World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Asya’daki tsunami, Katrina Kasırgası ve Kaşmir depremi: işçi sınıfı için dersler

Wije Dias - Sosyalist Eşitlik Partisi’nin Sri Lanka’daki başkan adayı
14 Kasım 2005
İngilizce’den çeviri (21 Ekim 2005)

Dünya’nın dört bir yanında insanlar, kuzey Pakistan ve Hindistan’da yaşanmakta olan korkunç bir dehşete tanık oluyor. Bir tsunaminin Güney Asya’yı yerle bir etmesinin sadece 10 ve Katrina Kasırgasının ABD’nin güney eyaletlerini yıkıma uğratmasından iki ay sonra, Kaşmir ve çevresinde yaşayan 70,000’den fazla insan büyük bir depremde öldü.

8 Ekim’deki bu depreme kontrol edilemesi mümkün olmayan doğal güçler neden oldu. Ancak, Asya’daki tsunami ve ABD’deki fırtınada olduğu gibi, bu felaketi izleyen günlerde gitgide artan korkunç sefalet, toplumsal ihtiyaçları kapitalist sistemin anarşisine terk etmiş çağdışı bir ekonomik sistemin sonucudur. Bu büyük sarsıntı, Hindistan ve Pakistan’ın acil hizmetlerinin acınacak durumunu, doğru dürüst yapılmış konutlar, yollar ve diğer altyapı eksikliğini gözler önüne sermiş, sağlık, iletişim ve diğer temel hizmetlerinin yetersizliğini göstermiştir.

Güney Asya’lı emekçiler bir kez daha, sadece İslamabat ve Yeni Delhi’nin yerel yönetimlerinin yasadışı ihmalleri hakkında değil, fakat Washington, Londra, Tokyo ve diğer başkentlerdeki "dünya liderlerinin" riyakarlık ve ikiyüzlülükleri hakkında da nesnel bir ders aldılar. Bütün kaygı ifade eden sinik açıklamalara karşın, toplanan toplam 300 milyon dolar civarındaki uluslararası yardım, hayatta kalanların hayatlarını tekrar kurmaları bir yana, kısa vadede gerekli yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamaları için bile bütünüyle yetersizdir.

Yapılan tahminlere göre, evsiz kalanların sayısı 3 milyondan daha fazla. Dağlık yörelerdeki yolların açılmamış olması ve helikopterle ulaşım konusunda yaşanan ciddi yetersizlik nedeniyle, acil yardım ekipleri çok sayıda insana ulaşamadı. Salı günü BM Dünya Gıda Programı tarafından yapılan bir açıklamaya göre, yarım milyon insana henüz hiçbir yardım malzemesi ulaşmamış olduğu tahmin ediliyor. Doktorlar ve cerrahlar kırsal yörelerden halen gelmeye devam eden yaralıları tedavi edebilmek için gece gündüz durmaksızın çalışıyorlar. Derme çatma evleri depremde hemen yıkılan ve bütün varlıkları yok olan kurbanların büyük çoğunluğu yoksul insanlar.

BM Genel Sekreteri Kofi Annan dün uluslararası yardımın yetersizliğini utangaç bir biçimde eleştirdi ve ikinci bir felaketin ortaya çıkmaya başladığı uyarısını yaptı. Himalayaların sert kışı başlarken, hava sıcaklığı daha şimdiden sıfırın altına düşmüşken, on binlerce kişi uygun barınak, giysi ve erzaktan yoksun durumdalar. Annan, daha fazla yardım yapılmaması durumunda binlerce kişinin soğuk ve önlenebilir hastalıklar nedeniyle öleceğini öngördü.

Hint yarımadasının başına musallat olmuş olan yoksulluğun nedeni bir sır değildir. Bu yoksulluk ezilen ve ezen devletler arasındaki ekonomik ilişkilerin gündelik işleyişinin bir sonucudur. Ulusötesi şirketlerin elde ettikleri devasa kârlar, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerdeki tükenmek bilmeyen ucuz emek gücüne doğrudan bağlıdır. Güney Asya’da mutlak yoksulluk içinde yaşayan yüz milyonlarca insan, New York, Tokyo ve Londra’daki süper zenginlerin şaşalı yaşam tarzlarının başlıca önkoşuludur.

ABD Başkanı George Bush’un ve Britanya Başbakanı Tony Blair’in deprem karşısında aldıkları tavır, temsil ettikleri egemen çevrelerin Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın yoksullaştırılmış kitlelerine karşı duydukları hor görüyü ve kayıtsızlığı yansıtıyor. Washington’un vaat ettiği 50 milyon dolar ve bir avuç askeri helikopteri, Irak’ı ve bu ülkenin büyük petrol rezervlerini boyunduruk altına almaya ayrılmış olan devasa ABD kaynaklarıyla karşılaştırıldıklarında, çok önemsiz kalıyorlar.

Herhangi bir büyük yatırımı ya da hayati önem taşıyan bir kaynağı etkilemediği için, dünya borsaları depremden hiç etkilenmedi. Küresel kurumsal seçkinler açısından deprem zedeler bütünüyle gözden çıkarılabilir kategorisinde yer alıyorlar. Onlara göre bu insanların küresel kapitalist sistem içindeki tek işlevleri, dünyanın diğer bölgelerinde işçilerin ücretlerini ve yaşam koşullarını bastırmak için kullanılan dev bir yedek işçi ordusunun parçası olmaktır.

Bush, Blair ve diğer liderlerin vaat ettikleri yardımlar ve dile getirdikleri endişeler, kendi yerel müttefiklerini desteklemeye ve kendi ekonomik ve stratejik planlarını ilerletmeye yöneliktir. Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref, Bush’un "teröre karşı savaş"ına ve ABD’nin Afganistan’ı işgaline destek veriyor olması nedeniyle çoktan kuşatma altına alınmış durumda. Şimdi bir de, hükümetinin deprem zedelere yeterince yardım sağlamadığı için kızgın bir eleştiri dalgasıyla karşı karşıya ve bu nedenle zaten zayıf olan iktidarı daha da fazla güç kaybediyor.

Washington aynı zamanda bu trajediden Hindistan ile Pakistan arasındaki sözde barış sürecini daha ileriye götürerek faydalanmayı umuyor. Kaşmir yarım yüzyılı aşkın bir süreyle her iki ülkenin arasındaki çekişmenin merkezinde yer alırken ve bu çekişmenin sonucunda üç savaş yaşandı ve daha 2002 yılında bir dördüncü savaşın yaşanmasının eşiğine gelindi. Bush yönetiminin Hint yarımadasında "barış"ın sağlanması için yaptığı baskı, ABD’nin daha kapsamlı, küresel düzeyde ekonomik ve stratejik egemenlik sağlama arzusunun bir parçasıdır. Hindistan, büyük bir ucuz emek gücü kaynağı ve Çin’e karşı potansiyel bir müttefik olarak bu planlarda kilit bir unsur konumunda.

Dünya liderlerinin, Endonezya, Sri Lanka, Tayland ve Hindistan’da 300,000’den fazla insanın ölümüne neden olan Asya’da yaşanan tsunamiye verdikleri tepki de aynı olmuştu. Bush ve Blair, dünyanın dört bir yanındaki sıradan, emekçi insanlar tarafından gösterilen yoğun sempati ve endişenin, kendi kayıtsızlıklarını teşhir etme tehlikesini gündeme getirinceye dek tatil planlarını bile değiştirmeyi reddettiler. Trajedinin ne derece büyük boyutlu olduğu ortaya çıkınca, Beyaz Saray, Sri Lanka’daki ve Endonezya’nın Aceh bölgesindeki "barış süreçleri" için baskı yapmak da dahil olmak üzere, bu durumu kendi amaçları için kullandı. ABD’nin, uzun süredir varolan Güney Asya’da askeri varlığını tekrar kurma arzusu doğrultusunda, ABD askerleri Endonezya ve Sri Lanka’daki yardım operasyonlarında yer aldılar.

Felaketten on ay sonra, hayatta kalan yüz binlerce insan hâlâ sefil, derme çatma mekanlarda, gelecekten hiçbir beklentileri olmaksızın yaşıyorlar. Ocak ayında Cakarta’daki zirvede büyük merasimlerle vaat edilen 4 milyar dolarlık uluslararası yardımın büyük bölümü sözde kaldı. En az 80,000 konutun yıkıldığı Sri Lanka’da sadece 1,126 yeni konut tamamlandı ve diğer 15,619’unun inşası çeşitli aşamalarda. Uluslararası yardımın Kolombo’ya ulaşan kısmının bir çoğu ise ortadan kayboldu.

Amerikan işçi sınıfı

Katrina Kasırgası işçi sınıfı için daha da büyük dersler içeriyor. Bu korkunç trajedi, dünya emperyalizminin merkezinde, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sınıf ilişkilerinin gerçek durumunu açıkça ortaya serdi.

Kasırga ilkönce ABD’de sınıf farkının olmadığı ve kimsenin yoksulluk ve yokluk içinde olmadığı şeklindeki masala bir darbe vurdu. Tıpkı Kaşmir ve Sri Lanka’da olduğu gibi, New Orleans’da da mağdur olanlar yoksullar oldu. Otomobili olanlar şehri terk ettiler, terk edemeyenler ise Superdome ve Kongre Merkezi’nde kendi kaderleriyle baş başa bırakıldılar. Yorumcuların kabul etmek zorunda kaldığı gibi, yoksul mahallelerdeki yıkım manzaraları, Galle ya da Banda Aceh’te filme alınmış görüntülere benziyordu. Asya’daki birçok radikal milliyetçi, on yıllardır Amerikan işçi sınıfını ya göz ardı ettiler ya da var olduğunu bile inkar ettiler. Fakat temel sınıf gerçeği herkese Hint yarımadasındaki işçilerin, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sınıf kardeşleri ile aynı gemide olduklarını gösteriyor.

İkinci olarak, Amerikan egemen sınıfının New Orleans işçi sınıfına yönelik tavrı, Asya’daki tsunami ve Kaşmir depremi kurbanlarına yönelik tavrıyla bütünüyle aynıydı. Bush, Ağustos ayında tatil planlarını Amerikan işçileri için değiştirmeye, Aralık’ta Güney Asya’nın yoksul köylüleri için değiştirmekten daha fazla istekli değildi. Katrina Kasırgasının öncesinde, kasırga sırasında ve sonrasında, Bush Yönetiminin verdiği tepkinin ardındaki belirleyici ilke kurumsal seçkinin çıkarlarını korumak oldu.

Günlerce önceden uyarıların yapılmasına rağmen, hükümet en korumasız yurttaşlarına yardımcı olmak için hiçbir çaba göstermedi. Hükümet, kasırganın hemen sonrasında, yeniden inşa işlerini özel şirketlere vererek ve sivil toplumu askerleştirme planları geliştirerek felaketten faydalandı. egemen sınıfların gerek Sri Lanka, Pakistan, gerekse ABD’de aynı refleksi vererek sokakları -yardım sağlamak amacıyla değil, özel mülkleri korumak ve herhangi bir protesto yada karşı çıkma işaretini ezmek üzere- askerlerle doldurmuş olmaları son derece çarpıcıdır.

Üçüncül olarak, Katrina Kasırgası, piyasa ekonomisi mitinin maskesini düşürdü. On yıllarca, "ekonomik reform"un propagandistleri, programlarının işleyeceğine delil olarak ABD’yi göstermişlerdi. Kendilerini eleştirenleri susturmak için "şimdi çekilen sıkıntının", en sonunda "gelecekte elde edilecek kazanca" dönüşeceğini savunarak sabır göstermek gerektiğini söylediler. Amerika’daki o muazzam zenginliğin sunduğu şu örneğine bakın! Şimdi açıkça görülüyor ki, ABD’de onlarca yıldır süren ekonomik yeniden yapılanma, sadece zengin ve yoksul arasında gittikçe derinleşen bir uçurum yaratmakla kalmadı, Üçüncü Dünyadaki benzerleri kadar çürümüş bir altyapıya da neden oldu. Meksika Körfezi’nde meydana gelecek bir kasırga üniversitelerde ders kitaplarında yer alan ve okutulan bir senaryo olmasına karşın, devlet kurumları olaydan önce halkı güvenli bir bölgeye nakletmeyi ya da olaydan sonra temel acil servisleri sağlamayı başarmaktan aciz olduklarını gösterdiler.

Devlet Başkanı Müşerref geçen hafta TV kameraları karşısında oldukça öfkeli, acı sözler söylerken, Pakistan egemen seçkinin Katrina Kasırgasından çıkarmış olduğu sonucu ağzından kaçırdı. General kendisini artan eleştirilere karşı savunurken, bir öfke krizi içerisinde, daha sadece 24 saat geçmiş olduğunu, Başkan Bush’un kasırga kurbanlarına yardım elini uzatmasının bile daha uzun sürdüğünü açıkladı. Diğer bir deyişle, Müşerref, kendi hükümetinin deprem zedelere yardım ve destek sağlamaktaki başarısızlığını, Bush yönetiminin hukuk dışı ihmalleri ve New Orleans işçilerine karşı hor görüsüne dayanarak temize çıkarmaya çalıştı.

Uluslararası işçi sınıfının bütünüyle farklı sonuç çıkarması gerekiyor. Herkese insan onuruna yakışan bir yaşam standardı sağlamak bir yana, doğal felaketlere karşı temel bir korunma bile sağlayamayan bir ekonomik ve sosyal düzenin varolmaya hakkı yoktur. Gerek New Orleans ve Kolombo’da olsun, gerekse İslamabat’ta olsun, işçiler kâr sistemini ve onun modası geçmiş bir şekilde dünyayı ulusal devletlere bölüşünü ortadan kaldırmak için ortak bir çıkara sahip.

Kapitalist sistemin gerici karakteri, başka hiçbir yerde, Hint yarımadasında olduğu kadar belirgin değildir. 1947’de, Britanya’nın sömürgeci egemenleri ile yerel burjuva arasında yapılan sefil bir anlaşmanın neden olduğu Pakistan ve Hindistan’ı yaratan bölgecilik temelindeki bölünme, yarım yüzyıllık savaş ve kıyımlara yol açtı. Pakistan’ın başkanının bugünkü Hindistan’da, Hindistan başbakanının da bugünkü Pakistan’da doğmuş olması -ki her ikisi de bir santim bile toprak teslim etmektense, yarımadada nükleer savaş çıkartmayı yeğliyor- bu bölünmenin saçmalığını açıkça ortaya koyuyor.

26 Aralıktaki tsunaminin Hindistan, Sri Lanka ve Endonezya arasındaki ulusal sınırları hiçe kale almaması gibi, 8 Ekimdeki deprem de Kaşmir’deki Kontrol Hattı’nı kale almadı. Buna karşın ateşkes hattının her iki yanındaki Hint ve Pakistan ordularının ilk tepkileri mağdurlara destek olmak değil, karşıtlarının bir avantaj kazanmamasını sağlamakla uğraşmak oldu. Medya yorumcuları barış olasılıkları hakkında spekülasyonlar yaparken, gerçekte Kaşmir’de ABD’nin hamiliğinde sağlanacak herhangi bir anlaşma, sadece geçici bir mola olacaktır. Hindistan ve Pakistan’daki egemen sınıflar geçmişte tekrar tekrar bölgeci ve milliyetçi politikalarla yoksul kitleleri bölerek kendi egemenliklerini korudular ve bunu tekrar yapacaklardır.

Ben bütün Hint yarımadasındaki işçiler için, müflis kapitalist sisteme karşı bir sosyalist alternatif geliştirebilmek için Sri Lanka başkanlık seçimlerine Sosyalist Eşitlik Partisi’nin adayı olarak katılıyorum. Emekçilerin müttefikleri Kolombo’da, Yeni Delhi’de ya da İslamabat’ta iktidar koridorlarında değil, fakat bölgedeki, ABD’deki ve bütün dünyadaki sınıf kardeşleri arasında bulunabilir. Bizler, amacı kapitalizmi, küçük bir azınlığın kârları yerine, çoğunluğun acil ihtiyaçlarını karşılamayı temel alan bir toplumsal bir sistemle değiştirmek olan küresel mücadelenin bir parçası olarak, yarımadandın işçi sınıfını birleştirip harekete geçirmek için bir Güney Asya Birleşik Sosyalist Devletleri kurmak için mücadele ediyoruz.

Aynı zamanda bakınız
Makalenin İngilizce orijinali
(21 Ekim 2005)
Sri Lanka başkanlık seçimleri: 13 aday fakat çok az sayıda seçenek
( 12 Ekim 2005)
Sri Lanka SEP’i ilk seçim toplantısını Kolombo’da gerçekleştirdi
( 7 Ekim 2005)

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır