DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
Washington ve AB, AKPnin seçim zaferini memnuniyetle karşıladı
Stefan Steinberg
21 Ağustos 2007
İngilizceden çeviri (25 Temmuz 2007)
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve bizzat Türkiyedeki iş ve finans çevreleri ve siyasi çevreler Pazar günü yapılan genel seçimlerde Recep Tayyip Erdoğanın başında yer aldığı muhafazakâr İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) elde ettiği seçim zaferini memnuniyetle karşıladılar.
Erdoğanı elde ettiği zafer nedeniyle ilk olarak kutlayan ABD elçiliği oldu ve elçilik yayınladığı resmi açıklamada ABD hükümetinin yeni Türk hükümeti ile "her iki ülkeyi de ilgilendiren konularda" birlikte çalışmayı arzu ettiğini ilan etti.
AKPye verilen bu onay, seçim sonuçlarının "daha Batı yanlısı ve iş dünyası dostu politikalara giden yolu açtığını" yazanWall Street Journalda yankısını buldu. "Türk kamuoyunun hem ABDden hem de Avrupa Birliğinden soğuduğunu" belirtenJournal, AKPnin çizgisini olumlayan bir biçimde şu yorumu yaptı: "AKP, Washingtona karşı büyük ölçüde dostane bir yaklaşım sergiliyor ve Türkiyenin ABye katılma iddiasını sürdürmeyi vaat ediyor."
Avrupa Komisyonu başkanı Jose Manuel Battosso da Başbakan Erdoğanı "elde ettiği etkileyici başarı" nedeniyle kutladı ve onun bu olumlu sözleri Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri Olli Rehn tarafından da desteklendi.
Uluslararası yatırımcıların ve mali piyasaların AKPnin zaferi nedeniyle duydukları sevinç Independent gazetesinde aktarılan bir yorumda şu şekilde özetleniyordu: "Anayasayı değiştirmek için gerekli olan üçte ikilik çoğunluğun altında kalan, tek partiden oluşan bir AKP iktidarı uluslararası yatırımcılar açısından ideal bir durumdur."
Seçim sonuçlarının açıklanmasının ve Türk borsasında hatırı sayılır bir yükseliş yaşanmasının ardından bir dizi işadamı da AKPye destek veren açıklamalar yaptılar. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) başkanı Tuğrul Kutadgubilikin yorumu AKPnin seçim zaferine iş çevreleri tarafından verilen genel olarak olumlu tepkinin tipik bir örneğini oluşturuyordu. Kutadgubilik yaptığı açıklamada, "Türkiye umut, ekonomi, istikrar ve istihdam istiyor … Tek parti hükümeti ve AKP oylarındaki 14 puanlık artış istikrar için ciddi bir arayış olduğunu gösteriyor," dedi.
Geçtiğimiz Pazar günü yapılan genel seçimlerde iktidar partisi AKP oy oranını önemli ölçüde arttırdı. AKP, yüzde 46,6 oranında oy aldı (2002deki oy oranı yüzde 34tü) ve şimdi mecliste 340 milletvekili ile temsil edilecek. Türk meclisi toplam 550 milletvekilinden oluşuyor.
Seçime katılım oranı yüksek düzeydeydi: 2002 seçimlerine katılım yüzde 74 olmuşken bu seçimde katılım oranı yüzde 80in üzerine çıktı.
Pazar günü açıklanan sonuçlar, ana muhalefet ve Türkiyenin en eski siyasi partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) için büyük bir başarısızlık oldu. CHP, 2002 genel seçimlerinde yüzde 19 oranında oy almıştı (177 milletvekili). CHP, bu seçimde Demokratik Sol Parti (DSP) ile işbirliği yapmış olmasına karşın oy oranında çok az bir artış sağlayabildi (yüzde 21). CHPnin elde ettiği sandalye sayısı MHPnin meclise girmesi ve seçilen çok sayıdaki bağımsız milletvekili nedeniyle önemli ölçüde azaldı (111).
Devlet Bahçelinin liderliğini yaptığı aşırı milliyetçi, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), CHP dahil diğer partilerin hayal kırıklığına uğramış taraftarlarından destek almayı başardı ve 2002 yılında yüzde 8,35 olan oy oranını yüzde 14,3e çıkararak 71 sandalye elde etti. Yine de bu oy oranı bu partinin azgın bir Türk şovenizmi temelinde elde etmeyi umduğu yüzde 20 oranındaki oyun çok altında kaldı. MHP, Kürt azınlığa karşı keskin bir düşmanlığı, kuzey Irakın Türk ordusu tarafından işgal edilmesine destek vermeyi ve sosyal iyileştirmeler konusunda yapılan demagojik vaatleri bir araya getiren bir platform üzerinde kampanya yürüttü.
MHPnin oy oranını artırabilmesinde belirleyici olan bir etken, Avrupadaki bir dizi burjuva hükümetin Türkiyenin Avrupa Birliği üyeliğine karşı yürüttükleri kampanya oldu. Almanya ve Fransanın liderleri Angela Merkel ve Nicholas Sarkozy, ülkelerinde sağcı güçlerin yürüttükleri Müslüman karşıtı kampanyalar eşliğinde, bir biri ardı sıra Türkiyenin AB üyeliğine karşı çıkan açıklamalar yaptılar. MHPnin oy oranındaki artış bu partinin Türkiye içinde ABye karşı artmakta olan muhalefetin bir kısmını kendi aşırı-milliyetçi perspektifine kanalize etmeyi başardığını açıkça ortaya koyuyor.
Bu üç büyük partinin yanı sıra yeni Mecliste 27 bağımsız milletvekili yer alacak. Bu 27 bağımsız sandalyeden yirmi dördü Kürt milliyetçisi Demokratik Toplum Partisinin (DTP) temsilcileri tarafından doldurulacak. DTP seçimlere, Türkiyede mecliste temsil edilmenin önüne konulmuş olan engelleri bypass edebilmek amacıyla bağımsız adaylarla katıldı. Türkiyedeki seçim yasasına göre partilerin meclise milletvekili gönderebilmeleri için ülke çapında oyların en az yüzde onunu almaları gerekiyor.
CHPnin yenilgisi
Pazar günü ortaya çıkan sonuçlar, Deniz Baykalın liderliği altında, şimdi üst üste dördüncü seçim yenilgisini yaşayan CHP için siyasi bir bozgunu temsil ediyor. Erdoğan, CHPnin yarasına tuz basarcasına, bir grup önde gelen eski CHPliye AKPnin milletvekili adayları arasında yer verdi.
CHP, siyasi kalesi olan İzmirde bile AKP karşısında güç yitirdi ve 2002 yılında bu şehirden 16 milletvekili çıkarmışken, bu kez yalnızca 11 milletvekili çıkarabildi. Diğer yandan AKP oy oranını neredeyse ikiye katlayarak yüzde 30,53e çıkarttı ve bu şehirden çıkardığı milletvekili sayısında bir ölçüde arttırdı. Şehrin Ticaret Odası bile CHPnin arkasında yer almadı. İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş, "Seçmenler AKPye bir şans daha verdiler," dedi ve ekledi: "İnsanlar istikrardan ve uzlaşmadan yana oy kullandılar."
Sevinç içindeki CHP karşıtları bu partinin liderinden seçimlere giderken vermiş olduğu sözlerden birini tutmasını istediler. Baykal, "Eğer bu genel seçimi kaybedersek Rodosa yüzeceğim," demişti.
Kemalist düzenin geleneksel partisi ve Türk ordusu ile en yakın bağlara sahip örgüt olarak CHPnin uğradığı yenilgi, ordunun Türk siyasi yaşamına yönelik müdahalelerinin ve hükümeti sarsma girişimlerinin Türk seçmeni tarafından reddedildiğini ortaya koyuyor. Türk ordusunun üst komutası Nisan ayında, hükümetin AKPnin önde gelen bir üyesini, Dışişleri Bakanı Abdullah Gülü cumhurbaşkanlığına getirmeye yönelik girişiminden vazgeçmemesi durumunda bir darbe yapabileceğini ima eden, üzeri çok az örtülü bir tehditte bulunmuştu.
Aynı zamanda ordu Türkiyenin Irakla olan sınırına çok büyük bir asker yığınağı yaptı ve birçok kez sınırı geçme ve kuzey Iraktaki Kürt isyancılara karşı askeri harekat düzenleme tehdidinde bulundu. Ordunun yürüttüğü bu kampanya paralelinde CHP ve MHP, AKP hükümetinin üzerindeki baskıyı artırmak amacıyla çeşitli şehirlerde bir dizi kitlesel gösteri düzenlediler. Erdoğanın erken seçime gitme kararı alması, ordu ve CHP tarafından yürütülen hükümeti sarsma girişimlerine verilmiş doğrudan bir karşılıktı.
Türk ordusu kendi payına yürütmekte olduğu provokasyonlara hız verdi. Seçime sadece günler kalmışken, Irak hükümeti tarafından derhal kınanan bir harekat düzenleyerek kuzey Iraktaki mevzileri bombaladı.
CHPnin ordu tarafından gerçekleştirilen provokasyonları siyasi kazanca dönüştürmedeki başarısızlığı hem Türk genel kurmayının, hem de hâlâ bir dizi önemli devlet kurumunu boyunduruğu altında tutan ve Türkiyedeki resmi sendikalar tarafından desteklenen çürümüş Kemalist düzenin entrikalarına karşı duyulan yaygın hoşnutsuzluğun boyutlarını yansıtıyor.
AKP: Bankaların ve büyük sermayenin hükümeti
AKP, bir yandan Kemalist partilere ve kurumlara yönelik yaygın düş kırıklığından kazanç sağlarken, Erdoğanın başında yer aldığı parti, Türkiye işçi sınıfı için hiçbir biçimde bir seçenek oluşturmuyor. AKP, "serbest piyasacı" kapitalist politikalara bağlı ve Washingtonla sıkı bir ittifak ilişkisi içinde olan bir burjuva partisidir.
AKP, 2001 yılının Ağustos ayında, çekirdeğini daha önce kapatılmış olan Refah Partisi kökenli bir grubun oluşturduğu muhafazakâr parti üyelerinin, girişken Anadolu burjuvazisinin ve üst orta sınıfın temsilcileriyle bir araya gelmesiyle kuruldu.
AKP, mali kriz ve yüksek enflasyon ortamında, kuruluşunun üzerinden henüz bir yıl gibi kısa bir süre geçmişken, yapılan genel seçimlerde mecliste çoğunluğu sağladı. 2002 seçimlerinde yürüttüğü kampanya sırasında yer yer büyük bankaların ve büyük sermayenin taleplerine karşı çıkıyormuş izlenimi vermiş olan AKP, pratikte kâr sisteminin sadık bir savunucusu olduğunu kanıtladı.
AKP iktidara geldiğinden bu yana sermaye yanlısı "gerçekçiliği" nedeniyle sık sık övgüler aldı. Bu bağlamda uygulamaya konulan başlıca politika araçlarından biri, bir ucuz emek gücü platformu olarak uluslararası sermaye için Türkiyenin cazibesini büyük ölçüde artıran, "Doğrudan Yabancı Yatırım Kanunu"nun çıkarılması oldu. 2001 yılında yabancı yatırımların toplam tutarı sadece 1,1 milyar dolardı. 2006 yılında bu tutar 20 milyar dolara ulaştı ve bu yıl da toplam 27 milyar doları bulması bekleniyor.
Nisan ayının başlarında, Türkiyenin en büyük sermaye örgütü olan Tuskon tarafından düzenlenen bir konferansta konuşan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan şunları söyledi: "DYSnin [Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının] verdiği mesaj şudur; ben bu ülkenin geleceğine güven duyuyorum." AKP iktidara geldiğinden bu yana Türk borsasında hisse senetlerinin değeri beş kat arttı.
AKPnin agresif özelleştirme programı ile yüreklenen Citigroup, BNP Paribas SA, Fortis, Rabobank gibi önde gelen uluslararası bankalar Türk bankalarından büyük miktarda hisse satın aldılar. Bugünlerde önde gelen telekomünikasyon şirketleri Türkiyenin ABye katılma planlarından kazanç sağlamaya çalışıyorlar ve Türkiyenin gayrimenkul sektörüne yönelik uluslararası ilgi giderek artıyor. Asyalı şirketler de Türkiyede elde edilecek yüksek kârlardan faydalanmak konusunda istekli olduklarını giderek daha fazla dile getiriyorlar.
Türkiye birkaç yıldır ekonomik olarak hızla büyüyor olmasına karşın, bunun nimetlerinin dağılımı çok eşitsiz bir biçimde gerçekleşiyor. Yoksul köylüler birinci AKP iktidarı döneminde uygulanan politikaların yol açtığı olumsuz sonuçları protesto etmek için birçok kez sokaklara çıktılar.
Orta sınıf ve özellikle de Anadolu burjuvazisi gelirinde ve kârlarında hatırı sayılır bir artışa tanık olurlarken, şehirlerdeki geniş yoksul katmanlar yaşamlarında hiçbir gerçek iyileşme göremediler; işsizlik, özellikle kırsal bölgelerde yüksek düzeylerde seyretmeyi sürdürdü. Erdoğan seçim sonuçlarının belirginleşmesinin hemen sonrasında yaptığı konuşmada AKPnin Türkiyeyi uluslararası mali sermayeye açma politikasının süreceğini açıkça belirtti. Bu politika ancak Türk toplumu içinde artmakta olan toplumsal bölünmeleri daha da derinleştirmeye hizmet edebilir.
AKP yönetimi kendisini sürekli olarak CHPye ve orduya uyarlamaya çalıştı. Erdoğan, ordu ve CHP ile olan çekişmenin en üst noktasına eriştiği zaman laik düzenin kurumlarını "demokrasiye kurşun" sıkmakla suçladı. Ne var ki Erdoğan seçim kampanyası sırasında çok daha uzlaşmacı bir ton benimsedi.
Erdoğan, geçtiğimiz Çarşamba günü kuzey Irakın top ateşine tutulmasının ardından, Türk, Amerikan ve Iraklı askeri ve sivil yetkililerin bir araya gelerek, yasadışı Kürdistan İşçi Partisine (PKK) karşı izlenmesi gereken stratejiyi tartışacakları üçlü bir toplantı yapılmasını öngören planları açıkladı. Iraktaki ABD yanlısı Kürt unsurlar umutlarını Türk başbakanı ile kuzey Iraktaki Kürt isyancıları yalıtacak ve Türk ordusu tarafından girişilecek tam boy bir işgali önleyecek bir anlaşmaya varılmasına bağlamış görünüyorlar.
AKP ile Kemalist düzen ve ordu arasındaki çekişmenin meclis tarafından yeni cumhurbaşkanının seçilmesi bağlamında yeniden su yüzüne çıkması bekleniyor. Erdoğan, Pazar günkü seçimleri izleyen dört hafta içinde yeni bir seçim yapma sözü verdi.
Hükümeti daha öncesinde darbe yapmakla tehdit etmiş olan Türk ordusunun, AKPnin cumhurbaşkanlığı sorununu, Kürt milletvekillerinin yardımıyla kendi istediği biçimde sonuçlandırmaya çalışması durumunda, kolayca bir kenara çekilmesi söz konusu olmayacaktır.
Batılı yorumcular AKPnin zaferini Türkiyenin gelecekte siyasi istikrara kavuşacağının bir işareti olarak memnuniyetle karşıladılarsa da, bu yüzeysel bir görüştür. Türkiye, büyük ölçüde jeopolitik konumu gereği, Irakta ABD tarafından sürdürülen savaş tarafından karışıklık içine yuvarlanmış bir bölgede, Asya ile Avrupa arasında çok önemli bir bağı temsil ediyor.
Türkiyenin gelecekteki yönelişi, ülke içindeki büyük toplumsal eşitsizlikle -AKPnin izlediği politikalar tarafından daha da şiddetlenen bir toplumsal kutuplaşma- birlikte bu tür dış politika sorunlarından doğacak çatışma potansiyelini güçlendirmektedir. İşçi sınıfını siyasi alanda temsil eden bağımsız bir gücün olmadığı bir ortamda seçimlerden, sağcı, sermaye yanlısı AKPnin kazançlı çıkması mümkün olabildi, ancak önümüzdeki dönemde hükümetle geniş halk kitleleri arasında yeni çelişkilerin ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|