DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Seçim haberleri
Yazıcıya hazırla
Sarkozynin seçim zaferi ve Fransız "sol"unun iflası
Peter Schwarz
28 Haziran 2007
İngilizceden çeviri (9 Mayıs 2007)
De Gaullecü, sağcı politikacı Nicolas Sarkozynin Fransanın cumhurbaşkanı seçilmesi Fransada ve Avrupada bir çok insanı şok etti.
İnsan, Fransız seçmenler iki yıl önce Avrupa anayasasını reddettikleri zaman oluşan coşkulu ruh halini hatırlıyor. Aynı halk, sadece bir yıl önce, bir dizi protesto ve gösteri sonucunda büyük antipati toplamış olan "İlk İş Sözleşmesi" (CPE) yasasının geri çekilmesini sağlamıştı.
O günlerde, çeşitli küçük burjuva "sol" örgütler, bu hareketlerin Jacques Chirac hükümetinin politikalarını "gayrı meşru ve kabul edilemez" hale getirdiğini ilan etmişlerdi. Şimdi artık, "işverenleri doğrudan karşısına alabilecek ve neo-liberal politikayı bir bütün olarak sorgulayabilecek ortak bir hareketi" geliştirme zamanı gelmişti. (Ligue communiste révolutionnairein bildirisi [LCR- Devrimci Komünist Liga])
Şimdi, bir yıldan az bir zaman sonra, koyu sağcı olduğu tartışma götürmeyecek -ABD başkanı George W. Bushun ve eski İspanya Başbakanı José Maria Aznarın ideolojik müttefiki olan- bir adam cumhurbaşkanı oluyor. Sarkozy, düzen, performansa bağlı ödüllendirme değerlerini yeniden canlandırmak istiyor ve kendisini 1968in protesto kuşağının mirasının nihai olarak hakkından gelecek adam olarak görüyor. Büyük sermayenin denetimindeki uluslararası basın onun seçilmesini coşkuyla karşıladı. Onlar Sarkozyden Fransadaki refah devletini nihai olarak ortadan kaldırmasını, ülkedeki beş milyon kamu çalışanının bir çoğunun işine son vermesini, emekli maaşlarını azaltmasını, emek piyasasını daha esnek hale getirmesini -ve seleflerinden farklı olarak- sokaktan gelen baskıya boyun eğmemesini bekliyorlar.
Bu tehlikeli politikacının 19 milyon oy alması ve seçmen katılımının olağanüstü derecede yüksek olduğu bir seçimin galibi olması nasıl mümkün olabildi?
Sosyalist Parti (SP) ve medya için cevap çok açık: Suçlu olan Fransız seçmenleridir. Şu iddia ediliyor: seçmen sağa kaydı ve Sosyalist Parti adayı Ségolène Royal onları yeterince hızlı ve güçlü bir biçimde izlemedi. Eski Maliye Bakanı Dominique Strauss-Kahnın seçim gününün akşamı açıkladığı gibi, Sosyalist Partinin kötü bir üne sahip olan Bad Godesberg konferansı (1958-59da Alman SPDsinin sosyalizmi resmi olarak reddettiği konferans) çizgisinde bir "sosyal demokrat yenilenme" gerçekleştirme şansını kaçırmıştı. SP, özellikle "merkezde" yer alan seçmenleri ihmal etmişti.
Bu açıklama toplumsal gerçeği göz ardı etmekte ve seçim sonucunun ardında yer alan derin toplumsal çelişkileri tespit edememektedir. "Merkezde yer alan seçmenler" içi boş bir soyutlamadır. Fransada orta sınıflar, başka yerlerde de olduğu gibi, muazzam derecede kutuplaşmış durumdalar. Orta sınıflar uzun bir süre toplumsal kutuplaşmanın uçlarını birbirine bağlayan sosyal tutkalı oluşturdular. Ne var ki, küreselleşmenin etkisiyle içlerinden küçük bir azınlık yukarıya doğru tırmanırken, bir çoğu proleterleşti.
Orta sınıfın klasik üyelerinin -zanaatkarlar, çiftçiler, gayrimenkul sahipleri ve küçük iş adamları- bugün yaşamakta oldukları sorunlar ortalama işçinin karşı karşıya olduğu sorunların bir çoğuyla aynı. Aynı şey kentli orta sınıf için de geçerli. Bir üniversite diplomasının bir kariyeri ve düzenli bir geliri güvence altına aldığı günler çok eskilerde kaldı. Fransada bugünlerde üniversite mezunu geçici bir işçiye veya bir iş bulma kurumu tarafından kısmi süreli [part-time] olarak işe yerleştirilen ve daha sonra kısa süreli sözleşmelerle çalışan akademisyenlere rastlamak sıkça görülen bir durum.
Bu toplumsal kutuplaşmanın resmi politikada hiçbir yansıması bulunmuyor. İşçilerin ve gençlerin geniş kesimleri radikalleşirken ve sosyal hastalıklar defalarca protesto edilmişken, Sosyalist Parti ve müttefikleri, onların verdikleri mücadeleleri sabote etmek, hayal kırıklığı ve moral bozukluğu yaratmak için müdahale ettiler ve bu şekilde Sarkozynin önünü açtılar. Sarkozynin elde ettiği başarı kendi gücünden çok "sol"un iflas etmiş olmasından, ilerici bir toplumsal alternatif sunma konusundaki içler acısı kısırlığından kaynaklanmaktadır.
Strauss-Kahnın söylediklerinin aksine, Fransız Sosyalist Partisi kendi Bad Godesberg dönüşümünü uzun zaman önce gerçekleştirdi. Sosyalist Parti, kapitalist düzeni savunan bir burjuva partisidir. 1970lere kadar bunu toplumsal uzlaşma yoluyla ya da daha çok toplumsal uzlaşma vaadiyle yaptı.
Ne var ki, o zamandan bu yana uluslararası mali piyasaların baskısı ve küreselleşmenin etkileri toplumsal uzlaşmayı temel alan her türlü politikanın zeminini ortadan kaldırmış durumda. François Mitterrandın cumhurbaşkanlığı altında ve Başbakan Lionel Jospinin hükümeti döneminde verilmiş olan sözler birer birer çiğnendi, sosyal kazanımlar tırpanlandı, işsizlik yüzde 10lar düzeyine oturdu, gelirler düştü ve varoşlardaki yaşam koşulları giderek daha fazla tahammül edilmez hale geldi.
Bundan ilk kârlı çıkan Jean-Marie Le Penin önderliğindeki aşırı sağcı Ulusal Cephe oldu. Le Penin partisi, Mitterand tarafından uygulamaya konan bir seçim reformunun da yardımıyla, devamlı olarak iki haneli seçim sonuçları elde eder hale geldi.
Ségolène Royalin son seçim kampanyası Sosyalist Parti için yeni bir alt-noktayı temsil ediyor. Royalin halkla ilişkiler danışmanları tarafından cilalanıp parlatılan SP adayı, Sarkozynin kadın versiyonu ile Harikalar Diyarındaki Alicein bir karışımı görünümü verdi. Royal, bir yandan Sarkozy ile ulusal kimliğe sadakat ve gençlik suçlarına karşı sert cezalar uygulanması konularında yarışırken, aynı zamanda çeşitli boş vaatlerde bulundu. Yaptığı konuşmalarda her iki cümlesinden birini "istiyorum" diyerek sona erdirdi: "Fransanın kendisine inanan, her Fransızın bir yere sahip olduğu ve onu sevdiği, huzurlu bir ülke olmasını istiyorum." "Yarının Fransasını yeniden keşfetmek için her dönemin en iyi yanlarını almak istiyorum," vb.
Royal, dileklerinin nasıl gerçekleşeceğini açıklama zahmetine girmedi. İnsanlar ona neden inansınlar? 36 milyon seçmenden 1,6 milyonunun boş oy kullanmış olması, birçok insanın adaylar arasında bir tercih yapmakta kesinlikle zorlanmalarına karşın seçime katıldıklarını gösteriyor. Bazıları, programı cazip olmasa da, en azından değişim vadeden Sarkozye oy vermeyi tercih etti.
Yapılan seçim analizlerine göre Sarkozy işçilerden Royalle eşit sayıda oy alırken, özel sektör işçilerinin yüzde 53ü de Gaullecü adaya oy verdi. Sarkozy, aynı zamanda 25le 34 yaş arasındakilerin yüzde 57sinin oyunu aldı. Hem bütün serbest çalışanların yüzde 77sinin hem de 70 yaşın üzerindeki emeklilerin yüzde 68inin desteğini kazandı.
Öte yandan Royal, yalnızca 24 yaşın altındaki genç seçmenler arasında çoğunluğu (yüzde 60) elde edebildi ve bu seçmenler Sarkozynin seçilmiş olmasından doğrudan etkilenecekler. Sarkozynin büyük çaplı işten çıkarma planları yaptığı kamu sektöründe çalışanların yüzde 57si, aynı zamanda işsizlerin de yüzde 75inin desteğini elde etmiş olan Royale oy verdiler. Öğrencilerin yüzde 58i de oylarını SP adayına verdiler.
Milyonlarca işçinin ve genç seçmenin Sarkozye oy vermiş olması, onun programıyla hemfikir oldukları anlamına gelir mi? Böyle bir sonuç çıkarmak saçma olacaktır. Bu seçimlere temel bir çelişki damgasını vurdu. Bir yandan siyasi yaşama katılma yönünde -seçim toplantılarına katılımın yoğun ve seçime katılma oranının yüksek oluşunda ifadesini bulan- yaygın bir ilgi ve itki söz konusuydu. Diğer yandan seçmenler, birbirinden özde olmaktan çok tarzda ayrılan, sağcı burjuva programlara sahip iki adayla karşı karşıya kaldılar.
Resmi "sol"un iflası, tehlikeli bir durumun ortaya çıkmasına yol açtı. Sarkozy, II. Dünya Savaşındaki Vichy rejiminden bu yana Fransız cumhurbaşkanlığı makamına gelen en gerici politikacıdır. Onun savurduğu tehditleri ciddiye aldığından şüphe etmemek gerekiyor. Bu yalnızca onun adı kötüye çıkmış olan öfkesi burnunda tavırlarıyla değil, fakat aynı zamanda işveren federasyonunun ve mali çevrelerin yaptıkları muazzam baskıyla da bağlantılı.
Sarkozy daha şimdiden, reddedilmiş olan Avrupa anayasasını küçük değişikliklerle ve bir referandum yapmadan yeniden gündeme getireceğini ilan etmiş durumda. 17 Mayısta başbakanlık görevini eski çalışma bakanı François Fillona vermesi bekleniyor. Fillonun dört yıl önce Fransız emeklilik sisteminde reform yapma girişimleri milyonlarca kamu ve özel sektör işçisini protesto için sokaklara dökmüştü. Filon bundan iki yıl sonra, bu kez eğitim bakanı olarak, öğrencilerin yeni protestolar düzenlemelerine neden olmuştu.
Seçim kampanyası ekibinin başında yer alan Claude Guéanta göre, Sarkozy aynı zamanda Sosyalist Partiyi işçi sınıfına yapacağı saldırıların içine çekebilmek için kabinesine kimi "solcu" bakanları almayı da düşünüyor.
İşçi sınıfı, kendi hesabına, Sosyalist Partinin ve müttefiklerinin iflasından gerekli dersleri çıkararak, Sarkozy ve hükümetiyle kaçınılmaz olarak yaşanacak çatışmalara hazırlanmak zorunda. İşçi sınıfı Sarkozye karşı mücadeleyi, kapitalist ilişkilerin varolan biçimlerinin, emekçi halkın temel ihtiyaçları ve gereksinimleri ile uyuşmazlık içinde olduğundan hareket eden, uluslararası sosyalist bir program temelinde üstlenmelidir. Bunun için işçilerin yeni bir bağımsız sosyalist partiye ihtiyaçları var.
Fransadaki sol radikal partiler -LCR ve Lutte Ouvrière - böyle bir gelişmenin ortaya çıkmasını sistematik bir biçimde önlemeye çalışıyorlar. Her iki örgüt de ikinci turda Royale oy verilmesi çağrısı yaptı ve şimdi onun uğradığı yenilgiye, şoka uğramış oportünistler gibi tepki gösteriyorlar. Her iki örgüt de önemli bir şey olmamış gibi davranıyorlar, seçimlerin bir bilançosunu çıkarmayı reddediyorlar ve gündelik yaşamlarına geri dönüyorlar.
Lutte Ouvrièreden Arlette Laguiller seçim sonuçlarıyla ilgili açıklamasında gamsızca şöyle diyor: "Geniş kitlelerin önümüzdeki beş yıl boyunca Nicolas Sarkozynin cumhurbaşkanlığına ve hükümetin son beş yıl boyunca uygulamış olduğu sosyal politikalarla aynı doğrultuda sosyal politikalar uygulayacak olan bir ya da daha fazla sayıda hükümete katlanması gerekecektir." Cumhurbaşkanlığını bütünüyle resmi solun iflasına borçlu olan Sarkozynin bu makama gelmesinin meşruluğunu sorgulamak Laguillerin aklından bile geçmiyor.
Laguiller, taraftarlarını, "başlarını dik tutmaya" çağırıyor ve onları "Ségolène Royal seçilmiş olsaydı, bir şeylerin birazcık olsun bizim lehimize değişmesini sağlamak için mücadele etmek durumunda olacaktık. Nicolas Sarkozy ile de aynı şey söz konusu olacak ve aynı mücadeleyi vereceğiz," düşüncesiyle teselli ediyor.
Olivier Besancenot (LCR) seçim gecesi, "bütün sosyal ve demokratik güçlerin oluşturacağı bir birleşik cephe" için çağrı yaptı. Birlik olma adına kurulacak bu tür bir ittifak -gerçekte LCR, Komünist Parti, sendikalar ve burjuva düzeninin diğer güvenilir payandalarıyla bir pakt oluşturmuş durumda- Sarkozye ve onun hükümetine karşı verilecek her türlü mücadeleyi sabote edecektir. Herhangi bir karşı karşıya gelme kaçınılmaz olarak bir iktidar mücadelesine dönüşecektir ve böyle bir mücadele hem LO ile LCR hem de onların destekledikleri sendika bürokrasileri tarafından kesinlikle reddedilmektedir.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|