DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
Türkiye ciddi bir su sıkıntısıyla karşı karşıya
Sinan İkinci
11 Eylül 2007
İngilizceden çeviri (22 Ağustos 2007)
Türkiyenin başkenti ve 4,5 milyondan fazla insanın yaşadığı Ankara geçtiğimiz üç haftadan bu yana ciddi bir su sıkıntısının pençesinde kıvranıyor.
Devlet Su İşleri (DSİ) genel müdürü 1 Ağustosta yaptığı açıklamada Ankaranın yalnızca 78 günlük ihtiyacını karşılayacak kadar suyunun kaldığını ve şehre su sağlayan barajlarda doluluk oranının geçen yılki yüzde 23lük düzeyinden, yüzde 5,5e gerilediğini söyledi. Yazının kaleme alındığı sırada barajlardaki su miktarı, kapasitenin sadece yüzde 3,5'i düzeyindeydi -bu barajlarda şehrin su ihtiyacını iki aydan kısa bir süreyle karşılayabilecek kadar su bulunduğu anlamına geliyor.
Şehrin Belediye Başkanı Melih Gökçek 2 Ağustosta Ankaranın iki bölgeye ayrılacağını ve belirli bir dönem için her bölümüne, iki günlük sürelerle dönüşümlü olarak su verileceğini ilan etti. Ankarada su kesintisi en son olarak 1992 yılında yaşanmıştı.
Ne var ki, Gökçekin planı tasarlandığı biçimde yürümedi. Bazı semtlerde iki günlük arayla yapılması planlanan su kesintisi üç günlük, dört günlük, hatta daha uzun süreli kesintiler haline gelerek, tam bir kabusa dönüştü. Daha da kötüsü, 4 ve 6 Ağustos tarihlerinde ana su borularının patlaması nedeniyle şehrin kimi semtlerinde büyük zararlara yol açan su baskınları yaşandı. Bunun sonucunda, kendiliğinden ortaya çıkan bir dizi kitlesel protesto gösterisi patlak verdi.
Belediye, ana su borularında yaşanan patlamaların ardından, bütün şehre üç gün süreyle su verilemeyeceğini açıkladı. Bunun üzerine ortaya bir sağlık krizi çıktı. Kimi hastaneler susuzluk nedeniyle, acil durumlar dışında hasta kabul etmeyi durdururlarken, bazı hastaneler de yaşamsal tehlikenin söz konusu olmadığı ameliyatları ertelemek durumunda kaldılar. Bundan başka, susuzluk hastalık riskini de artırdı. Sağlık uzmanlarına göre borulardaki basınç değişimi suyun kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Aynı zamanda bazı insanlar, özellikle de şehrin yoksul semtlerinde yaşayanlar, yapay gölcüklerden ve fıskiyelerden aldıkları suları içtiler.
Başkentte yaşanan su sıkıntısı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti için uluslararası bir mahcubiyete yol açtı: kimi yabancı elçilikler otel odaları kiralamak zorunda kalırlarken, kimileri de resmi faaliyetlerini askıya aldılar.
Bu kriz nedeniyle partinin kamuoyundaki imajının ciddi bir zarar gördüğünü fark eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, duruma müdahale etti ve bir açıklama talep etmek üzere Gökçeki görüşmeye çağırdı. Bu toplantının sonrasında Erdoğan basına "Gökçek[in] hatasını anladı[ğını]" söyledi. Gökçek, liderinin sözlerini tekrarlayarak, "Bir kaos atmosferi yaratan su kesintisini başlatmakla bir hata yaptım," dedi.
Gökçek, 19 Ağustosta bir basın toplantısı düzenledi ve "başkentte su kesintisi uygulamasının sona ereceğini," açıkladı. Gökçek bu kararı "Ankara'da tasarruflar sonucunda su tüketiminde istenilen rakamlara yaklaşıldığını," söyleyerek savundu.
Gökçek ve başında bulunduğu belediye yönetimi tarafından alınan bu karar, su kesintisini düzgün bir biçimde uygulayamayacaklarını kabul ettikleri anlamına geliyor. Bunun başlıca nedeni su borularının kötü ve bakımsız bir durumda olması. Erdoğanın müdahalesinin ardından AKP yöneticileri, Ankaraya Aralık ayından önce ek su getirmenin mümkün olmamasına karşın, bir kumar oynamayı ve sonbaharda yağmurların yoğun bir biçimde yağmasını beklemeyi kararlaştırdılar.
Bununla birlikte Devlet Meteoroloji İşleri (DMİ) kısa bir süre önce şu açıklamayı yaptı: "Sonbahar aylarında yağışlar başlasa bile, bu barajların hemen dolacağı anlamına gelmiyor..." DMİ açıklamasında şunu ekledi: "Ağustos ile Ekim ayları arasındaki dönemde sıcaklıklar ortalamanın iki ile dört derece üzerinde olacak." Bu, mevcut su rezervlerindeki buharlaşmanın hız kesmeden devam edeceği anlamına geliyor.
Yalnızca bir beceriksizlik sorunu değil
İslamcı medya Ankara Büyükşehir Belediyesini ve Gökçeki mazur göstermeye çalışırken, büyük burjuva medyası belediye başkanını ihmal ve kötü yönetimle, özellikle de genel seçimler sonuçlanana kadar su tüketiminin herhangi bir kısıntı yapmadan devam etmesine izin verdiği için suçladı.
Gökçekin seçim öncesinde bu türden, yaygın hoşnutsuzluk yaratacak bir adımı atmaktan kaçınmış olması, kuşkusuz AKPnin seçime yönelik hesaplarıyla bağlantılıydı (sonuçta AKP Ankarada 2002 yılında yüzde 38,1 oranında oy almışken, 22 Temmuzda oy oranını yüzde 47,5e çıkarttı). Ancak sorunu yalnızca bununla sınırlandırmak, fazlasıyla basite indirgemek olacaktır.
Kısa bir süre önce gazetelerde yer alan çeşitli haberler, Ankaranın, Türkiyenin diğer bütün şehirleri gibi gerekli mali kaynaklardan yoksun olduğunu gözler önüne serdi. Bu haberlere göre DSİ 2004 yılının Haziran ayında Ankara Büyükşehir Belediyesini resmi bir yazıyla uyardı ve olası bir susuzluğun ortaya çıkmasını önlemek için Gerededen su getirilmesi projesine zaman yitirmeksizin başlanması gerektiğine işaret etti. Gökçek ise bu uyarıya resmi kanallardan, Ankara Büyükşehir Belediyesinin önceliğinin metro sistemini tamamlamak olduğunu belirterek yanıt verdi. Hürriyet gazetesi Gökçekin yanıtından şu alıntıyı aktardı: "…halen belediyemiz tarafından ilimizde 3 adet toplam 40 kilometre uzunluğunda metro inşaatının yapımı devam etmektedir. Bu proje belediyemizin en öncelikli projesidir. Borç stoklarımızı arttırmamak ve öncelikli projelerimize kaynak ayırmak amacıyla, söz konusu su temin projesinin finansmanına katılamayacağımızı ve bu projenin tamamen DSİ imkanlarıyla yaptırılmasının daha uygun olacağı kanaatiyle, durumu bilgilerinize arz ederim."
Gökçekin bu önemli su sağlama projesini kasıtlı olarak uygulamaya koymamış olmasına karşın, Ankara metrosunun inşaatı (Türkiyede 12 milyondan fazla insanın yaşadığı İstanbul dahil büyük şehirlerin hiçbirinde doğru dürüst bir metro sistemi bulunmuyor) parasızlıktan dolayı çok ağır ilerliyor. Buna karşılık DSİ, Gerede projesine yatırım yapmayı reddetti.
DSİnin bu kararının başlıca nedeni, halihazırda uygulanmakta olan Uluslararası Para Fonu programının, hükümetten bütçenin GSYİHnın en az yüzde 6,5i oranında bir faiz dışı fazla vermesini istiyor olmasıdır.
Bu kemer sıkma önlemi borçların geri ödenmesi adına Türk ekonomisinin bütün kaynaklarını emmektedir. Yüzde 6,5lik faiz dışı fazla hedefine ulaşmak ancak, yerel yönetimlerin altyapı yatırımları dahil, kamu harcamalarını ciddi bir biçimde kısmakla mümkün olabiliyor.
Aynı nedenden dolayı, önümüzdeki yirmi beş yıl içinde büyük bir depreme sahne olacağı tahmin edilen İstanbul ve komşusu olan şehirler de, bu potansiyel felaketin etkilerini asgariye indirmek için gerekli olan yatırımların sadece çok küçük bir bölümünü gerçekleştirebiliyorlar. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Adnan Ünal alaycı bir biçimde şu yorumu yaptı: "Türkler depremle yaşamayı öğrendikleri gibi, kuraklıkla birlikte yaşamayı da öğrenmek zorundalar."
Ankaradaki su krizi İslamcı AKPnin gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek birkaç kez başkentte yaşanan su sıkıntısını "Allahın iradesine" bağlayan yorumlar yaptı. Belediye Başkanı konuyla ilgili olarak düzenlediği ilk basın toplantısında Ankaralılara yağmur duası yapmalarını tavsiye etti ve ekledi, "Allahın böyle bir felaketin olmasına izin vereceğini düşünmemiştik… Allah her şeyi bilir. Eğer isterse, bu sorundan bizi kurtarır. Allahın istemesi durumunda bu felaket bir gün içinde sona erecektir."
Gökçek daha sonraki bir basın toplantısında da halka yaptığı yağmur duasına çıkma çağrısını yineledi: "Biz suyu getiriyoruz. Ancak eğer Allah istemezse, su kaynakları kurur. Bu nedenle hepinizi yağmur için dua etmeye çağırıyorum."
Gökçek durumun sorumluluğunu üzerinden atabilmek için, su sıkıntısından, bütünüyle kendi kontrolü dışındaki bir faktör olan küresel ısınmayı sorumlu tuttu; ancak ona göre bu da aynı zamanda "her şeye kadir olan" Tanrının kararlaştırdığı bir şey.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da (AKP), NTV muhabirinin kendisine konuyla ilgili bir soru yöneltmesi üzerine, gerek Ankarada gerekse de İstanbulda ve gerekli olan her yerde yağmur duası yapılması çağrılarını destekledi: "Bizim insanımız zor zamanlarda kendi başlarına çözüm bulamadığı sorunları için Allahtan yardım ister. Bu doğaldır."
Gökçekin tutumu, onun gerici ideolojisini gözler önüne sermesinin yanı sıra, küstahça ve saldırgandı. Belediye başkanı yine kameraların önünde, Ankaralılara uzun sürelerle izin alarak akrabalarını ziyarete gitmelerini ya da tatile çıkmalarını tavsiye etti. "Eğer 50-60.000 Ankaralı başka yerlerde yaşayan ailelerinin yanlarına gideler ve onlarda kalırlarsa, biz de suyu üç ya da dört günlük aralarla vermeye başlamak zorunda kalmayız."
Gökçek aynı zamanda çeşitli sağlık kuruluşlarını ve uzmanlarını ideolojik nedenlerden dolayı durumu abartmakla suçladı -bu İslamcı politikacıların zorluklarla karşılaştıklarında verdikleri tipik tepkidir. Susuzluğa ve yaşanan su baskınlarına karşı yapılan protestoları bir komplo olarak kınadı; birkaç gün önce ana su borularındaki patlamaları da sabotajla açıklamaya çalıştı.
Diğer şehirler de aynı sorunlarla karşı karşıya
Su sıkıntısı Ankarada bir kriz düzeyine ulaşmış olsa da, ülkenin diğer şehirlerde de durum iyi değil.
Türkiyede, ülkenin sahip olduğu tatlı su kaynaklarının düzeyinde, genel olarak dramatik bir düşüş yaşıyor. Gazeteler kuruyup çatlamış toprak resimleriyle ve bunlara eşlik eden, bir nehrin, bir gölün ya da bir barajın kuruduğunu bildiren iç karartıcı haberlerle dolu.
İstanbulda barajların doluluk oranı 1 Ağustosta yüzde 31,8 düzeyindeydi ki, bu oran daha sonraki 20 gün içinde yüzde 23,3e geriledi. Uzmanlar hava sıcaklıklarının yüksek düzeylerde seyrediyor olması nedeniyle yaşanan buharlaşmanın da sorunu fazlasıyla ağırlaştırdığına işaret ediyorlar. DMİ yetkilileri kısa süre içinde yağmur yağmaması durumunda İstanbulun da ciddi bir içme suyu sıkıntısı ile karşı karşıya kalacağını söylüyorlar.
Türkiyenin en kalabalık üçüncü şehri olan İzmir, mevcut 190-200 günlük su stokuyla şu anda daha iyi bir durumdaymış gibi görünüyor. Ancak yaklaşmakta olan yağmur mevsiminde yeterince yağmur yağmaması durumunda İzmir de ciddi bir su sıkıntı ile karşı karşıya kalabilir.
Aynı durum Ege bölgesindeki diğer şehirler, Trakya bölgesi, ülkenin "tahıl ambarı" olarak bilinen Konya, Bursa ve pamuk ve buğday ekiminin yoğun olduğu Çukurova vadisi için de geçerli.
Su sıkıntısı daha şimdiden ülkenin dört bir yanında tarımsal üretime önemli ölçüde zarar vermiş durumda. Bu İMFnin ekonomik programının getirdiği kemer sıkma önlemlerinden ve tarım sektörünü hedef alan çeşitli Dünya Bankası projelerinden olumsuz olarak etkilenmiş çiftçileri daha da zor bir duruma sokacak. Medya su sıkıntısının buğday, zeytin ve zeytinyağı, incir, üzüm, ayçiçeği ve ayçiçeği yağı ile pamuk üretimini olumsuz yönde etkilediğine dair haberlerle dolu.
Bunun sonucunda yiyecek maddelerinin fiyatları yakın gelecekte önemli ölçüde artabilir; bu da Merkez Bankası ve onun enflasyonu düşürme çabaları üzerinde ek bir baskı yaratabilir. Bu durumun aynı zamanda Türkiyenin dış ticaret açığı ve cari işlemler dengesi üzerinde de olumsuz bir etki yaratacağından kuşku yok.
Su sıkıntısı aynı zamanda ülkenin elektrik üretimini de etkiliyor. Yetkililer ve uzmanlar, kısa bir süre önce, gelecek yıl su düzeylerinin yükselmemesi durumunda, hidroelektrik santrallerinin verimliliği ile ilgili olarak endişe duyduklarını dile getirdiler.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|