www.wsws.org/tr/2006/nov2006/fosp-o08.shtml
Geçtiğimiz hafta İstanbulda bir mahkeme Noam Chomsky ve Edward S. Herman tarafından kaleme alınmış olan Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği başlıklı kitabın Türk yayıncısını, editörlerini ve çevirmenini yargılamak üzere duruşmalara başladı. Dava, Türk Ceza Kanununun (TCK) 301. ve 216. maddelerinden açıldı.
301. madde çok sayıda yazarı, gazeteciyi, yayıncıyı ve hatta çevirmeni ve editörü cezalandırılmak için kullanılan tartışmalı bir yasa. Uluslararası Af Örgütü, 1 Haziran 2005 yılında yapılan hukuk reformlarının bir parçası olarak uygulamaya konulan ve ifade özgürlüğü için gerekli olan temel bir hakka karşı doğrudan bir tehdit oluşturan 301. maddenin yürürlükten kaldırılması için çağrıda bulundu.
Bu maddede, "Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır, " deniliyor. Alenen "aşağılama fiilinin" Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, Devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını hedef alması durumunda iki yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. 301. madde nedeniyle açılan son davalardan biri, Ermenilerin yirminci yüzyılın başlarında Türkler tarafından toplu kıyıma uğratıldığını açıkça dile getirdiği için suçlanan, Türk yazar ve kısa bir süre önce Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmış olan Orhan Pamuku hedef alıyordu.
Chomskynin Türkiyedeki yayıncısı Aram Yayıncılığa, yayınevinin sahibi Fatih Taşa, editörler Ömer Faruk Kurhan ve Lütfü Taylan Tosuna ve çevirmen Ender Abadoğluna karşı açılan dava, bu kişileri gerek Türklüğü, Cumhuriyeti ve Meclis'i alenen aşağılamakla gerekse de bu kitabı yayınlayarak halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle suçluyor. Sanıklar, dava sonucunda suçlu bulunmaları durumunda bir buçuk yıl ile altı yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılabilecekler.
Aram Yayıncılık, zmag.org web sitesinde 10 Ağustos 2006 tarihinde yayınlanan bir makalede iddianameye göre "işledikleri suç"un ne olduğunu şu şekilde açıklıyor: kitabın yazarları Chomsky ve Herman, kitabın 2002 yılında yapılan baskısına yazdıkları yeni önsözde ABD kitle iletişim araçlarının Sırbistan tarafından Arnavutlara karşı uyguladıkları zulme ayırdıkları yer ile 1990larda Türkiyenin Kürtlere karşı giriştiği zulme ayırdıkları yeri karşılaştırıyorlar. Kosovada yaklaşık olarak 2.000-3.000 insanın öldürülmüş olduğu tahmin edilirken, Türkiyenin Kürtlere karşı yürüttüğü savaş 30.000 kişinin yaşamına ve 2 ile 3 milyon arasında değişen sayıda Kürdün zorla göç ettirilmesine yol açtı. Buna rağmen [Amerikan] kitle iletişim araçları Kosovadaki zulme çok geniş bir yer ve zaman ayırdılar ve sık sık "etnik temizlik" ve "soykırım" gibi terimleri kullandılar. Ama iş ABDnin uydu devletlerinden ve NATOdaki müttefiklerinden biri olan Türkiyeye gelince medya Türklerin Kürtlere karşı uyguladıkları zulme çok az yer ve zaman ayırdı.
Görüldüğü kadarıyla Türk savcı, kitabın önsözünde yer alan iddiaların içeriğine karşı çıkmaya bile çalışmadığı gibi, bu iddiaların her şeyden önce Türkiyeyi değil, ABD medyasının uyguladığı çifte standartları hedef alıyor olmasını da önemsememiş.
Chomsky ve Herman kitaplarında şöyle diyorlar: "Soykırım Yetkililerin düşman devletlerdeki mağduriyet olaylarına derhal yakıştırdıkları ama Amerika Birleşik Devletleri ya da müttefik rejimlerde ortaya çıkan benzer ya da daha kötü mağduriyetler için pek nadiren kullandıkları öfke uyandırıcı bir sözcüktür. Saddam Hüseyin ve Irak 1990lı yıllarda ABDnin hedefi haline geldiğinde Türkiye bir müttefik ve uydu devletti ve Kürtlere karşı büyük bir etnik temizliğe giriştiği aynı yıllarda ABD bu ülkenin başlıca silah tedarikçisi konumuna gelmişti; işte bu dönemde eski ABD Büyükelçisi Peter Galbraithe göre Türkiye yalnızca bastırırken Irak Soykırım yapmaktadır."
Savcı, hükümetin politikasına yönelik olarak dile getirilmiş, geleneksel bir burjuva demokrasisinde olağan olan böyle bir eleştirel yorumu Türk kimliğinin ve cumhuriyetinin aşağılanması olarak görüyor.
İngilizce yayınlanan Türk gazetelerindenNew Anatolianın bildirdiğine göre, "Fatih Taşın avukatı Özcan Kılıç duruşmada kitabın yazarlarının hâlâ hayatta olduklarını ve dolayısıyla davada yer alabileceklerini söyledi."
Taş, 2002 yılında da Chomskynin, Türk devletinin birliğine karşı propaganda içerdiği iddia edilen siyasi makalelerini yayınladığı için suçlanmıştı. Chomsky, Taşa destek olmak için bizzat İstanbula gelmiş ve mahkeme yayıncıyı aklamıştı. Taş, mahkemece aklanmasından sonraBBCye şunları söyledi: "Eğer Chomsky buraya gelmemiş olsaydı böyle bir karar çıkmasını beklemiyorduk." Anlaşıldığı kadarıyla sanıklar mahkemeyi bir kez daha Chomsky gibi dünyaca ünlü bir akademisyeni yargılama ve dünya kamuoyunun ilgisini bu davanın üzerine çekerek mahkemeyi zor durumda bırakmayı planlıyorlar.
Abadoğlu savunmasında bir çevirmen olarak kitabı İngilizceden Türkçeye doğru biçimde çevirerek görevini yerine getirdiğini söyledi ve bir çevirmenin yazarların görüşlerinden dolayı sorumlu tutulamayacaklarını öne sürdü.New Anatolianda yer alan habere göre Abadoğlu şöyle dedi: "Benzer bir biçimde, Ermeni soykırımı iddialarını savunan Fransız parlamenterlerin görüşleri çevrildi ve gazetelerde yayınlandı. Bu çevirmenlere karşı hiçbir dava açılmadı. Bundan dolayı, çevirmenlerin sorumlu tutulamayacaklarını düşünüyorum."
Editörler de kendilerini benzer bir biçimde, sadece kitabın redaksiyonunu yaptıklarını ve görevlerinin çevirinin iyi bir kaliteye sahip olmasını ve kitabın maddi herhangi bir hata içermemesini sağlamak olduğunu söyleyerek savundular. Aynı zamanda editörler mahkemeye kitabın suç içeren herhangi bir yanının bulunmadığını söylediler.
Tosun, kendi adına, söz konusu kitabın redaksiyonunu yaptığını ve çevirinin güzel olması için çaba gösterdiğini söyledi. Tosun, kitapta suç içeren herhangi bir nokta göremediğini söyleyerek suçlamaları reddetti. Ayrıca Ömer Faruk Kurhan 301. maddenin, devletin ve kurumlarının her ne olursa olsun hiçbir biçimde eleştirilemeyecekleri varsayılarak yorumlandığını vurguladı.
Taş duruşmadan sonra New Anatoliana şunları söyledi: "İlk kez bu davada bir editör de yargılanıyor. Bundan böyle yazar, yayıncı, çevirmen ve kitabın editörü aynı suçlardan dolayı yargılanıyorlar. Gelecekte dağıtımcılara, kitapevlerine ve okurlara karşı da suçlamada bulunurlarsa şaşırmamak gerekir."
Noam Chomsky, dava ile ilgili olarak yaptığı açıklamada savcı tarafından yapılan suçlamaları reddetti ve kitabında tartışılan önemli konuları savcının ele almayışını kınadı. "İddianame, ne ortaya konan kanıtların doğruluğunu ne bizim bu kanıtları doğru olarak yansıtıp yansıtmadığımızı ne de kanıtların, tartışmanın bağlamına uygun düşüp düşmediğini sorguluyor. Bu kanıtların doğruluğu başka hiçbir yerde de tartışma konusu yapılmıyor. O halde kovuşturmanın dayandığı iddia sadece şu ilkeyi uygulamakla yetiniyor: Devlet yetkililerinin karşı çıktığı durumlarda yerinde ve önemli gerçekler kabul edilemez. Daha fazla yorum yapmaya gerek olduğunu sanmıyorum."
Aram Yayıncılığa karşı 2005 yılının Ağustos ayında MITde Uluşlararası Çalışmalar Merkezi Direktörü John Tirman tarafından kaleme alınmış olan Savaş Ganimetleri: Amerikan Silah Ticaretinin İnsani Bedeli başlıklı kitabın Türkçe çevirisini yayınladığı için de bir dava açılmıştı. Bu dava da 301. maddeden ve buna ek olarak Mustafa Kemal Atatürkün manevi şahsını koruyan 5816 sayılı yasanın çiğnendiği gerekçesiyle açıldı. Savcı bu davada yargılanmakta olanlar için iki ile yedi buçuk yıl arasında değişen hapis cezaları verilmesini istedi.
301. madde yürürlüğe girdiğinden bu yana 100den fazla yazar, gazeteci, yayıncı, çevirmen, editör ve aydın mahkeme önüne çıkartıldı. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamukun veya Elif Şafakın davaları gibi ünlü aydınların yer aldığı davalara büyük burjuva medyası bir ölçüde yer ayırdı ancak bu derece ünlü isimleri içermeyen, daha az bilinen davalar dikkate alınmadı.
Avrupa Birliği 301. maddeye yönelik belirli eleştiriler yaptı, ancak bunu esas olarak ünlü isimlerin yer aldıkları davalarla ilgili olarak dile getirdi. Ayrıca muhafazakâr Avrupa medyası ve politikacıları insan hakları ihlalleri konusunu Türkiyeye ve Türkiyenin ABye girme çabalarına karşı öfkeyi harekete geçirmek için kullanıyorlar. ABD 301. madde davaları konusunda sessiz kaldı. Bu şaşırtıcı değil çünkü bu sansürün ardında ABDnin Ortadoğuda "demokrasi ve özgürlük" bayrağı altında yürüttüğü kanlı istilanın arkasında aynı sağcı milliyetçi ve askeri çevreler yer alıyor.
Meclisteki ana muhalefet grubunu oluşturan ve ılımlı İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetine karşı ordunun sözcüsü gibi hareket eden, laik "solcu" Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) önderi Deniz Baykal, bu konuda nerede durduğu konusunda herhangi bir çekinceye sahip değil. Baykal 301. maddenin değiştirilmesine açıkça karşı çıkıyor.