DSWS : DSWS/TR
Yazıcıya hazırla
Hamasın seçimleri kazanmasının ardından
Daniel Pipes Müslümanlara demokrasiyi çok görüyor
Rick Kelly
15 Şubat 2006
İngilizceden çeviri (2 Şubat 2006)
25 Ocakta yapılan Filistin yasama organı seçimlerinden Hamasın zaferle çıkmasının ardından, sağcı köşe yazarı Daniel Pipes, sonuçlarının ABD çıkarları yönünde olacağı garanti altına alınıncaya kadar Orta Doğuda gelecekte yapılacak seçimlerin askıya alınması çağrısı yaptı.
Pipes, son derece kaba bir üslupla, Washingtonda bulunan çok sayıdaki dışişleri yetkilisinin düşüncelerini ifade etmiş oldu. Hamasın elde ettiği seçim zaferi, ABDdeki egemen çevrelerde Bush yönetiminin Ortadoğuda demokrasiyi desteklemekle ilgili tumturaklı açıklamaları konusunda bir tartışmayı alevlendirmiş durumda.
Pipesın, "Demokrasinin acı meyvesi" başlıklı yazısı ilk olarak 27 Ocakta Kanadada yayınlananNational Postta basıldı ve ardından da 30 Ocakta Australian adlı gazetede "Bölge demokrasi için yeterince olgunlaşmadı" başlığı altında yeniden yayınlandı.
Makale Bush yönetimine, "Ortadoğuya demokrasi getirme konusundaki sabırsızlığın en ölümcül düşmanlarımızı iktidara getirerek geri teptiğini görme" ve "kendi başına bir hedef olmaması gereken, ancak yokluğunda anarşi ve radikalleşmenin ortaya çıkabildiği istikrarın önemini göz önünde bulundurma" tavsiyesinde bulunuyordu.
Pipes, sağcı bir düşünce üretim merkezi olan ve bölgede ABDnin ve İsrailin çıkarlarını korumak için militarizme başvurulmasını destekleyen Ortadoğu Forumunun [Middle East Forum] müdürü. Bu örgüt Irak savaşını destekledi ve daha önce Suriyeye karşı askeri harekata girişilmesi çağrısı yaptı. Pipes aynı zaman McCarthyci tarzda bir örgüt olan ve Amerikan üniversitelerinde İsrailin ve ABDnin Ortadoğuda izledikleri politikalara eleştirel bakan akademisyenleri hedef alan Kampus İzleme [Campus Watch] adlı örgütün başında yer alıyor. Bu köşe yazarı Müslümanlara olan düşmanlığıyla ve İsrailin Filistin halkına karşı yürüttüğü saldırılara verdiği destekle tanınıyor.
Pipes öyle bir köşede kendi başına konuşup yazan tekil bir sağcı demagog değil. Cumhuriyetçi Partinin çeşitli kesimleriyle yakın bağları var. Pipes, 2001 yılının Kasım ayında Savunma Bakanlığı tarafından desteklenen Terörizm Teknolojisi Özel Görev Kuvvetlerine atandı ve 2003 yılında Başkan Bush kendisini ABD Barış Enstitüsü ile birlikte çalışmak üzere seçti.
Pipes, Filistin seçimleriyle ilgili yazısına Bush yönetiminin Ortadoğuda demokrasiyi geliştirdiği ve terörle savaştığı iddiasını tekrarlayarak başlıyor. Pipes şöyle yazıyor: "Washingtonun önderliğinde Batılı hükümetlerin tamamına yakını Ortadoğunun sorunlarını çözmekte iki kutuplu bir yaklaşımı benimsemiş durumdalar." "Artı" kutup demokrasinin desteklenmesiyken, "eksi" kutbu teröre karşı mücadele oluşturuyor.
Gerçekte ise hem ucu açık "teröre karşı savaş" hem de Washingtonun Ortadoğuyu "demokrasi" için sıkıştırıyor olması ABDnin bölgedeki emperyalist amaçlarına ulaşmak için kullandığı araçlar. 11 Eylül terör saldırıları, çok daha öncesinde yapılmış olan, bölgedeki kritik enerji kaynaklarını denetim altına almayı ve Amerikanın Avrupa ve Asyadaki rakipleri karşısında konumunu güçlendirmeyi hedefleyen Afganistanı ve Irakı işgal etme planlarını uygulamaya koymak için bir fırsat olarak kullanıldı.
Bush yönetiminin bölgede "özgürlüğü" ve "demokrasiyi" destekleme söylemi ilk başta, kitle imha silahları ile ilgili olarak söylemiş olduğu yalanların bütün açıklığıyla ortaya çıkması üzerine, Irakın yasadışı olarak işgal edişine ex post facto gerekçe sağlamaya yönelikti. Şimdilerde bu söylem dünyanın dört bir yanında, ister bir terörist saldırı ya da güvenlik riski oluşturdukları gösterilebiliyor olsun ya da olmasın, hedef ülkelere yöneltilen ABD saldırganlığının bahanesi olarak işlev görüyor.
Washingtonın bölgede demokrasiyi desteklediği iddiasının ne kadar kinik bir iddia olduğu pek çok durumda çeşitli örneklerle kanıtlandı. Afganistanda ve Irakta, ABD işgal güçlerinin gözetimi altında düzenlenen hileli seçimler demokrasi modelleri olarak selamlanırken, Filistinde Hamasın elde ettiği zafer hiç zaman kaybedilmeksizin gayrı meşru olmakla suçlandı.
Ne var ki Pipes için sorun Bush yönetiminin stratejisinin iki yüzlülüğü değil, fakat istenilen sonucu vermiyor olması. Pipes son zamanlarda yapılmış olan bir dizi seçimin ABD için istenmeyen sonuçlar üretmediğini belirtiyor. "Filistin Otoritesinde yapılan bu ilk işlevsel seçim Haması iktidara getirdi. 2005 yılının Aralık ayında Mısırda seçmenler radikal İslamcı bir parti olan ve liberal unsurlar içermeyen Müslüman Kardeşlere güçlü bir destek verdiler. Irakta Saddam sonrasında seçmenler İran yanlısı bir İslamcıyı başbakan seçtiler. Lübnanda seçmenler Suriye askerlerinin geri çekilişini oylarıyla Hizbullahı hükümete taşıyarak kutladılar. Benzer biçimde Suudi Arabistanda ve Afganistanda yapılan seçimlerde de İslamcı unsurlar güç kazandılar."
Pipes, II. Dünya Savaşından sonra Almanyada ve Japonyada olduğu şekilde, Ortadoğuda yapılan seçimlerin Amerikan yanlısı partileri iktidara getirmemiş olmasından yakınıyor. Pipes, "Bu farklılığı yaratan İslam ya da kimi kültürel farklılıklar değil; aradaki farklılık daha çok Ortadoğudaki ideolojik düşmanların henüz yenilgiye uğratılamamış olmasından kaynaklanıyor," diye yazıyor. "Almanyada, Japonyada ve Sovyetler Birliğinde bu ülkelerin halkları totalitarizmin elinde büyük ıstıraplar çektikten sonra demokratikleştiler. 1945 ve 1991 yıllarında faşizm ve komünizm felaketlerinin kendilerine ne getirdiğini gördüler ve başka bir yol tuttular. Totalitarizmin son derece cazip olmaya devam ettiği Ortadoğuda durum böyle değil."
Bu yazı bu kısa alıntıda yer alan tarihsel çarpıtmaları, tahrifatları ve sahtekarlıkları ele alıp ortaya dökmenin yeri değil. Sadece Pipesın Japonya ve Almanya örneklerinde çekici bulduğu şeyin ABDnin hedeflerine ulaşmak için askeri güç kullanması olduğunu söylemek yeterli. Sovyetler Birliğindeki -komünizmle hiçbir ilişkisi olmayan- Stalinist rejime gelince, Pipes gibi anti-komünistlerin standart düşüncesi bu rejimi çökmeye zorlayanın ve halkını "demokratikleşmeye" koşullandıranın ABDnin 1980lerdeki saldırgan silahlanması olduğudur.
Pipesın, Rusyanın şimdi artık demokratikleşmiş olduğu konusundaki ısrarı onun "totalitarizm" ile "demokrasi"yi karşı karşıya getirişindeki gerçek anlamı gözler önüne seriyor. Otoriter Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından yönetilmekte olan Rusya şu anda, Sovyetler Birliğinin devlet ekonomisini yağmalayarak servetlerine servet ekleyen bir avuç milyarder oligarkın egemenliği altında. Pipes için "demokrasinin" sıradan insanların demokratik haklarıyla bir ilgisi yok, onun için demokrasi piyasa ekonomisinin egemenliği ve kapitalist ilişkileri güçlendiren ve Amerikanın çıkarlarına uygun davranan bir siyasi sistemin kurulmasıyla eş anlamlı.
Pipes, "Ortadoğudaki ideolojik düşmanların henüz yenilgiye uğratılamamış olmasından" yakınıyor. Pipes devamla, "Müslümanların ancak bu yolun çıkışsız bir yol olduğunu gördükleri zaman başka seçeneklere açık hale gelecekleri,"ni vurgulayarak, Bush yönetiminden "radikal İslamı" yenilgiye uğratmak için çalışmasını talep ediyor.
Diğer bir deyişle, Pipes, Filistin toplumuna diz çöktürülmesini talep ediyor. Hamasın elde ettiği seçim zaferi -çarpıtılmış bir biçimde de olsa- Filistin halkının İsrail işgaline karşı sürmekte olan direnişinin bir ifadesidir. Pipesa göre ABDnin ve İsrailin önceliği bu kitlesel meydan okumayı ezmek olmalı.
Seçimi İslamcıların kazanmış olması totalitarizmin albenisinin artmış olmasının değil fakat Filistin halkının kendisini yönetenlere, İsrailin baskısına ve sözde barış sürecine karşı protestosunun bir sonucuydu. Devlet Başkanı Mahmut Abbasın başında bulunduğu El Fetihin ve Filistin Otoritesinin (FO) kokuşması ve korkaklığı karşısında duyulan hayal kırıklığı ve tiksinti şu anda Batı Şeria ve Gazzede insanlara egemen olan duygular.
"Barış süreci" sırasında İsrailli yerleşimciler Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazzede yeni alanlara doğru genişlediler ve işgal altındaki bölgelerde sayısız İsrail askeri saldırısı düzenlendi -bu saldırılarda militanlar öldürüldü, evler yıkıldı, sivillerin yaşadıkları alanlar bombalandı ve makineli tüfeklerle tarandı. İsrailin inşa ettiği duvar yasadışı bir biçimde Batı Şeriadan büyük bir parçayı istila etmek ve Doğu Kudüsü diğer Filistin bölgelerinden kopartmak için kullanıldı. FOnun İsrailin ve emperyalist güçlerin ayaklarına kapanması düş kırıklıklarından, rüşvetten ve sıradan Filistinlilerin daha da yoksullaşmasından başka bir sonuç yaratmadı. Bütün bunlara karşın halk İsrailin ve ABDnin taleplerine boyun eğmek istemiyor. Pipesın görüşüne göre, bunun değişmesi gerekiyor.
Pipes, "Batının başkentleri Filistinlilere tıpkı Almanların 1933de Hitleri seçmeleri gibi uygar düşünce açısında bütünüyle kabul edilemez bir tercih yaptıklarını göstermesi gerekiyor," diye yazıyor. "Hamasın yönetimindeki Filistin Otoritesi yalıtılmalı ve her seferinde reddedilmeli ve bu şekilde Filistinliler tuttukları yolun yanlışlığını görmeleri konusunda yüreklendirilmelidir."
Bir kez daha tarihin işe geldiği şekilde yeniden yazılmasıyla karşı karşıyayız. Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, gerçekte Nazilerin iktidara gelişi ABDdeki ve Avrupadaki burjuva hükümetler tarafından Avrupadaki sosyalist devrim tehdidine karşı bir siper olarak görülerek memnuniyetle karşılanmıştı.
Pipesın, Filistinlilerin "tuttukları yolun yanlışlığını görmeleri konusunda yüreklendirilmeleri"ne ilişkin talebi, ABDnin ve Avrupalı güçlerin Batı Şerianın ve Gazzenin yoksul halkını kafasına vura vura teslimiyete yöneltmenin kibar bir biçimde ifade edilmesidir. Filistinli kurumlara kaynak sağlayan, halihazırda ABDnin ve ABnin egemenliğindeki yabancı fonlar üzerinde tam boy bir ambargo uygulanması, işgal altındaki bölgelerde feci sonuçlara neden olacaktır. Pipesın makalesi, ambargonun ve Filistin halkını sindirmek için daha sert yöntemlerin kullanılması yolunda yapılmış açık bir çağrı niteliğinde.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|