World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Bildiriler

Yazıcıya hazırla

İşçilerin ve gençliğin Irak savaşına karşı uluslararası seferberliğini sağlamak için

Dünya Sosyalist Web Sitesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin bildirisi


21 Nisan 2007
İngilizce’den çeviri (22 Ocak 2007, 13 Kasım 2006)

Dünya Sosyalist Web Sitesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, dünyanın dört bir yanındaki toplumsal bilince sahip bütün işçilere, öğrencilere ve gençlere, 2007 yılını, Irak ve Afganistan’da Amerika’nın başını çektiği savaşlara karşı uluslararası kitlesel bir işçi sınıfı hareketini geliştirmeye adamaları çağrısı yapar.

Bush yönetimi, ABD işgaline karşı direnişi bastırmak için, bugüne kadar yüz binlerce Iraklının canına mal olmuş ve 3.000’den fazla Amerikalı’nın ve Britanyalı, İtalyan, Polonyalı, İspanyol, Ukraynalı ve diğer "koalisyon" ülkelerinden yüzlerce askerin ölmüş olduğu bir savaşın daha da şiddetleneceğinin işaretini vererek Irak’a 21.500 asker daha gönderilmesini emretti.

Bush, Amerika’nın ateş gücünü yalnızca Bağdat’ın kargaşa içindeki semtlerine ve direnişin yoğun olduğu El Anbar Eyaleti’nin yerleşim merkezlerine yöneltmekle kalmayacağını, aynı zamanda ABD donanmasının Basra Körfezi’nde yaptığı yığınağın ve Washington’un Ortadoğu’daki müttefiklerini İran ve Suriye’ye karşı arkasında yer almalarını sağlamak için yaptığı diplomasi atağının gösterdiği gibi, yeni saldırı savaşlarının hazırlıklarını yaptığını açıkça ortaya koydu.

Bush’un Irak’taki "isyancıların ve teröristlerin" varolduğu iddia edilen destek ağlarının "bulunması ve yok edilmesi" için verdiği emir, bu iki ülkeye yönelik artan provokasyonlar ve askeri saldırılar için gerekli ortamı hazırlamaktadır.

İsrail’in geçtiğimiz Temmuz ayında Hizbullah’ı yok etmek için Lübnan’da giriştiği savaş, İran ve Suriye’ye karşı girişilecek harekatların ilk adımı olarak ABD tarafından desteklenmişti. İsrail’in uğradığı başarısızlık daha kapsamlı bir savaş tehlikesini sona erdirmesi bir yana, bu tehlikeyi daha da artırmıştır. Basına sızan haberlerde hem İsrail hem de ABD ordusunca hazırlanmış, İran’ı vurmaya yönelik ve 1945 yılından bu yana ilk kez nükleer silahları kullanmayı da içerecek bir saldırı için geliştirilmiş planların ayrıntıları yer aldı.

ABD’nin, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ağırlıklı olarak Sunni olan devletlere, Şii olan İran’a karşı kendisini desteklemeleri yolundaki önerileri, Irak’taki iç savaşı bütün bölgeyi kapsayan bir mezhep çatışmasına dönüştürme tehlikesi yaratmaktadır.

Bütün bunlar dünya üzerinde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun duyarlılıklarına doğrudan meydan okunarak gerçekleştirilmektedir. Bütün ülkelerde birbiri ardınca yapılan kamuoyu araştırmaları savaşa karşı çok güçlü bir muhalefet olduğunu birbiri ardına kaydetmektedir.

Beyaz Saray, geçtiğimiz Kasım ayında savaşa karşı oy kullanmak için seçimlere katılan ve ABD Kongresi’nin her iki kanadında da Cumhuriyetçilerin kontrolüne son veren Amerikan halkının açık isteklerini göz ardı etmiştir. Irak’ta halkın çoğunluğu yalnızca askeri işgalin sona ermesini istemekle kalmayıp, aynı zamanda yabancı istilacılara karşı düzenlenen silahlı saldırıları da destekliyor.

ABD, Irak’ı ülkenin muazzam petrol rezervleri üzerinde ayrıcalıklı bir denetim sağlamak ve bütün Ortadoğu ile Orta Asya’da egemenlik sağlamaya yönelik daha kapsamlı emellerini gerçekleştirmek amacıyla bir üs oluşturmak için işgal etti. Yerkürenin-Ortadoğu’dan, Latin Amerika’ya ve Güney Pasifik’e- her köşesinde büyük güçler arasındaki hammadde kaynakları, ucuz emek gücü ve pazarlar için yapılan rekabet kızışıyor. Afrika için yapılacak yeni bir kapışmanın ilk adımları atılmaktadır. Somali’de Amerikan askerî aygıtı bir yandan bölgesel bir savaşı kışkırtırken, savaş uçaklarını ve özel harekat ölüm mangalarını göndererek Afrikalıları katletmeye başlamıştır.

Washington, gelecekte yapılacak müdahalelere hazırlanmak üzere ABD kara ve deniz kuvvetlerindeki asker sayısında kalıcı bir artış yapmaya yönelik planları ortaya koymuş durumda. Buna karşılık olarak, Hindistan ve Çin gibi yeni yükselmekte olanlar da dahil olmak üzere bütün büyük güçler askeri kapasitelerini arttırıyor ve çıkarlarını savunmak için kendilerini savaşa hazır hale getiriyorlar. Amerikan militarizminin gösterdiği bu şiddetli patlama dünya çapında bir yangın tehlikesi yaratarak tüm insanlığı tehdit ediyor.

ABD emperyalizminin yasa tanımazlığıyla, aç gözlülüğüyle ve pervasızlığıyla küresel düzeyde oynamakta olduğu rol, 1939’da İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden önceki dönemde Alman ve Japon emperyalizminin oynamış olduğu role giderek daha fazla benziyor. 1930’larda olduğu gibi, dünya siyasetinin yönü giderek daha fazla manyaklar tarafından belirleniyormuş görüntüsü veriyor.

Ne var ki, manyaklık gibi görünen şey aslında dünya kapitalizminin ekonomik yapısının ve onun egemen sınıfının maddi çıkarlarının ürünüdür. Emperyalist militarizmde yaşanan patlamanın temel nedenleri dünya kapitalizminin -küresel olarak bütünleşmiş bir ekonomi ile kapitalist ulus-devlet sistemi arasındaki ve kitlesel toplumsal üretim süreçleri ile özel mülkiyete dayalı piyasa ekonomisinin anarşik karakteri arasındaki- çelişkilerinde yatmaktadır.

Söz konusu çelişkiler küresel ekonominin geçtiğimiz yarım yüzyılda giderek daha çok bütünleşmesinin bir sonucu olarak büyük ölçüde yoğunlaşmıştır. Bu çelişkiler en yoğun ifadesini, ekonomik bir güç olarak uzun süredir yaşamakta olduğu gerilemeyi dengelemek için sahip olduğu askeri üstünlüğü kullanarak, sallanmakta olan dünya hakimiyetini ve tek "süper güç" olma konumunu korumaya çalışan ABD emperyalizminin kendisinde bulmaktadır. Bu sömürgeci politika yurt dışında askeri şiddeti tırmandırmayı; yurt içinde de halkın toplumsal koşullarına ve demokratik haklarına giderek büyüyen saldırılar düzenlemeyi gerekmektedir.

ABD’nin yürüttüğü savaş Irak’ı günde en az 100 kişinin öldüğü, yüz binlerce insanın "etnik temizliğin" kurbanı haline getirildiği ve milyonlarcasının hayatını kurtarmak için sürgüne gitmeye zorlandığı bir ölüm ve yıkım kabusuna dönüştürmüş durumda.

Sadece ABD’de değil, Avrupa’da, Japonya’da, eski sömürgelerde ve bütün dünya ölçeğinde büyük şirketlerin mali seçkinleri ve onların çıkarlarına hizmet eden hükümetler sıradan emekçi halkın işlerine, yaşam standartlarına ve demokratik haklarına saldırmaktadır. Dünya ekonomisine egemen olan ulus-ötesi şirketler gezegeni mümkün olan en ucuz emek gücünü bulabilmek için tarıyorlar. Daha önceki kuşakların vermiş oldukları mücadelelerle elde edilmiş olan toplumsal kazanımlar sistematik bir biçimde ortadan kaldırılmaktadır.

Savaş karşıtı hareketi yeniden canlandır

Dünyanın dört bir yanında yüz milyonlarca insan ABD militarizmine karşı çıkmaktadır. Ancak bu insanların gösterdikleri çabalar, savaş karşıtı hareketin perspektifi iktidarda olanlara karşı etkisiz protestolar düzenlemekten öteye gitmediği için şimdiye kadar herhangi bir sonuç vermemiştir. Bunun için işçi sınıfının emperyalist savaşa karşı birleşik mücadelesine yol gösterecek yeni bir devrimci perspektife ihtiyaç vardır.

2003 yılının Şubat ayında, ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden hemen önce, böyle bir uluslararası mücadele için mevcut olan potansiyel, dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük savaş karşıtı protestolarla gözler önüne serildi. Bütün kıtalarda eş zamanlı olarak düzenlenen gösterilerde 10 milyondan fazla insan sokaklara çıktı.

Bu protestolara eşlik eden, savaşın kamuoyunun gücüyle ya Washington’u caydırarak ya da Avrupalı güçleri ve Birleşmiş Milletleri ABD emperyalizminin aşırılıklarını budamak için harekete geçirerek önlenebileceği yollu siyasi anlayış, olayların gelişimiyle bütünüyle çürütülmüştür.

Birleşmiş Milletler, 2003 yılının Mart ayında başlayan yasadışı işgalin üzerinden altı ay geçtikten sonra ABD’nin Irak’ı işgaline onay veren bir karar önergesini kabul etti. BM’nin, barışa adanmış tarafsız bir kurum olmadığı, sömürgeci savaşların hazırlandığı bir hırsız yuvası olduğu gözler önüne serilmiş oldu. BM Güvenlik Konseyi, Bush’un Irak’taki son kuvvet artırımı açıklamasının ardından konuyla ilgili suskunluğunu korudu, hatta Somali’de yürütülen ABD destekli müdahaleye gözü kapalı onay verdi.

Küçük ya da büyük bütün emperyalist güçler Irak savaşına karıştılar. Britanya, Avustralya ve Polonya kötülüğü ile ün salmış "gönüllü koalisyon"un kurucu üyeleriydiler ve ABD’nin başını çektiği işgale katılmak için asker gönderdiler. Irak’ta Güney Kore hâlâ 2.300 ve Danimarka birkaç yüz asker bulundururken, İtalya, Portekiz, Hollanda, İspanya ve Norveç de kuvvetlerini bu ülkeye göndermişti.

Washington’a, saldırılar düzenlemek üzere topraklarını ve hava sahasını kullanma izni veren ve Pentagon’a askeri istihbarat sağlayan Alman hükümeti ABD saldırısına yeşil ışık yaktı. 2003 yılında ABD’nin başını çektiği işgale karşı çıkıyorlarmış görüntüsü veren Almanya ve Fransa, Afgan halkının direnişini bastırmak için savaşan ve bu yolla Irak’taki savaş için ABD birliklerinin serbest kalmasını sağlayan Afganistan’daki NATO gücüne katıldılar.

Rusya ve Çin, Washington’un tehditlerine ve baskısına defalarca boyun eğdiler. ABD saldırısının hemen sonrasında, ABD istilasına BM’nin onay mührünü basma konusunda savaşın Avrupalı "karşıtlarıyla" birlikte hareket ettiler. Her iki ülke de, ABD’nin gelecekteki saldırılarını meşru göstermek için mutlaka kullanacağı, İran ve Kuzey Kore’yi suçlayan karar önergelerine destek verdiler.

Tarihsel olarak emperyalizm tarafından ezilmiş olan ülkelerin yönetici seçkinleri, ABD’nin öncülüğündeki saldırı savaşlarına, bu savaşları kendi bölgesel emellerini gerçekleştirmek için kullanmaya çalışarak karşılık verdiler. İran hükümeti Afganistan’ın ve Irak’ın işgal edilmelerinin kolaylaştırılması konusunda doğrudan işbirliği yaptı ve o zamandan beri ABD müdahalesinin içine düştüğü krizi kullanarak her iki ülkede de kendi nüfuzunu artırmaya çalışmaktadır.

Latin Amerika’ya ilişkin kendi hesapları olan İşçi Partisi Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva’nın başında bulunduğu Brezilya hükümeti, 2003 yılında ABD saldırısına karşı çıkma konusunda Almanya, Fransa ve Rusya ile aynı safta yer aldı. Daha sonra, Haiti’ye asker göndererek, ülkenin seçimle göreve gelmiş devlet başkanı Jean Bertrand Aristide’nin ABD tarafından planlanmış bir harekatla iktidardan düşürülmesinin ardından bu yoksul adayı işgal etmiş olan -Irak’ta kendilerine büyük ihtiyaç duyulan- Amerikan deniz birliklerinin görevini devralmış oldu.

Washington’un saldırı savaşlarının bahanesi olarak başlatılan sözde "teröre karşı küresel savaş" bir ülkeden diğerine işlenen korkunç suçlar için bir siyasi mazeret olarak kullanılmakta. Bu düzmece savaş emperyalist güçlerin egemenliği altındaki statükoya -reformcu ve milliyetçi hareketler de dahil- her türlü muhalefeti toptan baskı altına alma konusunda bir paravan işlevi görmekte. Örneğin Sri Lanka’da Kolombo hükümeti adanın Tamil azınlığına karşı giriştiği askeriyi saldırıyı bu "savaşın" bir parçası olarak ilan etmiş ve mezalimlerini sürdürebilmek için Washington’dan doğrudan siyasi ve askeri destek almıştır.

Avrupa’da, Ortadoğu’da ve diğer yerlerde savaşa şifahen karşı çıkmış olan burjuva rejimler olsa da bunların Washington’la olan farklılıkları, bölgedeki kendi çıkarlarının zarar göreceği endişesinden kaynaklanan, bütünüyle taktik nitelikteki farklılıklardı. Son tahlilde, bunların hepsi, kapitalist istikrarın koruyucusu ve devrime karşı bir siper olarak ABD emperyalizmine bağlıdırlar.

Geride bıraktığımız dört yıl önemli siyasi dersler içermektedir. Ne Irak’taki savaş, ne de gelecekteki bir emperyalist saldırı, ABD’de veya dünyanın herhangi bir yerinde resmi siyasi kurum ve kuruluşlara yapılacak çağrılarla durdurulabilir.

Bugün savaşa karşı mücadele -I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi- bir uluslararası sınıf sorunudur. Barış çağrıları, emperyalist yağmadan hiçbir çıkarı olmayan emekçilerin bağımsız seferberliği yolunda yönlendirilmediği sürece hiçbir sonuç alamaz. Savaşa karşı mücadele uluslararası sosyalist bir strateji temelinde yürütülmelidir.

ABD militarizmi ve Amerikan demokrasisinin çöküşü

Bush yönetimi Irak’taki savaşın demokrasi için yapıldığını iddia ederken, savaşın şiddetlenmesi ABD’nin kendi içinde demokratik süreçlerin yaşadığı çöküntünün gözler önüne serilmesine hizmet etti. Geçtiğimiz Kasım ayında dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan tarafından desteklenen, savaşa karşı ortaya çıkan kitlesel muhalefet, ABD’deki siyasi düzen ya da onun iki büyük partisi içinde kendisine hiçbir gerçek ifade olanağı bulamamaktadır.

Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin seçim günü yaptığı uyarıda şöyle deniliyordu: "Bugün yapılacak olan kongre ve valilik seçimlerinin sonucu ne olursa olsun 7 Kasım sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki emekçiler Washington’da, kendisini Irak’taki emperyalist savaşa, ülke içinde ise demokratik haklara ve yaşam standartlarına saldırmaya adamış bir siyasi rejimle karşı karşıya geleceklerdir." Bu uyarı bütünüyle haklı çıktı.

Bush ile kurulu düzenin içinde yer alan muhalifleri arasındaki farklılıklar, ilkeler ya da amaçlar değil, taktikler ve araçlar üzerinedir. Savaşın yürütülüş biçimiyle ilgili olarak dile getirilen şikayetler her ne olursa olsun, bunların hepsi Irak’tan derhal çekilmenin düşünülemeyecek bir şey olduğu ve burada Amerika’nın yaşamsal mali ve jeo-stratejik çıkarlarının söz konusu olduğu konusunda hemfikirler.

Demokratlar Kasım ayında elde ettikleri seçim zaferini yaygın savaş karşıtı duyarlılığa borçlu olmalarına karşın, bu partinin önderleri savaşı sona erdirmek için ellerinde bulunan tek aracı -başkana Temsilciler Meclisi’nde dava açmayı ya da oylama ile orduya sağlanan fonları azaltmayı- kullanmayı reddederek, daha şimdiden Bush’un savaşı tırmandırma planlarına engel olmayacaklarını ortaya koydular.

Birinci Bush yönetiminin ulusal güvenlik danışmanı ve Irak Çalışma Grubu tarafından hazırlanan planın baş mimarlarından biri olan Brent Scowcroft kısa bir süre önce bu acımasız politikanın temel dayanaklarını dile getirdi. Scowcroft, 4 Ocak tarihliNew York Times’da yayınlanan yazısında, Irak’taki durumun "vahim olduğu ve kötüleştiği" Irak Çalışma Grubu’nun raporunda kabul edilmiş olmasına karşın ABD askerlerinin bir Amerikan zaferi olmaksızın çekilmesinin "Amerikan çıkarları için hem bölgede, hem de ötesinde yaratacağı potansiyel olarak feci sonuçlar ile birlikte, Amerikan çıkarları için stratejik bir yenilgi olacağını," vurguladı.

Scowcroft yazısının devamında şöyle diyordu: "Bunun yaratacağı etkiler yalnızca Irak ve Ortadoğu’yla sınırlı olmayacaktır. Küresel ekonomi için yaşamsal öneme sahip enerji kaynaklarına ve transit dar geçiş noktalarına yönelik riskler büyük bir artış gösterecektir. Bu her yerde teröristleri ve aşırılık yanlılarını yüreklendirecektir. Ve dünya çapında edinilecek olan izlenim, Amerikan abidesinin sarsıldığı, kararlılığını yitirmekte olduğu ve bundan böyle güvenilir bir müttefik ya da dost -ya da bu kritik bölgede barışın ve istikrarın güvencesi- olarak görülemeyeceği şeklinde olacaktır."

Burada ABD emperyalizminin bu savaşla neyi amaçladığı açıkça dile getiriliyor. Amerika’yı yöneten mali oligarşi kendi küresel hegemonyasını kurabilmek ve Avrupa’daki ve Asya’daki baş kapitalist rakiplerine kendi koşullarını dayatacak bir konuma yerleşmek üzere "küresel ekonomi için yaşamsal öneme sahip enerji kaynaklarının ve transit dar geçiş noktalarının" denetimini eline geçirmeye kararlıdır.

Irak’ta yenilginin kabul edilmesiyle birlikte bütün dünyada -ve bizzat Amerika’da- milyonlarca insanın "Amerikan abidesinin sarsıldığı"- sonucuna varacağından ve böylece uluslararası düzeyde devrimci kalkışmaların koşullarını yaratacağından korkmaktadır.

Dünya üzerinde yaşayan insanların çoğunun bütün ABD ve "koalisyon" askerlerinin Irak’tan ve Afganistan’dan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesini istiyor olmasına karşın, bu basit ve insani talep, büyük şirketlerin ve mali kuruluşların tepesinde yer alan seçkinlerin denetiminde olan siyasi kurumlar aracılığıyla elde edilemez. Onların küresel çıkarları ancak şiddet yoluyla sağlanabilir ve savaşın sürmesinin nedeni tam da budur.

ABD seçimlerinin siyasi dersleri

ABD’de Kasım ayında yapılan seçimler bütün ülkelerin işçileri için yaşamsal önem taşıyan siyasi konuları gündeme getirmektedir.

Amerika’da kitlelerin geçtiğimiz dört yıl içinde yaşadıkları siyasi deneyimler iki partili sistem içinde çalışmaya ve Demokratlar üzerinde baskı kurmaya dayalı her türlü yönelişin çıkışsız olduğunu gözler önüne sermiştir.

Demokrat Parti önderliği 2002’de yapılan kongre seçimlerinde, yaklaşmakta olan Irak işgalini ön plana çıkarmayı reddederek Demokrat seçmenlerin saflarındaki savaş karşıtı duyarlılığı göz ardı etti ve hükümetin ülkeyi yalanlara dayalı bir biçimde savaşa sürüklemek için hazırlamış olduğu komployu uygulamaya koymasına olanak tanıdı. Demokratların bu belkemiksiz boyun eğiş ile verdikleri onay, 2002 yılının Ekim ayında Kongre’de yapılan oylamada Beyaz Saray’a askeri harekatı başlatmak konusunda açık çek verilmesiyle sonuçlandı.

2004 yılı başkanlık seçimleri sırasında savaşa karşı oluşmuş olan yaygın toplumsal muhalefet yoğunluk kazanmıştı. Demokrat Parti’nin başkan adayları yükselmekte olan bu kitlesel muhalefeti, "savaş karşıtı" aday Howard Dean’in en önde giden aday olarak ortaya çıkmasıyla tescil ettiler. Seçimin savaşın oylandığı bir referandum haline gelmesini önlemekte kararlı olan parti yönetimi Dean’in kampanyasını süratle dışladı.

Adaylık seçimini John Kerry kazanınca, Dean ve diğer sözde savaş karşıtı Demokratlar Kerry’nin savaş yanlısı kampanyasının ardından hizaya geçtiler. Bush yeniden seçildi ve savaş devam etti.

Demokratlar 2006 ara seçimlerinin sonucunda ne fazla cesaretlendiler ne de bu sonuçları memnuniyetle karşıladılar. Önde gelen Demokratlar ve Cumhuriyetçiler 7 Kasım’da yapılan oylama öncesinde Irak’ta başarısızlığa uğramakta olan ABD harekatını felaketten kurtarma ve artmakta olan savaş karşıtı duyarlılığı başka tarafa çevirme çabası içinde, halkı, gözlerini Irak’ta "başarıya ulaşmak" için yeni bir strateji geliştirecek olan partiler üstü Irak Çalışma Grubu’na çevirmeye çağırdılar.

Bir yandan Bush’un askeri zafer stratejisinin başarısız olduğunu ilan edip diğer yandan ABD askerlerinin zamanından önce geri çekilmesini reddeden heyet raporunun yayımlanmasının üzerinden daha birkaç saat geçmişken, Beyaz Saray raporun içerdiği önerileri reddetti ve Irak Çalışma Grubu kadük hale geldi.

Amerikan halkı barış istiyor, ancak karşılarında giderek şiddetlenen bir savaş buluyorlar. Kitle iletişim araçları, yönetimin Irak’ta askeri yığınağı artırmasını ve İran’a karşı yoğunlaşan savaş tehditlerini destekliyor.

Amerikan egemen seçkininin kendi ülkesindeki kitlesel savaş karşıtı duyarlılık karşısında aldığı tutum tüm dünyada taklit ediliyor. Britanya’da İşçi Partisi’nden Tony Blair’in ve Avustralya’nın muhafazakâr başbakanı John Howard’ın, halkın büyük çoğunluğunun savaşa olan muhalefetine aldırış etmeden Irak savaşında yer almaya devam etmeleri yalnızca her iki ülkede de bütün bir siyasi düzenin bu suça ortak olması nedeniyle mümkün olabilmiştir. Her yerde, halkın büyük çoğunluğu fiilen yurttaşlık haklarından mahrum edilerek bir kenara itilmiş durumda.

Bütün kıtalardaki emekçiler için tek çözüm, hükümetlerden ve düzen partilerinden bağımsız olarak ve onlara karşı harekete geçmekten; yeni bir uluslararası sosyalist hareket inşa etmekten geçiyor. Irak ve Afganistan’daki savaşlara karşı kitlesel seferberliklerin bütün biçimleri -eğitim kampanyaları, yürüyüşler ve gösteriler, grevler, seçim inisiyatifleri- bu bağımsız siyasi strateji temelinde planlanmalı, geliştirilmeli ve uygulamaya konmalıdır.

Savaş ve toplumsal eşitsizlik

Irak savaşı konusunda dünya üzerindeki hükümetlerle geniş halk kitleleri arasında oluşmuş olan uçurum dünya kapitalizminin altında yatan toplumsal gerçekliği yansıtmaktadır. Geçtiğimiz çeyrek yüzyıl toplumsal eşitsizlikte eşi görülmemiş bir artışa tanık olmuştur.

Birleşmiş Milletler bünyesinde yer alan bir araştırma kuruluşu geçen yıl sonunda, servetin dünya halklarının büyük çoğunluğunun aleyhine, mali aristokrasinin elinde akıllara durgunluk verecek bir biçimde tekelleştiğini ortaya koyan bir araştırma yayımladı.

Kalkınma Ekonomisi Araştırmaları Dünya Enstitüsü’ne göre dünya yetişkin nüfusunun en zengin yüzde 1’lik kesimi (yaklaşık olarak 37 milyon insan) dünya servetinin yüzde 40’ını elinde tutuyor. Üstte yer alan yüzde 2’lik kesim servetin yarısına; yüzde 10’luk kesim ise yüzde 85’ine sahip.

Buna karşılık, dünya üzerindeki yetişkin nüfusunun büyük bir yoksulluğa, açlığa ve hastalığa mahkûm edilmiş kitlelerini içeren en altta yer alan yarısı -yaklaşık olarak 1,85 milyar insan- hep birlikte dünya üzerindeki servetin yalnızca yüzde birine sahipler.

ABD’de, Avrupa’da, Rusya’da ve bütün Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkelerinde hükümetlerin toplumsal servetin giderek daha büyük bir bölümünü işçi sınıfından çekip alarak toplumun en tepesinde yer alan ve servet içinde yüzen bir seçkine akıttıkları, muazzam bir toplumsal dönüşüm yaşanmıştır.

Bu dönüşümün sonuçları her yerde esasen aynı oldu: işçi sınıfını, toplumun büyük çoğunluğunun geçimini sağlayacak, görüşlerini ve çıkarlarını dile getirecek araçlardan mahrum eden bir mali oligarşi giderek daha fazla güçlendi.

Demokratik haklara saldırı

Sonuçta doğrudan doğruya zenginlerin ve süper-zenginlerin çıkarına olan politikaların dayatılması, geleneksel demokratik yöntemlerle gerçekleştirilemez. Demokratik haklara yönelik bu eşi görülmemiş saldırının gerçek nedeni, insanları dışarıdan gelen terörist tehditlere karşı korumak değil; kitlesel bir muhalefetin patlak vermesine karşı devletin baskıcı güçlerini genişletme ihtiyacıdır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Bush yönetimi, Demokrat Parti’nin ve kitle iletişim araçlarının verdiği destekle, bir bütün olarak bakıldığında bir polis devletinin yasal ve kurumsal altyapısını yaratan anti-demokratik önlemleri uygulamaya koymuştur.

Hükümetin insanları bir casus gibi dinleyip gözetlemesi özel yaşamın gizliliği hakkını içi boş bir kabuk haline getirmiştir. Yargı önüne çıkma ve avukat hakkı, yüzlerce yıllık habeas corpus (kişinin hâkim kararı olmadan hürriyetinden mahrum bırakılamaması -ç.n.) ilkesi hiçe sayılmış; gizli hapishanelere ve işkenceye, partiler üstü destekle geçirilen yasalar tarafından onay verilmiştir. Cenevre sözleşmeleri ve diğer uluslararası yasalar tarafından sağlanan koruyucu hükümlere yapılan göndermeler ABD mahkemelerinin gündeminden çıkmıştır.

Bu baskıcı uygulamalar bütün dünyada daha da ileriye taşınmıştır. Britanya’da, 2005 yılında hukukun temel ilkesi olan, sanığın suçu ispatlanıncaya kadar masum olduğuna ilişkin ön-kabulü ortadan kaldıran ve hükümetin insanları herhangi bir suçlamada bulunmadan uzun süre gözaltında tutmasına izin veren Terörizmi Önleme Yasası kabul edildi. Avustralya’da Howard hükümeti 11 Eylül 2001 saldırılarını izleyen beş yılda 40’tan fazla anti-terör yasasını uygulamaya koydu. Dünya halklarının hakları hiçbir zaman bugün olduğu ölçüde tehdit altında kalmamıştır.

Savaş yanlısı ve gerici partilerden kop! Savaşa karşı bağımsız kitlesel bir uluslararası hareket için!

Irak’taki savaşı sona erdirmenin yolu emekçilerin ve gençlerin, bütün siyasi düzene ve onun hizmet ettiği mali oligarşiye karşı bağımsız toplumsal ve siyasi müdahalesinden geçmektedir.

Savaş, bütün toplumsal ihtiyaçların şirketlerin elde edecekleri kârlara ve bir avuç seçkinin kişisel servet birikimine tabi kılındığı bir toplumun kaçınılmaz bir ürünüdür. Militarizmin yükselişi ve emperyalist savaş tehditleri bundan kimin faydalandığından ve kazançlı çıkmasından ayrı düşünülemez.

Savaş karşıtı hareket militarizme ve savaşa karşı mücadeleyi toplumsal eşitsizliğe ve demokratik haklara yapılan saldırılara karşı mücadeleyle bağlantılandıran bir program benimsemek zorundadır. Ekonomik yaşamı uluslararası düzeyde toplumsal ihtiyaçlar ve kamu yararı temelinde, yani sosyalist temeller üzerinde yeniden örgütleme yolunda mücadele vererek mevcut kapitalist düzene doğrudan meydan okumalıdır.

Dünya Sosyalist Web Sitesi, işçileri, öğrencileri ve gençliği aşağıda yer alan politikalar temelinde savaşa karşı kitlesel bir kampanya inşa etmeye çağırır.

* Bütün ABD, Britanya ve diğer "koalisyon" askerlerinin Irak ve Afganistan’dan derhal ve koşulsuz olarak geri çekilmeleri.

Amerikan askerleri Irak’ta kaldıkları sürece bu ülkede akan kanın durması mümkün değildir. Irak halkının üzerine çökmüş olan felaket, bu ülkenin son çeyrek yüzyıl boyunca Amerika Birleşik Devletleri’yle olan trajik ilişkisinin sonucudur: 1980’lerde Irak’ın İran’a karşı felaketle sonuçlanan saldırısının Amerika tarafından teşvik edilmesi, 1991’de ABD’nin Irak’ı istila etmesi, on iki yıl süren ekonomik yaptırımlar ve nihayet 2003 istilası ve işgal. Bu tarihsel olayların ışığında, Amerika’nın Irak’tan derhal ve bütünüyle çekilmesi ülkeyi yok etmekte olan şiddetin durdurulmasının mutlak önkoşuludur.

* Savaşın sorumlularından yasal olarak hesap sor.

Irak’a karşı bu yasadışı ve herhangi bir kışkırtma olmaksızın başlatılmış olan saldırıyı hazırlayanların ve uygulamaya koyanların adalet önüne çıkarılmaları son derece önemlidir. Bu hem Bush, Cheney, Rumsfeld, Rice ve diğer üst düzey sivil ve askeri yetkilileri, hem de onların Britanya’da Blair ve Avustralya’da Howard gibi suç ortaklarını kapsamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, Panama’nın Noriega’sı, Sırbistan’ın Miloseviç’i ve Irak’ın Saddam Hüseyin’i gibi savaş suçlusu olarak adlandırdığı yöneticileri hapse atarak bu konuya mim koydu. Aynı standart işledikleri suçlar yukarıda adı geçen liderlerden çok daha büyük olan Washington’daki savaş suçlularına da uygulanmalıdır.

Bush’un Beyaz Saray’ı, Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda yaptıkları gibi, küresel amaçlarına ulaşabilmek için bir politika olarak sözde "önleyici savaşa", yani saldırı savaşına -ki bu Nürnberg askeri ceza mahkemesi tarafından getirilen temel suçlamaydı- başvurmuştur.

Bush’tan ve diğer üst düzey yetkililerden hesap sorulması bir intikam değil, fakat halkın bir bütün olarak siyasi eğitimi sorunudur. ABD egemen seçkini ve onun medyadaki uşakları tarafından Amerika’nın her dört ya da beş yılda bir gerçekleştirdiği askeri müdahaleleri haklı göstermek için işlenen savaş çığırtkanlığı kültürüne son verilmesi gerekiyor. Bu kanlı suçların komplolar yoluyla nasıl uygulamaya konulduğunu teşhir etmek gerekiyor.

* Irkçılığın, milliyetçiliğin ve mezhepçiliğin bütün biçimlerine karşı çık.

Savaşa karşı birleşik bir uluslararası hareket inşa etmenin temel önkoşulu ırkçılığın, milliyetçiliğin ve bölgeciliğin bütün biçimlerini reddetmektir.

Irak savaşına, ırkçılığın emperyalist saldırganlığı ve yeni sömürgeci düzeni haklı göstermek için körüklenmesi eşlik etmiştir. Müslümanlar Avrupa’da ve başka yerlerde ırkçı yobazlığın ve tacizlerin hedefi haline gelmiştir. Egemen seçkinler birbiri ardına bütün ülkelerde emekçi halkı bölmek ve gelecekteki savaşlara kılıf hazırlamak için "ulusal değerleri" körüklüyorlar.

Ortadoğu’daki emekçiler, Irak’ta mezhep çatışmalarıyla daha şimdiden bir kan gölü yaratmış olan ve bütün bölgeyi çatışmaya sürüklemekle tehdit eden etnik ve dini farklılıkların kışkırtılması reddetmelidirler. Emperyalist saldırganlığa ve Müslüman karşıtı ırkçılığa verilecek cevap, her halükarda egemen seçkinlerin şu ya da bu hizbinin çıkarlarına hizmet eden İslamcı fundamentalizme geri dönmekten değil işçi sınıfının bütün Ortadoğu’da dünyanın dört bir yanındaki sınıf kardeşleriyle sosyalist enternasyonalizm temelinde birleşmesinden geçmektedir.

* Halkın demokratik haklarını hedef alan bütün yasalar ve politikalar iptal edilsin; hükümetin gözetleme ve siyasi baskı kurmaya yönelik ağları dağıtılsın. Göçmen işçilerin kendi tercih ettikleri ülkede, tam vatandaşlık hakkıyla ve baskı görme, hapsedilme ya da sınır dışı edilme korkusu olmaksızın yaşama ve çalışma hakkını savun.

* Emperyalist savaş için zorunlu askerliğin dayatılmasını reddet ve bu dayatmaya karşı çık.

* Ekonomik yaşamı, büyük servet farklılıklarına son vermek, toplumsal eşitliği güçlendirmek ve halkın ihtiyaçlarını karşılar hale getirmek için sosyalist doğrultuda yeniden yapılandır.

Bütün sanayinin ve mali gücün özel ellerde olduğu ve denetim altında tutulduğu mevcut kapitalist düzenin yerini kamu mülkiyetine ve ekonominin demokratik denetimine dayalı sosyalist bir sistem almalıdır. Kapitalist pazarın anarşik işleyişinin yerini, bilim ve teknolojideki devrimci gelişmeleri, uluslararası ölçekte, örgütlenme ilkesi kâr sağlamak ve devasa kişisel servet birikimi değil, insanların ihtiyaçlarını karşılamak olan bir ekonomik sistem geliştirmek için kullanan rasyonel planlama almalıdır.

* Emperyalist militarizmin izlediği politikaya karşı, bütün emekçilerin uluslararası dayanışmasına ve dünya kaynaklarının yoksulluk, hastalık ve cehalet belalarının yok edilmesi ve tüm insan soyunun yaşam standardının ve kültürel düzeyinin yükseltilmesi için geliştirilmesine dayalı sosyalist bir enternasyonalizm politikası için mücadele et.

Militarizme, milliyetçiliğe, mezhepçiliğe ve ırkçılığa karşı tek ilerici alternatif enternasyonalizm; sosyalist bir gelecek için verilen kavgada işçi sınıfını uluslararası düzeyde birleştirme mücadelesidir.

Emekçilerin savaşa, baskıya ve toplumsal eşitsizliğe karşı verdikleri mücadeleleri birleştirme ve koordine etme, dünya sosyalist hareketinin önderliğini oluşturan Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) üstlenmiş olduğu tarihsel görevdir.

Bu mücadele, DEUK'nin seksiyonlarının -Sosyalist Eşitlik Partilerinin (SEP)- mevcut oldukları ülkelerde inşa edilmesi ve büyütülmesi, mevcut olmadıkları ülkelerde ise bu partilerin kurulması yoluyla ileriye doğru taşınmak zorundadır. SEP, her ülkede, işçileri savaşa ve uluslararası bankalarla ulus-ötesi şirketlerin ekonomik tahakkümüne karşı sosyalizm için dünya çapında bir mücadelede birleştirmek için mücadele ediyor.

Bizler -savaşın korkunç bedelini ilk elde ödeyecek olan- gençliğe bu perspektif yolunda mücadele etmesi için özel bir çağrı yapıyoruz. Savaşı ve onu yaratan kâr sistemini sona erdirebilecek olan kitlesel bir sosyalist hareket inşa etme mücadelesinde, bütün ülkelerin üniversitelerinde ve liselerinde öğrenim gören genç insanları bir bütün olarak işçi sınıfının yanına çekmek üzere Sosyal Eşitlik Yolunda Uluslararası Öğrencileri inşa etmeye çağırıyoruz.

Aynı zamanda bakınız
Bildirinin İngilizce orijinalı
(22 Ocak 2007)
Avustralya: Victoria eyalet seçimlerinde sosyalist bir alternatif

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır