World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye

Yazıcıya hazırla

İstanbul’da İsrail’in saldırganlığına karşı düzenlenen protestolar

İslamcı örgütler hükümete karşı muhalefeti zayıflatmaya çalışıyorlar

Muhabirimiz bildiriyor
21 Ağustos 2006
İngilizce’den çeviri (8 Ağustos 2006)

4 Ağustos günü fundamentalist İslamcılar, radikal İslamcı örgütlerin kaleleri olan Fatih ve Beyazıt camileri de dahil olmak üzere İstanbul’da birkaç camide Cuma namazını takiben protesto gösterileri düzenlediler. Her gösteriye yaklaşık olarak 500 kişi katıldı.

Farklı camilerde yapılan bu gösterilerin düzenleniş biçiminin aynı olması ve benzer sloganların atılması bu eylemlerin merkezi olarak planladığına işaret ediyordu. Gösteriler sırasında protestocular Filistin bayrakları, çeşitli İslami semboller ve Hizbullah önderlerinin resimlerini taşıyarak İsrail ve Siyonizm karşıtı ve Hamas yanlısı sloganlar attılar. "Kahrolsun ABD ve İsrail", "Katil İsrail" ve "İşbirlikçi AKP" gösterilerde atılan başlıca sloganlardı.

Protestocular Lübnan’da vahşice yürütülen bombardımanlar sırasında öldürülmüş olan çok sayıdaki sivil kurbanın resimlerini dağıttılar. Aynı zamanda ABD ve İsrail bayraklarını yaktılar. Protestocular daha sonra İsrail saldırıları sırasında Lübnan ve Filistin’de öldürülen kurbanlar için dua ettiler ve olaysız bir biçimde dağıldılar.

Türkiye’de genellikle olduğu gibi polis İslamcı göstericilere karşı son derece hoşgörülüydü. Bir dizi solcu grup ABD-İsrail tarafından Lübnan’da sürdürülmekte olan savaşa karşı benzer türden bir gösteri düzenlemek isteyince polisin tepkisi çok farklı oldu. Polis solcu göstericilere acımasızca müdahale etti ve Pazar günü İsrail saldırılarını protesto eden ve İstanbul’da kimi meydanlarda çadırlar kurmaya çalışan sol örgütlerin otuzdan fazla taraftarını göz altına aldı.

İslamcıların düzenledikleri gösterilerin karakteri, bunların halk arasındaki yaygın öfkenin gazını almaya ve ABD-İsrail saldırganlığına karşı yeterince sert bir biçimde karşı çıkmayı reddeden iktidardaki emperyalizm yanlısı, ılımlı İslamcı AKP’ye bir paravan sağlamaya yönelik çabaların bir parçası olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’de İslamcı örgütler çok daha büyük kalabalıkları toplayabilecek kapasiteye sahip olmalarına karşın, Cuma günü yapılan protestolar küçük bir katılımla ve önemli bir gecikmeyle gerçekleşti.

Aslında bu gösteriler, farklı eğilimlere sahip olan İslamcı örgütlerin hükümeti zor durumda bırakmamak için ılımlı bir çizgi izlemekte oldukları Türkiye’de siyasi İslamın sınıf karakteri konusunda iyi bir fikir veriyor. Geçmişte İslamcı gruplar kitlesel gösteriler de dahil olmak üzere, hızla, güçlü kampanyalar düzenleyebiliyorlardı. Bu kez iktidardaki İslamcı partiye karşı etkili bir meydan okumanın ortaya çıkmaması için büyük bir çaba gösterdikleri açıkça görülebiliyor.

İslamcı hareketin bir kesiminin sabrı AKP hükümetinin bütünüyle yetersiz ve korkakça tepkileri karşısında yavaş yavaş tükenirken, İslamcıların önde gelenlerinin büyük çoğunluğu emperyalizm yanlısı AKP’nin ardında yer almaya devam ediyorlar.

AKP hükümetin kendisi de köşeye sıkışmış durumda. Bir yanda devlet bürokrasisinin büyük bölümüne, orduya ve medyanın çoğuna egemen olan Kemalist düzenin güçleri ABD-İsrail’in Lübnan’a karşı yürüttüğü saldırılar karşısında cesaret kazanmış durumda. Türk ordusu silahlarını büyük ölçüde ABD’den temin ediyor ve Türkiye 1996 yılından bu yana resmi olarak İsrail’in askeri müttefiki konumunda. İşin komik yanı bu askeri pakt, bir yıl sonra İran ve Suriye ile yakın ilişkiler geliştirdiği gerekçesiyle ‘üstü örtülü bir darbe’ ile iktidardan indirilecek olan İslamcı Necmettin Erbakan’ın hükümeti tarafından imzalanmıştı.

Türk medyası sürekli olarak orduya, Türk kuvvetlerine saldırmak üzere savaşçılarını sınırın öteki tarafına gönderen kuzey Irak’taki Kürt milliyetçisi PKK’ya (Kürdistan İşçi Partisi) karşı İsrail’in yaptığı gibi bir "savunma" operasyonu düzenlenmeye çağıran yayınlar yapmakta. Elbette ABD yönetimi ve ordusu bu düşünceyi reddetmekte. Kuzey Irak’taki Kürt ağırlıklı bölge ve buradaki egemen partiler ABD’nin Irak’ta sürdürdüğü işgalin temel direklerinden biri konumundalar.

PKK bugüne kadar İran kuvvetlerine karşı saldırılar düzenledi, ancak hiçbir zaman Amerikan kuvvetlerini hedef almadı. Bu örgüt Irak’ın işgaline siyasi destek verdiğini açıkça ifade etmiş durumda ve bölgedeki Irak Kürtleri ile çatışmaktan kaçınmak konusunda çok dikkatli davranıyor. Dolayısıyla ABD’nin Türkiye’ye PKK’ya karşı sınır ötesi saldırılar düzenleme konusunda ‘yeşil ışık" yakması çok düşük bir olasılık ve Bağdat’taki ve kuzeydeki Kürt bölgesindeki kukla yönetimler PKK’ya karşı bir saldırı başlatmak konusunda ya çok güçsüzler ya da buna istekli değiller.

Diğer yandan AKP’ye oy vermiş olanların çoğu ve bir bütün olarak halk, Filistin ve Lübnan’a karşı yürütülen ABD-İsrail saldırısı karşısında büyük bir öfke duyuyor.

Günlük gazetelerin bir çoğunda dış işleri bakanı ve başbakan yardımcısı Abdullah Gül tarafından Washington Post için kaleme alınmış olan bir makalenin Türkçe çevirisi yer aldı. Gül, makalede ABD’nin Ortadoğu’daki çatışmayı sona erdirmek konusunda pasif kalışını eleştirdi ve şöyle yazdı: "Lübnan’da gözümüzün önünde gelişen ağır trajedi ve üç haftadır süren acılardan sonra uluslararası toplumun bunu hâlâ sona erdirememesi, maalesef ABD’nin özgürlük ve adalet konularındaki gururlu mirasına ilişkin sorular uyandırıyor."

Yaptığı yorumlar ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü tarafından derhal bir kenara itilen dışişleri bakanı tam anlamıyla "dizleri üstünde yalvararak isyan" etmektedir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da aynı kıldan köprü üzerinde yürümeye çalışıyor. Erdoğan bir yandan İslam Ülkeleri Örgütü’nde yaptığı konuşmada savaşı gayrı-adil ve gayrı-meşru olarak nitelendirirken, diğer yandan Britanya Başbakanı Tony Blair’le bir gün öncesinde yaptığı görüşmeler sırasında Lübnan’daki "uluslararası barış gücüne" Türk askerlerinin katılmasını kabul etti.

Aynı zamanda bakınız
Makalenin İngilizce orijinali
(8 Ağustos 2006)

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır