DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
İfade özgürlüğü ayaklar altına alınmaya devam ediliyor
Yazar Orhan Pamuk hapis cezası tehdidi ile karşı karşıya
Kerem Kaya
19 Ekim 2005
İngilizceden çeviri (8 Ekim 2005)
Ünlü Türk romancısı Orhan Pamuk 16 Aralıkta yargılanmaya başlayacak ve yazar Ermeni soykırımı hakkında açıkça konuşarak Türklüğü "alenen tahkir ve tezyif [hakaret ve aşagılama - ç.n.]" suçundan dolayı dört yıla kadar hapis cezasına çarptırılma tehlikesiyle karşı karşıya. I. Dünya Savaşı sırasında, - Türkiye Cumhuriyetinin öncülü - Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken, 1915-1918 tarihleri arasında bir milyondan fazla Ermeninin öldürüldüğü tahmin ediliyor.
İsviçrede yayınlanan günlük Tagesanzeiger gazetesine verdiği, 6 Şubat tarihinde yayınlanan bir röportajda Pamukun şu sözleri aktarılıyor: "Türkiyede otuz bin Kürt ve bir milyon Ermeni öldürüldü. Neredeyse benim dışımda hiç kimse konuşmaya cesaret edemiyor ve milliyetçiler bunun için benden nefret ediyorlar." Pamukun "suçunun" kanıtı bu.
Kayseri Barosu avukatlarından Orhan Pekmezci, 18 Şubatta, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusundan bulunduktan sonra şöyle dedi: "Pamuk, Türkiye Cumhuriyetini, TBMMnin ve hükümetin manevi şahsiyetini, devletin askeri güçlerini tahkir ve tezyif etmiştir...Türk Ceza Kanununun 159. ve 312. maddelerine göre cezalandırılmasını istedim."
Dava konusu olan sözleri Şubat ayında söylemiş olmasına karşın, Orhan Pamukun geçtiğimiz Haziran ayında yürürlüğe girmiş olan yeni Türk Ceza Yasasının 301. maddesinin 1. fıkrasına göre yargılanması bekleniyor. Bu maddeye göre, "Cumhuriyeti... tahkir ve tezyif eden" bir kişi altı ay ile üç yıl arasında değişen sürelerle hapis cezasına çarptırılabiliyor. Eğer Pamukun yaptığı gibi "tahkir ve tezyif" fiili yurt dışındayken gerçekleşmişse, bu durumda 301. maddenin 3. fıkrası hükmün süresini üçte bir oranında arttırıyor.
Yeni Türk Ceza Yasası, yaygın muhalefet nedeniyle, meclisten iki ay gecikme ile geçti. Yeni yasa (eski yasada olduğu gibi) sadece gazeteciler için değil, fakat aynı zamanda devleti ve/veya devletin, meclis, ordu vb. herhangi bir kurumuna hakaret ettiği düşünülen medya kuruluşunun bütün sorumluları için de ağır hapis cezası öngörüyor. Yeni yasa bunun yanı sıra tahkir ve tezyif edilmeleri durumunda bu kurumların üyelerini kurumların kendisiyle özdeşleştiren yeni bir maddeyi içeriyor. Yasada tahkir ve tezyifin açık bir tarifi yapılmıyor -şarttan sakınma hakkı olarak sadece 301. maddenin 4. fıkrası "eleştirinin" suç sayılmayacağını belirtiyor.
Pamuka yapılanlar, Türkiyede düzenin önde gelen kurumları tarafından milliyetçi duyguların kışkırtıldığı bir döneme rastlıyor (bkz. Türkiye: Ordunun milliyetçi kampanyası ABDyle yeniden yakınlaşmanın üzerini örtüyor). Son aylarda Türk medyası Pamuka yönelik saldırılarla doluydu - bu kampanya en sonunda Pamukun ölüm tehditleri almasına neden oldu.
Türk devleti 1915-1918 yılları arasında Ermenilerin öldürülmüş olduğunu reddetmiyor ancak ölü sayısı ile ilgili olarak verilen rakamları ve soykırım tanımlamasını reddediyor. Birbiri ardınca gelen bütün Türk hükümetleri, Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri Ermeni soykırımını hiç bir zaman tanımadılar. Türkiyenin son zamanlardaki Avrupa Birliğine girme görüşmeleri sırasında, Fransa ve diğer ülkeler Türkiyenin birliğe girebilmesi için Ermeni soykırımını tanımasının bir ön koşul haline getirilmesini talep etmişlerdi.
Pamukun haksız yere kurban edilmesi, Türkiyenin AB tarafından demokratik haklar konusunda sicilini iyileştirmesi yolunda yapılan sınırlı talepleri bile neden reddettiğine ışık tutuyor. Gerçekte olan bunun tam tersi. AB görüşmeler sırasında demokratik haklar konusunda ödünler verdi ve yeni ceza kanununun meclisten geçmesini itiraz bile etmeden kabul etti. Bu yılki Dünya Kadınlar Gününde kadınların dövülmesi gibi aşırı dramatik bir durum veya Türkiyeyi Washingtona çok yakın gören Fransa ve diğer ülkeler için AB pazarlıklarında kullanılacak bir malzeme olmadığı sürece, bu ihlaller Batı medyasında haber bile olamıyorlar.
Washingtonun yakın bir müttefiki olan ve sonuç olarak Türkiyenin AB üyeliği başvurusunu destekleyen Britanyada, basın Pamuka yöneltilen suçlamaları endişeli bir biçimde karşıladı. Sunday Times gazetesi "Pamuk aleyhine açılan dava Türk hükümetini sıkıntıya soktu," dedi. Independent gazetesi Türkiyenin düşmanlarına koz vermesinden endişe ediyordu.
Avrupanın egemen seçkininin akılına gelen en son şey ise Pamukun düşüncelerini ifade edebilme hakkı oldu.
Pamuk, Türkiyede herkesin tanıdığı ve 20 dile çevrilen romanlarıyla geçtiğimiz on beş yıl içersinde uluslararası edebiyatta öne çıkmış bir isim. 1990 yılında "Independent Award for Foreign Fiction" ödülünü aldığında New York Times gazetesi güvenle şöyle yazmıştı: "Doğudan yeni bir yıldız yükseldi." Daha sonra, 2000 yılında yayınlanan Benim Adım Kırmızı adlı romanıyla uluslararası edebiyatın en çok para getiren ödülü olan "IMPAC Dublin Edebiyat Ödülü"nü aldı.
Pamuk, Türkiyedeki sağcı güçlere sürekli olarak muhalefet etti. Bir keresinde bir akademi dergisine şöyle yazdı: "Milliyetçiliğin romantik efsanelerinin etkisindeki Türkler Moğolistan veya Orta Asyadan geldiğimizi göstermek konusunda çok istekliler... uzmanlar da bizi belli bir zaman ve yere bağlamak konusunda kesin ve ikna edici bir kanıtla henüz karşımıza çıkmak konusunda yol kat etmiş değiller." Türk kimliğinin binlerce yıla yayılan bu sağcı kimlik teorisine karşı Pamuk, Kar adlı romanında - eski bir Ermeni şehri olan - Karsı romanın geçtiği yer olarak seçti ve Ermeni kültürüne sempatik atıflarda bulundu.
Pamuk 1999 yılında Türk hükümeti tarafından verilen en yüksek kültür ödülü olan "Devlet Sanatçısı" ödülünü almayı reddetti. "Yıllardır devleti yazarları hapse atığı için, Kürt sorununu zor kullanarak çözmeye çalıştığı için ve dar kafalı milliyetçiliği nedeniyle eleştiriyorum; ödülü neden bana vermeye çalıştılar bilmiyorum," dedi.
Türkiye sanatçılar için hiç bir zaman güvenli bir ülke olmadı. Ülkedeki baskı ortamı hakkında söyleyecek bir şeyleri olan, önde gelen yazarların hemen hepsine devlet tarafından eziyet edildi. Ülkenin yetiştirdiği tartışmasız en iyi şair olan Nazım Hikmet 1925 yılında (Komünist) parti üyesi olarak suçlandı ve 15 yıl kürek cezasına çarpıldı. Eserleri 1938 ile - Moskovada sürgünde ölümünün üzerinden iki yıl geçinceye kadar - 1965 yılları arasında yasaklandı.
Geçen yüzyılın en önde gelen Türk yazarlarından birisi olan Orhan Kemal, 1939da siyasi görüşleri nedeniyle beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Nazım Hikmet ile aynı hücrede kalan Orhan Kemal, ondan çok etkilenmişti.
1 Temmuz 1993 tarihinde, mizah yazarı Aziz Nesin, Sivastaki geleneksel Pir Sultan Abdal festivaline katıldığında, kalmakta olduğu Madımak Otelinden canını zor kurtardı. Otelin kökten dinci bir kalabalık tarafından ateşe verilmesi sonucunda 36 sanatçı hayatını kaybederken 24ü de yaraladı. Kalabalık amacını gerçekleştirinceye kadar, otelin yakınında konuşlanmış bulunan 6000 kişilik bir tabur sekiz saat boyunca hiç bir şey yapmadan bekledi. Bir grup sanatçı nihayet itfaiyeciler tarafından kurtarıldığında, Aziz Nesinin kurtarılanlar arasında olduğu fark edilince, itfaiyeciler ve polis kalabalığa katılarak Nesinin başına ve gövdesine darbeler indirdiler. Sonunda askerler araya girerek Nesinin linç edilmesini engellediler. Nesinin suçu açıkça ve sürekli olarak laiklikten yana açıklamalar yapmış olmasıydı. O da sosyalist görüşleri nedeniyle bir kaç kez hapse atılmıştı.
Daha kısa bir süre önce, Ispartanın bir ilçesinde kaymakamlık yapmakta olan Mustafa Altınpınar ilçedeki tüm kütüphanelere Pamukun kitaplarının toplatılıp yakılması için bir genelge gönderdi. Tam o sırada Türk hükümeti AB ile üyelik görüşmeleri yapıyordu. Hükümet, bölgedeki kütüphanelerin hiç biri Pamukun eserlerine sahip olmadıkları için daha fazla mahcup duruma düşmekten kurtuldu.
Bu ünlü davaların dışında, yıllar boyunca binlerce gazeteci ve yazar tutuklanarak hapsedildi. Daha geçenlerde, yeni yasaların geçmesinden bir kaç gün sonra, gazeteci-yazar Emin Karaca - Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanın 30 yıl önceki idamlarına gönderme yaparak - "üç devrimci gencin idam edilmesini kınamak"la suçlandı. İfade özgürlüğünü savunan bir kurum olan PEN Amerikan Merkezi, kendi kayıtlarına göre, bugün Türkiyede 50 gazeteci, yazar ve yayıncının mahkemelerde yargılandığını bildiriyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|