ni yayınlamıştı.

SEP üyeliği hakkında daha fazla bilgi almak için bizimle buradan temasa geçin.

"Tek Ülkede Sosyalizmin" Yol Açtığı Sonuçlar

44. Trotskiy ve Sol Muhalefet, Sovyetler Birliği’nde doğru bir ekonomik politikanın uygulamaya konması için mücadele ederlerken, devrimci rejimin kaderinin, devrimin SSCB’nin sınırlarının ötesinde genişlemesine bağlı olduğunu vurguladılar. İşçi sınıfı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın gelişmiş kapitalist ülkelerinde zafere ulaşmadığı sürece, Sovyet devletinin ayakta kalması mümkün olmayacaktı. Sol Muhalefet ile Stalinist bürokrasi arasındaki çatışma, tam da bu sorun üzerinde odaklandı. Stalin, 1924 yılında, Buharin’in desteğiyle birlikte, SSCB’de sosyalizmin milliyetçi bir temel üzerinde inşa edilebileceğini öne sürdü. "Tek ülkede sosyalizm" teorisinin ilanı, Marksist teorinin temel bir öğretisinin ve Ekim Devriminin dayandığı dünya devrimi perspektifinin kökten inkârını temsil ediyordu. Bu teori SSCB’nin tarihinde bir dönüm noktası oldu: Sovyetler Birliği’nin politikaları, bürokrasi tarafından dünya sosyalist devriminin kaderinden koparıldı. "Milli sosyalizm"in programında ifadesini bulan maddi çıkarlar, bizzat bürokrasinin maddi çıkarlarıydı. Devlet mülkiyeti bürokrasinin elde ettiği gelirin ve ayrıcalıkların kaynağı olduğu ölçüde, özünde savunmacı karaktere sahip olan bir milliyetçi politika Stalinist rejimin çıkarlarına hizmet ediyordu. Dış politika alanında, ilkeli enternasyonalist devrimci tutumun yerini oportünist "milli çıkar" hesapları aldı. Stalinist rejim Komünist Enternasyonal’i milliyetçi Sovyet dış politikasının bir aracı haline getirerek, yerel Komünist partileri burjuva hükümetler üzerinde baskı uygulamak için bir araç olarak kullandı. Stalinist partileri, en sonunda siyasi karşı devrimin araçlarına dönüştürecek olan sınıf işbirlikçi politikaların siyasi kökenleri burada yatmaktadır.

45. Sovyet politikasında yaşanan bu değişimin uluslararası sonuçları, Britanya’da, 1926 yılının Mayıs ayında genel grevin yaşadığı yenilgi ile gözler önüne serildi. Stalin, Britanyalı sendikaların ulusal önderliğine yaranma çabası içinde, Britanya Komünist Partisi’ne genel grevin hazırlanması ve genel grev sırasında, bürokrasi tarafından yönetilen Sendikalar Kongresi Genel Konseyi’ne (TUC) eleştirel olmayan destek verme talimatını verdi. Bu, işçi sınıfını TUC’nin greve ihaneti karşısında hazırlıksız bıraktı.

46. Bunu daha da büyük felaketler izledi. Sovyet bürokrasisi Sürekli Devrim Teorisine saldırdı ve gecikmiş bir kapitalist gelişme süreci içindeki ülkelerde, Menşevik iki aşamalı devrim teorisini yeniden canlandırdı. Stalin, 1925-27 yıllarında, Çin’de, Komünist Partisi’ne "Dört Sınıfın Bloğu" teorisi temelinde, emperyalizme karşı Kuomintang’ın ulusal burjuva hareketini destekleme emrini verdi. Trotskiy bu sınıf işbirlikçisi politikaya şiddetle karşı çıktı ve Çin’deki sosyalist devrim için yol açacağı yıkıcı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Çin’in emperyalizm tarafından eziliyor olması gerçeği, Çin burjuvazisi ile işçi sınıfı arasındaki çatışmayı azaltmıyordu. Gerçekte durum bunun tam tersiydi. Trotskiy’in yazdığı gibi:

Çin’in yaşamında yabancı sermayenin oynadığı güçlü rol, Çin burjuvazisinin, bürokrasisinin ve ordusunun çok güçlü kesimlerinin kendi kaderlerini, emperyalizminkiyle birleştirmelerine neden oldu. Bu bağ olmaksızın, militarist olarak adlandırılan güçlerin modern Çin’in yaşamında oynadıkları muazzam rol kavranamaz.

Çin’deki yabancı sermayenin ekonomik ve politik acentası olan sözde komprador burjuvazi ile sözde ulusal burjuvazi arasında bir uçurumun olduğuna inanmak çok daha esaslı bir saflık olacaktır. Hayır, bu iki kesim, burjuvazinin, işçi ve köylü kitlelerine olan mesafeyle karşılaştırılamayacak kadar birbirlerine yakın durmaktadırlar…

Emperyalizmin mekanik olarak Çin’in tüm sınıflarını dışarıdan kaynaştırdığını düşünmek çok büyük bir hatadır… Emperyalizme karşı devrimci mücadele sınıfların politik farklılaşmasını zayıflatmaz, bilâkis güçlendirir.[30]

47. Trotskiy’in uyarıları haklı çıktı. 1927 yılının Nisan ayında, Kuomintang’ın askeri güçleri, Çiang Kay-şek’in komutası altında, Şanghay işçi sınıfına karşı bir katliam gerçekleştirildi. Çin Komünist Partisi’nin önderliğinin büyük bir bölümü burjuva milliyetçi güçler tarafından katledildi. Nisan 1927’den sonra, Çin Komünist Partisi’ne, Wang Çing-wey’nin önderlik ettiği, "sol" Kuomintang’a katılma emri verildi. "Solcu" Wang Çing-wey, işçi ve köylü hareketini, Çiang Kay-şek’ten aşağı kalmayan bir vahşetle ezdi. Daha sonra, 1927 yılının Ağustos ayında, Komünist Parti’nin neredeyse tamamen demoralize olmasının ardından, Komintern’in önderliği derhal silahlı ayaklanmaya geçilmesini talep etti. Kanton’da bu politikayı hayata geçirmeye yönelik bir girişim, yalnızca üç gün içinde kanla boğuldu. 20. yüzyılın tarihinde bu derece geniş kapsamlı bir etki yaratacak olan bu felaket dolu yenilgiler, Çin işçi sınıfının bir kitle partisi olarak ÇKP’nin fiilen sonunun gelmiş olduğuna işaret ediyordu. Stalin’in politikalarının yol açtığı felaketin sonuçlarından kaçmak için kırsal bölgelere sığınan ÇKP önderliğinin, Mao Zedung’un da aralarında yer aldığı sağ kalabilmiş olan bölümü, Komünist Partisini köylü tabanlı bir örgüt olarak yeniden oluşturdu. Çin’in daha sonraki tarihini -günümüzde kapitalist sömürünün en açgözlü biçimlerinin bir kalesi olarak ortaya çıkması dâhil- Trotskiy’in, Stalin’in "Dört Sınıfın Bloğu" ve 1927 trajedisine yönelik eleştirisinin bağlamı dışında anlamak mümkün değildir.

Trotskiy’in Partiden İhraç Edilmesi

48. Britanya ve Çin’de yaşanan yenilgiler, Sovyet işçi sınıfının devrimci güvenini azalttı. Bu, öte yandan, bürokrasiyi güçlendirdi ve onun işçi sınıfına yabancılaşmasını derinleştirdi. Sovyetler Birliği’nde iktidar, Stalin’in başında yer aldığı bürokratik kliğin elinde toplandı. Sol Muhalefet, 1926 yılında, kısa bir süre için Kamenev ve Zinovyev’le, Birleşik Muhalefeti oluşturmak üzere birleşti. 1926 yılının Temmuz-Ekim aylarında Kamenev ve Trotskiy Politbüro’dan ve 1927 yılının Kasım ayında Trotskiy ve Zinovyev Rus Komünist Partisi’nden çıkartıldılar. Aralık ayında, Sol Muhalefetin bütün yandaşları partiden ihraç edildi. Sonrasında Zinovyev ve Kamenev, Stalin’e teslim olurken ve Komünist Parti’ye yeniden katılırken, Trotskiy, 1928 yılının Ocak ayında Alma Ata’ya sürgüne gönderildi ve 1929 yılının Şubat ayında Sovyetler Birliği’nden sınır dışı edildi.

49. Trotskiy, son sürgününün başlangıcından itibaren, Stalinist hizip ile Sol Muhalefet arasındaki farklılıkların, onların sosyalizme ilişkin iki uzlaşmaz karşıt kavrayışa sahip olmalarından kaynaklandığını ısrarla vurguladı. Stalinistler, Rusya’nın kaynaklarına dayanarak, yalıtılmış bir ulusal sosyalist ekonominin inşasının mümkün olduğundan yola çıktılar; Sol Muhalefet, işçi devletinin kaderinin ve sosyalizme doğru ilerleyişinin kopmaz bir biçimde dünya sosyalist devriminin gelişmesine bağlı olduğunu vurguladı. Trotskiy, 1930 yılında, iki yıl önce yazmış olduğu Sürekli Devrim başlıklı bir broşürün Almanca baskısının önsözünde, asıl sorunu şöyle özetledi:

Marksizm, kendisine hareket noktası olarak dünya ekonomisini, ulusal parçaların basit bir toplamı olarak değil, uluslararası iş bölümü ve dünya pazarı tarafından yaratılmış olan ve çağımızda ulusal pazarlara amirane bir biçimde egemen olan, güçlü ve bağımsız bir gerçek olarak alır. Kapitalist toplumun üretici güçleri, ulusal sınırların dışına çok uzun zaman önce taştı. Emperyalist savaş (1914-1918) bu gerçeğin ifadelerinden biriydi. Üretim tekniği açısından sosyalist toplum, kapitalizmden daha yüksek bir düzeyi temsil etmek zorundadır. Ulusal olarak yalıtılmış sosyalist bir toplum kurmayı amaçlamak, elde edilen bütün geçici başarılara rağmen, üretici güçleri, kapitalizme göre bile daha geriye çekmek anlamına gelir. Dünya bütünlüğünün bir parçasını oluşturan, ülkenin gelişiminin coğrafi, kültürel ve tarihsel koşullarını göz önünde bulundurmadan, ulusal çerçeve içinde ekonominin tüm dallarını birbiriyle kapalı bir oransallık içine sokmaya çalışmak, gerici bir ütopya peşinde koşmaktan başka bir şey değildir.[31]

50. Trotskiy’in, Stalin’in ulusal sosyalist perspektifine yönelik eleştirisinin içerdiği siyasi anlam, Sovyet politikasının sorunlarının çok ötesine geçti. Söz konusu olan, emperyalist çağda uluslararası işçi sınıfının küresel perspektifi ve stratejik görevlerine ilişkin temel sorunlardı. Trotskiy şöyle yazdı:

Sosyalist devrimin ulusal sınırlar içinde tamamlanması düşünülemez. Burjuva toplumunun krizinin temel nedenlerinden biri, onun tarafından yaratılmış olan üretici güçlerin artık ulus devletin çerçevesiyle bağdaştırılamıyor olmasıdır. Buradan, bir yandan emperyalist savaşlar, öte yandan ise burjuva Avrupa Birleşik Devletleri ütopyası çıkar. Sosyalist devrim ulusal arenada başlar, uluslararası arenada gelişir ve dünya çapında tamamlanır. Böylece sosyalist devrim, kelimenin daha yeni ve daha geniş anlamında da sürekli bir devrim haline gelir: sosyalist devrim, ancak yeni toplumun gezegenimizin bütününde nihai zafere ulaşmasıyla tamamlanacaktır.[32]

Uluslararası Sol Muhalefetin Erken Dönem Mücadeleleri

51. Sol Muhalefet kendisine, Rus Komünist Partisi’nin dışında da destek buldu. Trotskiy’in, 1928’de toplanan Altıncı Kongre için hazırladığı, Komintern’in Taslak Programının Eleştirisi, şans eseri deneyimli devrimci ve Amerikan Komünist Partisi’nin kurucu üyesi olan James P. Cannon’ın eline geçince önemli bir atılım gerçekleşti. Cannon ve Kanadalı devrimci Maurice Spector, bu belgeyi inceledikten sonra, Trotskiy’in düşünceleri doğrultusunda mücadeleye girişmeye karar verdiler. Amerika Birleşik Devletleri’ne döndükten kısa bir süre sonra -Max Shachtman ve Martin Abern tarafından desteklenen- Cannon, Komünist Parti içinde, Sol Muhalefet’in düşünceleri yolunda mücadeleyi başlattı. 27 Ekim 1928’de, Komünist Parti’nin Siyasi Komitesi’ne Cannon, Shachtman ve Abern tarafından kaleme alınan bir bildiri sunuldu. Bildiride şöyle deniliyordu:

Temel Marksist-Leninist öğretiyi sahte tek ülkede sosyalizm teorisiyle değiştirme çabalarına, Trotskiy’in önderliğindeki Muhalefet tarafından haklı olarak karşı çıkılmaktadır. Komintern’in çeşitli faaliyet alanlarındaki ve ideolojik yaşamındaki bir dizi revizyonist ve oportünist hata, bu yanlış teoriden kaynaklanmaktadır. Çin devriminde izlenen yanlış çizgi, Anglo-Rus Komitesi fiyaskosu, Komintern’de bürokratizmin dehşet verici ve eşi görülmemiş bir biçimde büyümesi, Sovyetler Birliği’nin aldığı yanlış tutum ve izlediği politika vb. vb.’nin kökleri, en azından kısmen bu yanlış teoriye uzanmaktadır. Bu yeni "teori", kapitalizmin kazandığı geçici istikrarın gücüne ve süresine yapılan aşırı vurguyla bağlantılıdır. Burada proleter dünya devriminin gelişimine ilişkin kötümserliğin gerçek kaynağı yatmaktadır. Komintern’in her bölümündeki her bir Komünistin başlıca görevlerinden biri, bu temel sorun üzerinde, Marx, Engels ve Lenin’in öğretileri yolunda, Muhalefetle birlikte mücadele etmektir.[33]

52. Cannon, Siyasi Komitenin bu oturumunda partiden ihraç edildi. Amerika Komünist Ligası’nı kurmaya girişti. Böylece, Amerika Birleşik Devletleri’nde, uluslararası Trotskist hareketin gelişiminde önemli bir rol oynayacak olan Trostkist hareket, ilkeli bir temel üzerinde ortaya çıktı. Hareketin çıkış noktası örgütsel konular ya da ulusal taktikler üzerinde yaşanan bir anlaşmazlık değil, uluslararası devrimci stratejinin belirleyici sorunlarıydı. Cannon’a esin kaynağı olan, Trotskiy’inProgram Taslağının Eleştirisi, Stalin önderliğinin milliyetçi yönelimine ve onun 1917 Ekim Devrimi’nden itibaren uluslararası işçi sınıfının stratejik deneyimlerini değerlendirmedeki başarısızlığına yöneltilmiş kapsamlı bir suçlama niteliğindeydi. Trotskiy, dünya siyasi ve ekonomik durumuna yönelik değerlendirmesinde, taslak programın Amerikan emperyalizminin yükselişini tahlil etmedeki başarısızlığını eleştiriyor ve Amerikan emperyalizminin kendi egemenliğini kurmak ve sürdürmek için verdiği mücadelenin sonuçlarına dikkat çekiyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük bir ekonomik kriz öngörmekle birlikte, bunun, Amerika’nın dünya politikasındaki egemen konumunu zayıflatacağına inanmıyordu:

Durum bunun tam da tersidir. Kriz döneminde, Amerika Birleşik Devletler’in hegemonyası, yükseliş dönemine göre daha tam, daha açıkça ve daha acımasızca işleyecektir. Amerika Birleşik Devletleri, bunun Asya, Kanada, Güney Amerika, Avustralya ya da bizzat Avrupa’da olup olmamasına ya da barış ya da savaş yoluyla gerçekleşip gerçekleşmemesine bakmaksızın, öncelikle Avrupa’nın zararına olacak biçimde, sıkıntı ve hastalıklarının üstesinden gelmeye ve kendisini bunlardan kurtarmaya çalışacaktır.[34]

53. 1929 yılının Ekim ayında Wall Street’te yaşanan çöküş, kapitalizmi tarihindeki en derin krize sürükleyen küresel bir depresyonun başladığına işaret ediyordu. I. Dünya Savaşı’nın bitmesinden on yıldan biraz fazla bir zaman sonra başlayan 1930’ların Büyük Buhranı ve ondan kaynaklanan kanlı toplumsal ve siyasi altüst oluşlar, revizyonistlerin ve reformcuların bütün o kendini beğenmiş, her derde deva düşüncelerini bir kez daha param parça ederek çürüttü. Kapitalizm, kendi çelişkileri eliyle, Avrupa’da, Asya’da ve hatta Kuzey Amerika’da çöküşün eşiğine getirildi. Kapitalizmin bu alt üst oluşlardan, akıl almaz sayıda insanın yaşamı pahasına ayakta kalarak çıkmış olması, işçi sınıfının kitlesel örgütlenmelerinin, en başta da Stalinistlerin ve Sosyal Demokratların siyasi ihanetleriyle açıklanabilir. Trotskiy’in önderliğindeki Dördüncü Enternasyonal, bu ihanetlere karşı verilen mücadele üzerinde yükseldi. Bu mücadelelerin tarihi ve dersleri, bugüne kadar, Marksistlerin eğitimi için başlıca tarihsel, teorik ve siyasi temeli oluştura gelmiştir.

54. Trotskiy, 1929 yılında Türkiye’ye gitmesinin ardından, planlı ve akılcı bir sanayileşme programının benimsenmesi çağrısı yaparak, Sovyetler Birliği’nde doğru bir politika izlenmesi için mücadele etmeyi sürdürdü. Uluslararası Sol Muhalefet’in amacı, Sovyetler Birliği’ndeki rejimi siyasi reformdan geçirmek ve Komünist Enternasyonal’i, Marksist ilkeler temelinde, doğru bir devrimci çizgiye geri döndürmek olmaya devam etti. Stalinist bürokrasi 1920’li yılların sonlarında, köylülüğün şehirlere tahıl göndermeyi durdurmasının neden olduğu kitlesel kıtlık karşısında, köylülüğe daha önceki yönelişini ve piyasa politikalarını teşvik etmeyi, acımasız ve plansız bir sanayileşme, tarımın kollektivizasyonu ve "bir sınıf olarak kulakların ortadan kaldırılması"nı başlatarak tersine çevirdi. Stalinist bürokrasinin, ekonomik milliyetçilik ve otarşi perspektifini temel alan hızlı sanayileşme programının, Trotskiy’in dünya ekonomisinin kaynaklarından ve onun uluslararası iş bölümünden yararlanan devlet mülkiyetindeki sanayinin geliştirilmesine yönelik planlı bir sanayileşme programı oluşturulması için yaptığı önerilerle hiçbir ilişkisi yoktu. İç politikadaki ultra solculuğa, Komintern’de, "Üçüncü Dönem" teorisini temel alan sekter siyasi maceracılığa doğru sert bir dönüş eşlik etti. Bu "teori" -daha doğrusunu söylemek gerekirse, karşı-teori- tarafından desteklenen siyasi perspektif, çelişkilerden arındırılmış ve açıkça nesnel ekonomik, siyasi ve toplumsal süreçlerle ilişkisiz bir biçimde, "kitlelerin sürekli olarak radikalleştiklerini" varsaydı. Bütün siyasi strateji ve taktik sorunları Stalinistler tarafından, basitçe radikal sloganların haykırılmasına indirgendi. Trotskiy bu Stalinist hipotezin, Marksist siyasi tahlili küçük düşürdüğü uyarısında bulundu. Şöyle yazdı:

Çağımızın bakış açısıyla, proletaryanın gelişiminin bir bütün olarak devrim yönünde ilerlemekte olduğunu söylemeye gerek bile yoktur. Ama bu, kapitalizmin derinleşen çelişkilerinin nesnel süreci gibi, düz bir çizgi üzerinde ilerlememektedir. Reformistler, yalnızca kapitalist yolun çıkışlarını görürler. Resmi "devrimciler" yalnızca onun inişlerini görürler. Ama bir Marksist, yolu bir bütün olarak, bütün konjonktürel iniş ve çıkışlarıyla, ana doğrultuyu -savaşların yol açtığı felaketleri, devrimlerin patlak vermesini- bir an için olsun unutmadan görür.[35]

Almanya’da Faşizmin Zaferi

55. Komünist Partilere, "Üçüncü Dönem" politikasının etkisi altında, sendikalara, Sosyal Demokrat partilere ve burjuva milliyetçilerine uyarlanmak yerine, bağımsız "kızıl" sendikaların kurulmasını ve bileşik cephe taktiğinin reddedilmesini içeren, ultra sol bir programı geçirmeleri talimatı verildi. Birleşik cephe taktiğinin yerine, Sosyal Demokrat partilerin "sosyal faşist" olarak adlandırılması konuldu.

56. Komintern’in bu yeni politikası, faşizmin yükselişinin sosyalist hareket için ölümcül bir tehlike oluşturduğu Almanya’da korkunç sonuçlar doğurdu. Faşizm, ekonomik kriz eliyle yıkıma uğramış ve iki ana sınıf, burjuvazi ile işçi sınıfı arasında sıkışıp kalmış, demoralize olmuş küçük burjuvazinin hareketiydi. Sosyalist hareketin yaşadığı yenilgiler, küçük burjuvazinin geniş kesimlerini işçi sınıfının çözümün değil, sorunların kaynağı olduğuna inandırmıştı. Alman burjuvazisi işçi örgütlerini yok etmek ve işçi sınıfını atomize etmek için faşistleri kullandı. Hitler’in Nazi Partisi’nin 1933 yılının Ocak ayında elde ettiği zafer, Sosyal Demokrasinin ve Stalinizmin ihanetlerinin sonucuydu. Sosyal Demokratlar, burjuva Weimar Cumhuriyeti’ne güvendiler ve işçi sınıfını kapitalist devlete bağladılar. Stalinist -SPD ile Hitler’in partisinin "ikiz kardeşler" olduğunu iddia eden- "sosyal faşizm" politikası, Komünist Parti ile Sosyal Demokrasi arasında, savunma amaçlı olsa bile, işbirliğinin bütün biçimlerine karşı çıktı. Komünist Parti’yi, SPD’ye hâlâ sadık olan işçilerin güvenini kazanmak konusunda her türlü araçtan mahrum bıraktı. Komünist Parti önderliğinin canice bir kayıtsızlık sergilediği, "Hitler’den sonra sıra bizde," sloganına karşı Trotskiy, 1931 yılının Aralık ayında şu uyarıyı yapıyordu: "Komünist işçiler; sizler yüz binler, milyonlarsınız; gidecek bir yeriniz yok; sizlere yetecek kadar pasaport yok. Faşizm, iktidara gelmesi durumunda kafalarınızın ve kemiklerinizin üstünden korkunç bir tank gibi geçecektir. Kurtuluşunuz amansızca verilecek bir mücadelede yatmaktadır. Ve yalnızca Sosyal Demokrat işçilerle gireceğiniz bir mücadele birliği zaferi getirebilir. Komünist işçiler, acele edin, çok az zamanınız kaldı!"[36] Bu uyarı, Hitler 1933 yılında iktidara geldikten ve işçi sınıfının önderliğini tutuklamaya ya da idam etmeye ve bağımsız örgütlerini yok etmeye başladıktan sonra, trajik bir biçimde doğrulandı.

57. Faşizmin Almanya’da elde ettiği zafer Komünist Partilerin yozlaşmasında bir dönüm noktası oldu. Almanya’da yaşanan yenilginin eşi görülmemiş derecede büyük boyutlu olmasına karşın, Komünist Enternasyonal’in içinde buna muhalefet eden hiçbir parti yoktu. Trotskiy, buna karşılık olarak yeni partilerin ve yeni bir Enternasyonalin kurulması çağrısını yaptı. 1933 yılının Temmuz ayında şunları yazdı: "Moskova’daki önderlik yalnızca Hitler’in zaferini güvence altına almış olan politikayı hatasız olarak ilan etmekle kalmadı ama aynı zamanda yaşanmış olanlar konusunda her türlü tartışmayı da yasakladı. Ve bu utanç verici yasak ne çiğnendi ne de ortadan kaldırıldı. Ortada ulusal kongreler yok; uluslararası kongre yok; parti toplantılarında tartışma yok; basında tartışma yok! Faşizmin gürüldemesinin ayağa kaldıramadığı ve bürokrasinin böylesi rezilce eylemlerine uysal bir şekilde boyun eğen bir örgüt, bu şekilde ölmüş olduğunu ve onu artık hiçbir şeyin diriltemeyeceğini göstermektedir."[37] Trotskiy Sovyetler Birliği’ni, geniş ölçüde bir yozlaşma yaşamış olmasına karşın, bir işçi devleti olarak tanımlamayı sürdürürken, gerçek sosyalist bir çizgide gelişmek şöyle dursun, uzun vadede ayakta kalmasının, bürokrasinin siyasi bir devrimle alaşağı edilmesine bağlı olduğu uyarısında bulundu.

Dördüncü Enternasyonal ve Merkezciliğe karşı Mücadele

58. Dördüncü Enternasyonal için yapılan çağrı taktik bir manevra değildi. Bu çağrı, Sovyet rejiminin, Komünist Enternasyonal’in ve bunların işçi sınıfı ile ilişkilerinin geçirdiği toplumsal ve siyasi dönüşümün bir değerlendirmesini temel alıyordu. Bu noktada Trotskiy, 1930’lu yılların ortalarında, "merkezci" olarak tanımladığı siyasi eğilimlerle çatışmaya girdi. Bu gruplar, sosyalist devrime bağlılıklarını dile getirmekle birlikte, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşuna karşı çıktılar. Bunun yerine Stalinizm ile Trotskizm arasında ve reformist politikalarla devrimci politikalar arasında bir tür orta yol bulmaya çalıştılar.

59. Trotskiy, 1934’te, bir merkezci "şu devrimci ilkeye nefretle bakar: olanı dile getirmek. İlkeli bir politikanın yerine kişisel manevracılığı ve küçük örgütsel diplomasiyi geçirmeye eğilimlidir," diye yazdı. Trotskiy şöyle açıkladı: "Merkezcinin, oportünist ile Marksist arasında işgal ettiği yer, belirli bir ölçüde küçük burjuvazinin kapitalistle proletarya arasında işgal ettiği konuma benzer; ilkinin karşısında el pençe divan durur ve ikincisini hor görür." Merkezciliğin bir başka özelliği şudur: "içinde bulunduğumuz çağda ulusal bir devrimci partinin ancak uluslararası bir partinin parçası olarak inşa edilebileceğini anlayamaz. Merkezci, uluslararası müttefiklerini seçme konusunda, kendi ülkesinde olduğundan bile daha az titiz davranır."[38]

60. İşçi sınıfı faşizm tehlikesine karşı sola kayarken, merkezci gruplar gerçek bir devrimci partinin kurulmasını engellediler. Merkezci eğilimler -aralarında Britanya’daki Bağımsız İşçi Partisi, sürgündeki Alman partisi (içinde gelecekte SPD’nin lideri ve Alman Şansölyesi olacak olan Willy Brandt’ın önde gelen ve haince bir rol oynadığı) SAP, İspanyol POUM ve diğerlerinin yer aldığı- devrimci ve reformcu politikalar arasında, bir orta yol bulmaya çalıştılar. Bu eğilimlerin, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşunu ilan etmenin "erken" olacağı iddialarının altında, (1) Trotskiy’in Stalinist rejimi ve ona bağlı partileri karşı devrimci olarak nitelendirmesi konusunda temel bir fikir ayrılığı içinde olmaları ve (2) kendi ulusal çevreleri içinde etkili olan oportünist siyasi ilişkilerden kopmayı reddetmeleri yatıyordu.

Halk Cephesinin İhaneti

61. Sovyet rejiminin politikalarının açıkça karşı devrimci karakter kazandığı koşullarda, merkezci eğilimlerin yan çizmeleri ve yalpalamaları, Stalinizme karşı verilen mücadeleyi zayıflattı. Trotskiy’in, Almanya’da Hitler’e karşı işçi sınıfı partilerinin bir "birleşik cephe" oluşturması için yaptığı çağrıya karşı çıkmış olan Stalinistler, Nazilerin zaferinden sonra diğer yöne savruldular. Komintern’in 1935 yılında yapılan Yedinci Kongresinde yeni bir program ortaya koydular -"Halk Cephesi." Bu program, faşizme karşı mücadele ve demokrasinin savunulması adına, "demokratik" burjuva partileriyle siyasi ittifaklar oluşturulması çağrısı yapıyordu. Bu ittifakların pratik sonucu, işçi sınıfının burjuvaziye, özel mülkiyete ve kapitalist devlete siyasi olarak tabi kılınmasıydı. Halk Cephesi, işçi sınıfı için siyasi olarak bir felaket olmakla birlikte, Sovyet bürokrasisinin çıkarlarına hizmet ediyordu. Stalin, yerel Komünist partileri işçi sınıfının devrimci mücadelesini bastırmanın araçları olarak kullanmayı teklif ederek, burjuva rejimlerin gözüne girmeyi ve SSCB’nin diplomatik konumunu güçlendirmeyi umuyordu. Aslında, bu strateji temelinde elde edilmiş sınırlı ve kısa vadeli diplomatik kazanımlar her ne olursa olsun, işçi sınıfının "Halk Cepheciliği" nedeniyle uğratıldığı yenilgiler, Sovyetler Birliği’ni de ciddi bir biçimde zayıflattı.

62. Stalinist politika, iktidarın işçi sınıfı tarafından devrimci yoldan ele geçirilmesine bilinçli bir biçimde karşı çıkıyordu. Stalin, işçi sınıfının, özellikle Batı Avrupa’da elde edeceği bir zaferin, Sovyet işçi sınıfının devrimci hareketini yeniden canlandırmasından korkuyordu. Stalinistler, 1936-38 yıllarında, Fransa’daki, 1936 yılının Haziran ayındaki bir genel grevin ateşlemiş olduğu devrimci durumun boğulmasına yardımcı oldular. Fransız Komünist Partisi tarafından desteklenen Halk Cephesi rejimi işçi sınıfını demoralize etti ve Fransız burjuvazisinin 1940 yılının Haziran ayında Hitler’e teslim olmasına giden yolu açtı. Stalinistler, İspanyol Devrimi’nde Azanya’nın burjuva hükümetini desteklediler. İspanyol Komünist Partisi, kapitalist mülkiyetin ve burjuva yasa ve düzeninin başlıca dayanağı haline geldi. İKP yeni üyelerini ağırlıklı olarak, sosyalist devrimden ölümüne korkan kentli orta sınıfın daha varlıklı kesimlerinden sağlıyordu. Stalin, İspanya’ya, devrimci sosyalist eğilimlere karşı bir terör dönemi başlatan, çok sayıda GPU ajanı gönderdi. Stalin’in ajanları, Barselona’daki işçi sınıfı ayaklanmasının bastırılmasını örgütlediler ve POUM’un önderi Andres Nin’i kaçırıp, işkence ettiler ve öldürdüler. Stalinistlerin POUM’u ortadan kaldırmaları, trajik bir biçimde, Barselona’da halk cephesi hükümetine katılmış olan Nin tarafından izlenen merkezci politikalar tarafından kolaylaştırıldı. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Komünist Parti, Demokratik Parti’yi ve Franklin Delano Roosevelt’in yönetimini destekledi.

63. Trotskiy’in burjuva liberalizmi ile GPU’nun ittifakı olarak tanımladığı Halk Cepheciliğinin amacı, sosyalist devrim tehdidi karşısında kapitalist mülkiyetin savunulmasıydı. "Demokrasi"ye düzülen tumturaklı övgüler, "demokratik" devletin hizmet ettiği sınıf çıkarlarını gizlerken, işçi sınıfının bağımsız bir güç olarak, siyasi açıdan silahsızlandırılmasını kolaylaştırmaya hizmet ediyordu. İşçi sınıfı siyasi iktidar için savaşım vermekten alıkonulduğu ölçüde, demokrasiye yönelik gerçek tehditlere karşı mücadele ölümcül bir biçimde engellenmiş oluyordu. Fransa ve İspanya’da görüldüğü gibi, sosyalizm uğruna mücadele vermeksizin demokrasiyi savunma çabasının müflis bir girişim olduğu kanıtlandı ve bu girişim felaketle sonuçlandı. Stalinistlerin hem İspanya’da hem de Fransa’da sürekli olarak yineledikleri argümanlardan biri, devrimci politikanın küçük burjuvaziyi "ürküttüğü" ve onu faşistlerin saflarına doğru ittiğiydi. Dolayısıyla, işçi sınıfı, orta sınıfın sempatisini yalnızca özel mülkiyeti tehdit eden sosyalist taleplerden kaçınarak ve ılımlı burjuva önderleri Halk Cephesi çerçevesi içinde destekleyerek elinde tutabilirdi. Trotskiy, orta sınıfların sosyal psikolojisinin tümüyle yanlış bir biçimde değerlendirmesini ifade eden bu korkakça ve bozguncu yaklaşımı kesin olarak reddetti:

Bugünkü küçük burjuvazinin işçi sınıfı partilerine "aşırı önlemlerden" korktuğu için gitmediğini öne sürmek yanlıştır, hem de üç kez yanlıştır. Tam aksine. Küçük burjuvazinin alt tabakası, geniş kitleler halinde, işçi sınıfı partilerinde yalnızca parlamenter aygıtlar görmektedir. Onlar, bu partilerin ne gücüne ne mücadele etme kapasitelerine ne de bu kez mücadeleyi sonuna kadar götürmeye hazır olduklarına inanıyorlar.

Eğer durum böyleyse, Radikalizmin ["sol" burjuva siyasi eğilim] yerine, onun parlamentodaki Solcu meslektaşlarını getirmenin zahmetine katlanmaya değer mi? Yarı mülksüzleştirilmiş, yıkıma uğramış ve hoşnutsuz mülk sahibi işte böyle düşünür ya da hisseder. Köylülerin, zanaatkârların, ücretlilerin, küçük memurların vb.lerinin -toplumsal krizden kaynaklanan- bu ruh halini anlamaksızın, doğru bir politika geliştirmek mümkün değildir. Küçük burjuva ekonomik olarak bağımlı ve siyasi olarak atomize olmuş durumdadır. İşte bu yüzden, bağımsız bir politika izleyemez. Kendisine güven aşılayacak bir "önder"e ihtiyaç duymaktadır. Bu bireysel ya da kollektif önderlik, yani kişi ya da parti, ona iki temel sınıftan biri - ya büyük burjuvazi ya da proletarya- tarafından sunulabilir. Faşizm, perişan haldeki dağılmış kitleleri birleştirir ve silahlandırır. İnsan döküntülerinden savaşçı müfrezeler örgütler. Böylece, küçük burjuvazide kendisinin bağımsız bir güç olduğu yanılsamasını yaratır. Küçük burjuvazi, devleti gerçekten yöneteceğini hayal etmeye başlar. Bu yanılsamaların ve umutların küçük burjuvazinin başını döndürmesi şaşırtıcı değildir!

Ama küçük burjuvazi, aynı zamanda proletaryada da bir önder bulabilir.[39]

64. Komintern’in Sovyet bürokrasisinin maşasına dönüştürülmesine, devrimci enternasyonalizmin geleneklerini temsil eden bütün önderlerin yerine aygıtın sadık temsilcilerinin getirildiği, bir dizi temizlik ve ihraç eşlik etti. Bu dönüşüm 1923’te başladı ve genellikle Trotskizme karşı mücadelenin parçası olarak 1930’lu yıllar boyunca devam etti. "Halk Cephesi" dönemiyle birlikte, Komintern, Stalin’in "trajikomik bir yanlış anlama" olarak söz ettiği dünya devrimi programını tümüyle reddetti. Komintern, nihayet 1943 yılında, Stalinist bürokrasinin emperyalist müttefiklerine bir jesti olarak dağıtıldı.

İhanete Uğrayan Devrim

65. Trotskiy, 1936 yılında, Dördüncü Enternasyonal’in kurulması yolunda mücadeleyi gerekli kılan sosyo-ekonomik zorunluluğun temellerini ortaya koyan,İhanete Uğrayan Devrim’i yazdı. Trotskiy bu anıtsal eserinde, herhangi bir ilerici tarihsel rol atfetmeyi reddettiği Stalinist bürokrasinin ortaya çıkışına, gelişimine ve kaçınılmaz yıkılışına egemen olan yasaları ortaya koydu. Bir işçi devleti içinde, ayrıcalıklı bir kast olarak bürokrasinin varlığına hükmeden çelişkileri tahlil eden Trotskiy, 1917 Ekim Devriminin kazanımlarının, ancak, Sovyet işçilerinin, Bolşevik devrim tarafından oluşturulmuş olan ulusallaştırılmış mülkiyet ilişkilerini korurken ve geliştirirken, bir ayaklanma yoluyla bürokrasiyi devirecekleri siyasi devrim aracılığıyla korunup genişletilebileceğini saptadı. Sovyet rejimini, kaderi dünya devimine bağlı olan bir geçiş rejimi olarak tanımladı. Trotskiy şöyle yazdı:

SSCB kapitalizm ile sosyalizmin arasında yarı yolda bulunan çelişkili bir toplumdur ki, burada: (a) üretici güçler devlet mülkiyetine sosyalist bir karakter vermekten hâlâ çok uzaktır; (b) kıtlığın yarattığı ilkel birikim eğilimi, planlı ekonominin sayısız gediklerinden sızmaktadır; (c) yeni toplumsal farklılaşmanın temelinde, burjuva karakterini koruyan bölüşüm normları yatmaktadır; (d) ekonomik büyüme bir yandan emekçilerin durumunu yavaş yavaş düzeltirken, aynı zamanda ayrıcalıklı bir tabakanın hızla oluşmasını körüklemektedir; (e) toplumsal uzlaşmazlıkları sömüren bürokrasi, kendisini sosyalizme yabancı, denetimsiz bir kasta dönüştürmektedir; (f) iktidar partisince ihanete uğratılan toplumsal devrim, hâlâ mülkiyet ilişkilerinde ve emekçi kitlelerin bilincinde varlığını sürdürmektedir; (g) biriken çelişkilerin daha da gelişmesi, sosyalizme olduğu gibi, geriye dönüp kapitalizme de yol açabilir; (h) karşı devrim kapitalizme giden yolda, işçilerin direnişini kırmak zorunda kalacaktır; (i) işçiler sosyalizme giden yolda, bürokrasiyi devirmek zorunda kalacaklardır. Bu soruya, son tahlilde, yaşayan toplumsal güçlerin, hem ulusal hem de uluslararası arenadaki mücadelesi cevap verecektir.[40]

66. Trotskiy’in Sovyet toplumunun tahliline yöneltilen, genellikle "devlet kapitalizmi" olarak bilinen teoriyle özdeşleştirilen bir itiraz, bürokrasinin yeni bir egemen sınıfı temsil ettiğini öne sürer. Trotskiy, bütün varyasyonlarıyla, bürokrasiyi bir sınıf olarak nitelendirişinin Marksist bir kanıtını sunamayan bu teoriyi reddetti. Marksizme göre, bir sınıf, toplumun ekonomik yapısı içindeki, bağımsız kökleriyle ayırt edilir. Bir sınıfın varlığı, bu toplumsal katmanın faaliyetlerinde, sırasıyla cisimlenen, tarihsel olarak belirli mülkiyet biçimlerine ve üretim ilişkilerine bağlıdır. Sovyet bürokrasisi böyle bir tarihsel gücü temsil etmiyordu. Sovyet bürokrasisi siyasi iktidarı gasp etti; devleti yönetti ve Sovyetler Birliği’nin zenginliğinin önemli bir bölümünü yiyip bitirdi. Ama mülkiyet biçimleri, bir işçi sınıfı devriminden doğmuştu. Trotskiy, bürokrasi tarafından devlet üzerinde kurulan çok güçlü siyasi kontrolün "bürokrasi ile ulusun serveti arasında yeni ve bugüne kadar bilinmeyen bir ilişki," [41] yaratmış olduğunu kabul ediyordu. Bu durumun, bir siyasi devrim tarafından son verilmemesi halinde, "proleter devrimin toplumsal kazanımlarının tam bir tasfiyesine,"[42] yol açabileceği uyarısını yaptı.

İhanete Uğrayan Devrim’in yayınlanmasından 55 yıl sonra, en nihayetinde olan şey buydu. Bununla birlikte, SSCB’nin dağılmasının sonuçları Trotskiy’in bürokrasinin bir sınıf değil, bir kast olduğu tanımlamasını kesin bir biçimde doğruladı. SSCB’nin yıkılması, devlet mülkiyetinin hızla tasfiye edilmesine ve özel mülkiyete dönüştürülmesine yol açtı. İyi konumda olan bürokratlar, daha önce yönetmekte oldukları, devlet mülkiyetindeki sanayi, finansal ve doğal kaynakları kendi kişisel varlıklarına dönüştürdüler. Bu yeni burjuvazinin hemen hemen tamamen devlet varlıklarının çalınması yoluyla elde etmiş olduğu mülklerini eşlerine ve çocuklarına bırakabilmeleri için miras kanunları çıkartıldı. Bir menkul kıymetler borsası kuruldu. Emek, değer yasası tarafından denetim altında tutulan bir metaya dönüştürüldü. Devlet planlamasından geriye her ne kalmışsa çöktü. SSCB’nin ardından, egemen bürokrasiyi yasal olarak ayrı bir sınıf olarak tanımlayabilecek tek bir özel toplumsal özellik bile kalmadı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce var olan şey "devlet kapitalizmi" idiyse, bu "devlet kapitalizmi" işçi devletiyle birlikte hızla ortadan yok oldu! Devlet kapitalizmi "teorisi", Sovyet toplumunun sosyolojik kavranışına ya da Stalinizme karşı devrimci mücadele yolunda siyasi bir stratejiye hiçbir katkıda bulunmadı.

67. Stalinist bürokrasi, Ekim Devriminin önderliğinin neredeyse tamamını katletti. 1936 ile 1938 yılları arasında, aralarında Zinovyev, Kamenev, Buharin’in ve Rakovskiy’in de yer aldığı, Bolşevik önderlerin yargılandığı göstermelik davalar düzenlendi. Sanıkların (bu tür itirafların onları ve ailelerini kurtaracağı konusunda sahte sözler verilerek) kendilerini suçlamaya zorlandıkları bu dehşet verici duruşmalar, hep aynı şekilde, birkaç saat içinde infaz edilen ölüm cezalarının verilmesiyle sona erdi. Hapis cezalarının verildiği -Rakovskiy ve Radek için olduğu gibi- birkaç örnekte ise, sanıklar daha sonra gizlice öldürüldüler. Bu duruşmalar, halktan gizli olarak gerçekleştirilen eşi görülmemiş bir kitlesel katliam kampanyasının kamuoyu imajıydı. Yüz binlerce sosyalist, Marksist aydınların ve işçilerin birkaç siyasi kuşaktan en iyi temsilcileri, fiziksel olarak ortadan kaldırıldılar. Faşist diktatör Mussolini, hayranlıkla, Stalin’in rejiminin kendisininkinden daha fazla komünisti öldürdüğünü söyledi! 1936’dan 1939’a kadar olan süre içinde yaşanan bir karşı devrimci şiddet dalgası içinde bir milyona yakın insan öldürüldü. Trotskiy’in Stalin’i "devrimin mezar kazıcısı" olarak değerlendirmiş olmasını en açık bir biçimde doğrulayan bu tasfiye Sovyet işçi sınıfının devrimci bilincine, Sovyetler Birliği’nin asla kurtulamadığı bir darbe vurdu. Bu benzersiz suçların tarihi ve kayıtları, sayısız burjuva propagandacısının, Stalinizm ve Trotskizmin yalnızca tek bir ve aynı Marksizmin alt dalları olduğu iddiası şöyle dursun, Stalinizmin kendisini Marksizmin teorik ve siyasi mirası üzerinde temellendirdiği iddialarını itiraz kabul etmez bir biçimde çürütmektedir.

Dördüncü Enternasyonal’in Kuruluşu

68. 1938 yılının Eylül ayında, Dördüncü Enternasyonal kuruluş kongresini gerçekleştirdi ve bu sosyalist hareket ve uluslararası işçi sınıfı için tarihsel bir dönüm noktasıydı. Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesi olan Kapitalizmin Can Çekişmesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri (İktidarın Ele Geçirilmesini Hazırlamak için Kitlelerin Geçiş Talepleri etrafında Seferber Edilmeleri) Trotskiy tarafından kaleme alındı ve sosyalist hareketin önünde duran merkezi görevleri ana hatlarıyla ortaya koydu:

Önümüzdeki tarihsel dönemde sosyalist devrimin gerçekleşmemesi halinde bütün insanlık kültürü bir yıkım tehdidi altında olacaktır. Şimdi artık her şey proletaryaya, yani esas olarak proletaryanın öncüsüne bağlıdır. İnsanlığın tarihsel bunalımı, devrimci önderliğin bunalımından ibaret hale gelmiştir.[43]

69. Bu önderlik krizinden çıkmanın tek yolu, her ülkede Dördüncü Enternasyonal’in seksiyonlarını inşa etmekten geçiyordu. Yeni bir Enternasyonal inşa etmek için zamanın erken olduğunu, onun "büyük olayların" içinden çıkıp yükselmesi gerektiğini söyleyen kuşkuculara ve merkezcilere Trotskiy şöyle cevap verdi:

Dördüncü Enternasyonal zaten büyük olaylardan, proletaryanın tarihte uğradığı en ağır yenilgilerden doğmuştur. Bu yenilgilerin nedeni eski önderliğin yozlaşmasında ve ihanetinde yatmaktadır. Sınıf mücadelesi bir kesintiye tahammülü göstermez. İkincinin ardından Üçüncü Enternasyonal de devrimin amaçları açısından ölmüştür. Yaşasın Dördüncü Enternasyonal!

Ama onun kuruluşunu ilan etmenin zamanı geldi mi?...diye diretiyor kuşkucular. Bizler bu soruya, Dördüncü Enternasyonal’in ‘ilan edilmeye’ ihtiyacı olmadığını söyleyerek cevap veriyoruz. O var ve mücadele ediyor. Zayıf mı? Evet, hâlâ genç olması nedeniyle safları kalabalık değil. Saflarında yer alanlar esas olarak kadrolardan oluşuyor. Ama bu kadrolar geleceğin güvencesidir. Bu gezegen üzerinde bu kadroların dışında adını gerçekten hak eden, tek bir devrimci akım yoktur.[44]

70. 20. yüzyılın daha sonraki tarihi, Dördüncü Enternasyonal’in tek gerçek devrimci önderliği oluşturduğu değerlendirmesinin doğruluğunu kanıtlayacaktı. Dönemin stratejik görevi, nesnel devrimci koşulların olgunluğu ile proletaryanın ve onun öncüsünün gelişmemişliği arasındaki boşluğu kapatmaktı. Dördüncü Enternasyonal bu zorlu görevi yerine getirebilmek için, işçi sınıfının devrimci bilincini geliştirmenin ve eski önderliğini teşhir etmenin bir aracı olarak, bir dizi -ücretlerde ve çalışma saatlerinde oynak merdiven; sanayinin, bankaların ve tarımın millileştirilmesi; proletaryanın silahlandırılması, bir işçi ve köylü hükümetinin oluşturulması gibi- ekonomik ve siyasi talep formüle etti. Trotskiy, bu taleplerin, "bugünün koşullarından ve işçi sınıfının geniş kesimlerinin bugünkü bilincinden hareket eden ve değişmez bir biçimde tek bir sonuca, iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesine varan,"[45] bir köprü oluşturacaklarını yazdı. Daha sonraki yıllarda revizyonist eğilimler, ayrı ayrı talepleri devrimci bağlamlarından kopararak ve onları işçi sınıfını sosyalist bir perspektif ve programa kazanma mücadelesinin yerine geçirerek,Geçiş Programı’nı oportünist uyarlanmanın reçete kataloğuna dönüştürmeye çalışacaklardı. Bu yollaGeçiş Programı’ndan aldıkları parçaları, işçi sınıfının geri bilincine ve eski reformist ve Stalinist önderliklere karşı savaşım vermek yerine, bunlara uyarlanmanın bir aracı olarak kullanmaya çalıştılar.

71. Trotskiy, Amerikan Trotskist hareketinin önderleriyle 1938 yılının Mayıs ayında yaptığı tartışmalarda, devrimci partinin programının, kendisine çıkış noktası olarak işçi sınıfının öznel ruh halini ve var olan bilinç düzeyini değil, dünya kapitalizminin krizinin nesnel gelişimini alması gerektiğini ısrarla belirtti. "Program," diye vurguluyordu Trotskiy, "işçilerin geri kalmışlığını değil, işçi sınıfının nesnel görevlerini ifade etmelidir. Toplumu olduğu gibi yansıtmalıdır, işçi sınıfının geri kalmışlığını değil. Program, bu geri kalmışlığın üstesinden gelmenin bir aracıdır. İşte bu nedenle programımızda, en başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, kapitalist toplumun sosyal krizinin keskinliğini bir bütün olarak ifade etmeliyiz. Bize bağlı olmayan nesnel koşulları geciktiremeyiz ya da değiştiremeyiz. Kitlelerin bu krizi çözeceklerini garanti edemeyiz ama durumu olduğu gibi ifade etmemiz gerekir ve programın görevi de budur."[46]

Devamı var

Notlar:

30. "The Chinese Revolution and the Theses of Comrade Stalin,": Leon Trotsky on China içinde (New York: Pathfinder, 1976), ss. 176-77.

31. Lev Trotskiy, The Permanent Revolution(Londra: New Park Publications, 1971), s. 22.

32. Age., s. 155.

33. James P. Cannon, The Left Opposition in the United States 1928-31(New York: Monad Press, 1981), s. 32.

34. Lev Trotskiy, The Third International After Lenin(New York: Pathfinder, 2002), ss. 28-29.

35. "The ‘Third Period' of the Comintern's Errors,": Writings of Leon Trotsky 1930 içinde (New York: Pathfinder Press, 1975), s. 28.

36. "For a Workers' United Front Against Fascism", The Struggle Against Fascism in Germany içinde (New York: Pathfinder Press, 1971) s. 141.

37. "It is Necessary to Build Communist Parties and an International Anew", The Struggle Against Fascism in Germany içinde, s. 420.

38. "Centrism and the Fourth International,": Writings of Leon Trotsky 1933-34 içinde (New York: Pathfinder, 1998), s. 233.

39. Lev Trotskiy, Whither France(Londra: New Park Publications, 1974), s. 13.

40. Lev Trotskiy, The Revolution Betrayed: What Is the Soviet Union and Where Is It Going?(Detroit: Labor Publications, 1991), s. 216.

41. Age., s. 211.

42. Age.

43. The Death Agony of Capitalism and the Tasks of the Fourth International(New York: Labor Publications, 1981), s. 2.

44. Age., s.42.

45. Age., s. 4.

46. The Transitional Program for Socialist Revolution (New York: Pathfinder, 2001), ss. 189-90.

Belgenin İngilizce orijinali
(1 Ekim 2008)

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır