www.wsws.org/tr/2008/feb2008/turk-f22.shtml
Pazartesi sabahının erken saatlerinde, 20 kadar Türk savaş uçağı Irakın hava sahasına girdi ve kuzey Iraktaki ayrılıkçı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) savaşçılarının barındıkları öne sürülen 11 yeri bombaladı. PKK, Türk devletine karşı, yirmi yılı aşkın bir süredir, genellikle Türkiye, Irak ve İran sınırlarının kesiştiği, dağlık ve Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgeyi bir harekât üssü olarak kullanarak, bir gerilla savaşı yürütüyor.
Türk Hava Kuvvetlerinin yaptığı açıklamaya göre bombardımanda en az 70 hedef vuruldu. Hava Kuvvetlerinin bildirisinde PKKnın varlığının "istihbarat kaynakları tarafından ortaya çıkarıldığı ve doğruluğunun teyit edildiği" öne sürüldü -bu ifade Iraktaki ABD işgal güçlerinin uydudan ve diğer kaynaklardan bilgi sağlamış olduğu izlenimini uyandırıyor. Basın açıklaması, "bölgedeki sivil halkın etkilenmemesi için azami hassasiyet gösterildiğini" belirten içi boş bir teminat ifadesi de içeriyordu.
Bu saldırı Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın başında yer aldığı Türk hükümeti tarafından 16 Aralıktan bu yana Irak topraklarına yapılması emredilen beşinci hava akını. Türk ordusu daha önce düzenlemiş olduğu saldırılarda en az 175 PKK savaşçısının öldürüldüğünü ve PKKnın ikmal hatlarına ağır darbe vurulduğunu öne sürdü. Kürt kaynakları ise onlarca sivilin öldürüldüğünü ve hedef alınan bölgelerden kaçan binlerce mültecinin olduğunu bildiriyor.
PKKnın bir sözcüsü ve kuzey Iraktaki Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) temsilcileri son bombardımanın hiçbir can kaybına yol açmadığını ve Irakın Erbil vilayetinde bulunan, "Kandil dağındaki Horakouk, Hnira ve Loulan adlı terkedilmiş üç küçük köye" karşı yapıldığını bildirdiler. KBY sözcüsü Cabar YaverNew York Timesa yaptığı açıklamada, "hiçbir hasar meydana gelmedi, çünkü yaşanan gerilimler nedeniyle bu bölge önceden terk edilmişti," dedi.
Bu saldırı, bu köyler terkedilmiş olsun ya da olmasın, Bush yönetiminin, Irak içindeki Kürt isyancılara yönelik Türk saldırılarının tırmanmasını teşvik ediyor olmasının doğrudan bir sonucudur.
Turkish Daily News, 29 Ocakta şöyle yazdı: "Yetkililer, Genel Kurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygunun, Amerikan Genel Kurmay İkinci Başkanı James Cartwrightla bu hafta içinde, esas olarak PKKlı teröristlere karşı verilen savaşta Amerika Birleşik Devletleri ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında istihbarat paylaşımını tartışmak için görüşmeler yapacağını söylediler. Saygunun aynı zamanda, PKKya karşı görüşmelerin parçası olarak, ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Eric Edelman ve ABDnin Avrupa'daki kuvvetlerinin (EUCOM) komutanı ve Avrupadaki NATO Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı General John Craddock ile de görüşmesi bekleniyor."
ABDnin Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson, 31 Ocak günü, Washingtonda yapılan görüşmelerle aynı sırada ve son hava saldırısından sadece birkaç gün önce gazetecilere şunları söyledi: "Mantık gereği PKKda çatlak yaratmak ve militanlarını uzaklaştırmak için yapılabilen her şey iyidir. Bunun nasıl yapılacağına karar verecek olan taraf ise Türk hükümetidir."
Pentagon sözcüsü Geoff Morell 5 Şubat günü Pentagonda düzenlenen bir medya brifinginde ABDnin desteği konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadı. "Irak içinde PKKnın terörist mevzilerine karşı yapılan son hava saldırılarına gelince. Bizim bu konudaki pozisyonumuz değişmedi. Biz bu konuyu Türklerin meşru müdafaası olarak görüyoruz. Türklerin bu tehditle başa çıkarken sorumlu bir şekilde davranmayı sürdüreceğine ve bunu bizimle koordinasyon ve danışma içinde yapacağına güvenimiz tam."
ABDnin Türkiye ile PKKya karşı yürüttüğü işbirliği, Bush yönetiminin Ankara ile aynı zamanda Iraklı Kürtlerin Kerkük şehri çevresinde petrol zengini bölgeyi kontrol altına alma emellerine karşı çıkmak için de ittifak yapabileceğine dair ipuçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte gelişti. Türk yönetici seçkini elinde hatırı sayılır enerji kaynakları bulunan bir Irak Kürt bölgesinin bütün bölge ölçeğinde, Türkiyenin güneydoğusunu, kuzey Suriyeyi ve batı İranı kapsayan geniş bir alan üzerinde, birleşik bir Kürt ulus devleti kurulması yolunda Kürt milliyetçi ajitasyonunu yüreklendireceğine inanıyor.
Washington, ABD işgalinin ilk yıllarında, kendisinin hazırlamış olduğu Irak anayasasına, Kerkükün gelecekteki konumunu belirlemek üzere en geç 2007 yılının Aralık ayına kadar bir referandum yapılmasını ekleyerek Kürtlerin emellerini teşvik etti. Ne var ki, referandum tarihi yaklaşırken, işgali sürdürmekte olan ABD, KBYnin, Irak parlamentosunun anayasanın gereğini yerine getirmesi taleplerine destek vermedi. Oylama ertelendi ve yeni bir tarih üzerinde de bir anlaşmaya varılmış değil.
ABDnin politikası Ortadoğuya yönelik daha geniş jeo-politik düşüncelerle bağlantılı. NATO ittifakının bir üyesi ve ABDnin önemli bir müttefiki olan Türkiye, kendi çıkarlarını aktif bir biçimde gözeten önemli bir bölgesel güç olarak ortaya çıkmakta. Washington, Türkiye ile Bush yönetiminin derin bir düşmanlık duyduğu İran rejimi arasında gelişmekte olan yakın askeri, ekonomik ve siyasi ilişkileri özel bir endişe ile izliyor.
Türkiye, geçtiğimiz Temmuz ayında, ABDnin muhalefetine karşın, İranla, İran ve Türkmen doğalgazını taşıyacak boru hatlarının yapımı için bir anlaşma imzaladı ve İrandaki üç yeni gaz sahasını geliştirmek üzere 3,5 milyar dolarak Türk yatırımını öngören bir başka anlaşma yaptı. Bunu izleyen aylarda, Türkiye ile İran, ABD donanması Tahrana karşı olası bir saldırı için Basra Körfezine konuşlandığı sırada bile, üst düzey diplomatik görüşmeler yürüttüler. ABDnin buna tepkisi, ABD işgali altındaki Irakta Türk saldırılarına destek sağlayarak ve bu yolda Irakta Kürtlerin çıkarlarını kurban etmeye hazır olduğunun sinyalini vererek, Ankarayı kazanmaya ve İranı yalıtmaya çalışmak oldu.
ABDnin Iraklı Kürt milliyetçilerine yönelik tutumundaki değişiklik, Amerikan Girişim Enstitüsünden -Bush yönetimiyle ve özellikle de başkan yardımcısı Dick Cheneyle yakından bağlantılı bir düşünce kuruluşu- Michael Rubinin Ocak ayında yayınlanan uzunca bir makalesinde somut bir biçimde dile getiriliyor. Rubin makalesinde, KBY yönetimini anti-demokratik ve yozlaşmış olmakla suçluyor ve Mesut Barzaninin "Türkiyeye karşı PKK terörizmini -desteklemese bile- önünü açtığını," belirtiyor.
Rubin makalesini şu şekilde bitiriyor: "Barzani bir müttefik olarak kalabilir, ancak kendisini kalıcı bir ortak olmaktan çıkardı. Irak Kürdistanı PKK için güvenli bir sığınma alanı olmaya, ABDnin bölgedeki güvenlik sırlarını en yüksek fiyatı verene satmaya ve demokratik reformları sürüncemede bırakmaya devam ettiği sürece kendisine hiçbir yardım yapılmamalı ve diplomatik meşruiyet sağlanmamalıdır."
Barzani ve KBY, ABDnin baskısı karşısında hizaya gelerek, Kerkük referandumunun ertelenmesini ve Irak içlerine yapılan Türk saldırılarını eleştirmekten vazgeçmeyi kabul ettiler. Nitekim KBYnin, Washingtonu memnun etmek için PKKya karşı yapılan saldırılara yardımcı olmaya başladığına dair işaretler var.
Wall Street Journalda 5 Şubatta yayınlanan bir yorum yazısında, KBY silahlı güçlerinin, gerilla kapmalarına giden mal ve eşyayı sınırlandırmak ve PKKnın finansörlerini ve kuryelerini gözaltına almak için Kandil dağlarında kontrol noktaları oluşturdukları belirtiliyor. KBY aynı zamanda Türk hava saldırılarının etkileri konusunda birinci elden haber yapılmasına engel olmak için, PKKnın bulunduğu bölgelere gazetecilerin gitmesine engel oluyor.
Barzani ve KBY başbakanı, yeğeni Neçirvan Barzani bu son hava saldırısını protesto eden herhangi bir bildiri yayımlamadılar. Buna karşılık PKKya karşı hız kazanan Türk askeri harekâtları sınır boyunda, hem Irakta hem de Türkiyede yaşayan Kürt halkı içinde hoşnutsuzluğa neden oluyor.
Kuzey Irakta Washingtonun, ABDnin Türkiye ile olan ittifakını korumak için bir kez daha Kürt milliyetçisi emellere ihanet ettiği duygusu yaygınlaşıyor. Amerikan politikası, ABDnin bir Kürt ayaklanmasını bastırmada Iraktaki Baas rejimine destek verdiği 1975 ve birinci Bush yönetiminin bir Kürt ayaklanması için çağrı yaptığı ancak Saddam Hüseyinin güçleri tarafından bu ayaklanma acımasızca bastırılırken geri durup seyrettiği 1991 olaylarıyla kıyaslanıyor.
Türkiyede ise Kürt tabanlı Demokratik Toplum Partisi (DTP) son hava saldırılarına taraftarlarını, askeri harekâtların hız kazanmasını protesto etmek için 6 Şubatta Diyarbakır şehrinde toplanma ve oradan Türk-Irak sınırındaki Kasrik kasabasına doğru yürüyüşe geçme çağrısı yaparak tepki verdi. Zaman gazetesinin verdiği bilgiye göre 28 şehirden protestoya katılmak için gelmeye çalışan gruplar polis tacizine maruz kaldılar. Salı günü yapılması planlanan 24 saatlik protesto için Kasrik bölgesine yaklaşık 6.000 kişinin ulaşması beklenirken kasabaya yalnızca 1.000 kişi ulaşabildi.