DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
Türkiyedeki terörist saldırıların ardında ne yatıyor?
Justus Leicht
24 Ekim 2006
İngilizceden çeviri (7 Eylül 2006)
Ağustos ayının sonlarında, üç Türk şehrinde 24 saat içinde patlayan beş bomba üç kişinin ölümüne ve aralarında bir çok yabancı turistin de bulunduğu 120den fazla kişinin yaralanmasına neden oldu. İstanbulun yanı sıra turistik yöreler olan Marmaris ve Antalya bombacıların hedefleri arasında yer alıyordu.
Kendine TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) adını veren bir grup bu bombalama eylemlerinin sorumluluğunu üstlendi. Örgüt bir mektup yayınlayarak yabancılara Türkiyedeki turistik bölgelerden uzak durmaları için çağrıda bulundu.
Mesaj, kısa adı "Apo" olan, PKK (Kürdistan İşçi Partisi) lideri Abdullah Öcalan hapiste kaldığı sürece "Türkiyenin her yerinde bombalar patlayamaya devam edecek" diyerek tehditte bulunuyor. Geçtiğimiz yıl bu örgüt sahilde bir tatil yöresi olan Kuşadasında bir minibüsü havaya uçurarak bir kaç kişinin ölümüne yol açan benzer bir terörist saldırı düzenlemişti.
Bu eylemlerde turistlerin hedef alındıkları çok açık. TAK bunu, Kürtlere karşı yürütülen "kirli savaş" için gerekli olan kaynaklardan en önemlilerinden birinin turizmden elde edilen gelirler olduğunu öne sürerek haklı göstermeye çalışıyor.
Türkiye 2005 yılında 21,5 milyon tatilcilerden 14 milyar avrodan fazla gelir elde etti. 1,5 milyon insanı istihdam eden turizm ülke ekonomisinin yaklaşık olarak yüzde 5ini oluşturuyor. Bu tür terör saldırılarının elde edeceği "başarı", otellerde ve turizme bağlı diğer alanlarda çalışan bir çok Türk ve Kürt işçinin işlerini kaybetmeleriyle sonuçlanacaktır.
Bu bütünüyle canice ve gerici bir taktik. Bu taktik yalnızca düzenin en sağcı kesimlerini ve onların uluslararası düzeydeki, ABD hükümetindeki ve diğer ülkelerdeki destekçilerini güçlendirir. Bu tür eylemler Türkiyedeki ve diğer ülkelerdeki emekçilerin Kürtleri daha fazla anlamalarını veya onlara sempati duymalarını sağlamayacağı gibi, tam tersine onların itibar kaybetmelerine yol açar ve uluslararası işçi sınıfını böler.
Bu tür eylemlerin sözde radikalliklerinin ardına siyasi oportünizm yatmaktadır. Burada yapılan hesap, TAK tarafından "faşist" olarak suçlanan Türk devletini Kürt milliyetçileri ile bir anlaşma yapmaya zorlamak. Ne var ki böyle bir anlaşma Türkiyedeki yoksul ve ezilen Kürtlerin durumunda bir iyileşme sağlamayacaktır.
TAK kimdir ve kökleri nereye uzanmaktadır?
TAKın köklerinin nereye uzandığı çok belirsizdir ve daha eski ve çok daha etkili bir örgüt olan Kürdistan İşçi Partisi ile ilişkileri tartışmalıdır. Her iki örgüt de yaptıkları açıklamalarda birbirlerinden tamamen bağımsız olduklarını söylüyorlar. Kimi PKK taraftarları TAKın, Kürdistan İşçi Partisinin barış çabalarını sabote etmek isteyen Türk devletinin provokatörleriyle dolu olduğunu iddia ediyorlar.
Bu iddianın doğruluğunu kanıtlamak, en az Türk devletinin, TAKın PKKnın bir tür cephe örgütü olduğunu söyleyen resmi görüşünün doğruluğunu kanıtlamak kadar zor. ABD bu son terörist saldırıları kınadı ve kurbanlar için başsağlığı diledi.
Şu an için TAKla ilgili bilinenler şu şekilde sıralanabilir:
TAK ilk kez 2004 yılında ortaya çıktı. Kürt kaynaklarına göre TAK üyelerini gerek öğrenci çevreleri içinde PKKnın hayal kırıklığına uğramış eski taraftarları arasından, gerekse de Türkiyenin büyük şehirlerinde gecekondu bölgelerinde yaşayan, Türk ordusu tarafından güneydoğu Anadoludaki Kürt illerinden zorla göç ettirilmiş ailelerden gelen gençler arasından kazanıyor.
TAK en çok sivil halka, turistik hedeflere yönelik saldırıları üstlenmekte ve şu uyarıyı yapmakta: "Kürt halkına karşı şovenist ve baskıcı politikalar izlenmeye devam edildiği sürece, bizim de eylemlerimiz devam edecek." PKK içinde şiddetli hizip kavgaları yaşandığı bir zamanda ortaya çıkmış olan bu örgüt, en başından beri "Başkan Apo"ya (Abdullah Öcalan) karşı bağlılığını ilan ediyor.
Kürdistan İşçi Partisi birkaç kez isim değiştirdi ve en son 2003 yılının Kasım ayında kendisini Kongra-Gel (Kürdistan Halk Kongresi) olarak adlandırmaya karar verdi. Kongra-Gelin kuruluş programı ABDnin Irakı istila ve işgal etmesini ve Türkiyenin Avrupa Birliğine (AB) girmesini destekliyordu. Program Türk devletinin bütünlüğüne saygı duyduğunu ilan ediyordu. ABDnin ve Avrupa Birliğinin PKKnın daha önceki bölücü hedeflerini terk etmesine verdikleri tek tepki Kongra-Geli terör örgütü listelerine almak oldu.
Bu noktada "Apo"nun kardeşi Osman Öcalanın etrafındaki bir grup örgütten -PWD (Yurtsever Demokratik Parti) adı altında- koparak Türk devletine ve Amerikalılara daha da yakınlaşsa da, bu girişiminde başarılı olamadı. 2004 yılının Haziran ayında PKK/Kongra-Gel tek taraflı ateşkes ilan etti.
PWD önderliğinin çoğunluğu, içlerinde Hıdır Sarıkayanın da bulunduğu eski PKK kadrolarından oluşuyordu. Muhafazakar Alman gazetesiDie Welte göre PKK önderliği içinde "Apo"nun sadık yandaşı olan Murat Karayılan 2003 yılının Ağustos ayında, Hıdır Sarıkayaya TAKın kurulduğunu söyledi. Sarıkaya, PKKdan ayrılmadan önce, yalnızca sivillere karşı terörist eylemlerde bulunacak yeni bir birimin önderliğinin kendisine teklif edildiğini, fakat bu teklifi geri çevirdiğini iddia ediyor. Sarıkayaya göre TAK, Suriyeli bir Kürt tarafından (Feyman Hüseyin) yönetilen PKKnın askeri kanadının "özel birliklere" bağlı bir örgütlenmesi.
Bu açıklamalara ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Sarıkayanın, eski yoldaşları pahasına Türkiyenin ve müttefiklerinin gözüne girmekte siyasi çıkarı var. Türk kaynaklarınca ve Türk gizli servisinin "istihbarat"ı tarafından sunulan TAK üyesi olduğu iddia edilen kişiler tarafından yapılmış olan çeşitli "itirafların" güvenilirliği de şüphelidir. Türk güvenlik güçleri giriştikleri provokasyonlar konusunda en az işkenceye başvurma konusunda olduğu kadar ünlüler.
PKK hiçbir zaman için sivil hedeflere yönelik saldırıları resmi olarak desteklemedi ve genel olarak yalnızca devletin güvenlik örgütlerine karşı eylemlerde bulundu. Örgüt aynı zamanda Kürt ve Türk işçilerinin ortak mücadeleye girmesini reddederek Türk devletinin baskıcı ve şovenist politikalarının sorumluluğunu Türk işçilerine atfetmekte. PKK 1970lerin sonlarında bu temel üzerinde gelişti. Örgütün Kürt sorununa yanıtı, Türk siyasi düzeninin bir kanadını kendisiyle bir anlaşmaya varmaya zorlamakta yardımcı olacak olan şu ya da bu emperyalist gücün desteğini kazanmak için bir saldırı ve barış teklifi politikası izlemek oldu.
Bu politika hiçbir zaman başarıya ulaşmadı. Türkiye, PKKya karşı herhangi bir ödün verilmesini reddeden ordunun egemenliği altında. Hiç kuşkusuz Türkiyedeki Kürt bölgesinin Avrupa, Kafkasya ve Orta Doğu arasında işgal ettiği coğrafi konum, Kürtleri, Avrupa Birliği ve ABD için önemli bir baskı aracı haline getiriyor. Ne var ki, uzun vadede bu güçler için Türk ordusu her zaman için daha önemli olmuştur.
TAKın terörist saldırıları Türkiyenin Kürt politikasını yumuşatmayacak aksine şiddetlendirecektir. Bu saldırılar Türk Genelkurmayının doruğunda yaşanan değişiklikle aynı döneme denk geldi. Görev süresi sona eren Hilmi Özkök, Türkiyenin Avrupa Birliğine girebilmesi için görece ılımlı bir politikadan ve büyük bir muhalefet göstermeden belirli bir ölçüde serbestleşmeden yanaydı.
Halefi Yaşar Büyükanıt, daha yemin töreninde yaptığı konuşmada ordunun eleştirilmesini, demokrasi ve insan hakları için yapılan bütün çağrıları ayrılıkçılık ve terörizm olarak göreceğini açıkça belirtti. Büyükanıtın adı bir kaç ay önce, Türkiyenin güneydoğusunda ordu görevlilerinin terörist saldırılar düzenleyerek ardından sorumluluğu PKKnın üzerine attıkları "Şemdinli olayına" karışmıştı. Bu son bombalı TAK saldırılarında Büyükanıtın parmağı olsun ya da olmasın, bu saldırıların zamanlaması kendisi için çok faydalı oldu.
Büyükanıtın Avrupa Birliğinden uzaklaşan ve ABDye daha fazla yaklaşan bir dış politika izlemesi mümkün olabilir. Genel olarak liberal bir yönelişi olan İngilizce yayınlanan New Anatolian gazetesi generalin gerek Kürtlere karşı sert çizgisinden gerekse de Amerikan yanlısı oluşundan övgüyle söz etti.
Gazete şu yorumu yaptı: "General Yaşar Büyükanıt bizleri Türkiyenin güneydoğusunda neler olup bittiğini ve Kürt sorununu iyi kavrayan yetenekli bir asker olmasının yanı sıra iyi bir diplomat olarak da etkiledi. Önümüzdeki iki yıl boyunca en önemli dış politika konusu olacak olan kuzey Irak konusunda çok deneyimli. Dış işlerimizde Amerika Birleşik Devletlerinin yerini ve Washingtonun yakın bir müttefiki olmanın değerini iyi biliyor. Aynı zamanda ABD de bu generalin değerinin farkında ve geçen yıl Washingtonda çok sıcak bir biçimde karşılanmış olmasının nedeni de budur.
Benzer biçimde liberal ve Batı yanlısı olan Radikal gazetesi de Lübnandaki BM gücüne katılmakla, Türkiyenin Kürtlere karşı girişeceği eylemler için destek toplayacağını umuyor. Gazete şöyle yazdı: "Türkiye Lübnana 1000 asker gönderdi diye dünyanın sonu gelmez. Ne var ki bu sembolik jest Türkiyenin kendi yaşamsal çıkarlarını savunmasını kolaylaştıracaktır."
İçeride baskıları artırırken, yurtdışında paralı askerlik yapmak - Türkiyenin siyasi seçkini tarafından şu anda izlenmekte olan yol budur. TAKın terörist saldırıları, rejim keskinleşen toplumsal gerilime tepki verirken, bunu sadece kolaylaştırıyor. Avrupa Birliğinin ve Uluslararası Para Fonunun keskin piyasa reformlarını dayatan reçeteleri son yıllarda geniş toplumsal kesimlerin yoksullaşmasına neden oldu.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|