DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Diğer bölgeler
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Peter Symonds 3 Ocak 2005
Güney Asyada ölü sayısı ve hasar korkunç düzeyde artmaya devam ederken, bir tsunami uyarı sisteminin devrede olması durumunda, bir çok yaşamın kurtarılabileceği gittikçe daha açık hale geliyor. Sadece 15 ila 30 dakika önceden haber verilmesi ve kaçışla ilgili açık talimatların bulunması durumunda, ne olduğu konusunda hiçbir fikri olmayan ya da ne yapması gerektiğini bilmeyen çok sayıda insan, güvenli bölgelere kaçabilirdi.
Tsunami ve ona yol açmış olan deprem birer doğa olayı. Depremler önceden tahmin edilemiyorlarsa da yerleri süratle kesin olarak belirlenebiliyor. Üstelik aynı zamanda, uygun bilimsel ekipmanın yerleştirilmiş olması durumunda, bir tsunaminin oluşumu ve izleyeceği olası yön de belirlenebiliyor ve hatta izlenebiliyor.
Pasifik Okyanusunda 1940ların sonlarından bu yana bir tsunami uyarı sistemi bulunuyor. Bu uyarı sistemi 1964te Alaskada büyük bir deprem tarafından yaratılan bir tsunaminin 100den fazla insanı öldürmesinin ardından epeyce geliştirildi. Sarsıntıları ölçen sismolojik aygıtların yanı sıra, uydulara bağlı deniz seviyesindeki ölçüm aletleri ağı ile derin deniz algılayıcıları - ya da "tsunametreler" - yirmi dört saat süreyle Hawaii, Alaska ve Japonyadaki izleme istasyonlarına bağlanmış durumda. Bilgisayar modelleri kullanarak, bilim adamları tsunamilerin yayılma güzergahlarını ve olası etkilerini öngörebiliyorlar.
Hint Okyanusunda böyle bir sistem yok. Geçen haftanın felaketinden etkilenen 11 ülke arasında sadece Tayland ve Endonezya Pasifik Okyanusundaki tsunami ağına bağlılar. Ülkelerin birçoğu depremleri kaydeden sismolojik birimlere sahipler. Bununla birlikte bütün depremler tsunamiye yol açmıyor. Planlamanın, hazırlığın ve ek ekipmanların bulunmaması durumunda doğru tahminler yapmak zorlaşıyor. Tsunami dalgaları suyun derinliğine bağlı olarak 800 km saate kadar varan bir hıza sahip olabildiklerinden, zaman çok büyük önem taşıyor.
26 Aralıkta meydana gelen, büyüklüğü Richter ölçeği ile 9 olan deprem, Alaska depreminden bu yana meydana gelmiş olan en büyük deprem ve geçtiğimiz yüzyılda yaşanmış en büyük depremlerden biri. Depremin merkez üssü Endonezyaya ait Sumatra adasının kuzeybatı sahilinde yer alırken, ana depremi kuzeyde Bengal Körfezindeki Andaman ve Nikobar Adaları boyunca bir dizi artçı sarsıntı izledi. İki tektonik ya da kıtasal tabaka –Asya ve Hindistan tabakaları- 1.000 kmlik fay hattı boyunca 20 metreye varan mesafelerle yer değiştirerek, Hiroşimaya 1945 yılında atılan nükleer bombaların açığa vurduğu enerjinin 20.000 katından daha fazla enerji açığa vurdu.
Deprem, Sumatra saatine göre sabah saat 8den hemen önce [Greenwich saati ile sabah saat 1de] meydana geldi. Sekiz dakika sonra Avusturalyadaki istasyonlar tarafından gönderilen sismik sinyaller Hawaiideki Pasifik Tsunami Uyarı Merkezinde alarm verilmesine neden oldu. Bundan üç dakika sonra Pasifikteki diğer rasathanelere mesaj yollandı. Saat 8.14te haberleşme ağında yer alan bütün ülkelere depremle ilgili, tsunaminin Pasifik için herhangi bir tehlike yaratmadığı belirten bir uyarı mesajı gönderildi.
Bir saat sonra merkez sarsıntının büyüklüğü ile ilgili olarak yaptığı ilk tahmini revize ederek 8den 8.5e yükselterek, Hint Okyanusunda olası bir tsunami ile ilgili uyarıda bulundu. Uyarı mesajları yayımlanması için telaşla telefon görüşmeleri yapıldı. Ancak Hint Okyanusunda gerekli prosedürlerin bulunmaması nedeniyle bu çabaların bir kısmı sonuç verdi ve bir kısmı da sonuçsuz kaldı. Jeofizikçi Barry HirshornHonolulu Advertisera şunları söyledi: "Kimleri arayabileceğimizi düşünmeye başladık. Dışişleri Bakanlığı Operasyonlar Merkezi ve ordu ile konuştuk. Elçilikleri aradık. Sri Lankada deniz kuvvetleri ile, bulabildiğimiz her yerel hükümet yetkilisiyle konuştuk."
Tsunaminin yolu üzerinde yer alan ülkelerde verilen tepki karmaşa içinde ve uyuşukçaydı. Tehlikeden haberdar olan az sayıdaki insana, hazırlıksız yakalanmak, bürokratizm ve altyapı eksikliği engel oldu. Diğerleri ise ya uyarı işaretlerini nasıl yorumlayacağını bilmiyordu ya da uyarılara kayıtsız kaldı. Bengal Körfezini çevreleyen ülkelerden hiçbiri resmi bir uyarı yayımlamayarak, milyonlarca insanı bütünüyle yaklaşmakta olan dalgaların insafına terk etti.
Endonezya
Kuzey Sumatra depremin merkez üssüne en yakın olan yerdi. Aceh şehrindeki binaları anında yerle bir eden büyük sarsıntıyı yarım saat içinde batı kıyısını vuran tsunami izledi. Tsunami daha sonra ülkenin kuzey ucuna doğru kıvrılarak Banda Aceh eyaletinin başşehrini yerle bir etti ve doğu sahiline doğru ilerlemeye devam etti. Polis ve ordu da dahil olmak üzere herkes habersiz yakalandı.
Acehin batı sahilinde yaşayan insanların birçoğuna resmi bir uyarı çok geç ulaşırken, temel eğitim yetersizliği muhtemelen binlerce daha fazla insanın ölmesine yol açtı. Sarsıntının ardından deniz aniden yüzlerce metre çekildi ancak hiç kimse bunun ne anlama geldiğini bilmiyordu. Bu olay karşısında şaşıran köylüler, özellikle de çocuklar, sadece daha sonra gelecek olan su duvarı tarafından yutulmak üzere, çekilen suyun ardından gittiler, kıyıdaki balıkları topladılar. Birçokları oldukları yerde çakılı durumda ve hiçbir şey anlamadan kalakaldılar.
Nature adılı bilimsel dergide yayınlanan bir makaleye göre Endonezyada erken uyarı sağlayan tek sismolojik donanım Java adasında bulunuyordu. 1996da kurulmuş ancak 2000 yılında bürosunun taşınmasının ardından telefon bağlantısı kesilmiş. Bandung Teknoloji Enstitüsü deprem laboratuarının başkanı Nanang Puspitoya göre Jakartadaki yetkililer depremle ilgili olarak uyarılmışlar ancak Java istasyonundan gelmesi gereken özel verilerin bulunmaması uzmanları bir tsunami uyarısı yayımlamaktan alıkoymuş.
Tayland
Taylandda sismologlar Sumatra depremini, meydana geldikten hemen sonra tespit etmişler. Deprem olduğu haberi geldiğinde Tayland Meteorolojik Bölüm yetkilileri bir seminere katılıyorlarmış. Bölüm yetkilileri derhal bölümün genel müdürü Supharerk Tansrirat-tanawong başkanlığında bir acil durum toplantısı düzenledi. Nation gazetesi toplantıya katılmış olup adını açıklamayan kaynaklara dayandırarak verdiği haberde tsunami tehlikesinin tartışıldığını ancak toplantının bir uyarı yayımlamama kararı aldığını belirtti.
Hiçbir tsunami ve diğer tür algılayıcıların bulunmadığı koşullarda meteorologlar bir tsunaminin gelmekte olup olmadığını teyit edebilecek imkana sahip değillerdi. Üstelik meteorologlar yanlış çıkacak bir uyarı yayınlamaları durumunda hem hükümetten hem de iş çevrelerinden tepkiler geleceğini biliyorlardı. Bu turistik sezonun en yoğun olduğu zamandı ve oteller doluydu. Yetkililerden birininNationa yaptığı açıklamada söylediği gibi: "Eğer insanların tahliye edilmesine yol açacak olan bir uyarı yayımlamış olsaydık [ve hiçbir şey olmasaydı] o zaman ne olacaktı? İşletmeler bundan anında etkileneceklerdi. Durum Meteoroloji Bölümünün idare edemeyeceği bir hal alırdı. [Tsunaminin] gelmemesi durumunda mahvolurduk."
Toplantı, tsunaminin, turistik bölgeler Phuket ve Phangnga ile birlikte Taylandın güney kıyısını yıkıp geçmesinden yaklaşık bir saat önce yapılmıştı.
Sri Lanka
Sri Lanka Pasifik tsunami uyarı sisteminin bir parçası olmamasına karşın, Hawaii istasyonunun çabaları sonucunda kimi yetkililer bir tsunaminin olabileceği konusunda bilgilendirildiler. Dalganın Bengal Körfezini geçmesi ve adanın doğu kıyısını vurması yaklaşık iki saati aldı.
Sri Lankanın Jeolojik Araştırma ve Madenler Bürosu müdürü Sarath WeerawarnakulaDünya Sosyalist Web Sitesine örgütünün uluslararası kuruluşlardan depremle ilgili bir uyarı aldığını söyledi. Buna nasıl tepki verdiği sorulduğunda Weerawarnakula savunmaya geçti. Weerawarnakula mesajların anlamının çözülmesinin zaman aldığını söyledi ancak bu mesajların tam olarak ne zaman geldiklerini açıklamayı reddetti. Depremi bir kalp krizine benzeterek "Depremi kimse tahmin edemezdi" dedi. Tsunamiler için durumun ne olduğu sorulduğunda Weerawarnakula kimi uyarıların yapılabileceğini kabul etti. Yine de 26 Aralıkta böyle bir tahmin yapmanın "olanaksız" olduğunu söyledi ve telefonu kapattı.
Weerawarnakula, Lankadeepa gazetesine yaptığı açıklamalarda bir uyarı yayımlanması konusundaki ihmali haklı gösterdi. Weerawarnakula bölümünün sahip olduğu tesislerinin ve uluslararası ilişkilerinin yeterli olduğunu iddia ederken, deprem verilerini işlenmek üzere Kaliforniyada bir merkeze göndermek zorunda olduklarını açıkladı. "Bu en az bir saat alıyor. Yine de böyle bir bilgi belirli bir depremin yaratacağı dalganın ne kadar ciddi olacağını belirlemeye yetmez… Yaptığımız işle ilgili yapılan suçlamalar ne olursa olsun, örgütümüz yirmi dört saat süreyle hızlı ve verimli çalışıyor. Dolayısıyla suçlamaları reddediyorum."
Şu kesin olarak ortaya çıktı ki Sri Lankada ve bütün bölgede bulunan uyarı sistemleri bütünüyle yetersizdi. Weerawarnakulanın savunulamaz olanı savunma girişimi, adadaki yetkililerin büyük bir deprem ve olası bir tsunami karşısında eli kolu bağlı kaldıklarını ortaya koyuyor. Tam olarak kimin neyi ve ne zaman öğrendiği muhtemelen hiçbir zaman soruşturulmayacak. Tsunami doğu kıyısını vurduktan sonra bile diğer yerlerdeki insanları uyarmak için hiçbir resmi girişimde bulunulmadı. Görece sığ suda dalganın bütün adayı dolaşması ve güney ve batı sahillerini vurması bir saat aldı.
Hindistan
Hindistanda yetkililer diğer ülkelerdeki yetkililerin karşılaştıkları engellerin benzerleriyle karşılaştılar. Ancak Hintli yetkililerin bir avantajı vardı: Hindistan hava kuvvetlerinin uzaktaki Andaman ve Nikobar adalarında bir üssü var –Bengal Körfezinin ortasında yer alan Hindistan toprağı depremin merkez üssünün yakınında yer alıyor. Burada sorun bir tsunaminin oluşup oluşmayacağını tahmin etmek değildi. Depremden kısa bir zaman sonra dalga bu adaları ve hava kuvvetleri üssünü yerle bir etti.
Indian Expresste yer alan bir habere göre Madrastaki hava üssü, tsunami Hindistanın güneyine ulaşmadan bir saat önce, Nikobar Adalarından tsunaminin gelmekte olduğu haberini almıştı. Hava Kuvvetleri Komutanı S. Krişnaswamy gazeteye şunları söyledi: "Kar Nikobar üssünden gelen son mesajda adanın batmakta olduğu ve her yerin suyla kaplandığı söyleniyordu." Komutan yardımcısına Yeni Delhiyi bilgilendirmesi için emir verdi ve komutan yardımcısı durumu –faksla- eski bilim ve teknoloji bakanının evine iletti. Daha başka hiçbir girişimde bulunulmadı ve Madras için ve güneydeki diğer Hindistan kasabaları ve şehirleri için hiçbir tsunami uyarısı yayımlanmadı.
Hint Okyanusunda neden hiçbir uyarı sistemi yoktu?
Felaketin ardından Hindistan Okyanusunda bir tsunami uyarı sisteminin kurulması için çağrılar yapılmakta. Herkes –Hindistan ve Tayland hükümetlerinden Kanberra ve Washingtondaki taydaşlarına kadar- bir tsunami uyarı sistemi kurma sözü veriyor. BMye göre, gerekli adımların bir yıl içinde atılması gerekiyor. Ancak cevaplandırılması gereken soru şu: neden Pasifiktekine benzer bir sistem daha önce kurulmadı?
Geçen hafta yaşanan felaketten önce, böyle bir sistemin kurulmasından yana tavır alan bir avuç bilim adamı genellikle çatlak tipler olarak görülüyorlardı. Yedi yıl önce, o tarihte Tayland Meteoroloji Bölümünün genel müdürü olan Samith Dhamasaroj yıkıcı bir tsunaminin ülkenin güney kıyısını vurma olasılığının bulunduğu uyarısını yaptı. Kimileri onu "çılgın" olarak niteledi ve Dhamasaroj kızağa çekildi.
Dhamasaroj,Australiana şu açıklamayı yaptı: "Depremle oluşacak dev dalgalar için, Phuket, Phangnga ve Krabi sahillerindeki –şimdi dalgaların vurmuş olduğu üç yöredeki- otellere alarm sirenleri takılması türünden bir erken uyarı sistemi kurulmasını önerdim. Bu bölgelerdeki üst düzey yetkilileri uyardım, ancak kimse önemsemedi." Kimi şehirlerin, "yabancı turistlerin gözünde imajlarına zarar verdiğimi söyleyerek" giriş yasağı koyduklarını söyledi.
Diğer bilim adamları da kaynak yetersizliği nedeniyle rafa kaldırılan ya da oyalanarak geciktirilen benzer önerilerde bulundular.Naturea göre, "Pasifik ağını işleten BM kurulu, Hükümetler Arası Oşinografi Komisyonu, en azından 1999dan beri düzenli aralıklarla Hint Okyanusunda [Pasifiktekine] benzer bir sistemin gerekliliğini tartışıyor." ABDde bir tsunami araştırmacısı olan Vasily Titov dergiye şöyle dedi: "Bu hep gündemdeydi… Sadece iki hafta önce bu kulağa çılgınca gelirdi. Ancak şimdi çok makul geliyor. Gerekli olan milyon dolarlar binlerce ve binlerce insanın yaşamını kurtaracaktı."
Daha Ekim 2003 gibi yakın bir tarihte Avusturalyada yerleşik sismolog Dr. Phil Cummins Pasifikte Tsunami Uyarı Sistemi için Uluslararası Koordinasyon Grubuna, kapsama alanlarını Hint Okyanusunu içerecek biçimde genişletmeleri çağrısını yaptı.New York Timesa göre, Yeni Zelandanın Wellington şehrinde yapılan toplantı Cumminse olumsuz cevap verdi ve toplantı tutanaklarında böyle bir genişlemenin grubun çalışma alanını yeniden tanımlamak anlamına geleceğini belirtti. Bunun yerine toplantıya katılanlar sorunun incelenmesi için bir "çalışma grubu" kurulması yönünde oy kullandılar.
Cumminsin önerisinin ortaya çıkaracağı maliyet görece küçüktü.Los Angeles Timesta sözü edilen bir akademisyen, sadece Hint Okyanusunu değil, fakat dünyadaki bütün okyanusları kapsayacak, ileri teknolojiye dayalı bir sistemin, 150 milyon dolar gibi küçük bir harcama ile kurulabileceği yönünde tahmini bir hesap yapıyor. Deniz seviyesindeki ölçme aletlerinin her biri 5.000 dolar gibi düşük bir tutara mal oluyor. Yüksek hızlı iletişim sağlayabilen daha iyileri ise daha pahalı –yaklaşık 20.000 dolar. Derin suda tsunaminin geçişini ortaya çıkaran tsunametre adı verilen aygıtların her biri 250.000 dolara mal oluyor ve düzenli olarak bakım gerektiriyor.
Sismolojik girdiler dahil olmak üzere, bütün alıcıların, yeterli sayıda eğitilmiş bilimsel personelin bulunduğu, yirmi dört saat çalışan izleme istasyonlarına bağlanmaları gerekiyor. Yetkilileri ve halkı oluşabilecek tehlikelerden haberdar etmek ve bir uyarı yapılması durumunda ne yapılacağı konusunda bilinçlendirmek üzere tasarlanmış bir programın olması aynı derecede önemli.
Böyle bir sistemin kurulmamış olması güney Asyada yaşayan ezilen kitlelerin yaşamlarına yönelik –özellikle büyük güçler tarafından gösterilen- atalet, burnunun ucunu görememe ve bariz hor görme ile bağlantılı. Aslında yıkıcı tsunamiler Hint Okyanusunda Pasifik Okyanusunda olduğundan daha sık görülüyorlar ancak hiçbir G-8 ülkesinin bölgede sınırı bulunmuyor. Hem Japonya hem de Amerika Birleşik Devletleri kendi kıyı şeritlerini koruyabilmek amacıyla Pasifikte bir tsunametreler ve izleme istasyonları zinciri kurmak için milyonlar harcadılar, ancak geçen hafta yaşanan felaketin öncesinde, her iki ülke de sistemin Hint Okyanusuna genişletilmesi için para vermeyi önermedi.
Geçen hafta yaşanan felaket daha kapsamlı soruları da gündeme getiriyor. Güney Asyada bir tsunami uyarı sisteminin bulunmaması bölgede düzenli olarak meydana gelen sel ve kasırga [siklon] gibi felaketler karşısında alınan genel tavrın bir yansıması. Tsunami trajedisinin çapı, dünyanın dört bir yanında sıradan insanlarda şefkat duygusunun uyanmasına yol açarak, hükümetleri, yetersiz düzeyde ve gecikerek olsa da, harekete geçmek zorunda bıraktı. Yine de, Asyada her yıl, binlerce yoksul bırakılmış insan, doğal felaketlerin bir sonucu olarak ölüyor ya da evsiz kalıyor ve bu olaylar uluslararası medyada çok az yer bulabiliyor.
Mevcut kriz hakkında yorum yapan Hintli bilim adamı Rodam Narasimha eleştirel bir yaklaşımla şu soruları sordu: "Bilimsel verilere dayalı tsunami uyarısını iki buçuk saat önce almış olsaydık bile, [Hindistanda] yönetim bu konuda ne yapacaktı? Kim kimi arayacaktı ve uyarıyı halka nasıl ulaştıracaklardı?" Narasimha, Yeni Delhinin birkaç yıl önce Hindistanın Orissa eyaletini harap eden kasırgadan hiçbir şey öğrenmediğini belirtti. "Yönetim Orissa süper-kasırgasıyla ilgili olarak iki gün öncesinden uyarılmıştı ancak ne oldu? Bu durumda iki gün içinde yapamadıklarını iki saat içinde yapabilirler miydi?"
Narasimhanın öfkesi haklı olarak Hindistan yönetimine yöneltilmiş olsa da, yaptığı yorumlar bölgedeki diğer hükümetlere ve her zaman olduğu gibi Güney Asyada yaşayan kitlelerin içinde bulundukları kötü durum karşısında hiçbir sorumluluk almayan büyük kapitalist güçlere yönelik bir suçlama niteliğinde. Hint Okyanusunda bir tsunami uyarı sisteminin kurulmasının maliyeti ABDli, Avrupalı ve Japon şirketlerinin bölgedeki ucuz emek gücünü sömürerek elde ettikleri devasa kârlarla karşılaştırıldığında çok düşük kalmaktadır. Son tahlilde, gerekli felaket yönetim sistemlerinin bulunmaması, milyarlarca insanı korkunç gündelik yoksulluğa mahkum eden ve onların çektikleri acılara kaçınılmaz ve önlenemez gözüyle bakan, aynı toplumsal ve ekonomik düzenin bir ürünüdür.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|