Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
Türkiye: Bir başka siyasi tutuklu işkence gördü ve hapishanede öldürüldü
Muhabirimiz bildiriyor
27 Aralık 2008
İngilizceden çeviri (15 Ekim 2008)
Türk polisi, infaz koruma memurları ve jandarma, 29 yaşındaki Engin Çebere gözaltında ve tutuklu bulunduğu sırada işkence yaparak 10 Ekim günü ölümüne neden oldular. Çeber, İstanbulun Sarıyer ilçesinde, yasal olarak yayınlanan Yürüyüş dergisinin çıkardığı bir özel sayıyı dağıtırken, diğer üç kişiyle birlikte -Aysun Baykal, Özgür Karakaya ve Cihan Gün- gözaltına alındı. Çeber, bu üç arkadaşıyla birlikte, radikal protesto örgütü Haklar ve Özgürlükler Cephesinin (HÖC) bir üyesiydi.
Dağıtımını yaptıkları derginin özel sayısı, geçen yıl 19 yaşındaki Ferhat Gerçekin polisin açtığı ateş sonucu vurulmasıyla ilgili olarak sorumlulara hiçbir ceza verilmemiş olmasını eleştiriyordu. Polis bu genci, aynı siyasi dergiyi sattığı için, yaşanan bir ağız dalaşının ardından sırtından tabancayla vurmuş ve felç kalmasına neden olmuştu.
Basında yer alan haberlere göre, Çeber ve üç arkadaşı gözaltına alınmalarının hemen sonrasında, polis tarafından karakola götürüldükleri sırada dövülmeye başlandılar. Yapılan sağlık kontrollerinin ardından, devlet görevlisi doktorlar tarafından hazırlanan resmi sağlık raporları Çeberin gözaltına alındığı günün akşamında dayağa maruz kaldığını gösteren kanıtlar içeriyor. Önce gözaltına alınan ve ardından tutuklanarak İstanbuldaki Metris Cezaevine konulan bu dört kişi, çırılçıplak soyuldular, tekrar tekrar tekmelendiler ve odun sopalarla dövüldüler.
Doktorlar tarafından 29 Eylül günü hazırlanan bir başka sağlık raporu Çeberin işkence ve kötü muamele sonucu oluşan yaralarının önemli ölçüde arttığını ortaya koyuyordu. Çeberin devlet görevlilerinin elinde cezalandırılması 10 gün boyunca, 7 Ekim günü ciddi biçimde kötüleşen sağlık durumu nedeniyle hastaneye kaldırılıncaya dek sürdü. Çeber komaya girdikten sonra, üç günden kısa bir süre içinde, beyin kanaması nedeniyle hayatını kaybetti.
Çeberin avukatı Taylan Tanay basına yaptığı açıklamada müvekkilinin birçok kez hapishanede insanlık dışı muameleye maruz bırakıldığı için şikayette bulunduğunu söyledi. Çeber, 6 Ekim günü Tanaya şunları söylemiş: "Bizim durumumuz çok kötü, işimiz yaş, buradan çıkamayabiliriz."
Tanay şöyle dedi: "Hastaneye kaldırılmadan önce onu son kez gördüğümde yüzünde morluklar vardı. İşkence gördüğünü söyledi. Birkaç gün sonra müvekkilimle bir kez daha görüşmek istedim, ama hapishane görevlileri onun öldüğünü söylediler. Daha sonra Şişli Etfal Hastanesinde yoğun bakımda tutulduğunu söylediler."
Engin Çeberle birlikte gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan üç kişinin tutululuk halleri sürüyor. Bu kişilerin de ağır işkencelere maruz kaldıkları ve içlerinden birinin, Aysun Baykalın durumunun kritik olduğu bildiriliyor. Baykalın avukatı Oya Aslan müvekkilinin böbrek yetmezliği çektiğini, bu nedenle diyalize ihtiyaç duyduğunu ve uğradığı işkenceler nedeniyle şu anda ayakta duramadığını bildirdi.
Aslan, bir internet haber sitesi olan Bianete yaptığı açıklamada, Çeber ve üç arkadaşının serbest bırakılması için iki kez başvuruda bulunduğunu söyledi. Aslanın 6 Ekim tarihli ilk başvurusu reddedildi. 9 Ekimde yaptığı ikinci başvurunun ardından, Çeberin, hastanede hayatını kaybetmesinden kısa bir süre önce, sağlık nedenleriyle tahliye edilmesine izin verildi, ancak diğer üç kişi için yapılmış olan tahliye talebi reddedildi.
Aslan, Bianete aynı zamanda şunları söyledi: "Cezaevi müdürü, doktoru, ceza infaz memurları ve dış güvenlikten sorumlu jandarma görevlilileri hakkında suç duyurusunda bulunduk."
Çeberin korkunç ölümü "münferit" bir olay değil. Uluslararası Af Örgütü, 5 Temmuz 2007de, Türkiyedeki insan hakları ihlallerini belgeleyen, "Türkiye: Kemikleşmiş dokunulmazlık kültürü sona ermeli" başlıklı bir rapor yayımladı. Rapor, Türkiyede işkencenin yaygın bir biçimde uygulandığını ve mahkemeler işkencenin tıbbi kanıtlarını görmezden gelirken, bir "dokunulmazlık kültürünün" yetkilileri hesap vermekten koruduğunu vurguluyor. (Bkz. "Uluslararası Af Örgütünün Türkiye üzerine raporu: işkence olaylarının failleri cezalandırılmıyor http://www.wsws.org/tr/2007/jul2007/amne-j31.shtml.)
Yayımlanan son istatistikler Türkiyede işkence ve kötü muamelenin 2007 yılında, bir önceki yıla göre hemen hemen yüzde 100 oranında arttığını gösteriyor. Ağustos ayında Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 2006 ve 2007 yıllarında, 471i çocuk olmak üzere toplam 4,719 kişinin "işkence", "ağır işkence" veya "kötü muamele" nedeniyle şikayetçi olduğunu açıkladı.
İnsan hakları örgütleri, işkenceye maruz kalan insan sayısının resmi rakamlarda belirtilenden üç ya da dört kat daha fazla olduğuna inanıyorlar. Resmi rakamlar yalnızca yargı makamlarına işkence şikayetinde bulunan kişilerin sayısını içeriyor. Birçok kurban, hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, ikinci kez cezalandırılabilecekleri korkusuyla, şikayette bulunmaktan kaçınıyor.
Adalet Bakanı Şahin binlerce işkence ve kötü muamele vakasının yaşandığını kabul ederken bile şunu vurguladı: ""Sistematik işkence yapılan cezaevi Türkiye'dedir denirse, bunu külliyen reddederim."
Şahinin bu sözleri, kısa bir süre önce Çeberin ailesinden ve akrabalarından, "hükümeti ve devleti adına" dilediği özrün kinik karakterini ortaya koyuyor. Bakan, konuyla ilgili yaptığı açıklamada işkenceden sorumlu olan herkesin cezalandırılacağını söyledi ve Çeberin "ölümünde sorumlulukları olabileceği düşüncesiyle" 19 cezaevi görevlisinin soruşturma süresince, geçici olarak görevden uzaklaştırıldığını açıkladı. Bakan açıklamasında, "Üzerine hassasiyetle gidiyorum, soruşturma genişletildikçe sayı artabilir. Türkiye'de bu dönemde, böyle bir olay meydana geldiği için son derece üzüntülüyüm," dedi.
Adalet Bakanının Çeberin ailesinden ve akrabalarından, Türkiyede ender rastlanan bir biçimde özür dilemiş olması, bu son gözaltında yaşanan ölüm karşısında kamuoyunda duyulan yaygın öfkeyi yumuşatmayı amaçlıyordu.
İşkence uzun yıllardır Türk devleti tarafından potansiyel tehdit ya da rejim karşıtı olarak görülenlere karşı kullanılan başlıca araçlardan biri olagelmiştir. Uluslararası Af Örgütü bu durumu şöyle özetliyor: "1980 [askeri] darbesine, birçoğu işkenceden geçirilen ve polis tarafından gözaltında tutulurken ölen, zorla kaybedilen veya adil yargılanma ilkelerinin ihlal edildiği davalarla yargılanan bir milyon insanın gözaltına alınması eşlik etti. Türkiyenin, Kürt nüfusun yoğun olduğu Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde gerçekleştirilen kitlesel insan hakları ihlalleri, 1990lı yıllarda devlet yetkililerinin çözmek için herhangi bir çaba sarf etmediği faili meçhul zorla kaybettirmeler ve cinayetler ile yaklaşık bir milyon köylünün, silahlı ayrılıkçı gruplarla yaşanan çatışmalar sırasında güvenlik güçleri tarafından boşaltılan ve yok edilen köylerden zorla tahliye edilmesi biçimini almıştır."
Polis şiddeti son yıllarda, özellikle İslamcı AKPnin (Adalet ve Kalkınma Partisi) 2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda yaptığı değişiklikten bu yana artış gösterdi. Dünya Sosyalist Web Sitesi bu baskıcı yasal düzenlemenin yaratacağı etkileri, uygulamaya konuldukları sırada öngörmüştü: "Meclis, 2 Haziranda, sürmekte olan askeri müdahalenin baskısı altında, büyük bir hızla, polisin yetkilerini büyük ölçüde artıran bir yasayı kabul etti. Yeni yasa güvenlik güçlerine çok geniş yetkiler tanıyor….Bu koşullar altında beklenebilecek tek şey, Türkiyede işkencenin, diğer tür kötü muamele uygulamalarının, cinayetlerin ve zorla kaybetmelerin hızla artış göstermesi olabilir."
Bu baskıcı kanun değişikliği kabul edilince, insan hakları örgütleri AKP hükümetini işkence olayları, gözaltında ölümler ve yargısız infazlarla ilgili olarak defalarca protesto ettiler. Ama polis örgütü içindeki neredeyse tüm yönetim kademelerine İslamcı sempatizanlarını atamış olan hükümet bu konuda herhangi bir adım atmadı. Bu durum, İslamcıların devlet baskısı ve işkenceyi kullanmak konusunda, Türk egemen seçkini içindeki, orduyla aynı doğrultuda hareket eden, "laik" rakiplerinden daha az istekli olmadığını açıkça gözler önüne seriyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|