Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler
Yazıcıya hazırla
Türkiye: Uluslararası Af Örgütü demokratik haklara yapılan saldırıları belgeliyor
Sinan İkinci
4 Mart 2008
İngilizceden çeviri (8 Şubat 2008)
Uluslararası Af Örgütü, 14 Ocakta, Türk hükümetine hitaben, bu ülkede insan haklarının durumuyla ilgili olarak yaşanan ciddi sorunlara ışık tutan bir memorandum yayımladı. Memorandum yalnızca sürüncemede bırakılan başlıca insan hakları sorunlarının üzerine gidilmediğini belirtmekle kalmıyor, fakat aynı zamanda durumun giderek kötüleşmekte olduğunun da altı çiziyor.
Af Örgütünün memorandumu, işkence ve kötü muamelenin kullanımı ve bu tür suçları işleyenlerin cezalandırılmamalarıyla ilgili olarak, Türkiyede yapılmış olan son yasal değişikliklerin yol açtığı olumsuz etkileri vurguluyor. Örneğin Terörle Mücadele Kanununda 2006 yılının Haziran ayında yapılan değişikliklerle, gözaltına alınan kişilerin avukat yardımından yararlanma hakkının 24 saat süresince ertelenebilmesi öngörülürken, 2007 yılının Haziran ayında Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda yapılan değişikliklerle polise çok geniş yeni yetkiler tanınmış durumda.
Bu yasa, polise, dur emrine uymayarak kaçan şüphelilere ateş etmesine izin veriyor. Ayrıca, polis şimdi artık, hem her Türk vatandaşının parmak izini alma (nüfus cüzdanı, ehliyet veya pasaport almak için başvuran herkesin polis tarafından parmak izinin alınması zorunlu hale gelmiş durumda) hem de bir suçun işlenmesini önleyeceğine dair makul bir sebep olduğuna kanaat getirmesi durumunda, şüphelileri ve araçları durdurma hakkına sahip. Yetkililer aynı zamanda toplanan dijital parmak izlerini 80 yıl süreyle sistemde saklama hakkına da sahipler.
Bundan başka, bu yasa, polisin bir gecikmenin soruşturmayı aksatacağına inanması durumunda, bir mahkeme kararı olmaksızın ve mahalli idarenin vereceği yetkiyle, insanların kişisel eşyalarını ve üstlerini aramasına izin veriyor.
DSWS, 14 Temmuz 2007de yayınlanan bir makalede [http://www.wsws.org/tr/2007/jul2007/amne-j31.shtml] şunu öne sürmüştü: "Bu koşullar altında beklenebilecek tek şey, Türkiyede işkencenin, diğer tür kötü muamele uygulamalarının, cinayetlerin ve zorla kaybetmelerin hızla artış göstermesi olabilir." Af Örgütünün memorandumu bu öngörüyü açık bir biçimde doğrulamaktadır. Polisin yetkilerindeki artışla birlikte, polis vahşeti vakaları da hızlı bir artış gösterdi.
Memorandum, gerek gözaltında tutulurken gerekse gösterilerde, cezaevlerinde ve tutuklu ve hükümlülerin nakilleri esnasında meydana gelen kimi korkunç işkence ve diğer türden kötü muamele örneklerini içeriyor.
Örneklerden biri 2007 yılının Ağustos ayında İstanbulda bir polis karakolunda gözaltında tutulurken, görevli polis memurlarından birinin tabancasından çıkan kurşunla vurularak öldürülen, Nijeryalı sığınmacı Festus Okey. Uluslararası Af Örgütü, bir polis memuru hakkında kasten adam öldürmek suçuyla dava açılmış olmasına karşın "akılda kalan birçok sorunun bulunduğunu" yazıyor. Memorandumda, "Sorgu sırasında herhangi bir kayıt yapılmadığı ve önemli bir delilin, yani Festus Okeyin vurulduğu anda üzerinde olan gömleğin, polis memurları tarafından yok edildiği anlaşılmaktadır," deniliyor.
Bir başka örnek, ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı Diyarbakır şehrinde, 2006 yılının Mart ayında yapılan gösterilerle ilgili: "2006 yılının Mart ayında Diyarbakır merkezinde yapılan ve şiddet olaylarının yaşandığı gösteriler sırasında on kişi ölmüş ve olayların ardından çok sayıda işkence ve diğer türden kötü muamele iddiası ortaya atılmıştır. Olaylar sırasında gözaltına alınan çocuklarla görüşen bir Uluslararası Af Örgütü heyeti, çocukların iddialarının güvenilir ve tutarlı olduğunu tespit etmiştir. Buna karşın, olayların üzerinden 21 aydan fazla bir süre geçtikten sonra, gösteriler sırasında ortaya çıkan zararla ilgili olarak yalnızca halktan 463 kişi hakkında kovuşturma yapılmıştır. Polis hakkında ise tek bir kovuşturma bile başlatılmamıştır."
2007 yılının Eylül ayında Tuncelide Bülent Karataşın vurularak öldürülmesi, yine 2007 yılının Eylül ayında Vanda bir köylünün, Ejder Demirin vurularak yargısız infaz edilişi dahil, güvenlik kuvvetlerinin sivilleri öldürdüğü başka bir çok örnek var. Polis bu tür vakalarda genellikle, öldürülen kişinin dur uyarısına uymadığı için öldürme olayının meydana geldiğini söylüyor.
İşkence altında alınan ifadelerin kullanılması Türk yargısının bir geleneği olagelmiştir ve durum böyle olmaya devam etmektedir: "2007 yılının Haziran ayında, Mehmet Desde ve diğer yedi kişi, Bolşevik Parti (Kuzey Kürdistan/Türkiye) adlı bir örgütle bağlarının olduğuna dair kanıtlanmamış suçlamalar temelinde mahkûm edildiler. Bu parti şiddete başvurmamış veya şiddeti savunup teşvik etmemiş bir örgüttür. Mehmet Desdenin mahkûmiyet kararı esas olarak işkence altında alındığı öne sürülen ifadelere dayandırılmıştır."
İnsan haklarını savunan örgütler ve bu konuda öne çıkmış olan insanlar, ölüm tehditlerini ve fiziksel saldırıları da içeren ciddi engellerle ve baskılarla karşı karşıya kalıyorlar. Af Örgütünün memorandumunda şöyle deniyor: "İnsan hakları savunucuları, avukatlar, polis ve diğer kolluk kuvvetlerinden gelen tehdit ve yıldırmalara maruz kalmakta; izlenmekte; hareket özgürlükleri ve soruşturma yapma özgürlükleri kısıtlanmakta; hapse atılmakta ve öldürülmektedir. Sivil toplum örgütlerinden gelen görüşme talepleri hükümet tarafından göz ardı edilmiş ve bu örgütleri kapatmaya yönelik girişimlerde bulunulmuştur. Kötüleşen durum, insan hakları savunucularının konumunu daha da zayıflatmayı hedefleyen resmi açıklamalarla daha da olumsuz bir hale gelmiştir."
Bu durumun, faşistlerden ve kendini açıkça ve gururla "solcu milliyetçiler" olarak adlandıran bir kısım "sol" Kemalist-Stalinistlerden kaynaklanan saldırılarla daha da kötüye gittiğini eklemek gerekir.
Memorandum, aynı zamanda, İstanbul Valiliğince, gey, lezbiyen, biseksüel ve transseksüellerin örgütlendikleri bir dernek olanLambda İstanbulun kapatılmasına yönelik çabalarına işaret ediyor. "Valilik, dernek hakkındaki kovuşturmayı, örgütün ahlaka ve yasalara aykırı davrandığı gerekçesine dayandırmaktadır." İstanbul valisi dahil, bugünkü valilerin ezici çoğunluğu, ülkeyi beş seneyi aşkın bir süredir yönetmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti tarafından atanmış olan İslamcılardan oluşmaktadır. Lambda İstanbulun kapatılmasına yönelik bu girişim, iktidardaki İslamcıların ifade özgürlüğü ile ilgili olarak bütünüyle iki yüzlü tutumlarının bir başka örneğini oluşturmaktadır.
2006 yılında olduğu gibi, geçen yıl da yüzlerce gazeteci, yazar, yayıncı, akademisyen, çevirmen, insan hakları savunucusu, sanatçı, politikacı ve örgüt mahkeme önüne çıkarıldılar. Bunlardan bazıları mahkûm oldu. Memorandum, son derece doğru bir biçimde şu saptamayı yapıyor: "Bu, hem bazı vakalarda yasal mevzuattaki eksikliklerden hem de yasaların hakim ve savcılar tarafından keyfi bir biçimde uygulanmasından kaynaklanmaktadır." Bununla birlikte, memorandum bunun temelinde yatan nedeni belirtmekten kaçınıyor: Türk ordusunun başını çektiği ve burjuva partileri (hem sağcı hem de sözde "solcu" olanları) ve haber medyası tarafından körüklenen milliyetçilik ve şovenizm ortamı. Böyle bir ortamda, faşist ve İslamcı unsurların egemenliği altındaki savcılar ve polis gücü, ülkedeki ifade özgürlüğünü boğmaya devam ediyorlar.
Uluslararası Af Örgütü, bu son memorandumunda "Türk Ceza Kanununun 301. Maddesinin kaldırılması çağrısını" yineliyor. Ne var ki, 301. Maddeyi ifade özgürlüğünün önündeki tek ya da hatta başlıca engel olarak görmek yanıltıcı olacaktır. Türkiyede 301. Maddenin kaldırılması durumunda onun yerini alabilecek iki düzineye yakın başka yasa ve hüküm bulunmaktadır.
Uluslararası Af Örgütü, tehlike altında olabilecekleri ülkelere zorla geri gönderilen mültecilerin ve sığınmacıların trajedisinden de söz ediyor. "Temmuz ayında 135 Iraklı, sığınma başvurularının reddedilmesinin ardından Iraka geri gönderildiler. Uluslararası Af Örgütü, gerek bu ülkede yaşanan aşırı şiddet ve istikrarsızlık nedeniyle, gerekse insan hakları ihlallerinin yaygınlığı nedeniyle Iraka yapılan bütün geri gönderme uygulamalarına karşı çıkmaktadır. Birçok Iraklı sivil, silahlı gruplar, koalisyon güçleri ya da silahlı suç çeteleri tarafından, kuzey Irak da dahil olmak üzere, ülkenin değişik yerlerinde öldürülmüştür."
ABDnin Irakı canice işgal etmesinin bir sonucu olarak, her ay tahminen 60.000 Iraklı, sığınacak bir yer bulabilmek için evlerini terk ediyor ve bunların bir çoğu Türkiyeyi, Avrupaya giden yolda bir sıçrama tahtası olarak kullanıyorlar. Ancak tek neden Irak savaşı değil. Kuzey Afrika ile güney Avrupa arasıda kalan bölge -Akdeniz ve Ege denizleri- başka ülkelere göçmeye ya da iltica etmeye çalışanlar için ana geçiş yolu ve odak noktası konumunda. Bu dalganın itici gücünü ise esas olarak, ekonomik mahrumiyet, derinleşen toplumsal ve ekonomik eşitsizlik, aşırı yoksulluk ve sefalet oluşturuyor.
Af Örgütünün memorandumu, aynı zamanda, bir hücre tipi sistem üzerinde biçimlendirilmiş olan F-Tipi hapishanelerin durumuna da ışık tutuyor. Memorandum özellikle bu hapishanelerdeki yönetim anlayışına "tutuklu ve hükümlülere ağır ve keyfi disiplin cezaları verilmesinin ve tecrit uygulamalarının," damgasını vurduğuna işaret ediyor. Buna karşılık raporda, Türk ordusu tarafından, kuzey Iraktaki PKK (Kürdistan İşçi Partisi) hedeflerine karşı, Amerikan emperyalizminin gözetimi altında başlatılan son sınır ötesi harekâtları ile birlikte, F-Tipi hapishanelerde yapılan insan hakları ihlallerinin sayısının da birden bire artış göstermiş olduğundan söz edilmiyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|