DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler
Yazıcıya hazırla
Türkiye: İstanbuldaki 1 Mayıs gösterisi vahşice bastırıldı
Sinan İkinci
29 Mayıs 2008
İngilizceden çeviri (5 Mayıs 2008)
Türk çevik kuvvet polisi, 1 Mayısta barışçıl gösteri yapanlara, İstanbulun merkezi buluşma yeri olan Taksim Meydanına doğru ilerleyen 1 Mayıs yürüyüş koluna katılmalarını engellemek için copla, biber gazı atarak ve kırmızı boyalı tazyikli su sıkarak saldırdı.
AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) hükümeti, 30 Nisanda Taksim Meydanının toplantı ve gösteri yürüyüşleri için tespit ve ilan edilmiş yerler arasında yer almadığı gerekçesiyle, bu meydanda gösteri yapılmasına izin vermeme kararı aldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sendika yöneticilerini, "Herkesi yasadışı örgütler tarafından girişilecek eylemler ve tahrikler konusunda uyarıyoruz ve herkesi tahrikçilerin oyununa gelmemeye çağırıyoruz," diyerek tehdit etti.
İstanbul Valisi Muammer Güler, 1980 yılında, o tarihteki cunta yönetimi tarafından konulan ve o tarihten bugüne kadar geçen süre içinde iktidara gelen bütün hükümetler tarafından sürdürülen, 1 Mayıs gösterilerinin Taksim Meydanında düzenlenmesine getirilmiş olan yasağı uygulama konusundaki kararlılığını ifade etti. 1977 yılındaki 1 Mayıs gösterisinde, sağcı provokatörler, büyük olasılıkla devlet güçlerinin de yardımıyla, solcular tarafından Taksimde düzenlenen gösterinin üzerine ateş açarak 37 kişinin ölmesine yol açtıkları için, bu meydan özellikle sembolik bir anlama sahip.
Askeri cunta aynı zamanda, "solcu eylemciler" için bir fırsat oluşturduğunu düşündüğü 1 Mayısı, bir ulusal bayram ve genel tatil günü olmaktan da çıkarmıştı. AKP hükümeti, askeri rejim tarafında oluşturulmuş olan bu gelenekleri değiştirmeyi reddetti. İstanbul Valisi Güler ve bu yılki 1 Mayıs gösterisine karşı uygulanan şiddettin planlanıp düzenlenmesinde başrolü oynayan İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah tarafından açıklanan resmi rakamlara göre, gün boyunca 530 gösterici gözaltına alındı ve 38 kişi yaralandı.
Gösteri öncesindeki günlerde Vali Güler ellerinde "PKKlı teröristlerin ve diğer marjinal ve yasadışı örgütlerin üyelerinin" polise saldırabilecekleri yolunda kesin istihbarat bilgilerine sahip olduklarını ve "önleyici, engelleyici önlemleri" almaya kararlı olduklarını öne sürdü.
Tam bir rakam vermek olanaklı olmasa da, gösteriye katılmak için meydanın çevresinde toplanmış olanların sayısı büyük olasılıkla 15,000den daha fazla değildi, ancak hazır bulunan polis gücü olağanüstüydü. Polis sayısı -sivil polislerin dışında- üniformalı 20,000 polis memuruyla göstericilerden belirgin bir biçimde daha fazlaydı. Taksim çevresindeki polis gücü, hükümet tarafından çeşitli illerden gönderilen polislerle desteklendi.
Yüzlerce jandarma, şehrin merkezinde, sözcüğün tam anlamıyla bir kışla haline dönüştürülmüş olan Taksim Gezi Parkında konuşlandırılmıştı. Polis, meydana açılan bütün caddeleri ve yolları kapattı ve meydana girmeye çalışan gösterici gruplarını ve hatta yalnızca bir köşede beklemekte olanları sistematik bir biçimde ve acımasızca dağıttı.
Kimi vapur, belediye otobüsü ve metro seferleri de göstericilerin meydana gelmelerini önlemek için saatlerce iptal edildi.
Resmi rakamlara göre polis memurları 1,500ü aşkın göz yaşartıcı bomba attı ve polis göstericileri tekmelemek ve onları copla dövmek için her fırsatı kullandı. Kimi polisler göz yaşartıcı bomba atarken fırlatıcılarını kasıtlı olarak, bunların göstericilere çarpıp, yaralaması için aşağıya doğru tuttular ve kimi durumlarda da bunda başarılı oldular.
Polis aynı zamanda taş ve tuğla atan göstericilere de plastik mermi kullanarak ateş etti. Plastik mermi kullanımı ile ilgili herhangi bir resmi açıklama yapılmamış olmasına karşın, bu tür mühimmatın polis tarafından barışçıl göstericilere karşı da kullanıldığına dair haberler mevcut.
Biber gazına maruz kalmış ve Şişli Etfal Hastanesinde tedavi görmeye çalışan bir grup göstericiyi koşarak takip eden polis, hastanenin içine gaz bombası atarak yaşlı kadınlara ve çocuklara da saldırdı. Hastanede kan kanseri tedavisi görmekte olan bazı küçük çocukların da bu eşi görülmemiş polis vahşetinden etkilendikleri bildirildi.
Önemli bir turistik bölge olan Taksim semtinde bulunan yabancı ziyaretçiler gördükleri karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadılar.
Polis, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun (DİSK) Şişlide yer alan ve 1.000den fazla protestocunun bulunduğu genel merkez binasına birkaç kez göz yaşartıcı bombalar atarak saldırdı.
Bir sendika yöneticisi Turkish Daily News gazetesine şunları anlattı: "İlk saldırı herhangi bir uyarı yapılmadan, insanlar yalnızca binanın önünde otururken geldi. Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisinden (ÖDP) milletvekilleri birçok kez valiyi, adalet bakanını ve iç işleri bakanını aramaya çalıştılar, ancak onlar görüşmeyi reddettiler." Tanınmış protest müzik sanatçısı Ferhat Tunç şunları söyledi: "Bir an için [DİSKin] bina[sı]nın içinde, bizi yakacaklarını düşündüm."
AKP hükümetinin Taksim Meydanında gösteri düzenlenmesine izin vermeyeceğini açıklamasının ardından Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) resmi yasaklamaya karşı 500,000 kişiyle meydana çıkacaklarını söyledi. Daha sonra Türk-İş merkezi gösteriye katılıp katılmayacakları konusunda birbiriyle çelişen bildiriler yayınladı. En sonunda Türk-İş sözünden döndü ve gösteriye destek vermeyeceklerini söylediler -çalışma bakanı bu teslimiyetçi tutumu "sağduyulu" bir davranış olarak övdü.
Olayla ilgili gerek televizyonların haber programlarında yer alan görüntülere gerekse de gazetelerde yayınlanan fotoğraflara bakıldığında polisin amacının kalabalığı dağıtmak değil, göstericilere vahşice saldırmak olduğu görülüyor. Bu hiç de şaşırtıcı bir durum değil -Türk polisinin büyük çoğunluğu sağcı, faşist ve İslamcı unsurlardan oluşuyor.
Burjuva medyasının çok büyük bölümü -İslamcı yayın kuruluşları dışında- hem AKP hükümetini hem de İstanbul Valisini ve polis teşkilatını, göstericilere karşı aşırı güç kullanıldığı için eleştirdi ve kınadı. AKP hükümetinin kitlelerin İstanbulun tam kalbinde toplanmasından, ülkede yaşanan İslamcılaşmaya-muhafazakârlaşmaya doğru kayışı kınamasından korktuğuna işaret etti.
Sözde laik haber medyası 1 Mayıstaki polis vahşetini AKP hükümetine karşı sürmekte olan ve kısa bir süre önce bu partinin kapatılması talebiyle açılan davayla en üst noktasına ulaşmış olan kampanyayı güçlendirmek için bir fırsat olarak kullandı. Oysa geçtiğimiz otuz yıl boyunca İstanbulda ve ülkenin diğer yerlerinde düzenlenen 1 Mayıs gösterilerine birçok kez polis tarafından orantısız güç kullanılması damgasını vurdu. Aynı medya kuruluşları bütün bu yıllar boyunca polisi sinik bir tutumla savundular. Aslında bu medya kuruluşları İslamcı hükümetten ve onun taraftarlarından daha az ikiyüzlü değiller.
Kimi yorumcular AKPnin bizzat kapatılma tehdidi ile karşı karşıyayken, demokratik hakları neden savunmadığını sordular. Bunun nedeni çok açık ve yalın:
AKP hükümetinin işçi sınıfına karşı saldırısının acımasızlığı, iş burjuva devlet düzenini sürdürmeye ve uluslararası sermayenin taleplerini dayatmaya gelince, bu parti ile Kemalist düzenin savunucusu karşıtları arasında temelli bir fark olmadığını gösteriyor. Erdoğan çok kısa bir süre önce emeklilik yaşını yükseltti ve ulusal sağlık sigortasında işveren payını asgariye indirdi.
1 Mayısta göstericilere karşı yapılan vahşi saldırı, büyük sermayenin bir partisi olarak operate eden ve Türkiyedeki yoksul ve emekçi kitlelerin çıkarlarına organik olarak düşman olan AKPnin gerçek sınıf karakterini gözler önüne seriyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|