DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
Türk çiftçilerinden kitlesel protesto
Sinan İkinci
24 Ekim 2006
İngilizceden çeviri (29 Ağustos 2006)
Türk çiftçiler, 30 Temmuzda, kuzeydoğu Karadeniz şehri Orduda, Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) fındık üreticilerine yönelik uyguladığı politikaları protesto etmek amacıyla 100.000 kişinin katıldığı bir gösteri düzenlediler.
40a yakın ilçeden gelerek Orduda toplanan göstericiler, Ordu-Samsun karayolunu yaklaşık dokuz saat süreyle ulaşıma kapatarak, Başbakan Recep Tayip Erdoğan ve baş danışmanı Cüneyd Zapsu aleyhine sloganlar attılar. Resmi rakamlara göre gösteri sırasında 35 kişi gözaltına alındı ve polisin yaptığı müdahaleler sonucunda 51 kişi yaralandı.
Fındık üretimi Türkiyedeki en temel tarımsal faaliyet alanlarından birini oluşturuyor ve geçtiğimiz aylarda fındık üreticileri AKPyi, durumları oldukça kötüye gitmiş olan küçük çiftçilerin pahasına büyük sermayeyi kayırmakla eleştiriyorlar. Çiftçiler yalnızca Erdoğannın danışmanı olmakla kalmayan, fakat aynı zamanda fındık sektörü ve diğer sektörlerle sıkı bağları bulunan Zapsunun oynadığı zararlı role işaret ediyorlar. Zapsu, Uluslararası Kuru Meyve ve Kuruyemiş Konseyinin Başkanı.
Bu kitlesel protesto geçtiğimiz üç buçuk yıl boyunca halk desteği yüksek düzeyde seyretmiş olan AKP hükümeti için bir şok niteliğindeydi.
Dünya fındık üretiminin yüzde 70ini gerçekleştiren Türkiye en büyük fındık üreticisi konumunda. Üretimin büyük bölümü Avrupa Birliği ülkelerine -esas olarak Almanya, İtalya, Fransa ve Belçikaya- ihraç ediliyor. Fındık üretimi büyük ölçüde Karadeniz kıyısında yoğunlaşmış durumda ve toplam üretici sayısının 400.000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Bunlar genellikle ana geçim kaynakları fındık üretimi olan küçük toprak sahibi çiftçiler.
Bu protesto eylemi beklenmeyen bir gelişme değildi. Gerginlik geçtiğimiz birkaç ay boyunca artmaktaydı. Geçtiğimiz ay 230.000den fazla üyesi olan Türkiye Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliğinin (Fiskobirlik) içinde bulunduğu mali kriz nedeniyle bu yılki hasat için bir toptancı fiyat belirleyemeyeceğini ve çiftçilerden fındık alımı yapamayacağını açıklaması üzerine gerginlik en üst noktasına ulaştı.
Bu şiddetli krizin ortaya çıkmasına Uluslararası Para Fonu (İMF) tarafından desteklenen kemer sıkma politikaları yol açtı. İMF destekli "istikrar" programının bir parçası olarak, Fiskobirlik de dahil olmak üzere, sektör birliklerine ve kooperatiflere sağlanan sübvansiyonlara 2003 yılında son verildi. O zamandan bu yana, 1938 yılında fındık üretiminin gelişimini desteklemek ve sektörde istikrarı sağlamak için kurulmuş olan kooperatif gittikçe derinleşmekte olan bir krizle karşı karşıya.
Fiskobirlik yönetimi ile hükümet arasındaki fındık politikası konusunda yaşanan çatışmalar kısa bir süre önce kamuoyuna yansıdı. Ocak ayında yapılan seçimde Fiskobirlik delegeleri hükümetin kooperatifin yönetimi için gösterdiği adayı reddettiler. Haziran ayında Başbakan Erdoğan Orduda bir konuşma yaptı ve kalabalık içinde kendisini protesto edenlere hükümetin Fiskobirliki desteklemek için kaynak ayırmayacağını söyleyerek, "Gidin Fiskobirlikin kapısını çalın," dedi.
Bu açıklama fındık fiyatlarının daha da düşmesine neden oldu; bir kilo fındığın fiyatı geçen yıl 7 YTL düzeyindeyken (4,70 dolar), yaklaşık 2,5 YTLye (1,68 dolar) geriledi.
Bu, fındık üreticileri için muazzam bir gelir kaybı ve Zapsu da dahil olmak üzere ihracatçılar için yüksek tutarda kâr anlamına geliyor. Hatta AKP Genel Başkan Vekili Nurettin Canikli kısa bir süre önce Zapsuyu bir fındık spekülatörü gibi davranmakla suçladı. Caniklinin bu sözleri üretici protestolarının hükümet partisi saflarında daha şimdiden çatlaklar yaratmaya başladığına işaret ediyor.
Hükümet fındık fiyatlarına öyle ağır bir darbe vurdu ki, Fiskobirlik iflasın eşiğine gelmiş durumda. Toptan satış fiyatlarında yaşanan muazzam fiyat düşüşüne paralel olarak Fiskobirlikin fındık stoklarının piyasa değeri de dramatik bir biçimde düştü.
Gazete haberlerine göre kooperatifin stokları 125 milyon YTL değere sahipken, kısa vadeli borçları 135 milyon YTLye ulaşmış durumda. Ticari bankalar Fiskobirlike taze kredi vermeyi reddediyorlar ve kooperatif fındık üreticilerine geçtiğimiz 11 ay boyunca ödeme yapamadı.
Çiftçi protestoları fındık sektörü ile sınırlı değil. 15 Ağustosta binlerce üzüm üreticisi Türkiyenin batısındaki Ege bölgesinde yer alan Manisada hükümetin tarım politikasını protesto etmek üzere bir gösteri düzenlediler. Protestocular AKP hükümetine, İMFye ve Dünya Bankasına karşı sloganlar attılar.
Üzüm Üreticileri Sendikası (Üzüm-Sen) başkanı Adnan Çobanoğlu hükümeti, "Her şeyi büyük gıda şirketlerinin çıkarına olacak şekilde ticarileştirmekle," suçladı. Çobanoğlu şunları söyledi: "Hepimiz fındık üreticilerine ne olduğunu gördük. Dünyadaki en büyük fındık üreticisi olmamıza karşın fındık üreticilerini koruyamadılar. Şimdi aynı oyunu bize karşı oynamak istiyorlar."
Türk tarımının krizi
Fındık ve üzüm üreticilerinin protestoları uzun yıllardır derinleşmekte olan tarım krizinin bir sonucu. Türkiyede tarım ve canlı hayvan sektörü geniş ve çok çeşitli bir ürün yelpazesine sahip. Tarım sektörü yaklaşık olarak gayrı safi ulusal hasılanın yüzde 16sını, ihracatın yüzde 20sini ve işgücünün yüzde 34ünü oluşturuyor. Sektörün büyük bölümü küçük çiftliklerden oluşuyor. Yapılan tahminlere göre tarımsal işletmeler ve birimlerin toplam sayısı 3 milyondan fazla.
Bu aile işletmeleri teknolojik olarak geri işletmeler. Verimlilikleri düşük düzeyde ve küreselleşme çağında çok önemli bir rol oynamakta olan üretim tedarik zinciri ve lojistik açısından ciddi sorunlarla karşı karşıyalar. Bu geri kalmışlık nedeniyle yıllık üretim büyük ölçüde meteorolojik ve diğer dışsal etkenlere bağlı olarak değişiyor.
Türk çiftçilerinin ürettikleri başlıca ürün buğday. Emek üretkenliği hâlâ düşük olmasına karşın, buğday üretimi ülkenin kendi ihtiyacını karşılamaya yetiyor. Türkiye kurutulmuş meyve, tütün ve fındık ihraç ediyor. Türkiye geleneksel olarak tarım ürünlerinin dış ticareti alanında fazla verirdi, ancak son beş, altı yıldır zaman zaman açık vermekte olduğu görülüyor.
Kemalist devlet tarıma geleneksel olarak, sulama, tohum ve gübre tedariki, çiftçilere düşük faizli devlet bankası fonları sağlama, tarımsal üretimin doğrudan alımı, ürünlerini serbest pazarda satan üreticiler için destek fiyatı belirleme ve pamuk, zeytin, fındık ve diğer ürünler için kurulmuş olan üretici kooperatiflerine mali destek sunma yoluyla destek verdi.
1980 askeri darbesiyle birlikte kuralsızlaştırma ve liberalizasyon küçük ve orta büyüklükteki çiftçilerin kapitalist dünya pazarında rekabet etme ve ayakta kalma güçlerini aşındırmaya başladı. Bu tarihten itibaren birbirini ardınca gelen hükümetler -AKP hükümeti de dahil, hem sağ hem de "sol" hükümetler- liberalizasyon uygulamalarını sadakatle sürdürdüler. Bu, Türkiyenin kırsal bölgelerinde yaygın bir düş kırıklığı, şaşkınlık, endişe ve gerilim yarattı.
Uzun yıllar boyunca küçük çiftçiler sağcı burjuva partilerinin sadık destekçileri ve gerici ideolojiler için bir üreme alanı oldular. 1980 askeri darbesi öncesinde Süleyman Demirelin Adalet Partisini (AP) destekliyorlardı. Adalet Partisi, tarımsal destek politikalarını, İslamcı ve anti-komünist propaganda eşliğinde oy toplamak için kullandı.
Darbeden sonra çiftçiler desteklerini Turgut Özalın Anavatan Partisine (ANAP) kaydırdılar ve daha sonra ANAP, Doğru Yol Partisi (DYP - APnin devamı) ve Necmettin Erbakanın İslamcı Refah Partisi (RP) arasında bölündüler. Son genel seçimde çiftçilerin çoğunluğu Erdoğanın AKPsine oy verdi. Şimdi şaşkınlık içindeler ve çok öfkeliler.
Kırsal kesimin "dönüşümü" 1990ların sonlarından bu yana hız kazandı. Türkiye, İMF ve Dünya Bankasının gözetiminde sübvansiyonları azalttı ve tarımsal ürünlere uygulanan gümrük vergilerini aşağıya çekti. 2001 yılında ekonomik kriz patlak verince bu uygulama "şok tedavisi"ne dönüştü. İMF ve Dünya Bankasının Meksikada 1980lerin başlarında uyguladığı aynı türden iddialı ve acımasız politikalar bile Türkiyede olduğu kadar şiddetli etkiler yaratmamıştı.
Dünya Bankası tarafından hazırlanan bir rapora göre, tarımsal sübvansiyonlar alanında yapılan kesintiler 2002 yılında tarımsal transferlerin maliyetini gayrı safi yurtiçi hasılanın yüzde 2,3ünden daha fazla azalttı. Dünya Bankası, "Tarımda yapılan bu mali ayarlamanın büyüklüğünün (tarımsal transferler üçte iki oranında veya 4,3 milyar dolar azaltıldı) ve niteliğinin (yapılan ayarlama yatırımlar yerine gerçekten sübvansiyonlar üzerinde yoğunlaştığından) uluslararası standartlarla etkileyici," olduğuna işaret ediyor.
Avrupa Birliğinin öne sürdüğü talepler İMF ve Dünya Bankasınınkilerle özdeş nitelikte. Dünya Bankası raporu, bu tür önlemlerin, "aynı zamanda gelecek yıllarda Avrupa Birliğine uyum süreci hız kazanırken, Türkiyenin kırsal sektörünü, ortaya çıkacak güçlüklere gerektiği gibi hazırlamak için ihtiyaç duyulacak olan temel unsurlar," olduğunu söylüyor.
Türk tarımının modernleşmeye çok büyük bir ihtiyaç duyduğuna hiç kuşku yok. Ancak ulusötesi şirketlerin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş olan kapitalist "modernleşme" beraberinde yalnızca toplumsal yıkım ve yoksulluk getirecektir.
Dünya Bankası raporuna göre, "1999 ile 2002 yılları arasında tarımsal üretim yalnızca yüzde 4 oranında gerilerken tarımsal gelirler yüzde 16 oranında (2,7 milyar dolar) düşüş gösterdi." Rapor devamında şöyle diyor, "Türk çiftçileri 1999 ile 2002 yılları arasında tahmini olarak 1,45 milyar dolar net gelir kaybına uğradılar."
Bu politikalar özellikle büyükbaş hayvan üretimi alanında korkunç sonuçlara yol açtı. 1980ler ve 1990ların ilk yılları boyunca büyükbaş hayvan, koyun ve keçi sayısı neredeyse yarı yarıya azaldı.
Bugün Türkiyede et ve süt ürünleri üretiminin ve ticaretinin büyük bölümü kayıt dışı sektörün elinde bulunuyor. Aynı zamanda çok sayıda hayvanı olan birkaç tane modern çiftlik de var. Süt üreticileri ürünlerini kayıt dışı, yerel kanallar aracılığıyla ya da kimi büyük olanları ulusal dağıtım kanallarına sahip olan süt fabrikalarına satıyorlar. Et ve süt işleme ve hayvan yemi üretimi ile uğraşan devlet kuruluşlarının bütün varlıkları 1986 yılından itibaren ya satıldı ya da kapatıldı.
Düzen partilerinin tarımda yaşanan bu krize verebilecekleri hiçbir yanıt yok.
Sol-Kemalistler bunu Kemalizme karşı girişilmiş bir komplo olarak göstermeye çalışıyorlar. Çözümün samimi Kemalistlerin denetimi altında eski düzenin restore edilmesinden geçtiğini öne sürüyorlar. Geleneksel burjuva partilerine göre sorun sadece hükümetin yanlış politikalar uygulamasından ibaret.
Küçük burjuva sol eğilimler ve Stalinistler gerek kapitalizmi, ulusötesi şirketleri, İMFi, Dünya Bankasını ve Dünya Ticaret Örgütünü gerekse de AKP hükümetini suçlar ve eleştirirken, önerdikleri çözüm Sol-Kemalistlerinkinden çok da farklı değil -onlar da eski rejimi restore etmekten ve Türkiyenin tarım krizine karşı milliyetçi bir tepkiyi benimsemekten yanalar. Bunlar çiftçilerin düzenledikleri protestoları desteklemeye hazırlar ancak tarım emekçilerine alternatif bir perspektif sunma yolunda verebilecekleri çok az şey var.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|