World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye

Yazıcıya hazırla

İfade özgürlüğü ayaklar altına alınmaya devam ediliyor

Yazar Orhan Pamuk hapis cezası tehdidi ile karşı karşıya

Kerem Kaya
19 Ekim 2005
İngilizce’den çeviri (8 Ekim 2005)

Ünlü Türk romancısı Orhan Pamuk 16 Aralıkta yargılanmaya başlayacak ve yazar Ermeni soykırımı hakkında açıkça konuşarak Türklüğü "alenen tahkir ve tezyif [hakaret ve aşagılama - ç.n.]" suçundan dolayı dört yıla kadar hapis cezasına çarptırılma tehlikesiyle karşı karşıya. I. Dünya Savaşı sırasında, - Türkiye Cumhuriyeti’nin öncülü - Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken, 1915-1918 tarihleri arasında bir milyondan fazla Ermeninin öldürüldüğü tahmin ediliyor.

İsviçre’de yayınlanan günlük Tagesanzeiger gazetesine verdiği, 6 Şubat tarihinde yayınlanan bir röportajda Pamuk’un şu sözleri aktarılıyor: "Türkiye’de otuz bin Kürt ve bir milyon Ermeni öldürüldü. Neredeyse benim dışımda hiç kimse konuşmaya cesaret edemiyor ve milliyetçiler bunun için benden nefret ediyorlar." Pamuk’un "suçunun" kanıtı bu.

Kayseri Barosu avukatlarından Orhan Pekmezci, 18 Şubatta, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusundan bulunduktan sonra şöyle dedi: "Pamuk, Türkiye Cumhuriyeti’ni, TBMM’nin ve hükümetin manevi şahsiyetini, devletin askeri güçlerini tahkir ve tezyif etmiştir...Türk Ceza Kanunu’nun 159. ve 312. maddelerine göre cezalandırılmasını istedim."

Dava konusu olan sözleri Şubat ayında söylemiş olmasına karşın, Orhan Pamuk’un geçtiğimiz Haziran ayında yürürlüğe girmiş olan yeni Türk Ceza Yasasının 301. maddesinin 1. fıkrasına göre yargılanması bekleniyor. Bu maddeye göre, "Cumhuriyeti... tahkir ve tezyif eden" bir kişi altı ay ile üç yıl arasında değişen sürelerle hapis cezasına çarptırılabiliyor. Eğer Pamuk’un yaptığı gibi "tahkir ve tezyif" fiili yurt dışındayken gerçekleşmişse, bu durumda 301. maddenin 3. fıkrası hükmün süresini üçte bir oranında arttırıyor.

Yeni Türk Ceza Yasası, yaygın muhalefet nedeniyle, meclisten iki ay gecikme ile geçti. Yeni yasa (eski yasada olduğu gibi) sadece gazeteciler için değil, fakat aynı zamanda devleti ve/veya devletin, meclis, ordu vb. herhangi bir kurumuna hakaret ettiği düşünülen medya kuruluşunun bütün sorumluları için de ağır hapis cezası öngörüyor. Yeni yasa bunun yanı sıra tahkir ve tezyif edilmeleri durumunda bu kurumların üyelerini kurumların kendisiyle özdeşleştiren yeni bir maddeyi içeriyor. Yasada tahkir ve tezyifin açık bir tarifi yapılmıyor -şarttan sakınma hakkı olarak sadece 301. maddenin 4. fıkrası "eleştirinin" suç sayılmayacağını belirtiyor.

Pamuk’a yapılanlar, Türkiye’de düzenin önde gelen kurumları tarafından milliyetçi duyguların kışkırtıldığı bir döneme rastlıyor (bkz. Türkiye: Ordunun milliyetçi kampanyası ABD’yle yeniden yakınlaşmanın üzerini örtüyor). Son aylarda Türk medyası Pamuk’a yönelik saldırılarla doluydu - bu kampanya en sonunda Pamuk’un ölüm tehditleri almasına neden oldu.

Türk devleti 1915-1918 yılları arasında Ermenilerin öldürülmüş olduğunu reddetmiyor ancak ölü sayısı ile ilgili olarak verilen rakamları ve soykırım tanımlamasını reddediyor. Birbiri ardınca gelen bütün Türk hükümetleri, Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri Ermeni soykırımını hiç bir zaman tanımadılar. Türkiye’nin son zamanlardaki Avrupa Birliği’ne girme görüşmeleri sırasında, Fransa ve diğer ülkeler Türkiye’nin birliğe girebilmesi için Ermeni soykırımını tanımasının bir ön koşul haline getirilmesini talep etmişlerdi.

Pamuk’un haksız yere kurban edilmesi, Türkiye’nin AB tarafından demokratik haklar konusunda sicilini iyileştirmesi yolunda yapılan sınırlı talepleri bile neden reddettiğine ışık tutuyor. Gerçekte olan bunun tam tersi. AB görüşmeler sırasında demokratik haklar konusunda ödünler verdi ve yeni ceza kanununun meclisten geçmesini itiraz bile etmeden kabul etti. Bu yılki Dünya Kadınlar Gününde kadınların dövülmesi gibi aşırı dramatik bir durum veya Türkiye’yi Washington’a çok yakın gören Fransa ve diğer ülkeler için AB pazarlıklarında kullanılacak bir malzeme olmadığı sürece, bu ihlaller Batı medyasında haber bile olamıyorlar.

Washington’un yakın bir müttefiki olan ve sonuç olarak Türkiye’nin AB üyeliği başvurusunu destekleyen Britanya’da, basın Pamuk’a yöneltilen suçlamaları endişeli bir biçimde karşıladı. Sunday Times gazetesi "Pamuk aleyhine açılan dava Türk hükümetini sıkıntıya soktu," dedi. Independent gazetesi Türkiye’nin düşmanlarına koz vermesinden endişe ediyordu.

Avrupa’nın egemen seçkininin akılına gelen en son şey ise Pamuk’un düşüncelerini ifade edebilme hakkı oldu.

Pamuk, Türkiye’de herkesin tanıdığı ve 20 dile çevrilen romanlarıyla geçtiğimiz on beş yıl içersinde uluslararası edebiyatta öne çıkmış bir isim. 1990 yılında "Independent Award for Foreign Fiction" ödülünü aldığında New York Times gazetesi güvenle şöyle yazmıştı: "Doğudan yeni bir yıldız yükseldi." Daha sonra, 2000 yılında yayınlanan Benim Adım Kırmızı adlı romanıyla uluslararası edebiyatın en çok para getiren ödülü olan "IMPAC Dublin Edebiyat Ödülü"nü aldı.

Pamuk, Türkiye’deki sağcı güçlere sürekli olarak muhalefet etti. Bir keresinde bir akademi dergisine şöyle yazdı: "Milliyetçiliğin romantik efsanelerinin etkisindeki Türkler Moğolistan veya Orta Asya’dan geldiğimizi göstermek konusunda çok istekliler... uzmanlar da bizi belli bir zaman ve yere bağlamak konusunda kesin ve ikna edici bir kanıtla henüz karşımıza çıkmak konusunda yol kat etmiş değiller." Türk kimliğinin binlerce yıla yayılan bu sağcı kimlik teorisine karşı Pamuk, Kar adlı romanında - eski bir Ermeni şehri olan - Kars’ı romanın geçtiği yer olarak seçti ve Ermeni kültürüne sempatik atıflarda bulundu.

Pamuk 1999 yılında Türk hükümeti tarafından verilen en yüksek kültür ödülü olan "Devlet Sanatçısı" ödülünü almayı reddetti. "Yıllardır devleti yazarları hapse atığı için, Kürt sorununu zor kullanarak çözmeye çalıştığı için ve dar kafalı milliyetçiliği nedeniyle eleştiriyorum; ödülü neden bana vermeye çalıştılar bilmiyorum," dedi.

Türkiye sanatçılar için hiç bir zaman güvenli bir ülke olmadı. Ülkedeki baskı ortamı hakkında söyleyecek bir şeyleri olan, önde gelen yazarların hemen hepsine devlet tarafından eziyet edildi. Ülkenin yetiştirdiği tartışmasız en iyi şair olan Nazım Hikmet 1925 yılında (Komünist) parti üyesi olarak suçlandı ve 15 yıl kürek cezasına çarpıldı. Eserleri 1938 ile - Moskova’da sürgünde ölümünün üzerinden iki yıl geçinceye kadar - 1965 yılları arasında yasaklandı.

Geçen yüzyılın en önde gelen Türk yazarlarından birisi olan Orhan Kemal, 1939’da siyasi görüşleri nedeniyle beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Nazım Hikmet ile aynı hücrede kalan Orhan Kemal, ondan çok etkilenmişti.

1 Temmuz 1993 tarihinde, mizah yazarı Aziz Nesin, Sivas’taki geleneksel Pir Sultan Abdal festivaline katıldığında, kalmakta olduğu Madımak Oteli’nden canını zor kurtardı. Otelin kökten dinci bir kalabalık tarafından ateşe verilmesi sonucunda 36 sanatçı hayatını kaybederken 24’ü de yaraladı. Kalabalık amacını gerçekleştirinceye kadar, otelin yakınında konuşlanmış bulunan 6000 kişilik bir tabur sekiz saat boyunca hiç bir şey yapmadan bekledi. Bir grup sanatçı nihayet itfaiyeciler tarafından kurtarıldığında, Aziz Nesin’in kurtarılanlar arasında olduğu fark edilince, itfaiyeciler ve polis kalabalığa katılarak Nesin’in başına ve gövdesine darbeler indirdiler. Sonunda askerler araya girerek Nesin’in linç edilmesini engellediler. Nesin’in suçu açıkça ve sürekli olarak laiklikten yana açıklamalar yapmış olmasıydı. O da sosyalist görüşleri nedeniyle bir kaç kez hapse atılmıştı.

Daha kısa bir süre önce, Isparta’nın bir ilçesinde kaymakamlık yapmakta olan Mustafa Altınpınar ilçedeki tüm kütüphanelere Pamuk’un kitaplarının toplatılıp yakılması için bir genelge gönderdi. Tam o sırada Türk hükümeti AB ile üyelik görüşmeleri yapıyordu. Hükümet, bölgedeki kütüphanelerin hiç biri Pamuk’un eserlerine sahip olmadıkları için daha fazla mahcup duruma düşmekten kurtuldu.

Bu ünlü davaların dışında, yıllar boyunca binlerce gazeteci ve yazar tutuklanarak hapsedildi. Daha geçenlerde, yeni yasaların geçmesinden bir kaç gün sonra, gazeteci-yazar Emin Karaca - Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın 30 yıl önceki idamlarına gönderme yaparak - "üç devrimci gencin idam edilmesini kınamak"la suçlandı. İfade özgürlüğünü savunan bir kurum olan PEN Amerikan Merkezi, kendi kayıtlarına göre, bugün Türkiye’de 50 gazeteci, yazar ve yayıncının mahkemelerde yargılandığını bildiriyor.

Aynı zamanda bakınız
Makalenin İngilizce orijinali
(8 Ekim 2005)

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır