World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Seçim haberleri : 2004 ABD seçimleri

2004 seçimlerinin ardından: siyasi ve toplumsal kriz derinleşecek

Dünya Sosyalist Web Sitesiyazı kurulunun bildirisi
3 Kasım 2004

George W. Bush’un yeniden seçilmesi büyük ölçüde açıkça dini çağrılar yapılarak Evangelist Hıristiyan oylarının harekete geçirilmesiyle sağlandı ve bu gelecekte Amerikan demokrasisi için çok boyutlu ve felaketli sonuçların doğmasına yol açacak.

Senatör John Kerry’nin seçim yenilgisini kabul etmek amacıyla yaptığı basmakalıp konuşmada yer alan klişelere ve yatıştırıcı sözlere karşın 2004 seçiminin sonuçları ulusal birliğin yeniden doğmasını sağlamayacaktır. 2004 seçimi Amerikan siyasi sisteminde çürüyüşün ve krizin daha ileri bir aşamasını temsil ediyor. Bu, Cumhuriyetçiler tarafından, toplumsal gericilik ve militarizm için bir kitle tabanı yaratmak amacıyla son otuz yıldır uygulanan, kökten dincileri destekleme stratejisinin bir sonucudur. Büyük şirketlerin ve mali sermayenin oluşturduğu oligarşi–siyasi ve toplumsal gündemi Amerika Birleşik Devletleri’nin laik anayasal temelleri ile ve geleneksel demokratik normlarının sürdürülmesiyle bağdaşmayan bir gücü-kendi Frankeştayn’ını yarattı.

Bush ve Cumhuriyetçiler, yalanlara ve siyasi karalamaya başvurarak ve seçmenlerin büyük bölümünün korkuları, endişeleri ve kafa karışıklıkları üzerine oynayarak, son derece gerici bir kampanya yürüttüler. Ama iktidarda olmanın verdiği avantaja, medyanın sağladığı desteğe ve 11 Eylül trajedisini acımasızca sömürmesine karşın Bush toplam kullanılan oyların ancak yüzde 51’ini alarak çoğunluğu elde edebildi.

Medya uzmanları ne söylerlerse söylesinler, bu seçim kesinlikle Bush yönetiminin ve izlediği politikaların halk tarafından desteklendiğini göstermiyor. Tarihsel olarak, yeniden seçilmiş olan başkanların hepsi, net bir zafer elde edebilmek için iktidarda olmanın verdiği avantajlardan faydalanabildiler. Durum 1930’larda Roosevelt, 1960’larda Johnson, 1980’lerde Reagan ve hatta 1996’da Clinton için böyleydi. Yine de Bush mutlak çoğunluğun çok az üzerine çıkabilen bir oy alabildi.

Seçim sonuçlarını gösteren haritaya bakıldığında Cumhuriyetçilerin tartışmalı 2000 yılı seçimlerinden sonra büyük nüfuslu hiçbir merkezi kendi yanlarına çekmeyi başaramadıkları hemen açıkça görülüyor. Birkaç istisna dışında 2000 yılında Gore’un kazandığı –Doğu ve Batı sahillerindeki ve Orta Batıdaki en çok sanayileşmiş ve şehirleşmiş eyaletleri de içeren- eyaletler 2004’te Kerry’e gitti. Diğer bir deyişle, Cumhuriyetçiler korku tellallığı yapmak, yalanlara başvurmak ve siyasi gericilik adına avadanlıklarındaki diğer her türlü numarayı kullanmak konusunda ellerinden gelen her şeyi yapmalarına rağmen, tabanlarını toplumsal ve coğrafi olarak genişletebilme yeteneklerinin sınırına ulaştılar.

Seçim sonuçlarını gösteren harita Amerikan demokrasisinin krizinin bir başka yüzünü de ortaya koyuyor: ABD’de siyasetin balkanlaşması. İki büyük partiden hiçbirinin gerçek anlamda ulusal partiler olduğunu söylemek mümkün değil.

Seçim bir kez daha ülkenin keskin bir biçimde kutuplaşmış olduğunu ve Bush’a ve Irak savaşına karşı geniş ve derin bir muhalefetin bulunduğunu ortaya koydu. Keskin bir artış gösteren oy kullanma oranı ve özellikle çoğunlukla oyunu Bush’a ve savaşa karşı kullanan genç insanların oy kullanma oranındaki büyük sıçrama, Cumhuriyetçi sağa karşı büyük boyutlu toplumsal muhalefeti yansıtıyor.

Yine de bu seçim sonucuyla birlikte iktidar, Cumhuriyetçilerin Senato’da sahip oldukları çoğunluğun artması nedeniyle devlet yönetiminin her üç erkini –yürütme, yasama ve yargı- kontrol edecek olan aşırı sağın elinde daha fazla yoğunlaşacak. Yüksek Mahkeme’nin eksenini daha da sağa kaydıracak bir dizi atamanın yapılması ve "Roe vs. Wade" kürtaj haklarının[1973 yılında ABD’de Yargıtay’ın kürtajı yasallaştıran kararı –ç.n] ortadan kaldırılması ve çok derinlere varacak olan diğer anti-demokratik mahkeme kararlarının alınması için koşullar uygun hale gelmiş durumda.

Seçim Bush için bir zafer olmaktan çok Demokrat Parti için devasa, tarihsel bir yenilgi oldu. Demokratlar, geniş halk desteğine sahip olmayan bir savaşın ortasında, kitlesel işten çıkarmaların yaşandığı, yaşam standartlarının gerilediği, yoksulluğun arttığı, zenginlerin ödedikleri vergilerde yapılan indirimlerin yanı sıra büyük şirketlerle ilgili bir dizi yolsuzluk skandalının patlak verdiği bir ortamda, demokratik olmayan yöntemlerle başa gelmiş ve halkın yarısının gözünde yasal olmayan ve o zamandan beri birçok büyük yalan söylediği açığa çıkmış olan bir yönetimi değiştirme yeteneğine sahip olmadıklarını kanıtladılar. Bush’a karşı varolan kitlesel muhalefete rağmen, Kerry ve partisi, toplumsal destek tabanlarını genişletme ve işçi sınıfından seçmenlere ulaşan ciddi kanallar oluşturma becerisini gösteremedi.

Seçime ikiyüzlü ve riyakâr bir kampanya yürüterek katılan–savaşı desteklerken savaş karşıtı duyarlılığa seslenen, mali kemer sıkma politikalarını uygulama sözü verirken emekçilerin ekonomik kaygılarına seslenen, "teröre karşı savaş"ta daha güçlü polis devleti yetkileri isterken Yurtseverlik Yasası’nı eleştiren-Kerry ve partisi, Cumhuriyetçilerin korkuları, önyargıları ve siyasi kafa karışıklığını sömürme stratejisine etkin bir biçimde karşı koyamadılar.

Cumhuriyetçiler tutarlı bir seçim stratejisi izlediler. Hıristiyan fundamentalizmini destekleyerek ve eşcinsellerin evlenmesi, kürtaj ve okullarda dua gibi, "kama" olarak adlandırılan konuları kullanarak, toplumsal gericilik ve militarizm için bir halk tabanı yaratmaya çalıştılar.

Cumhuriyetçiler, Demokrat Parti’yi kalbura çeviren çelişkileri etkili bir biçimde kullanabildiler. Örneğin Kerry, rakibinin, şimdilerde savaşın "yanlış yerde, yanlış zamanda yapılan yanlış bir savaş" olduğunu söylemesine karşın, hem Kerry’nin hem de başkan yardımcısı adayı John Edwards’ın savaştan yana oy kullanmış olduğu temel eleştirisine hiçbir zaman cevap veremedi. Aslında Kerry’nin yanıtı, durmadan kendisinin Irak savaşını –ve gelecekteki savaşları- görev başındaki "başkumandandan" daha etkin bir biçimde sürdüreceğini tekrarlamak oldu.

Kerry’nin bu adam "bir o yana bir bu yana yatıyor" denilen çelişkileri, adayı olduğu partinin bir yandan emekçiler adına konuştuğunu iddia ederken diğer yandan Amerikan egemen seçkinini ve onun hem ülke içindeki hem de dışındaki çıkarlarını savunuyor olmasından kaynaklanıyordu.

Kerry, Ortabatının Michigan, Wisconsin ve Minnesota gibi son derece sanayileşmiş ve kentleşmiş eyaletlerinde oy çokluğunu zorlukla sağlayabildi. Kerry, Güneydeki Tennessee ve Missouri gibi büyük eyaletlerde ve Demokratların eski kalesi olan kömür yatakları açısından zengin Batı Virginia’da yaşayan milyonlarca beyaz işçiye, kentlerde ve kırlarda yaşayan yoksullara çağrı yapma zahmetine bile girmedi.

Emekçilerin sınıf çıkarlarına yönelik tutarlı ve inanılır bir çağrının yokluğunda, Cumhuriyetçilerin dini gericilikten ve varolan kafa karışıklığından faydalanma stratejisi son derece etkili oldu. Demokrat Parti işçi sınıfının gerçek toplumsal ve ekonomik ihtiyaçlarına yönelik ciddi ve doğrudan bir çağrı yapamayacaktır ve yapamaz, çünkü bu parti Amerikan kapitalizminin partisidir ve ABD mali oligarşisinin koruyucusudur. Demokratlara insan gücü, telefon bankaları vb. sağlayan sendikalar iş işçi sınıfını harekete geçirmeye sıra geldiğinde hiç bir işe yaramıyorlar.

Sonuç olarak on milyonlarca emekçi –en yalın haliyle Güneyin kırmızı denilen eyaletlerinde, orta Amerika’daki ve Güneybatıdaki eyaletlerde- ekonomik politikaları kendi yaşam standartları üzerinde muazzam yıkıcı etkiler yaratmış olan bir başkana oy verdiler. Ancak bu anomali gökten zembille inmedi. Cumhuriyetçiler, Demokratlar ve sendika bürokrasisindeki sağcı müttefikleri tarafından terkedilmiş olan işçi sınıfının geniş kesimlerine ulaşan kanallar açtılar.

Bush’un kırmızı eyaletleri, madencilikle uğraşan halkı madenlerin kapanmasıyla, sendikaların bastırılmasına karşı verilen mücadelelerin ihanete uğramasıyla ve 1980’lerin ve 1990’ların ücret indirimleriyle harap olmuş, Demokratların eski kaleleri West Virginia ve Kentucky’yi de kapsıyor. Cumhuriyetçilerin hanesine yazılan Ohio, Missouri, Arizona, Alabama ve daha bir çok eyalet için benzer şeyler söylenebilir. Demokrat Parti, işçileri yalıtmak ve direnişlerini ezmek için her seferinde AFL-CIO sendika bürokrasisiyle beraber hareket etti. Bu tür yenilgiler her zaman olduğu gibi ardında ekonomik yıkım, umutsuzluk ve perspektif kaybını miras olarak bıraktı – dini inançla paketlenmiş gerici siyasetin üremesi için verimli bir toprak bıraktı.

Cumhuriyetçilere oy verenlerin hatırı sayılır bir bölümünün ırkçılıkla ve diğer gerici düşüncelerle davrandıklarına hiç kuşku yok. Ancak Cumhuriyetçilere oy verenlerin önemli bir kesimi, bu partiye, büyük partilerden hiçbiri kendi sınıf çıkarlarına hitap etmediği için oy veriyor.

Nasıl Cumhuriyetçi Parti’nin sağa kayması uzun bir sürecin sonunda yaşandıysa, Demokratların çöküşü de uzun bir evrimin ürünü. Demokrat Parti bir kuşaktan fazla bir süredir kendisini, sermaye çevrelerine şüpheli gelecek herhangi bir politikadan uzak tuttu. Demokrat Parti’nin sağa kayışı – Kerry’nin de seçim kampanyası sırasında yapmaya devam ettiği gibi - "liberal" etiketini reddetmeye yönelik neredeyse komik çabalarla dışa vuruldu. Sonuçta parti işçi sınıfının gerçek ekonomik çıkarlarına seslenme becerisinden bütünüyle yoksun kaldı.

Herhalükârda, işçi sınıfının ağzı, sağlık ve diğer sosyal ihtiyaçlar konusunda reform sözü vermiş olan Demokrat politikacılardan yanmıştı. Bill Clinton, bir yandan gerçekte Reagan’ın ve büyük Bush’un ekonomi politikalarını sürdürürken diğer yandan göreve başlamasından bir yıl sonra sağlık hizmetlerine yönelik planını iptal terk etti.

Demokratların son siyasi yenilgiye verecekleri tepki daha da sağa kaymak olacaktır. Demokratlar umutsuzca kendilerini Bush’u ve Cumhuriyetçiler ile kıyaslamaya, dini temalar kullanmaya ve kendilerini burjuva rakiplerinin daha "ılımlı" bir versiyonu olarak sunmaya çalışacaklar.

Demokrat Parti’den ve Demokratlara yönelmiş olan "sol" liberallerden ve radikallerden seçimle ilgili olarak yükselecek olan demoralize olmuş ve eleştirel olmayan şu tepkileri baştan reddiyor ve halkı uyarıyoruz: Bush’un yeniden seçilmesinin suçu Amerikan halkına aittir ve Cumhuriyetçilerin sağcı savaş ve gericilik politikalarına karşı hiçbir şey yapılamaz.

2004 seçiminin sonucu Amerika’da toplumsal ve siyasi krizin yoğunlaşmasını ve büyük hareketlenmelerin ve mücadelelerin ortaya çıkmasını garantilemektedir. Ortada sürdürülemeyecek grotesk bir siyasi dengesizlik var – Amerikan toplumunun muazzam ekonomik kutuplaşmasını yansıtan bir durum bu.

Bütün siyasi iktidar aşırı sağcı güçlerin elinde toplanıyor. Demokrat Parti kılığına giren resmi muhalefet iflas ettiğini kanıtladı. Bu arada, ülke çapında Bush yönetiminin Irak savaşına ve Cumhuriyetçi sağın politikalarına karşı kitlesel ve yoğun bir muhalefet var. Bu istikrarsız ve patlayıcı karışımın üzerine, milyonlarca insanın Bush’a –Cumhuriyetçiler tarafından sömürülen- korku ve kafa karışıklığı içinde oy verdiği ve bu şekilde kendi yaşam standartlarının altını daha da oyacak politikaların uygulanmasını kesinleştirmiş olduğu gerçeği ekleniyor.

Nesnel koşullar toplumsal ve siyasi mücadele için bol miktarda yakıt sağlayacaktır. Irak’taki bataklık ve onu gelecekte izleyecek askeri maceralar, büyüyen açıklarla ve değer kaybeden dolarla kendisini gösteren Amerikan kapitalizminin derinleşen ekonomik krizi, ikinci Bush yönetimini Bush’un iktidara dönmesi yolunda oy kullanan milyonlarca işçi de dahil olmak üzere işçi sınıfına karşı yeni saldırılar düzenlemeye mecbur edecektir.

Bu saldırılara ancak işçi sınıfının sosyalist bir program temelinde siyasi olarak harekete geçirilmesiyle karşılık verilebilir. Bu Cumhuriyetçilerin ve Amerikan egemen seçkininin politikalarına karşı, yaptıkları dini çağrıların iki yüzlülüğünü ve sinikliğini acımasızca teşhir etmek dahil, sistematik bir karşı çıkışı gerektiriyor.

Bu mücadele için gerekli önderlik mevcut iki parti sistemi içinde geliştirilemez. Bu tür bir mücadele Demokrat Parti’den net ve geri dönüşsüz bir kopuşu gerektiriyor. Sosyalist Eşitlik Partisi önümüzdeki aylarda bu seçimden gerekli dersleri çıkartırken yeni bir kitlesel sosyalist hareket inşa etmenin mücadelesini verecektir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır