World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : İşçi mücadeleleri : Opel ve GM

GM işçileri işten çıkarmalara karşı Avrupa çapında eylem günü düzenlediler

Muhabirlerimiz bildiriyor
22 Ekim 2004

50.000 otomobil işçisi salı günü General Motors’un Avrupa’daki yan şirketlerinde 12.000 işçiyi işten çıkartma planını protesto eden gösterilerde yer aldı. Eyleme İsveç’in Trollhättan şehrinden Portekiz’in Azambuja şehrine kadar toplam 13 farklı yerdeki Opel, Vauxhall ve Saab fabrikalarında çalışan işçiler katıldı.

Britanya’daki Ellesmere Port Vauxhall fabrikasında çalışan işçiler eylem gününde bir buçuk saat süren bir danışma toplantısı düzenlediler ve Almanya’daki GM çalışanlarına dayanışma mesajları gönderdiler. Britanya’da 340’ı Ellesmere Port fabrikasında ve 94’ü Luton’daki kamyonet fabrikasında olmak üzere 400’den fazla işçinin işine son verilecek.

En büyük gösteri, 10.000 kişinin işten çıkarılmayla karşı karşıya olduğu, GM’in yan şirketi Opel’in yer aldığı Almanya’da yaşandı. Gösterilere işçiler, aileleri ve arkadaşlarının yanı sıra emekliler ve gençler de katıldı. Ne var ki işçilerin genel bir seferberlikle bütün GM fabrikalarında işlerini savunma umudu, yaptıkları konuşmalarla şirkete daha fazla sayıda ödünler önermeye hazır olduklarını vurgulayan sendika görevlilerinin aldıkları tutumla bariz bir biçimde çelişiyordu.

Bochum’da gösteriye 25.000 kişi katıldı

Opel işçileri tarafından Bochum’da düzenlenen protesto bu şehirde yıllardır yapılmış olan en büyük gösterilerden biriydi. Gösteriye Bochum’daki üç Opel fabrikasından gelen yaklaşık 10.000 otomobil işçisinin yanı sıra, Thyssen Krupp çelik fabrikasından, Ruhrkohle AG’den ve Ruhr’daki diğer fabrikalardan gelen binlerce işçi de katıldı. 15.000’ne yakın sayıda insan Bochum şehir merkezine doğru yürüyüşe geçti ve orada kapanış konuşmalarını dinlemek üzere toplanan binlerce gösterici tarafından karşılandı. Alanda IG Metall sendikasının ve Avrupa Metal İşçileri Sendika Federasyonu’nun tahmin ettiğinin iki katı kadar protestocu vardı.

Gösteriye birçok Bochum sakini ve şehir içi ulaşım şirketi Bogestra’dan işçiler de katıldı. Alanda aynı zamanda küçük esnafın ve serbest çalışanların işçilerle dayanışmasını ifade eden şu tür dövizler görülüyordu: "Eğer Opel Bochum Ölürse, Bütün Bölge Ölür."

Alanda sendika dövizlerinin yanı sıra Sosyal Demokrat Parti (SPD) – Yeşiller Partisi hükümetinin "Hartz IV" olarak bilinen, çalışma yaşamına yönelik "reformlarına" ve sosyal kazanımlara yönelik saldırılarına karşı çıkan afişler yer alıyordu. Bochum Senfoni Orkestrası’nın bando takımı göstericilere çeşitli müzik eserlerini seslendirdiler ve akşam büyük ekranda Michael Moore’un, GM fabrikalarının kapatılmasının Amerika’da, Michigan eyaletinin Flint şehrinde yarattığı yıkıcı etkileri betimleyen Roger ve Ben(Roger & Me) adlı filmi gösterildi.

Buna karşılık sendika yöneticileri kendilerini geçen haftaki işten çıkartmaların GM tarafından açıklamasından sonra Bochum’daki komplekste kendiliğinden patlak veren grevle ilişkileri olmadığını göstermek için özel bir çaba harcadılar. Sendika bürokrasisinin gözünde eylemin amacı işçileri sakinleştirmek ve sendikanın şirketle kapalı kapılar ardından işten çıkarma paketlerinin pazarlığını yapmasını sağlamaktı.

IG Metall en başından itibaren grevi desteklemeyi reddetti. IG Metall’in önderi Ludger Hinse "yasadışı grevlerle ilgili bütün bu konuşmaların" kendisini hasta ettiğini söyledi. Hinse, "burada sendikaların işlerin düzgün bir biçimde yürümesinden yana" olduğunu açıkladı.

Opel işçileri sendika temsilcilerinden gelen iş başı yapma talepleriyle karşılaştılar. Bochum Opel Betriebsrat (işçilerin ve şirket yönetiminin ortaklaşa oluşturdukları iş konseyi) başkanı Dietmar Hahn, Avrupa Metal İşçileri Sendikası Federasyonu’ndan Klaus Hemmerling ve Kuzey Ren Vestfalya’daki IG Metall’den Detlef Wetzel, ağızbirliği yapmışcasına çatışmaya girişmektense görüşme yapmanın daha iyi olacağını ve işçilerin "soğukkanlılıklarını korumaları ve yeniden muazzam arabalar üretmeye devam etmeleri gerektiğini" söylediler.

Şirketin sendikalarla görülmeye hazır olduğunu açıklaması bir "başarı" olarak selamlandı ve işçilere "görüşmelerin nasıl sonuçlanacağına aldırmadan", "başları dik bir biçimde iş başı" yapabilecekleri söylendi.

İşçiler Evangelik kilisesinin temsilcisi Piskopos Franz Grawe’in konuşma yapmasına ve "manevi destek" vermesine izin verdiler, ancak Grawe işçilerin direnişlerine son vermelerini isteyenlere katılınca, ıslıklar ve yuhalamalara maruz kaldı. İşçilerin kinini hisseden SPD’nin Kuzey Ren Vestfalya başkanı Harald Schartau ve Kuzey Ren Vestfalya Sosyal İşler Bakanı Birgit Fischer gibi yerel SPD önderleri kalabalığa hitaben konuşma yapmaya girişmediler.

Sendikalarla şirket arasındaki görüşmelerin daha şimdiden işçilerin çıkarlarıyla çelişen ilk sonuçları ortaya çıkmış durumda. Bugünden yarına herhangi bir fabrikanın kapatılmayacağı ve zorla işte çıkarmadan kaçınılacağı konusunda anlaşmaya varılmış olmasına karşın, sendikalar "toplumsal olarak kabul edilebilir personel ayarlamalarını" kabul ettiler.

Gösteride yaptıkları konuşmalardan anlaşılabileceği gibi, sendikalar fabrikaların rekabet gücüne sahip olmadığını söyleyen şirket çizgisini benimsiyorlar. Şimdi işçilerin Opel’i "gelecekte kendi ayakları üzerinde durur hale getirmek için" gerekli bedeli ödemeleri gerekiyor.

İşçiler bunun ne anlama geldiğinin gayet iyi bilincindeler. Sendikalar tarafından kendilerine istihdam güvencesi sözü verilen kimi eski Nokia komünikasyon işçileri daha sonra işlerini kaybettiler. Bu işçiler konuşma yaptılar ve sendikanın önerilerinin "kabul edilmemesi gereken bir düzenbazlık" olduğunu söylediklerinde alkışlandılar.

Bu işçilerden biri sendikaların aldıkları tutumun muazzam ücret indirimlerini kabul etmek anlamına geldiği uyarısını yaptı. "Bir bölgeyi ötekine karşı kullanan sendika patronlarının yaptıkları önerileri neden kabul edecekmişiz ki? Alman işçilere Güney Afrika’daki işçilerden daha pahalı oldukları söyleniyor ve Güney Afrika’da Almanların çok daha üretken olduğunu ve o kadar çok grev yapmadıklarını söylüyorlar."

Opel Bochum’daki grevin önderinin şirket yönetimi tarafından işten çıkarılacağı haberleri dışarıya sızdı. Ancak sendika adına konuşma yapanlardan hiçbiri bu konuya değinmedi. Bu konuda çalışanlar arasındaki yaygın ruh halini dile getirmek orta yerdeki bir mikrofondan seslenen bir işçiye düştü: "Grevin önderinin işten atılacak olması bir hakarettir. Barikatlara gitmeli ve onu desteklemeliyiz. Her insan kendisini siyasi olarak ifade etme hakkına sahip olduğundan bunun olmasına izin verilmemelidir." Grevcilerin herhangi bir misillemeye maruz kalmaması gerektiği talebini bütün herkes paylaşıyordu.

DSWS muhabirleri Bochum’da iki Opel işçisi ile konuştular. 41 yaşındaki Klaus Hamm 14 yıldır kaynakçı olarak çalışıyor ve komşu şehir Gelsenkirchen’de yaşıyor.

DSWS: "GM’nin bölümünüzle ilgili planları konusunda ne biliyorsunuz?"

Hamm: "Perşembe günü bölümümüzün kapatılacağını ve işin dışarıdan bir şirkete verildiğini öğrendik. Böylelikle bu işler ortadan kalkacak. Kimi işlerin üç yıl süreyle devam etmesi söz konusu."

DSWS: "Bu senin için ve ailen için ne anlama geliyor?"

Hamm: "Yol açacağı ilk sonuç evimizi satmak zorunda kalmamız olacak. Çocuklarım daha şimdiden ne olacağını sormaya başladılar. Bu nedenle onlar da buradalar. Eğer işimi yitirirsem bu yaşamımızı mahvedecek. Ancak işimi kaybetmesem bile, eğer yüzde 30 oranında bir ücret indirimini kabul edersem sonuç değişmeyecek. Hayatımız mahvolacak.

"Çıkarlarımızın uygun biçimde temsil edilmesini sağlamamız ve bölünmememiz gerekiyor. Son tahlilde ne zaman yeniden iş başı yapılacağına ve daha sonra ne olmasına gerektiğine karar verecek olan çalışanlar, bizleriz. Bu bizim ellerimizde ve bununla ilgili oylama yapmamız gerekir. Hepimizin çıkarlarının aynı olduğunu düşünüyorum."

DSWS: "Sendikalar grevi sona erdirmekten ve başı dik bir biçimde iş başı yapmaktan söz ediyorlar. İşçiler ve işverenler birbiriyle kavgaya tutuşmamalı diyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsun?"

Hamm: "Söylediğim gibi kararı bizim kendi aramızda vermemiz gerekiyor."

DSWS: "Sendikalar ve Betriebsrat hakkında ne düşünüyorsun?"

Hamm: "Betriebsrat üyeleri çıkarlarımızı temsil ediyorlar ancak sendikalardan pek bir şey duyduğumuz yok. Bunu biraz yetersiz buluyorum. Onların bizim çıkarlarımızı temsil etmesi gerekiyor. Ancak bunu – sendikaların bizim çıkarlarımızı temsil ettiğini ve bize karşı davranışlar sergilemediklerini - görebilmek için uzun zamandır bekliyorum."

Hamm’ın iş arkadaşı 44 yaşındaki Karl-Heinz Wittmann aynı bölümde çalışıyor. 25 yıldır Opel işçisi.

DSWS: "Federal Çalışma Bakanı Wolfgang Clement gibi SPD’li politikacıların sizlere işbaşı yapma ve grevi sona erdirme çağrısı yapması konusunda ne düşünüyorsun?"

Wittmann: "Clement kendisiyle yapılan her görüşmede bizim işbaşı yapmamız gerektiğini söylüyor. Bizim durumumuzu anladığını öne sürüyor ancak kesinlikle anlamıyor! Birçokları gibi o da Opel’in zarar ettiğini farz ediyor. Bu tek kelimeyle doğru değil. Opel’in zararı Detroit’teki GM’nin bir kâr hedefi belirlemesinden kaynaklanıyor ve şu anda biz beklentilerin biraz altındayız. Ve verdiğimiz açık bu kadar. Gerçekte kâr ediyoruz ancak GM’nin buyurduğu oranda değil. Zürich’te [Opel’in Avrupa’daki genel müdürlüğünde] bunu insanları kapı önüne koyarak karşılamaya çalışıyorlar. Hissedarların kârları için bizlerin kanının dökülmesi kabul edilebilir bir şey değil."

DSWS: "İşini kaybedersen bunun ne tür sonuçlar doğuracağından endişe ediyorsun?"

Wittmann: "İşsiz kalmaktan korkuyorum. O zaman 4,5 milyon işsizden biri olacağım. Bu medyada belirtilen rakam. Gerçekte daha fazla sayıda işsiz var. Ve 44 yaşında nerede yeni bir iş bulabilirim ki? Durum kötü.

"İşsizlik spirali aşağıya doğru iniyor. Eğer burada, Bochum’da 4.000 işçi işini kaybederse o zaman Opel’den çıkarılan her bir kişi karşılığında otomobil yan sanayinden iki ya da üç kişi işini kaybedecektir. Ve perakende ticaret alanında da işten çıkarmalar olacaktır. Bu aşağıya doğru inen bir spiral. Nerede sona erecek? Benim iş piyasasında daha başka şansım olmayacak. Benim aileme, üç çocuğuma ve karıma ne olacak? Belki de gırtlağıma kadar borca batacağım."

DSWS: "Sendikanın ve Betriebsrat’ın izledikleri politikalar hakkında ne düşünüyorsun?"

Wittmann: "Pek bir şey düşünmüyorum. Sadece sızlanıyorlar. Ve görüşmelerle ilgili olarak çok itimatsızım. Kısa bir süre önce yerel şirketlerle yaşanan deneyimden biliyorum, görüşülen her zaman çürük bir uzlaşma oluyor. Bana göre sendikalar ve Betriebsrat tarafından yürütülen görüşmeler bir perspektif sunmuyor. Sözüm ona ‘işlerin sosyal unsurlar gözetilerek ortadan kaldırılması’ bir alternatif oluşturmuyor, çünkü benim çocuklarımın da işe ihtiyacı var. Yok edilen her bir iş o bölge için o işin bütünüyle kaybedilmesi anlamına geliyor. Perakendecilere yansıyor, herkes etkileniyor."

DSWS: "İş arkadaşlarının ruh hali nasıl?"

Wittmann: "İş arkadaşlarımın ruh hali iyi. 2010 ve ötesi için güvenilir bir garanti elde edinceye kadar mücadeleyi sürdürmemiz gerektiğini biliyorlar. Ve Betriebsrat’ın çürük bir uzlaşma yapmamasına ve haberimiz olmadan bizim adımıza kararlar vermemesine dikkat etmeliyiz. Burada, hepimiz bunu biliyoruz."

DSWS: "Betriebsrat tarafından alınacak, çalışanların çıkarlarına aykırı hiçbir kararı kabul etmeme konusunda anlaştınız mı?"

Wittmann: "Elbette. Bunu kabul edip etmediğimizi bizler oylama yaparak belirleyeceğiz. Betriebsrat değil, onlar bunu yapmaz."

Almanya, Rüsselsheim

Frankfurt-Main yakınlarındaki Rüsselsheim’da binlerce Opel işçisi ve aileleri yeni "Adam Opel Binası" önünde protesto gösterisi düzenlediler. Sendikalara göre protestoya 20.000 kişi katıldı; polis katılımcı sayısını 12.000 olarak verdi. Gösteriye katılanların çoğunluğu Rüsselsheim’daki ana fabrikada çalışan işçilerden oluşuyordu ancak Almanya’nın doğusundaki Eisenach’tan ve Dudenhofen’deki Opel muayene tesisinden gelen delegasyonlar ve şirketin sigorta fonunda çalışan büro işçileri de gösteriye katıldılar. Gösteriyi destekleyenler arasında geçen hafta kendi gösterilerini düzenlemiş olan öğrenciler ve gençler de vardı.

Protesto gösterisine katılanlar üzerlerinde "Opel Burada Kalmalı" ve "Rüsselsheim’daki Opel ve Trollkättan’daki Saab Üretimini Koruyun" yazan dövizler, elle hazırlanmış işaret levhaları taşıyorlar ve üzerinde aynı sloganların yazılı olduğu tişörtler giyiyorlardı. Eisenach delegasyonu beraberinde üzerinde "Köleliğe Geri Dönüş mü? Bizimle Birlikte Değil! Toplumsal Soyguna ve Haraç Kesmeye Karşı" yazan bir pankart getirmişti. Çoculer "Babalarımız İşlerini Kaybetmek İstemiyor" pankartı taşıyordu. Kimi işçiler ellerinde, Bochum’daki Opel işçileri tarafından kendiliğinden başlatılan ve sendika tarafından "bilgilendirme toplantısı" olarak söz edilen grevi ima eden dövizler taşıyorlardı: "Daha Fazla Bilgilendirme Toplantısı Düzenleyin! Şimdi Eylem Zamanı, Aks Üretme Zamanı Değil."

Gösteriye hem bölgedeki, Merck, Mercedes Benz ve Teves gibi diğer fabrikalardan işçiler hem de Rüsselsheim belediye işçileri de katıldılar. Teves işçileri üzerinde "Bugün Size, Yarın Bize; İşleri İhraç Etmek Çalışma Yaşamını Öldürüyor; Kâr Arzusu İşleri Yok Ediyor!" yazan bir pankart taşıyorlardı.

Konuşmacılara verilen alkış desteği sınırlıydı ve alkış sesleri asıl olarak SPD’li politikacıların ve Rüsselsheim belediye başkanının ve hem de yerel sendika kodamanlarının yer aldıkları ön sıralardan geliyordu. Gösteriye katılan işçilerin çoğu kürsüden söylenenler konusunda çok daha kuşkucu ve dikkatliydiler.

Bütün Opel-Betriebsrat’larının başkanı olan Klaus Franz, Opel markasının baş savunma avukatı pozlarını takındı ve GM yönetiminin kullandığı "Amerikan yöntemlerinin" kabalığının yarattığı öfkeden söz etti. "Bugüne kadar hiçbir yönetici kendi markasıyla ilgili olarak Detroit’teki ve Zürich’teki patronlar kadar özgürce davranmamıştır" dedi. Franz şirket yönetimini "Opel’in bütün halkın içinde kök salmış bir marka olduğunu" kabul etmeye çağırdı.

Franz, "Sizleri herhangi bir işten çıkarma olmadan kendimizi kurtarabileceğimiz ya da bütün sorunun sadece birkaç yüz kişinin işten çıkarılmasıyla çözümlenebileceği yanılsamasına karşı uyarıyorum" diyerek sendika önderliğinin iş katliamına katılmaya hazır olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösterdi. GM’nin beş yıldır zarar etmekte olduğunu söyledi. "Soruna diyalog yoluyla bir çözüm aramaya hazırdık ve bugün de hazırız." Franz ücretlerden yüzde 10 indirimi aşmamak koşuluyla "çocuklarımızın geleceği için" bir fedakarlık yapmaya da hazırız dedi.

Franz Bochum’daki greve karşı çıktı ve devamla "1998 yılında Flint’te olduğu gibi, mantıksız bir işçi-işveren anlaşmazlığının büyük kayıplara neden olduğu bir durumun ortaya çıkmasına izin vermememiz gerektiği konusunda uyarıda bulunurken, durumu abartmıyorduk. Bu grev [GM] hisselerine kalıcı bir zarar verdi" diyerek, 1998 yılında Flint’te fabrikalarının kapatılmasına karşı sekiz günlük bir grev düzenleyen Amerikalı GM işçilerine saldırdı.

Rüesselsheim’daki Opel Betriebsratının başkanı olan Udo Löwenbrück Amerika’daki şirket yönetiminin "hatalarını" eleştirdi. Alman Betriebsrat’ı tarafından tercih edilen "makul çözümler" gibi çözümler üretemeyen GM patronlarını "hayalgücünden yoksun olmakla" suçladı.

IG Metall sendikasının Darmstadt’daki önderi Günther Lorenz Rüsselsheim’daki yeni Opel fabrikasının işçilerin ücretlerinde yapılan indirimlerle finanse edildiğini açıkladı ve bunu başarılı sendikacılık olarak sundu. Lorenz’in sendikanın şirket yönetimi ile yaptığı görüşmelerdeki hedeflerini özetleyişi işçilere onları savunma sözü vermek yerine tehdit etmeye yönelikti. Lorenz, "Daimler ve Karstadt’ta olanlar, GM ve Opel için de geçerli" dedi.

Bilindiği gibi hem Daimler’de ve hem de Karstadt’ta üretimin belirli bölgelerde yapılmaya devam edeceği konusunda verilen değersiz sözlerin karşılığında çalışanlar sıkıştırılarak büyük ödünler vermeye zorlandılar.

Kürsüdeki konuşmacılara karşıt bir biçimde birçok işçi meslektaşlarının Bochum’da sürdürdükleri spontane grevi destekliyordu. İş yerinden gösteriye destek verebilmek için bir gün izin almış olan bir Opel işçisinin eşi DSWS muhabirine şunları söyledi: "Birçok işçi Bochum’da sergilenen direnişin iyi bir şey olduğunu düşünüyor. Buna karşılık sıra işten çıkarmalara geldiğinde en büyük darbeyi Bochum’un yiyeceği tahminini yapanlar da var. Bu kötü. Ben onların greve gitmiş olmalarının iyi bir şey olduğunu düşünüyorum, çünkü insan her önüne konanı sadece kabullenmekle yetinmemeli."

Bu bayan fabrikadaki havanın tatsız olduğunu söyledi. İşyerinde her kararı açıklamak zorundasınız dedi. "Örneğin benim kocam bir ya da iki yıl önce hasta olduğu için bir gün işe gidemedi. 20 yıl boyunca sadece bir gün hastalık izni kullandı! Fakat böyle olduğu halde patronun karşısına çıkartıldı."

Bir Opel işçisi DSWS’ye şunları anlattı: "Rüsselsheim’daki bu yeni fabrikayı bizim paramızla yaptılar –bunun talep üzerine anında üretim yapan dünyadaki en modern fabrika olması bekleniyordu." Bu işçi üzüntüyle fabrikanın şimdi sadece yüzde 53 kapasite ile çalıştığını ve kapatılacağını söyledi.

Opel’in Rüsselsheim fabrikasında 27 yıl çalışmış olan Manfred şu yorumu yaptı: "10 yıl boyunca daha az para almayı kabul ettik ve 6 yıl önce üretim yerinin değiştirilmeyeceğini güvence altına aldığı varsayılan ve imzalanması için daha başka ödünler verdiğimiz bir başka anlaşma yapıldı. Örneğin ülke çapında anlaşılmış olan ücret artışından faydalandırılmadık.

"Yaşam standartlarımız bir yandan gerilerken, ücretlerimizle geçinmek gittikçe daha güç hale geliyor. Net ücretimiz hemen hemen aynı kaldı ancak fiyatlar sürekli olarak yükseliyor.

Manfred sözlerinin sonunda "Benim partim her zaman için SPD oldu ve hiçbir zaman siyasi düşüncelerimin değişeceğini düşünmedim. Ancak Avrupa seçimlerinde oy kullanma zahmetine bile girmedim" dedi.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır