World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : İşçi mücadeleleri : Opel ve GM

IG Metall Opel’deki mücadeleyi neden sabote ediyor?

Ulrich Rippert
25 Ekim 2004

İşçiler, General Motors’un Avrupa’daki yan şirketlerinde uygulamaya koyacağını açıkladığı kitlesel işten çıkartmalara karşı Avrupa çapında yapılan eylem gününün bir parçası olarak geçen Salı günü düzenlenen gösterilerde, sendikaların ve iş konseylerinin kendilerine yönelik takındıkları düşmanca tavrın benzerini bugüne kadar çok nadiren görmüşlerdir.

Almanya’da, Rüsselsheim’da konuşma yapan Opel ortak iş konseyi başkanı Klaus Franz, Bochum’da grev yapan işçilere saldırdı ve işçileri bencil olmakla suçladı. Franz, Bochum fabrikasındaki grevin dayanışmanın hiçe sayılması anlamına geldiğini, çünkü Avrupa iş konseylerinin "sadece birlikte hareket etme" ve öncelikle şirketle görüşme masasına oturma kararı aldığını söyledi. Franz,1998’de, Michigan, Flint’te, işçilerce yürütülen "mantıksız" mücadelenin şirketin büyük miktarda parasal kayba uğramasına yol açmasıyla ortaya çıkan durumun tekrarlanmaması gerektiğini savundu. Grevin GM hisselerinde "kalıcı" bir hasara neden olduğunu öne sürdü.

Salı günü yapılan protestoya katılanların taşıdıkları pankartlarda "Bütün Fabrikalarda Bütün İşleri Savun" yazmasına karşın Franz şöyle dedi: "Sizleri herhangi bir işten çıkarma olmadan kendimizi kurtarabileceğimiz ya da bütün sorunun sadece birkaç yüz kişinin işten çıkarılmasıyla çözümlenebileceği yanılsamasına karşı uyarıyorum." Franz, GM’nin son beş yıldır zarar etmekte olduğunu sözlerine ekledi.

Şirkete büyük çaplı ödünler önermiş olan Franz protesto eylemine katılan işçilere şunları söyledi: "Soruna diyalog yoluyla bir çözüm bulmaya o zaman hazırdık ve şimdi de hazırız." Franz işçilerin ücret indirimlerinin yüzde 10’u aşmaması durumunda "çocuklarımızın geleceği için" fedakarlıklar yapmaya hazır olmaları gerektiğini söyledi.

Salı günü Bochum’da yapılan gösteride, diğer şirketlerden pek çok işçi dayanışmalarını ifade etmek ve grevcileri dinlemek amacıyla gelmiş olmasına karşın grevci işçilerden hiçbirinin konuşma yapmasına izin verilmedi. Bunun yerine IG Metall görevlileri ve iş konseyi, kilise temsilcileriyle birlikte grevin sona erdirilmesi çağrısı yaptılar.

Bochum’da gece vardiyasında çalışan işçiler çalışmayı reddettikten ve bütün çalışanların katılacağı bir oylama yapılmasını talep ettikten sonra, iş konseyi ve IG Metall sendikacılığın alışılageldik standartları ile bile olağanüstü olan bürokratik bir manevra gerçekleştirdiler. "Açık bir tartışma" yapılacağı konusunda anlaşmaya varılmış olmasına karşın, geçtiğimiz Çarşamba günü yapılan genel çalışanlar toplantısında sadece çalışanların gözünü korkutmak için ellerinden gelen her şeyi yapan iş konseyi üyelerinin ve sendika görevlilerinin konuşmasına izin verildi. Hem podyum hem de mikrofonlar güvenlik güçleri ile çevrilmişti.

Oy pusulasında şöyle deniyordu: "İş konseyi şirket yönetimiyle görüşmelere devam etmeli mi ve yeniden işbaşı yapılmalı mı?" Bu işi durdurma eylemine devam etmekten yana olanların aynı zamanda bütün görüşmeleri durdurmaktan yana olması gerektiği anlamına geliyordu. Bu koşullar altında bile çalışanların üçte biri grevin devam etmesinden yana oy kullandı.

Bu, İş konseyi ve IG Metall’in bir grevi ilk kez sabote edişi ya da işçileri ilk kez sırtından hançerleyişi değil. Ne var ki bu, çoğu durumda anlaşmazlığın son aşamasında, anlaşmazlık birkaç hafta sürdükten sonra, sendikanın işçileri satmasıyla gerçekleşirdi. IG Metall’in ve iş konseylerinin çoğunluğunun işçileri anlaşmazlığın en başında satmış olmaları herşeyin ne derece değiştiğini ortaya koyuyor.

Dünya çapında yeni bir saldırı dalgası

GM yönetimi tarafından Avrupa’da kitlesel işten çıkarmaların yapılacağını ve 12.000 işçinin işine son verileceğini açıklaması işçi sınıfına karşı yeni bir saldırı dalgasının ilanı anlamına geliyor – sadece Almanya’da ve Avrupa’da değil, bütün dünya çapında.

Şirket, Bochum’daki işçilerin işbaşı yapmaya zorlanmalarından sadece birkaç gün önce, Detroit yakınlarındaki Pontiac ticari araç montaj fabrikasında çalışan 5.500 işçiden 900’ünün işten çıkarıldığını açıkladı. GM Ocak ayında fabrikadaki bir vardiyayı bütünüyle durdurmayı planlıyor. GM bu kararını mali sıkıntılar ve gelecek yıl için yapılan piyasa öngörülerinin elverişsiz olmasına dayandırıyor.

Aslında Pontiac fabrikasında üretilen araçlara yönelik talep hatırı sayılır bir artış gösterdi. Şirket uluslararası konumunu acımasızca kullanarak bir fabrikayı ötekisi ile karşı karşıya getiriyor ve çalışanları yeni ödünler vermeye zorluyor. Şirket, üretimini Polonya’ya ya da hatta Polonya’daki 5 euroluk dibe vurmuş saat ücretini "çok yüksek" bulması durumunda Çin’e kaydırabilecek durumda olmasının verdiği avantajı sömürüyor.

GM bu şekilde hareket eden tek büyük şirket değil. Almanya’daki Siemens, DaimlerChrysler ve Volkswagen gibi diğer küresel oyuncalar benzer girişimlerde bulundular. Her yerde çalışanlar birbirleriyle karşı karşıya getirildiler ve üretimin başka yere taşınacağı şantajına başvurularak ödün vermeye zorlandılar. Ödün verme ve işten çıkarma kısır döngüsünün bir sonu yok.

Ne Sosyal Demokrat Parti (SPD), ne sendikalar, ne de iş konseylerinin bu duruma karşı önerebilecekleri bir alternatifleri yok. Bunların perspektifleri "sosyal paydaşlık" –sermayenin çıkarları ile işçi sınıfının çıkarlarını uzlaştırma- ideolojisine dayanıyor. Bu güçler, görüşmeler yoluyla iyileştirmeler sağlayabilecek konumda oldukları 1960’lı ve 1970’li yıllarda bile sürekli olarak büyük sermayenin çıkarları için çalıştılar. "Süt veren inek kesilmez" sözü o yıllarda sendikacılar arasında yaygın deyişti.

Şimdilerde her iş konseyi ve sendika sözcüsü "şirketin sorunlarını anladığını" söylemeyi adet haline getirmiş durumda. Ne var ki küreselleşme koşullarında şirketin çıkarlarını bu şekilde düşünmek, işçiler için doğrudan felakete yol açıyor. Bu, Bochum’daki bir iş konseyi üyesinin birkaç yıl önce söylediği gibi sendikaların "çocuk emeğinin kullanılması noktasına kadar şantaja maruz kalabileceği" anlamına geliyor.

Hissedarlar büyük tutarda kazanç sağlıyorlar ve servetlerini özel ve siyasi amaçları için kullanıyorlar. GM, George W. Bush’un yeniden seçilmesini hedefleyen kampanyanın en önemli fon kaynaklarından birini oluşturuyor. Beyaz Saray’ın halihazırdaki personel şefi Andrew Card, 2000 yılının sonbaharında Başkan Bush’un yakın çevresinde yer almaya başlamazdan önce, uzun zaman GM’nin hizmetinde lobici olarak çalıştı.

Aynı zamanda üst düzey yöneticilerin gelirleri akıl almaz boyutlara ulaştı. Bütün bunlara karşın sendikalar ve iş konseyleri şirketlerin zarar gösteren bilançolarına büyülenmiş gözlerle bakıyorlar ve arından da fedakarlık yapmanın gerekliliği konusunda vaaz veriyorlar.

Bochum grevinin tam sona erdiği gün iş konseyi ve fabrika yönetimi ortak bir açıklama yayımladılar. Açıklamada şöyle deniyordu: "Her iki taraf otomobil üretiminin 2010 yılından sonra da sürmesini sağlayabilmek için Rüsselsheim ve Bochum’daki fabrikaları yeterince rekabet edebilir konuma getirme amacına bağlı kalacaklar." Bu anlaşmanın gerçek anlamı ertesi gün netleşti. Rüsselsheim’daki fabrikada gece vardiyası kaldırıldı ve fabrikanın araştırma-geliştirme bölümünde büyük çaplı kesintiye gidildiği açıklandı.

İş konseyi ve IG Metall’den kopmak gerekiyor

İş konseyleri ve sendika görevlileri birlikte karar alma (Mitbestimmung) ve sınıf işbirliğine sıkı sıkıya yapışmış durumdalar. Başka bir yol izlemeyi ne istiyorlar ne de bunu yapabilecek durumdalar. Bochum’daki grevi boğazlarken sergiledikleri soğuk kanlı tavırları gelecekte "sosyal paydaşlığın" tehlikeye girdiğini düşündükleri anda fabrika güvenlik görevlilerine ve polise başvuracaklarını açıkça gösteriyor. Yıllarca şirket yönetiminin dizinin dibinde oturdular ve elde edilen kârdan paylarına düşeni aldılar. Şimdi ana görevlerini barışı ve düzeni sağlamak olarak görüyorlar.

Bu bürokratlardan bazılarının kariyerini gözden geçirmeye değer. Özellikle iş konseyi başkanı Klaus Franz bu türün tiksindirici bir örneği. Franz şu ana kadar Alman Dış İşleri Bakanı Joschka Fischer’le (Yeşiller Partisi) arasını iyi tuttu. Bu ikisi birbirlerini, daha sonraları Şehir Haznedarı olan banker çocuğu Tom Koenig ve hali hazırdaki Avrupa Parlamentosu milletvekili olan Daniel Cohn-Bendit (Yeşiller Partisi) ile birlikte, Frankfurt’taki radikal ve anarşist çevrelerde aktif olarak yer aldıkları 1970’li yıllardan bu yana tanıyorlar.

Franz 1970’lerin ortasında Opel’de boyahanesinde çalışmaya başladı ve bürokratik merdiveni yavaş yavaş tırmanarak 1980’lerde iş konseyinin bir üyesi haline geldi. Bugün şirketin yönetiminde başkan yardımcısı sıfatıyla yer alıyor ve bizzat "fabrikayı korumak" amacıyla ücretlerde ve sosyal haklarda büyük kesintiler yapmayı öngören bir dizi toplu sözleşmelerden sorumlu olduğunu kabul ediyor. Franz’ı şirket yönetiminin büyük saygı duyduğu, usta bir müşterek-yönetici olarak öven muhafazakar Die Welt gazetesinin bildirdiğine göre, "Olympia" adlı yeniden geliştirme programı onun çalışmasının damgasını taşıyor.

Franz, geçen yıl Almanya’nın doğusunda yaşanan metal işçileri grevinin satılmasında önemli bir rol oynadı. Kimi mevkilerin hızla kapışılmasının ardından kendisine IG Metall’in yönetiminde üst düzey bir iş bulamamasının ardından Franz Opel’de üst düzeyde bir göreve aday olan biri olarak görülmeye başlandı.

Bochum’daki grevden çıkan ders açıktır. İş konseyinden ve IG Metall’den kopmadan şirket yönetimiyle mücadele etmek mümkün değildir. İşçi sınıfının temelden yeni bir yönelişe ihtiyacı var. İşçi sınıfının kendisini hem siyasi hem de örgütsel olarak yeniden oluşturması gerekiyor.

Sosyalist bir program

Büyük sermayenin ve işçi sınıfının çıkarları ne uzlaştırılabilir ne de ödünler verme temelinde çözümlenebilir. Bu işlerin ve toplumsal kazanımların ancak işçileri ulusal sınırların ötesinde birleştiren sosyalist bir program temelinde savunulabileceği anlamına gelir. Uzun bir siyasi çatışmaya hazırlanmak gerekiyor. İşçi sınıfı sosyal demokrasinin iflasına ve onun sınıf uzlaşmacı programına kendi yanıtını oluşturabilmesi için yüzünü sosyalist bir perspektife dönmek zorundadır.

Sosyalist bir programın merkezinde işçi sınıfının uluslararası düzeyde birleşmesi yer alır. Bu sadece şu ya da bu fabrikanın sorunu değildir. Büyük sermaye tarafından başlatılan saldırı işçi sınıfını ve bütün toplumu dünya çapında –hem azgelişmiş ülkelerde ve hem de gelişmiş sanayileşmiş ülkelerde- tehdit ediyor.

Fabrikalar arasında iletişim sağlamak ve bağlar kurmak artık daha fazla dayanışma sözlerinin ardında bir fabrikayı ötekine karşı kullanmaya çalışan sendikalara ve iş konseylerine bırakılamaz.

Uluslararası bir stratejinin doğrudan sosyalist bir perspektife bağlı olması zorunludur. GM yönetimi tarafından –Siemens, DaimlerChrysler, Volkswagen ve Karstadt’ın yaptığına benzer şekilde- başlatılan saldırılar büyük şirketlerin ve bankaların kâr elde etme dürtüsünün halkın temel ihtiyaçları ve çıkarları ile daha fazla bağdaştırılamayacağını açıkça gösteriyor. Öncelik verilmesi gereken bu ihtiyaç ve çıkarlardır.

Bütün büyük şirketler geniş toplumsal ve demokratik denetime tabi olmalıdır. Bir bütün olarak toplumun çıkarlarına karşı işlemeye başladığı anda üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmelidir.

Fabrikalarda da gerçek demokratik denetim uygulamaya konmalıdır. İşçiler iş konseylerinin ve sendikaların fabrika yönetimleriyle gizli görüşmesine karşı çıkmalı ve bu tür görüşmelerin sonuçlarını daha baştan reddetmelidir.

Sadece, şirketin dayatmalarına karşı durabilecek ve bütün fabrikalardaki bütün işçilerin çıkarlarını koşulsuz olarak savunacak kişilerin çalışanları temsil etmesine izin verilmelidir.

İşçiler her düzeyde yapılan bütün görüşmelerden sürekli olarak haberdar edilmelidir. İşçiler Alman çalışma yasasında yazılı olan "susma onurunu" reddetmelidir. Çalışanları etkileyen bütün şirket defterleri ve planları herkese açık hale getirilmelidir.

Söz konusu olan yeni bir partinin inşasını gerektiren siyasi bir mücadeledir. Yeni bir uluslararası sosyalist partinin inşa edilmesinde en önemli araçDünya Sosyalist Web Sitesi’dir (DSWS). DSWS fabrikalarda yaşanan gelişmeleri dünya çapındaki önemli gelişmelerle bağdaştırıyor ve işçi sınıfının siyasi gelişiminde yeni bir aşamayı hazırlıyor.

Opel işçilerini zaman kaybetmeksizin DSWS’yi okumaya ve etkinliklerinde yer almaya çağırıyoruz. Yazı kurulu ile ilişkiye geçin ve önemli gelişmelerden haberdar olmaya başlayın. Sosyalist Eşitlik Partisi tarafından düzenlenecek DSWS okurları toplantılarına katılın.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır