DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Diğer bölgeler
Yazıcıya hazırla
Fransada olağanüstü durum uygulamasına karşı çık!
DSWS Yazı Kurulu
26 Kasım 2005
İngilizceden çeviri (9 Kasım 2005)
Dünya Sosyalist Web Sitesi Fransada Chirac-Villepin-Sarkozy hükümeti tarafından alınan olağanüstü durum ilan etme kararına karşı çıkıyor ve bu kararı kınıyor. Bu anti-demokratik önlemin uygulamaya koymak, CRS toplum polisine [ayaklanmalarda görevli polis gücü - ç.n] ve diğer baskıcı kurumlara gençliğe karşı cepheden bir saldırıya geçmeleri için yeşil ışık yakmaktır, demokratik haklara yönelik büyük bir saldırıdır ve bütün Fransız işçi sınıfına karşı yöneltilmiş bir tehdittir. Yasanın kullanılmasının kamuoyu önünde ilk kez, neo-faşist Ulusal Cephenin önderi Jean Marie Le Penin kızı ve fikirdaşı Marine Le Pen tarafından gündeme getirilmiş olması rastlantısal bir durum değildir.
Bizler bütün Fransız işçi sınıfına ve halk içindeki, demokratik hakların savunulmasının ve toplumsal eşitlik için mücadelenin kendileri için hâlâ bir anlam ifade ettiği gerçek anlamdaki solcu unsurlara, yoksulaştırılmış gençliği savunmaya ve kemikleşmiş Fransız kapitalizmine karşı mücadelede bir siyasi perspektif sunmaya çağırıyoruz.
Parisin ve diğer şehir ve kasabaların işçi sınıfı varoşlarında yaşanan bu olayların trajik ve çaresizlik içeren bir yanı var ancak şiddetten esas olarak şimdiki durumdan memnun olan ve berbat bir ortamda kasvetli bir yaşama mahkum edilmiş olan işçi sınıfı gençliğinin kaderiyle ilgilenmeyen, siyasi yelpazenin "sol" ve "aşırı sol" kanatları da dahil olmak üzere, Fransız siyasi düzeni suçludur.
8 Kasımda ilan edilen olağanüstü durum, yedek polis güçlerinin göreve çağrılmasıyla, yerel yönetimlere sokağa çıkma yasağı koyma ve polise arama emri olmaksızın baskınlar ve aramalar yapma yetkisi tanıdı. 1955 tarihli bir yasaya dayanılarak kabul edilen olağanüstü hal kararnamesi 12 gün süreyle yürürlükte kalacak ancak meclis "gerekli olması durumunda" bu süreyi uzatan bir yasa çıkartabiliyor. Salı günü gece yarısından itibaren uygulamaya konması düşünülen sokağa çıkma yasağının hangi bölgeler için geçerli olacağı henüz kararlaştırılmış değil. Sokağa çıkma yasağının ihlal edilmesi iki aya kadar hapis cezası, 3.750 euro para cezası ya da her ikisiyle cezalandırılmaya yol açabiliyor.
Kararnameye göre yerel yetkililer insanları ev hapsinde tutma ve silahlarını teslim etmelerini isteme yetkisine sahipler. Halka açık yerler kapatılabilecek. Yasa hükümete basın özgürlüğünü ve toplanma özgürlüğünü kısıtlama ve tiyatroları kapatma yetkisi veriyor.
Devlet radyo istasyonu France Inter, 8 Kasım tarihinde basına ve tiyatrolara yönelik hiçbir kısıtlama uygulanmayacağını bildirdi ancak bir hükümet sözcüsü bunu teyit etmeyi reddetti.
1968 yılında yaşanmış olan kitlesel genel grev bu türden bir olağanüstü önlemin uygulanmasını gerektirmemişti. 1955 yasası en çok ve özellikle de yaşlı Kuzey Afrikalıların zihinlerinde, Fransız devleti tarafından Cezayir halkına ve 1950lerde ve 1960larda Fransadaki Cezayirli göçmenlere uygulanan şiddet ve işkence ile ilişkilendiriliyor.
Sözgelimi 17 Ekim 1961 tarihinde Pariste yapılan benzeri bir sokağa çıkma yasağına karşı yapılan bir kitlesel protesto gösterisi sırasında polis en az 50, belki de 200 kadar Cezayirli göçmeni katletti, bazılarını polis karakollarının avlularında öldüresiye dövdü ve diğerlerini yaralı bir halde Sen nehrine attı.
Kalabalık bir meclis toplantısında alınan önlemlerin detaylarını açıklayan başbakan Villepin "düzenin yeniden sağlanması bir önkoşul … Düzensizlik çıkarmaktan ve şiddetin sürmesinden hiçbir biçimde vazgeçmeyecek olan kararlı kimselerle, örgütlü çetelerle, örgütlü suçla karşı karşıyayız," dedi.
Villepin, Fransız parlamentosuna "Cumhuriyet kritik bir andadır … şiddetin sona ermesi lazım," dedi ve hükümetin, "bu olayları bir uyarı ve bir çağrı olarak," aldığını sözlerine ekledi.
Halihazırda şiddet olaylarının yaşandığı işçi sınıfı varoşlarında bulunan 8.000 polisi desteklemek üzere 1.500 yedek polis gücü devreye sokulacak. Villepin bir televizyon muhabirinin ülkenin kırsal bölgelerinde Fransız ordusunun kullanılmasıyla ilgili sorusuna şöyle cevap verdi: "O noktada değiliz … [ancak] her aşamada bütün Fransada düzeni çok hızlı bir biçimde yeniden sağlamak için gerekli önlemleri alacağız."
Olağanüstü hal ilan edilmesi kararının alınmasının ardından ırkçı ve kışkırtıcı yorumları şiddetti körüklemiş olan İç İşleri Bakanı Sarkozy şu kaygı verici açıklamayı yaptı: "Şimdi bu olayları sona erdirmek için önleyici bir tavırla hareket edebileceğiz. Adım adım olayların evrimini izleyeceğiz." Anlaşılan o ki Sarkozynin kafasında kitlesel, "önleyici" gözaltılar gerçekleştirmek var.
Villepin mecliste aynı zamanda olaylardan etkilenmiş olan yerlerde kronik işsizlik oranlarına ve kötü toplumsal koşullara karşı, sağcı selefi Jean-Pierre Raffarinin kaldırdığı para yardımını yeniden uygulamaya koymak da dahil olmak üzere, kimi göstermelik önlemler alınacağını açıkladı. İşsizlik oranları varoşlardaki gençler arasında yüzde 40lar düzeylerine ulaşıyor.
27 Ekimde, iki varoş gencinin polisten kaçarken elektriğe çarpılarak ölmesinin ardından başlayan toplumsal patlama sırasında 6.000 otomobil yakıldı ve birçoğu lise çağındaki gençlerden oluşan 1.200 kişi tutuklandı. Seksen dört kamu binası ateşe verildi. Bir çöp tenekesindeki ateşi söndürmeye çalışırken saldırıya uğradığı iddia edilen 61 yaşındaki bir adam, aldığı yaralar sonucunda Pazartesi günü hayatını kaybetti. Huzursuzluk Paristen Lyona, Toulousea, Marseillee ve diğer yerlere yayıldı. Pazartesi gecesi gençler 226 Fransız şehrinde otomobilleri ateşe verdiler, ki bir gece öncesinde bu rakam 274 idi.
Bir ulusal polis basın sözcüsüne göre, gençler güney şehri Toulouseda yolculara bir otobüsten inmelerini emrettiler, ardından otobüsü ateşe verdiler ve polisi benzin bombası ve taş yağmuruna tuttular. Bir başka otobüs Parisin Stains adlı varoşunda ateşe verildi. Sevranda bir ortaokul ateşe verildi. Polis, Vitry-sur-Seine varoşunda bir hastaneye saldırıldığını ve isyancıların Burgundy, Chenovede bir polis karakoluna saldırdıklarını söyledi. Devlet tarafından finanse edilen Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezinde araştırma müdürü olan Sebastian Roche medyaya Fransada daha önce hiçbir zaman bu kadar çok sayıda şehrin eş zamanlı ayaklanma yaşanmadığını söyledi.
Medya polisin bu mahallelerde ne yaptığı konusunda bir şey söylemiyor ancak CRSnin bugüne kadar göstermiş olduğu performans, ellerine düşen her gencin insanlıktan uzak bir muamele göreceğini düşündürüyor. Tutuklananlar - insan hakları savunucularının eleştirdiği - "hızlandırılmış" bir biçimde yargılanıyorlar. Associated Pressin bildirdiğine göre Parisin kuzeydoğusunda yer alan Bobigny adlı varoşta bir mahkemede, bir gün içinde isyanla ilgili 60 dava görüldü ve "iş yoğunluğu ile başa çıkabilme için" ilave üç sulh yargıcı gönderilmesi istendi. Elli iki erişkin ve 23 reşit olmayan yaştaki insan hapse ya da gözaltı merkezlerinde tutulmaya mahkum edildi.
Fransada ulusal polis örgütünün şefi Michel Gaudin Salı günü gazetecilere, "şiddetin yoğunluğunun azaldığını ve kamu binalarına yönelik saldırıların sayısının oluşan hasar açısından gerilediğini," açıkladı. "Olaylar Paris dışındaki diğer şehirde daha yavaş yatışıyor, Toulouse, Lyon ve Saint-Etienne dahil olmak üzere büyük şehirlerde şiddet sürüyor."
Brükselde ve Berlinde şiddet olaylarının yaşandığına dair haberlerin ardından euro dolar karşında son iki yıldaki en düşük düzeye geriledi.
Villepinin olağanüstü durum ilan etmesi ortanın solu bir çizgi izleyenLe Mondeun, Salı günü başyazıda ifadesini bulan endişeli bir tepki vermesine yol açtı: "1955ten kalma bir yasayı mezardan çıkarmak varoşlarda yaşayan gençlere şaşırtıcı bir vahşilik mesajı veriyor: 50 yıl sonrasının Fransası dedelerine nasıl davrandıysa onlara da öyle davranmaya niyetli."
Bir başka ortanın solu çizgi izleyen günlük gazete Libération olağanüstü hal ilan edilmesini "trajik komedi" olarak adlandırdı. Gazete birinci önceliğin "devletin otoritesini yeniden sağlamak" olduğunu kabul ediyor, ancak bunun ne pahasına olursa olsun yapılmaması gerektiğini söylüyor.
İnsan Hakları Ligası olağanüstü halin uygulamaya konmasını "felaket" olarak adlandırdı. Örgüt şunu belirtti, "bu toplumsal bir kriz, savaş değil."
Resmi sol partilerin Villepinin olağanüstü hal ilan etmesine verdikleri tepki önceden tahmin edilebilir nitelikteydi. Gaullist ve diğer sağcı partilerle birlikte işçi sınıfının yaşadığı bölgelerin acınacak durumda olmasından sorumlu olan Sosyalist Parti (SP) şiddetin birden ortaya çıkmasında hükümetin, özellikle de iç işleri bakanı Sarkozynin taşıdığı "ağır sorumluluk" konusunda atıp tuttu. Ancak bunun hemen ardından SP sözcüsü Jean-Marc Ayrault, "Bizler sokağa çıkma yasasına ilkesel olarak karşı değiliz," dedi. Ayrault manasızca şöyle dedi: "Olağanüstü hal her şeyden önce bir sosyal olağanüstü haldir."
Komünist Parti (FKP) sokağa çıkma yasağının uygulanmasına karşı çıkarak, hükümetin "sanki savaştaymışız gibi" 50 yıllık bir yasayı tozlu raflardan alıp kullanmasından yakındı. Stalinistler bunun yerine bütçenin yeniden gözden geçirilmesini istediler. FKP önderi Marie-George Buffet hükümeti kararnamenin gençleri kışkırtabileceği konusunda uyardı: "Bunu daha fazla şiddet olayı yaratmak için bir tür yeni meydan okuma olarak görebilirler." Yeşiller de uygulamaya konan olağanüstü önlemlere, "bir iç savaş yaşamıyoruz" diyerek karşı çıktı.
Ligue Communiste Révolutionnaire alınan önlemleri "tahammül edilemez" olarak tanımladı. LCRnin sözcüsü Olivier Besancenot "bütün sol ve demokratik örgütlere birlikte gösteriler düzenleme," çağrısı yaptı. LCR önderliği Rouge web sitesinde yayınlanan bir bildiride gençlere öfkelerinin, "anlaşılabilir olduğunu, [fakat] bölge sakinlerinin otomobillerini, okullarını, spor salonlarını ve çocuk yuvalarını yakarak kendilerine yanlış hedef seçtikleri"ni söyleyerek nutuk çekti.
Gençlerin siyasi perspektiften yoksun olmalarının sorumluluğu, Lutte Ouvrière de dahil olmak üzere, bütün kaygıları Sosyalist Partinin, Komünist Partinin ve sendika bürokrasisinin çeşitli hiziplerinin gözüne girmek olan sözde "uç sol" partilere ait. Onlar da gençliğin en yoksul kesimlerine ihanet ettiler ve onları terk ettiler.
Villepin olağanüstü hal ilan ederken, yeni bir kamuoyu araştırması yetişkin Fransızların dörtte üçünün onun krizi ele alış şeklini onaylamadığını gösteriyor. LH2 enstitüsü tarafından hafta sonu gerçekleştirilen araştırma, anket sorularını yanıtlayanların yüzde 71inin hükümetin ayaklanmalara verdiği yanıtın "yanlış yöne gittiği" düşüncesinde olduğunu tespit ediyor.
Araştırma hükümetin hangi açıdan - çok sert davrandığı için mi ya da öfkeli gençlere çok müsamahakar davrandığı için mi - eleştirildiğini belirtmiyor, ancak Washington Post gazetesinin görüştüğü Parisli bir sokak satıcısının sözleri sadece kendi düşüncesini ifade etmiyor olsa gerek. 59 yaşındaki Michel NarbonnePosta şunları söylüyor: "Bu çocukların gelecekleri çıkmaz bir sokağa benzediği zaman protesto eylemleri yapmaları şaşılacak bir şey değil. Onlar, Fransız halkının çoğunluğu gibi düş kırıklığı içindeler. Bu çocuklar geçtiğimiz son 10 yıldır Fransız halkının çoğunun yapmak istediği şeyi yapıyorlar."
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|