DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Almanya: iş mahkemesi "izinsiz greve" katılan Opel otomobil işçisinin işten çıkarılmasını onayladı
Ulrich Rippert
6 Ağustos 2005
İngilizceden çeviri (28 Temmuz 2005)
Bochum iş mahkemesi 19 Temmuzda Opel otomobil işçisi Richard Kaczorowski ile ilgili davayı karara bağladı. Bochumdaki Opel fabrikasının lojistik bölümünde çalışan 45 yaşındaki işçi, şirket tarafından derhal işten çıkarılmış olmasına karşı çıkarak yargıya başvurmuştu. Kaczorowski dava sırasında geçtiğimiz sonbaharda şirkette yaşanan iş bırakma eyleminin ardından kendisine yöneltilmiş olan suçlamaların ve alınmış olan disiplin kararlarının temelsiz olduğunu kanıtlamayı başardı.
İş mahkemesi derhal işten çıkarma kararının çok ağır ve yasadışı olduğuna hükmetti ancak daha sonra tazminatsız işten çıkarma kararını ihbar tazminatı içeren işten çıkarmaya dönüştürdü ve Kaczorowskinin şirket tarafından işe geri alınma talebini reddetti.
Yargıç van der Leeden tarafından verilen sözlü karar şaşırtıcıydı. Van der Leeden Mayıs ayında yapılan duruşmanın ilk gününde tanıkların sorgulanmasının ardından işten çıkarmanın gerekçesinin - yani Kaczorowskinin çalışma arkadaşlarını tehdit ettiği, onlara küfrettiği ve hakaret ettiği iddialarının - onaylanamayacağını söyledikten sonra, şimdi asıl konunun bu olmadığını söylüyordu.
Yargıç bunun yerine aldığı kararla ilgili olarak başka bir gerekçe öne sürdü: "Geçen yıl, sonbaharda yapılan izinsiz grev, kim ne ad verirse versin [yasal nedenlerden dolayı işçiler iş bırakma eylemlerini grev olarak değil, "kesintisiz bilgilendirme toplantısı" olarak adlandırıyorlardı] yasadışı bir eylemdi. Davacı sadece bu eyleme katılmakla kalmadı - bu belki de kendi başına işten çıkarmayı haklı kılmayabilir - aynı zamanda diğer işçileri de bu greve katılmaya yöneltti. Bu davranış biçimi sözleşmeye [iş sözleşmesine] aykırıdır ve bu nedenle iş barışına yönelik ciddi bir ihlaldir."
Yargıç bu sözlerle bu dava ile neyin amaçlandığı ortaya koymuş oldu. Protesto eylemi ve geçtiğimiz Ekim ayında yaşanan kendiliğinden iş bırakma eylemi geriye dönük olarak birer suç haline getirilmek ve bütün çalışanların gözü korkutulmak isteniyor. Bu amaçla diğerlerine ibret olmaları için bir işçi ve onunla birlikte yine tazminatsız olarak işten çıkartılan fabrika konseyi üyesi bir başka işçi kurban seçildiler ve cezalandırıldılar. Bununla birlikte işçiler tarafından "kesintisiz bilgilendirme toplantısı" adı altında örgütlenmiş olan bir haftalık grev süresince şirkette çalışan bütün işçiler grevi tartıştılar ve büyük çoğunluk - özellikle de fabrika temsilcileri - eylemin mümkün olduğu ölçüde birlik içinde ve karşılıklı destek havasında yapılmasını sağlamak için çaba gösterdiler.
Diğer bir deyişle Richard Kaczorowskinin yaptıkları, eylem haftası boyunca diğer bütün işçilerin davranışlarıyla özdeşti ve şimdi eyleme katılmış olanların tamamının adına o cezalandırılacaktı.
Kararını notlarına bakmadan açıklayan Yargıç van der Leeden, sözlerinin yeterince açık olduğundan emin değilmiş gibi görünüyordu ve şunları ekledi: "Bu ibret olsun diye verilen bir karar değildir!" Davacı sadece protestolara katılmakla kalmamış ancak aynı zamanda "özel bir faaliyette" yer almış ve yasadışı davranış lehinde çağrı yapmıştır. Van der Leedene göre bu Kaczorowskinin yanlış tutumunun ve işten çıkarılmasının kaynağını oluşturuyordu.
Kaczorowski kararı temyiz edeceğini açıkladı.
Çelişkiler
Verilen karar davanın şu ana kadarki gelişimiyle belirgin bir biçimde çelişiyor. Gerçekler çok açık. Geçtiğimiz Ekim ayında Bochumdaki işçiler tarafından grevler düzenlendikten hemen sonra Opel, Richard Kaczorowskiye ve fabrika konseyi üyesi Turhan Ersine işten çıkarma ihbarnameleri gönderdi. Binlerce işçinin katıldığı grev Bochumdaki bütün Opel fabrikasının tam bir hafta süreyle kapalı kalmasına neden olmuştu. Protesto eylemi çağrısı, kitlesel işten çıkarmalara yol açacak olan, fabrikanın kapatılacağına dair planların açıklanmasından sonra yapılmıştı ve diğer fabrikalarda ve bir bütün olarak yöre halkı arasında geniş destek buldu. Grev ancak sendikadan ve yerel fabrika temsilcilerinden gelen kuvvetli baskının ardından sona erdi.
Turhan Ersin iş konseyi üyesi olduğundan ve işten çıkarılma kararını temyiz ettiğinden, şirket işten çıkarma kararını uygulamaya koyabilmek için iş mahkemesine gitmek zorunda kaldı. Bu dava görülmeye başlandı. Buna karşılık sıradan bir işçi olan Richard Kaczorowski işten çıkarılmaya karşı bu tür bir korumaya sahip değil. Kendisine karşı süratle alınan işten çıkarma kararı derhal yürürlüğe girdi. Kaczorowski şirkette -18 yılı montaj hattında olmak üzere - 24 yıl çalıştıktan sonra kendisini işsiz buldu ve ardından da "işsiz kalmasına kendi davranışlarının neden olduğu" iddiasıyla üç ay boyunca işsizlik tazminatı almaktan mahrum edildi.
Kaczorowskinin işine iadesiyle ilgili duruşmasının ilk günü 10 Mayısta gerçekleşti. İlk gün boyunca şirketin beş görgü tanığının ifadeleri üzerinde duruldu. Yazılı işten çıkarma ihbarnamesinde şirket, işten çıkarma kararını bu görgü tanıklarına göndermede bulunarak ve Kaczorowskinin şiddet kullanma tehdidiyle iş arkadaşlarının gözlerini korkutmaya çalıştığını söyleyerek haklı gösteriyordu. Bununla birlikte sorgulama sırasında dört görgü tanığı Kaczorowski ile yaptıkları tartışmalar sırasında kendilerini hiçbir zaman tehdit edilmiş hissetmediklerini söylediler. Bir tek kıdemli şirket çalışanı W. aynı zamanda "yine de davacıdan korkmadığını" kabul etmesine karşın, suçlamayı teyit etti.
Zorbalık ya da tehdit suçlamasını hiç bir şekilde desteklemeyen ifadelerin açıklığı karşısında Yargıç van der Leeden davanın ilk günü biterken davacının tanıklarını dinlemenin gereksiz olacağını belirtmişti. Ancak davacı lehine karar vermeyi de reddetti ve bunun yerine duruşmalara ara verilmesine karar verdi ve tarafların bir anlaşmaya varmaları konusunda ısrarcı oldu.
Çok sayıda fabrika konseyi temsilcisinin, sendika temsilcisinin ve Kaczorowskinin iş arkadaşlarının da katıldıkları duruşmanın 19 Mayısta görülen ikinci günü, bir anlaşmaya varılması konusunda yapılan tartışmalarla başladı. Ne var ki şirket yönetiminin temsilcileri 30.000 ile 40.000 euroyu geçmeyen bir tazminat paketinden fazlasının önermeye razı değillerdi ve Kaczorowski işine iade edilmesi konusunda ısrar etti.
Daha sonra, aradan 15 dakika geçmişken, mahkeme heyeti istişare amacıyla salonu terk etti. Mahkeme salonunda bulunan çok sayıda izleyici ortaya çıkan gerçekler ışığında alınacak kararının işten çıkarma kararının iptal edilmesinden başka bir şey olamayacağı sonucuna vardılar. Bu nedenle karar açıklandığında oldukça büyük bir şaşkınlık yarattı. Kararın yazılı hali henüz elimizde geçmedi ancak Yargıç van der Leeden sözlü olarak yaptığı yorumda, işten çıkarma ile ilgili olarak davanın ilk gününde sözü edilmemiş ve tanıkların sorgulanması sırasında gündeme gelmemiş olan gerekçeler öne sürdü.
Opeli savunan Baker&McKenzie hukuk bürosundan Dr. Markus Kappenhagen tarafından hazırlanan ilamın ikinci maddesinde şöyle deniliyordu: "Tazminatsız işten çıkarmanın gerekçesi davacının 16.10.2004 [16 Kasım 2004] tarihinde dört çalışma arkadaşını hem şiddet kullanmakla tehdit etmesi hem de onlara küfretmesi ve hakaret etmesidir." Bu iddialar tanıkların ifadeleri tarafından çürütüldü. Yargıç van der Leeden tarafından işten çıkarma ile ilgili olarak şimdi öne sürülen gerekçe - "sözleşmeyi çiğneme arzusu" - ancak sonradan gündeme getirildi ve savunulması mümkün olmayan bir iddia.
Eğer tartışmalar sırasında iş arkadaşı diğer otomobil işçilerini bir protesto eylemine katılmaya çağırmak yasadışıysa o zaman Opel Bochumun 9.600 işçisinin büyük çoğunluğunun, bir çok sendika temsilcisi de dahil olmak üzere, sanık sandalyesinde oturuyor olmaları gerekirdi. Gerçekte olan ise bir işçinin, diğerlerine ibret olması için cezalandırılmasıdır. Bununla birlikte, bu tür bir cezalandırma Alman iş yasası tarafından açıkça yasaklanmıştır.
Yasanın ilgili hükmü şöyle der: "fabrikada çalışan herkese hukukun ve adaletin ilkelerine uygun davranılmalıdır," ve "insanlara ırkı, dini, milliyeti, kökeni, siyasi ya da sendikal faaliyeti ya da düşüncesi nedeniyle farklı davranılması yasaktır…." (75. Madde, 1. paragraf BetrVG). Yapılan hukuki bir yorumda (bkz. Gnade/Kehrmann/Schneider/Klebe/Ratayczak) işçi-işveren anlaşmazlıklarının ardından alınan adli kararlarla ve disiplin uygulamalarıyla ilgili olarak bu paragrafa özel göndermede bulunulur.
Aynı zamanda Richard Kaczorowskinin davranışının "iş barışının ciddi biçimde ihlali" olduğuna dair açıklama da doğru değildir. Gerçekte Bochumdaki Opel fabrikalarındaki iş barışına, General Motors Europe medyaya (fabrika pazarlık komitelerini göz ardı ederek) tek yanlı olarak Avrupadaki fabrikalarında 10.000 kişiyi işten çıkarma kararı aldığını açıkladığı zaman, şirket tarafından kalıcı biçimde zarar verilmiş oldu.
Bu nokta avukat Dr. Thomas Grote tarafından hazırlanmış olan çok detaylı ilamda belirtiliyordu. Richard Kaczorowski sendikalar tarafından tavsiye edilen avukatın mahkemede çok pasif bir tavır almasından dolayı duruşmanın ilk gününden sonra avukatını değiştirdi. Kaczorowski şimdi Profesör Dr. Harstangın tanınmış ve saygın hukuk bürosundan Dr. Grote tarafından temsil ediliyor.
Duruşmayı izleyen işçiler karar karşısında öfkelendiler. Aynı gün Opeldeki montaj hattı bölümündeki B vardiyası bir bildiri taslağı kaleme aldı: "Bugün, her şeyden önce iş arkadaşımız Richard tarafından kendisine yapılmış olan bütün işten çıkarma bildirimlerinin geri alınması talebini reddeden Bochum iş mahkemesince alınmış olan kararı protesto ediyoruz."
Bildiri şöyle devam ediyordu: Şirketler için binlerce işçiyi işten çıkartmak bütünüyle yasalken, "işçiler direnmeleri durumunda suçlu muamelesi görüyorlar. Bizler bu skandal kararı reddediyoruz ve Richardın işe iade edilmesini ve bütün personel, iş konseyi ve sendika tarafından desteklenmesini talep ediyoruz."
Bununla birlikte mahkemenin kararı sadece bir dayanışma açıklamasından çok daha fazlasını gerektiriyor. Karar bütün çalışanları, özellikle de işlerinden direniş göstermeden çıkarılmayı kabul etmeyecek olanları hedef alıyor. Bu saldırıyı püskürtebilmek için çalışanlara kapsamlı ve detaylı bilgi sağlamak gerekiyor. Bu, iş konseyinin ve sendika yönetiminin tutumunun eleştirel bir biçimde incelenmesini de içermelidir.
Neden ne iş konseyi ne de sendika - IG Metall - anlaşmazlığın bitiminde yapılan anlaşmaya protesto eylemine katılanların cezalandırılmalarını yasaklayan bir madde eklenmesini talep etmediler? Bu tür güvenceler sendikalar tarafından 1960ların sonundan bu yana yaşanan bütün büyük çaplı işçi-işveren anlaşmazlıklarında her zaman için talep edilmiştir. Eyleme katılanlar adına bu talebi öne sürmeyi reddetmek fabrikadaki dayanışmaya kasıtlı olarak darbe vurmaktır ve şirket yönetimine tek tek işçileri kurban seçme ve cezalandırma olanağını vermiştir.
İş konseyi işçiler arasında atışmaların yaşanmasına neden olan ve ardından da işten çıkarma ihbarnamelerinin gönderilmesi için bahane oluşturan bir Cumartesi günü fazla çalışma yapılmasını neden kabul etmiştir? İş konseyi, işten çıkarma uygulamasını protesto etmek için 3.000 imza toplanmışken, işten çıkarılmış iş arkadaşları Richard Kaczorowski ve Turhan Ersinin savunulması için herhangi bir somut önlem almayı neden reddetmiştir?
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|