DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
Yeni Türk hükümeti çalışma koşullarına yönelik saldırı hazırlığında
Sinan İkinci
5 Ekim 2007
İngilizceden çeviri (21 Eylül 2007)
Recep Tayyip Erdoğanın başında yer aldığı muhafazakâr İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından kurulan 60. hükümetin programı, 5 Eylülde mecliste onaylandı. 22 Temmuzda yapılan genel seçimlerde açık farkla net bir seçim zaferi elde etmiş olan AKP, şimdi bir tek parti hükümeti oluşturmuş durumda.
Hükümet programı, özelleştirmeler, kuralsızlaştırma ve kemer sıkma önlemlerini içeren çok sayıdaki işçi sınıfı karşıtı politikalara ve piyasa reformlarına ek olarak, çalışma usullerini işverenlerin lehine daha da "esnek" hale getirmek için iş kanununda önemli kimi değişiklikler yapılmasını öngörüyor.
Gerek hükümet, gerekse de iş çevreleri bu yasal değişikliği Avrupa Birliği (AB) normlarına uyum sağlamanın bir gereği olarak sunuyorlar -ki bu sadece ABnin hizmet ettiği sınıf çıkarlarının altını çiziyor.
AKP hükümeti yalnızca dört yol önce, sendika bürokrasisinin yardımıyla işverenler lehine önemli değişiklikler içeren yeni bir iş kanununu (4857 sayılı kanun) meclisten geçirmiş; o kanun da Türkiyenin ABye üyelik sürecinin ayrılmaz bir parçası olarak sunulmuştu.
İkinci bir saldırının uyarı sinyalleri geçtiğimiz Mayıs ayında, bir İMF heyetinin, fonun Ana Sözleşmesinin IV. Maddesi gereğince düzenli aralıklarla yaptığı görüşmeler kapsamında Türkiyeyi ziyaret etmesiyle ortaya çıktı. İMF heyetinin bıraktığı değerlendirme notunda "emek piyasası düzenlemelerinin yumuşatılmasının" öncelikle alınması gereken önlemler arasında olduğu vurgulanıyor ve şöyle deniliyordu: "Emek piyasasındaki katılıkları gidermek amacıyla atılabilecek adımlar arasında: (i) orta ve büyük ölçekli şirketler üzerinde işe almaya ilişkin bazı zorunlulukların kaldırılması, (ii) zorunlu kıdem tazminatı sisteminin rasyonelleştirilmesi, (iii) daha esnek koşullu istihdam uygulamalarına izin verilmesi ... sayılabilir."
Daha sonra Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) 2007 Yıllık Programında daha esnek çalışma usullerine olan ihtiyacı öne çıkardı. DPT, 2007 programının "İşgücü Piyasasının Geliştirilmesi" alt-başlığının altında emek piyasasına "daha esnek bir yapı" verilmesini "Birinci Öncelik" olarak tanımlıyor.
2007 programı bununla neyin amaçlandığını şu şekilde tanımlıyor: "[düzenlemenin] işverenler ve işçiler açısından çekici kılınması için, standart iş sözleşmelerindeki esneklik düzeyi incelenecek ve gerekli uyumlaştırma çalışmaları yapılacaktır. Bu çerçevede özellikle kısmi süreli çalışma biçiminin uygulanmasını kısıtlayabilecek engeller belirlenecek, bu çalışma biçimi işçiler ve işverenler açısından talep edilir bir yapıya kavuşturulacaktır." Özetle, işveren yanlısı bu ikinci reform dalgasının amacı, kısa süreli, geçici ve sözleşmeli işçi kullanımının önünde varolmaya devam eden bütün sınırlamaları ortadan kaldırmaktır.
Bütün bunlar, bir Dünya Bankası raporuna göre, "yaklaşık olarak kentsel bölgelerde her üç işçiden birinin, kırsal bölgelerde ise dört işçiden üçünün sosyal güvenlik kurumlarına kayıtlı olmadıkları," bir ülkede yaşanacak. (Türkiye İşgücü Piyasası Raporu, 14 Nisan 2006).
Rapor şöyle devam ediyor: "Türkiyedeki resmi sosyal koruma sistemi (emeklilik, sağlık sigortası ve işsizlik sigortası) büyük ölçüde sosyal güvenlik kuruluşlarına kayıtlı olmayı temel aldığından dolayı, bu işçiler sözkonusu korumadan faydalanamıyorlar." Rapora göre, yukarıda belirtilen sosyal haklardan küçük bir kesim faydalanabilirken, "istihdamı korumaya yönelik yasal düzenlemelerde yer alan tazminat ödemesinden ve diğer koruyucu önlemlerden eksiksiz olarak yararlananlar," daha da küçük bir kesimi oluşturuyorlar.
Burada, Türkiyede emekli aylıklarının çok düşük, sağlık sisteminin darmadağınık, işsizlik sigortası kapsamının ise son derece dar olduğunu ve yalnızca birkaç ay süreyle, düzenli olmakla birlikte çok küçük miktarda bir işsizlik aylığı sağladığını belirtmek gerekir.
AKPnin programına göre bu yasal değişiklikler 2009 yılının sonundan önce tamamlanmış olacak.
Önerilen değişiklikle birlikte birçok tam zamanlı kayıtlı işin yerini kısmi zamanlı ya da geçici işler alacak ve bu işçilerin önemli bir bölümü -iş kazalarına karşı bile herhangi bir güvencelerinin bulunmadığı- kayıt dışı ekonomi içinde yer alacaklar. Diğer ülkelerde olduğu gibi taşeron işçiler hem grevleri kırmak, hem de sendikasızlaştırma operasyonları için kullanılacaklar.
Ne sendikalar, ne de çeşitli sol protesto örgütleri, işçi sınıfını yaklaşmakta olan tehlike konusunda uyarmak için herhangi bir şey ya da bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için herhangi bir hazırlık yapmış değiller.
2001-2003 döneminde, 2003 tarihli İş Kanununun hazırlıklarının yapıldığı sırada, sendika bürokrasisi kelimenin tam anlamıyla haince bir rol oynadı. Sendika bürokrasisi, 2001 yılında, o tarihte iktidarda olan koalisyon hükümetinin eski iş kanununun (1971 tarih, 1475 sayılı kanun) modern iş ilişkileri ortamını gereği gibi yansıtmadığı iddiasını benimsedi.
Sendikalar yeni kanunu hazırlamak için üçü hükümet, üçü işveren (TİSK), üçü sendika konfederasyonları (Türk-İş, Hak-İş ve DİSK) tarafından belirlenecek üniversite profesörlerinden oluşan bir "Bilim Kurulu"nun oluşturulmasını kabul ettiler ve bütün tarafların bu kurulun önerilerini kabul edeceğini belirten bir protokolün altına imza attılar. Bütün bu düzenlemeler perde arkasında, sendikalı işçilerin herhangi bir bilgisi olmadan yapıldı.
Kurulun hazırladığı taslak 2003 yılında kanunlaşma sürecine sokulunca, sendikalar ve Türk-İşin eski başkanı ve o tarihte CHP milletvekili olan Bayram Meral, kanunun iş güvencesi, esnek çalışma süreleri ve esnek istihdam biçimleri ile ilgili hükümlerini ikiyüzlü bir tutumla eleştirdiler. İktidar partisinin milletvekilleri, Meralin yaptığı itirazlara yanıt olarak, onun imzalamış olduğu ve sermaye yanlısı öneriye önsel olarak onay veren gizli protokolü gösterdiler.
Daha sonrasında sendikalar yeni kanunun olumsuz etkileri konusunda zaman zaman göstermelik kimi eleştiriler yaptılarsa da, kanuna karşı yapılacak her türlü mücadelenin önünü kestiler.
2003 tarihli İş Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte işçi sınıfının daha fazla sömürülmesini sağlayacak yasal çerçeve oluşturulmuş oldu. Bu kanunla kısa süreli çalışma ve belirli süreli sözleşmeler, tam zamanlı çalışma ile eşit yasal statüye kavuşturuldu. Çalışma süreleri konusunda işverenler lehine esneklik ilk kez iş kanunu hükümlerine sokuldu. Kanunun uygulamaya konmasının ardından taşeronlaştırma patlama gösterdi ve çok sayıda tam zamanlı işin yerini, düşük ücretli, herhangi bir gelecek vaat etmeyen ve önemli bir bölümü kayıt dışı olduğu için herhangi bir yasal koruma içermeyen işler aldı.
Mecliste yeni hükümet programı üzerine yapılan tartışmalar sırasında muhalefet partileri çeşitli eleştirilerde bulundular; ancak hiçbiri emekçileri hedef alan saldırılardan söz etmedi. Muhalefet partilerinin asıl ilgi odağı Türkiyenin ulusal birliğiydi.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|