DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
Mali kriz Türkiyenin sanayi sektörüne ağır darbe vurdu
Sinan İkinci
6 Kasım 2008
İngilizceden çeviri (11 Ekim 2008)
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Çarşamba günü, ekonomik büyümenin öncü göstergelerinden biri olan toplam sanayi üretiminin Ağustos ayında, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4 oranında azaldığını açıkladı. Türkiyede sanayi üretimi 2007 yılının Ağustos ayında yüzde 6,3 oranında artış göstermişti.
Bu oran, aynı zamanda hızla aşağıya doğru revize edilmekte olan beklentilerden çok daha kötü bir oran. Bloomberg tarafından, sekiz ekonomistten derlenen tahminlerin medyanı alınarak yapılan ankete göre sanayi üretiminin Ağustos ayında yüzde 0,3 oranında azalması bekleniyordu. Dolayısıyla, Ağustos ayının sanayi üretimi rakamlarının büyük bir şaşkınlık yarattığını söylemek abartılı bir ifade olmayacaktır.
2008in ilk sekiz ayında sanayi üretimi yıllık bazda yüzde 3,6 oranında büyüdü. Bu oran geçen yılın aynı döneminde yüzde 5,8di. Sanayi üretimi 2008 yılında ilk kez düşüş gösterdi ve bu düşüş 2006 yılının Ocak ayından bu yana sanayi üretiminde yaşanmış olan en büyük gerileme.
TÜİK, Ağustos ayına ilişkin sanayi üretimi verilerini yayınlar yayınlamaz, farklı mali kuruluşlar yüzde 4 ile 4,5 arasında değişen ekonomik büyüme tahminlerini iki puan aşağıya çektiler. 2009 yılına ilişkin beklentiler daha da karamsar.
İslamcı AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) hükümetinin bu yıl için belirlediği ekonomik büyüme hedefi başlangıçta yüzde 5ti ancak daha sonra bu hedef yüzde 4,5 olarak revize edildi.
Aynı zamanda Çarşamba günü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) de, Türkiye kapitalizminin dramatik bir durgunlaşma evresine girdiğini doğrulayan nitelikte veriler yayınladı. TOBBun Ticaret Sicili Gazetesi'nin verilerine göre bu yılın ilk dokuz ayında yeni kurulan şirket sayısı bir yıl öncesine kıyasla yüzde 4,99 oranında geriledi. Aynı dönem içinde kapanan şirket sayısı yüzde 1,49 oranında artış gösterdi.
Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) tarafından kısa bir süre önce yayınlanan verilere göre binek otomobili satışlarında Ağustos ayında yüzde 8,3lük bir düşüş yaşandı-bu ardı ardına gelen ikinci aylık gerileme. Hafif ticari araç satışı ise 20,5 oranında düşüş gösterdi.
Toyota Motor Şirketi geçen ay talep yetersizliği nedeniyle Türkiyedeki fabrikasında üretime iki hafta süreyle ara verdiğini açıkladı.
Fiatın Türkiyedeki üreticisi olan Tofaş, 24 Eylülde otomobil fabrikasında üretime altı gün süreyle ara vereceğini açıkladı. Tofaşın icra kurulu başkanı Ali Pandır şirketin bu yıl 330.000 araç üreteceğini ve bu rakamın yılbaşında planlanandan 20.000 daha az olduğunu söyledi.
Çok uluslu lastik şirketi Goodyearın Türkiye üretim birimi de Eylül ayında yaptığı bir duyuruyla, Türkiyenin kuzey batısında, Adapazarı ve İzmitteki fabrikalarında üretimi 3 Ekimden itibaren sekiz gün süreyle durduracağını açıkladı.
Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD) on gün önce otomobil üreticilerinin Türk yan sanayine verdikleri siparişlerde yüzde 30 kesintiye gittiklerini açıkladı. Taşıt araçları yan sanayi şu anda ürünleri için potansiyel olarak büyük bir pazar kaybı ve büyük çaplı işten çıkarmalarla yüz yüze gelmiş durumda.
Son açıklanan makro ekonomik veriler Türkiye ekonomisinin çok ciddi bir durgunluk yaşadığını ve resesyona girmekte olduğunu ortaya koyuyor. Hali hazırda Türkiye ekonomisinin büyüme hızı yılın ikinci çeyreğinde önemli bir darbe almış durumda. Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 2008in ikinci çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre yalnızca yüzde 1,9 oranında artış gösterdi. Büyümede görülen bu yavaşlama ülkenin ekonomik performansında belirgin bir yavaşlamaya işaret ediyor ve 2002 yılının ilk çeyreğinden bu yana görülen en düşük büyüme hızı.
Finansbank ekonomisti İnan Demir, Bloomberge yaptığı açıklamada şöyle dedi: "Büyüme zayıf kalmaya devam edecek ve bu eğilim 2009 yılına da yayılacak. Ama yine de Merkez Bankasının faiz oranlarını düşürmesini beklemiyoruz, çünkü bu Türk lirasını, risk alma hevesinde görülen iniş çıkışların etkisine daha da açık bir hale getirecektir."
Hürriyet gazetesinden Erdal Sağlam, Demirle aynı görüşü paylaşıyor: "Küresel piyasalardaki krizin uzaması ve kurlardaki yükselişin faiz indirimlerini geciktireceği artık gün gibi aşikar."
Türkiyenin Merkez Bankası, Temmuz ayında gecelik borçlanmanın faiz oranını yarım puan artırarak yüzde 16,75e yükseltti-bu Euro bölgesindeki faiz düzeyinden yaklaşık olarak dört kat daha fazla. Türkiyedeki bu çok yüksek faiz oranlarına rağmen, küresel mali ve ekonomik kriz "yükselen" piyasaların yüksek getirili varlıklarına yönelik spekülatif talebi azalttığından, Türk lirası (YTL) son günlerde değer kaybediyor.
Her ikisi de İslamcı güçlerin denetiminde olmasına karşın, önümüzdeki aylarda hükümetle Merkez Bankası yönetimi arasında açık ve şiddetli bir çatışmanın yaşanması şaşırtıcı bir gelişme olmayacaktır. Bir hafta önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Merkez Bankasının gecelik faizleri çok yüksek düzeyde tutma politikasını kamuoyunun önünde eleştirdi.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz bu eleştiriye birkaç gün sonra gazetecilere şu açıklamayı yaparak karşılık verdi: "Az veya çok bütün ülkeler bu krizden etkilenecek. Bizim ülkemizin bunlardan biri olmayacağını düşünmek akıllıca olmayacaktır." Bu sözler, Türkiyenin küresel krizden en kötü ihtimalle asgari düzeyde etkileneceğini öne süren Erdoğan ve diğer AKP yöneticilerinin son günlerde yaptıkları açıklamalara yönelik olarak yapılmış doğrudan bir göndermeydi.
Türkiyede önümüzdeki yılın Mart ayında yapılacak yerel seçimler yaklaşıyor ve bu durum Erdoğan ve partisini krizin yoğunlaştığı sırada seçmen desteğini kaybetme olasılığı karşısında endişelendiriyor.
Son günlerde yaşandığı gibi YTLnin dolara ve sert paralar olarak adlandırılan diğer para birimlerine karşı hızla değer yitirmesi hiç kuşkusuz enflasyonu kamçılayacak ve ithalatın maliyetini artıracaktır. Yabancı kaynak akışının kesildiği ve sermaye kaçışının gündemde olduğu koşullar altında bu eğilimin şiddetlenmesi kuvvetle muhtemel.
Önümüzdeki aylarda çok düşük büyüme -yılın son çeyreğinde eksi büyümenin ortaya çıkması ciddi bir olasılık- artan veya en azından dirençli bir enflasyonla bir araya geldiğinde en kötü ekonomik senaryonun, stagflasyonun ortaya çıkmasına neden olacaktır. Artan ithalat maliyetleri de beraberinde dış ticaret açığını ve cari işlemler açığını artıracaktır.
Türkiye burjuvazisinin, özellikle de yabancı para cinsinden yeterli geliri ya da birikimi olmayan şirketlerin dış borçları, mali krizin şiddetlenmesiyle birlikte ciddi bir risk oluşturacaktır. Özel sektörün dış borçları 2002 ile 2007 yılları arasında yılda ortalama yüzde 28,5 oranında artış gösterdi. Bu yılın ilk yedi ayında ise artış oranı yüzde 23,4tü ve toplam dış borç stoku 200 milyar dolar düzeyine ulaşmış durumda.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Perşembe günü gazetecilere yaptığı açıklamada iş dünyası olarak "çok endişeli" olduklarını belirtti ve şöyle dedi: "Ekonomik krizin ciddiyetle ele alınması gerekiyor… Hükümet ekonomik krizi yeterince ciddi bir biçimde ele almıyor!" Yalçındağ şunları ekledi: "Şu anda dünya bir daralmaya gidiyor. Ve dolayısıyla ihracatımıza gelen talep düşecek. Zaten iç tüketim düşüyor. Türk özel sektörü muazzam borçlu… Bütün bunlar bu daralmanın Türkiye'de de ciddiyetle yaşanacağını gösteriyor ve bu bizi hakikatten çok ciddi tedirgin ediyor."
Yavaşlayan büyüme, görece hızlı bir nüfus artışı ve hükümetin Anadolunun kırsal bölgelerindeki yoksul köylüleri etkileyen katı serbest piyasa politikaları nedeniyle şehirlere doğru göç akımı ile beslenen işsizliğin, özellikle de gençler arasındaki işsizliğin hızla tırmanmasına neden olacak.
Türkiye kapitalizmi bugünkü küresel mali ve ekonomik krize, çok büyük bir cari işlemler açığı ve yabancı sermayeye büyük bir bağımlılık ilişkisi içinde olduğu halde yakalandı. Dünya kapitalizminin sürmekte olan ve derinleşen ekonomik krizi Türkiyenin daha önceki -esas olarak ucuz dövize (veya aşırı değerli YTLye) ve ucuz ve kolay elde edilebilen krediye (buna borç yaratan nitelikteki yabancı sermaye girişleri de dâhil) dayalı ucuz ithalatı temel alan- büyüme modelinin bundan böyle işlemeyeceğini açıkça gösteriyor.
Türkiye kapitalizmi bir kez daha, derinleşen bir rejim krizinin olduğu bir ortamda, çok ciddi ve uzun süreli bir ekonomik krize giriyor. Bu iki kriz içsel olarak birbiriyle bağlantılıdır. İslamcı AKP hükümeti ile Türk ordusunun başını çektiği Kemalist düzen arasındaki çekişmeler, son tahlilde, tarihsel olarak derin bir bölünme yaşayan Türk burjuvazisinin ihtilaf halindeki iki hizbi arasında yaşanan bir çatışmadır. Bu hiziplerin hiçbiri bugünkü ekonomik krize herhangi bir çözüm önerebilecek durumda değil.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|